ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 37 (7)
Cilt: 37  Sayı: 7 - Ekim 2009
ARAŞTIRMA
1. 
Romatoit artritli hastalarda atriyal elektromekanik gecikme ve sol atriyum mekanik fonksiyonlarının değerlendirilmesi
Evaluation of atrial electromechanical delay and left atrial mechanical functions in patients with rheumatoid arthritis
Gürkan Acar, Mehmet Sayarlıoğlu, Ahmet Akçay, Abdullah Sökmen, Gülizar Sökmen, Sıla Yalçıntaş, Alper Buğra Nacar, Mehmet Gündüz, Cemal Tuncer
PMID: 20098037  Sayfalar 447 - 453
Amaç: Bu çalışmada, romatoit artritli (RA) hastalarda doku Doppler görüntüleme (DDG) ile ölçülen atriyal elektromekanik gecikme süresi ve sol atriyum (SA) mekanik fonksiyonları değerlendirildi.
Ça­lış­ma pla­nı: Çalışmaya RA’lı 68 ardışık hasta (53 kadın, 15 erkek; ort. yaş 43.7) alındı. Atriyal elektromekanik süre (PA) DDG ile lateral mitral halka (PA lateral), septal mitral halka (PA septum) ve sağ ventrikül triküspit halkadan (PA triküspit) ölçüldü. Sol atriyum hacimleri (maksimum, minimum ve sistol öncesi) apikal dört boşluktan disk yöntemi ile ölçüldü ve vücut yüzey alanına oranlandı. Sol atriyum mekanik fonksiyonları hesaplandı. Sonuçlar, yaş ve cinsiyet uyumlu, sağlıklı 41 gönüllüden (32 kadın, 9 erkek; ort. yaş 41.9) oluşturulan kontrol grubuyla karşılaştırıldı.
Bul­gu­lar: Kontrol grubuyla karşılaştırıldığında, RA’lı hastalarda PA lateral, PA septum ve intra-atriyal (PA septum-PA triküspit) ve interatriyal (PA lateral-PA triküspit) elektromekanik gecikme süreleri anlamlı derecede uzamış idi (sırasıyla, p<0.0001, p=0.05, p<0.0001 ve p<0.0001). Sol atriyum hacimleri iki grupta benzer bulundu (p>0.05). Hasta grubunda SA pasif boşalma oranı azalmış, aktif boşalma hacmi ve aktif boşalma oranı artmış idi (sırasıyla, p=0.05, p=0.01 ve p<0.0001). İnteratriyal elektromekanik gecikme süresi, sistolik kan basıncı (r=0.20, p=0.04), sol ventrikül kütle indeksi (r=0.22, p=0.02), serum C-reaktif protein (CRP) düzeyi (r=0.27, p=0.005) ve SA aktif boşalma oranı (r=0.29, p=0.002) ile ilişkili bulundu. Çoklu lineer regresyon analizinde, SA aktif boşalma oranı ve CRP, interatriyal elektromekanik gecikme süresi ile bağımsız ilişki gösterdi (sırasıyla, β=0.28, p=0.002 and β=0.25, p=0.006).
So­nuç: Uzamış elektromekanik gecikme süreleri ve SA mekanik fonksiyonlarındaki bozukluklar RA’lı hastalarda subklinik kardiyak tutulumun erken bulguları olabilir.

2. 
Metabolik sendromlu hastalarda nondipper kan basıncı seyrinin hedef organ hasarı üzerine etkisi
The effect of nondipper blood pressure pattern on target organ damage in patients with metabolic syndrome
Ahmet Soylu, Hakan Güleç, Yusuf İzzettin Alihanoğlu, Osman Sönmez, Selim Suzi Ayhan, Hasan Gök
PMID: 20098038  Sayfalar 454 - 460
Amaç: Hem metabolik sendromun (MetS) hem de nondipper durumun (gece kan basıncı düşüşündeki yetersizlik) hedef organ hasarı ile ilişkili olduğu gösterilmiştir.Bu çalışmada MetS’li kişilerde nondipper durumun hedef organ hasarına etkisi araştırıldı.
Çalışma planı: Metabolik sendrom tanısı konan 82 hasta, 24 saatlik ambulatuvar kan basıncı izleme sonuçlarına göre dipper (n=35, 19 kadın, 16 erkek; ort. yaş 48.4±6.4) ve nondipper (n=47, 35 kadın, 12 erkek; ort. yaş 50.4±4.7) olarak iki gruba ayrıldı. Tüm çalışma grubunda kardiyak hasar konvansiyonel ve doku Doppler ekokardiyografi ile, böbrek hasarı ise 24 saatlik idrarda albümin atılımı ile değerlendirildi.
Bulgular: İki grup, yaş, beden kütle indeksi, diyabet varlığı, klinik ve 24 saatlik kan basıncı, gece ve gündüz kan basıncı değerleri, plazma lipit düzeyleri, sigara kullanımı, MetS ölçütlerinin dağılımı ve toplam MetS ölçütü sayısı bakımından benzer özellikteydi. Sol ventrikül tepe diyastolik erken miyokardiyal hız (Em)/tepe diyastolik geç miyokardiyal hız (Am) oranı nondipper grupta anlamlı derecede daha düşük bulundu (p=0.016). Sol ventrikül kütle indeksi, miyokart performans indeksi ve 24 saatlik idrar albümin atılımı nondipper grupta daha yüksek olmakla birlikte, fark anlamlı değildi (sırasıyla p=0.110, p=0.099 ve p=0.093). Çokdeğişkenli regresyon analizi sonucunda yaş artışı ve nondipper durumun bağımsız olarak Em/Am oranında azalmaya neden olduğu görüldü (sırasıyla; β=-0.25, p=0.020 ve β=-0.22, p=0.042).
Sonuç: Metabolik sendromlu kişilerdeki nondipper durumu diğer MetS bileşenlerinden bağımsız olarak hem kardiyak hem de böbrek hasarı ile ilişkili olabilir. Nondipper gruptaki diyastolik disfonksiyonun albüminüri düzeyindeki artıştan daha belirgin olması, bu kişilerde kardiyak hasarın böbrek hasarından daha ön planda olabileceğini düşündürmektedir.

3. 
Metabolik sendromlu hastalarda aspirine direnç sıklığı
The prevalence of aspirin resistance in patients with metabolic syndrome
Göksel Çağırcı, Özcan Özdemir, Bilal Geyik, Serkan Çay, Sezgin Öztürk, Dursun Aras, Serkan Topaloğlu
PMID: 20098039  Sayfalar 461 - 466
Amaç: Günümüzde aspirin metabolik sendromlu (MetS) hastalarda birincil korumada önerilmektedir. Bu çalışmada MetS’li hastalarda aspirine direnç araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmaya, Uluslararası Diyabet Federasyonu ölçütlerine göre MetS tanısı konan 32 hasta (23 erkek, 9 kadın; ort. yaş 60.7±11.4) alındı. Tüm hastalarda aspirine direnç PFA-100 (Platelet Function Analyzer) yöntemiyle araştırıldı. Sonuçlar, MetS bulunmayan 30 hastadan (16 erkek, 14 kadın; ort. yaş 61.6±7.3) oluşan kontrol grubuyla karşılaştırıldı. PFA-100 analizi sırasında tüm hastalar aspirin kullanmaktaydı.
Bulgular: Aspirine direnç her iki gruptan toplam 21 hastada (%33.9) görüldü. Metabolik sendrom grubunda direnç oranı %46.9 iken, kontrol grubunda bu oran %20 idi ve fark anlamlı bulundu (p=0.033). Aspirine direnç görülmeyenlerle karşılaştırıldığında, dirençli hastalarda açlık kan şekeri düzeyi anlamlı derecede yüksek bulunurken (102.0±14.6 mgr/dl ve 95.3±9.9 mgr/dl; p=0.036), bel çevresi ölçümleri de daha yüksek idi (97.4±14.1 cm ve 89.7±15.0 cm; p=0.053). Çokdeğişkenli lojistik regresyon analizinde aspirine direnç gelişimini anlamlı derecede etkileyen faktörler şunlardı: MetS (OR 0.28, %95 GA 0.09-0.88; p=0.029), açlık kan şekeri (OR 0.95, %95 GA 0.91-0.99; p=0.045), ürik asit (OR 0.46, %95 GA 0.28- 0.76; p=0.002), gama-glutamil transferaz (OR 1.04, %95 GA 1.00-1.08; p=0.043), yüksek duyarlıklı C-reaktif protein (OR 1.07, %95 GA 1.01-1.12; p=0.015) ve trombosit sayısı (OR 0.99, %95 GA 0.98-0.99; p=0.034).
Sonuç: Bulgularımız, MetS’li hastaların önemli bir kısmının, aspirine direncin yüksek oranda olması nedeniyle aspirinden yarar görmeyeceklerini göstermektedir.

4. 
İzole koroner arter ektazisi olan hastalarda artmış serum ürik asit düzeyi
Elevated serum uric acid levels in patients with isolated coronary artery ectasia
Nihat Şen, Fırat Özcan, Belma Uygur, Tolga Aksu, İbrahim Akpınar, Serkan Çay, Mustafa Çetin, Erdoğan Sökmen, Mustafa Akçakoyun, Orhan Maden, Yücel Balbay, Ali Rıza Erbay
PMID: 20098040  Sayfalar 467 - 472
Amaç: Serum ürik asit (SÜA) düzeyinin kardiyovasküler hastalıklarda bağımsız bir risk faktörü olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada, koroner arter ektazisi (KAE) olan hastalarda SÜA düzeyi incelendi.
Çalışma planı: Serum ürik asit düzeyleri koroner anjiyografi yapılan üç grup hastada ölçüldü. Bir grupta izole KAE saptanan 97 hasta (69 erkek, 28 kadın; ort. yaş 58.1±9.5), diğer bir grupta izole koroner arter hastalığı (KAH) saptanan 104 hasta (79 erkek, 25 kadın; ort. yaş 58.4±8.8), son grupta koroner arterleri normal bulunan 90 hasta (66 erkek, 24 kadın; ort. yaş 57.6±10.1) vardı. Koroner arter ektazisi, darlık yapan lezyon olmaksızın, koroner arter segmentinin normal komşu segmente göre 1.5 kat veya daha fazla genişlemesi olarak tanımlandı. Ektazik tutulumun ciddiyet ve yaygınlığına göre KAE’li hastalar ayrıca SÜA düzeyi açısından dört altgrupta incelendi.
Bulgular: Çalışma grupları arasında yaş, cinsiyet, beden kütle indeksi, hipertansiyon, diabetes mellitus, sigara içiciliği açısından anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Serum ürik asit düzeyi KAE ve KAH grupları arasında anlamlı fark göstermezken (6.6±1.9 mgr/dl ve 6.3±1.9 mgr/dl; p=0.184), kontrol grubuna (5.4±1.8 mgr/dl) göre her iki grupta da anlamlı derecede yüksek bulundu (p<0.001). Ayrıca, izole KAE varlığı ile SÜA düzeyi arasında anlamlı pozitif ilişki bulundu (r=0.625; p<0.001). Çokdeğişkenli lojistik regresyon analizinde, izole KAE ile SÜA düzeyi arasında bağımsız ilişki belirlendi (odds oranı 1.896; %95 güven aralığı 1.1048-1.5014; p<0.001). Koroner arter ektazisinin ciddiyetine göre altgruplar arasında SÜA düzeyleri açısından anlamlı fark bulunmadı.
Sonuç: Çalışmamız KAE’li hastalarda SÜA düzeyinin arttığını gösteren ilk çalışmadır. Bulgularımız, endotel fonksiyonu ile SÜA düzeyi arasında ilişkiyi ortaya koyan önceki çalışmaların bulgularını desteklemektedir.

5. 
Paraoksonaz geninde Leu-Met (55) ve Gln-Arg (192) polimorfizmleri ile koroner arter hastalığı arasındaki ilişki
The relationship between paraoxanase gene Leu-Met (55) and Gln-Arg (192) polymorphisms and coronary artery disease
Pınar Taşkıran, Sırrı F Çam, Cevat Şekuri, Nurullah Tüzün, Emin Alioğlu, Nuray Altıntaş, Afig Berdeli
PMID: 20098041  Sayfalar 473 - 478
Amaç: Paraoksonaz (PON1), lipit peroksitleri hidroliz eden, yüksek yoğunluklu lipoproteine bağlı bir esterazdır. PON1, düşük yoğunluklu lipoproteinlerin (LDL) oksidatif modifikasyonuna karşı ve aterosklerotik süreçleri önlemede önemli bir rol oynamaktadır. PON1 geninde iki polimorfizm yaygın şekilde çalışılmıştır. Bunlar, 55. kodonda lösinin (L aleli) yerine metiyoninin (M aleli) geçmesi ve 192. kodonda glutaminin (Q aleli) yerine arjininin (R aleli) geçmesidir.
Çalışma planı: Çalışmada, erken koroner arter hastalığı (KAH) tanısı konan 120 hastada (92 erkek, 28 kadın; ort. yaş 48.2±4.3) ve KAH öyküsü olmayan ve elektrokardiyografileri normal bulunan 102 sağlıklı bireyde (80 erkek, 22 kadın; ort. yaş 46.8±5.2) PON1 geninde 55 ve 192. kodonlardaki aminoasit değişiklikleri polimeraz zincir reaksiyonu ve kısıtlayıcı enzimler kullanılarak incelendi.
Bulgular: Hasta ve kontrol gruplarında PON 55 bölgesinde genotip dağılımı MM için sırasıyla %6.7 ve %4.9, LM için %46.7 ve %29.4, LL için ise %46.7 ve %65.7 bulundu. PON 192 bölgesinde ise genotip dağılımı şöyleydi: RR %4.2 ve %2, QR %40 ve %35.3, QQ %55.8 ve %62.8. PON 55 M alel frekansı hasta grubunda kontrollere göre daha fazla bulunurken (0.3 ve 0.2), 192 R alel frekansı kontrollerle farklılık göstermedi (0.2). PON1 M/L55 polimorfizmi ile KAH arasında anlamlı ilişki görüldü (p=0.017); R/Q192 polimorfizmi ile KAH arasında ise anlamlı ilişki bulunmadı (p=0.445).
Sonuç: Bulgularımız, PON 55 M/L polimorfizmi ile KAH arasında ilişki olduğunu, 192 R/Q polimorfizminin toplumumuzda KAH’ye yatkınlık sağlamada risk faktörü olmadığını göstermektedir.

OLGU BILDIRISI
6. 
Duktal adenokarsinomlu asemptomatik bir olguda, inferiyor vena kava ve sağ atriyum bileşkesinden köken alan sağ atriyal miksoma
Asymptomatic right atrial myxoma originating from the inferior vena cava and right atrium junction in a patient with breast ductal adenocarcinoma
Necla Ozer, Onur Sinan Deveci, Sercan Okutucu, Metin Demircin
PMID: 20098042  Sayfalar 479 - 482
Bu yazıda, meme duktal adenokarsinomu nedeniyle 10 ay önce modifiye radikal mastektomi ameliyatı ve arkasından adjuvan kemoterapi uygulanan 58 yaşında bir kadın hastada asemptomatik sağ atriyum miksoması sunuldu. Hasta kliniğimize antrasiklin temelli kemoterapinin olası kardiyak yan etkilerini değerlendirmek üzere sevk edilmişti. Transtorasik ekokardiyografide, sağ atriyum içinde, hareketli, kistik ve heterojen yapıda,20x25 mm boyutlarında bir kitle saptandı. Daha ayrıntılı değerlendirme için yapılan transözofageal ekokardiyografide, oldukça hareketli kitlenin inferiyor vena kavadan köken alıp sağ atriyuma uzandığı görüldü.Hastaya cerrahi tedavi planlandı. Ameliyat sırasında kitlenin geniş bir tabanı olduğu, alt dorsal serbest duvara, sağ atriyum kavitesinde interatriyal septuma ve inferiyor vena kavanın üst sınırına tutunduğu izlendi. Tümörün başarılı şekilde eksizyonundan sonra histopatolojik inceleme sonucu miksoma olarak bildirildi. Sağ atriyum miksomasının inferiyor vena kava ve sağ atriyum bileşkesinde yerleşimi oldukça nadir bir durumdur ve meme kanseriyle birlikteliği ise bugüne kadar sadece bir olguda bildirilmiştir. Anahtar sözcükler: Karsinom, duktal, meme; atriyum; kalp neoplazileri/ tanı; miksoma/tanı/cerrahi; bilgisayarlı tomografi; vena kava, inferiyor.

7. 
Mekanik mitral kapak trombozu ve dev sol atriyum trombüsü: Transözofageal ekokardiyografi ve 64 kesitli bilgisayarlı tomografi bulgularının karşılaştırılması
Mechanical mitral valve thrombosis and giant left atrial thrombus: Comparison of transesophageal echocardiography and 64-slice multidetector computed tomography
Sabahattin Gündüz, Mehmet Özkan, Murat Biteker, Tahsin Güneysu
PMID: 20098043  Sayfalar 483 - 487
Bu yazıda, prostetik kapak trombozu ve sol atriyum apandisine uzanım gösteren dev sol atriyum trombüsünün tanısında çokkesitli bilgisayarlı tomografinin (ÇKBT) kullanımı, transözofageal ekokardiyografi (TÖE) ile karşılaştırmalı olarak sunuldu. Sekiz yıl önce mekanik mitral kapak replasmanı yapılan 52 yaşındaki kadın hasta ilerleyici nefes darlığı ile başvurdu. Elektrokardiyografide atriyum fibrilasyonu görüldü. Transözofageal ekokardiyografide mekanik mitral kapakta (MMK) artmış gradiyent ve kapak alanında azalma ile birlikte, MMK’nin artiyum tarafında, biri lateral yaprakçığın hareketini kısıtlayan, diğeri ise kapak halkasının septal tarafında iki trombüs izlendi. Ayrıca, sol atriyumda ve sol atriyum apandisinde boyutları sırasıyla 4.3x1.3 cm ve 2.1x1 cm olan iki trombüs vardı. Elektrokardiyografi tetiklemeli, 64 kesitli kontrastlı ÇKBT ise, MMK’nin hem atriyum hem de ventrikül taraflarını tutan bir trombüs ve sol atriyum apandisine uzanım gösteren dev sol atriyum trombüsü (8.3x2.4 cm) gösterdi. Mekanik mitral kapak replasmanı, sol atriyum trombektomi ve sol atriyum apandisine ligasyon uygulanan hasta sorunsuz bir şekilde taburcu edildi. Sol atriyumdaki ve çıkarılan MMK’deki trombüslerin boyutları ve yerleşimi ÇKBT ile yapılan değerlendirmelere uygundu. Sunulan olguda, hem MMK’deki hem de sol atriyum ve apandisindeki bütünleşik trombozların gerçek özelliklerinin ortaya konmasında ÇKBT, TÖE’den daha üstündü.

8. 
Bilinci bozuk, yaşlı bir hastada erken dönemde kalp pilinde gelişen Reel sendromu
Early development of pacemaker Reel syndrome in an elderly patient with cognitive impairment
Farid Aliyev, Cengiz Çeliker, Cengizhan Türkoğlu, Fatma Nihan Turhan
PMID: 20098044  Sayfalar 488 - 489
Reel sendromu Twiddler sendorumun nadir bir türüdür. Kalıcı kalp pilinin transvers eksen etrafında dönmesi ve elektrodun jeneratör çevresinde dolanması ile oluşur. Bilinci kapalı, ajitasyon halinde ve ekstremitelerinde kontrolsüz hareketler olan 83 yaşındaki bir erkek hastaya, semptomatik atriyum fibrilasyonu nedeniyle kalp pili takıldı. Kalp pilinin jeneratörü emilmeyen iplikle pektoral fasyaya sabitlendi. İşlemin ertesi gününde, pilin ventrikül fonksiyonunun çalışmadığı gözlendi. Floroskopik incelemede elektrodun jeneratör çevresine dolandığı görüldü. Onarım için yapılan acil girişimde, jeneratörü pektoral fasyada tutan ipliğin çözüldüğü izlendi. Hasar görmemiş olan aynı elektrot teli yeniden yerleştirilip jeneratöre bağlandı ve dikkatli bir şekilde pektoral fasyaya yeniden sabitlendi. İşlem sonrasında hastanın klinik durumu bilinç durumuyla birlikte hızlı bir düzelme gösterdi. Hastanın üç aylık takibi sırasında başka bir sorun görülmedi. Bilinç bozukluğu olan hastalar, çocuk ve yaşlılar bu ciddi ve yaşamı tehdit eden komplikasyona açık olduklarından, bu tür hastaların yakından takip edilmesi gerekir.

9. 
İki yapraklı aort kapağı olan genç bir hastada akut miyokart enfarktüsü
Acute myocardial infarction in a young patient with bicuspid aortic valve
Mehmet Demir
PMID: 20098045  Sayfalar 490 - 492
İki yapraklı aort kapağı, en sık karşılaşılan doğuştan kalp kapağı hastalıklarındandır. Bu yazıda, iki yapraklı aort kapak varlığı yeni ortaya çıkan ve orta derecede aort yetersizliği olan 18 yaşında bir erkek hastada gelişen akut miyokart enfarktüsü (AME) sunuldu. Göğüs ağrısıyla başvuran hastanın elektrokardiyografisinde, V2-V6 derivasyonlarında ST-segment yükselmesi görüldü. Kreatin kinaz-MB (97 U/l) ve troponin I (45000 ng/ml) düzeyleri yüksek bulunan hastaya anterior duvar enfarktüsü tanısı kondu. İntravenöz rt-PA tedavisi sonrasında ST yükselmesi tamamen normale döndü. Transtorasik ekokardiyografide iki yapraklı aort kapağı, orta derecede aort yetersizliği ve apikal duvarda hipokinezi saptandı; sol ventrikül genel sistolik fonksiyonu normaldi. Hastada koroner ateroskleroz için herhangi bir risk faktörü, madde bağımlılığı öyküsü veya ailesel koroner arter hastalığı öyküsü yoktu. Protein C, protein S ve homosistein düzeyleri normaldi. Daha ileri girişimi kabul etmeyen hasta, taburcu edildikten iki hafta sonra, göğüs ağrısıyla tekrar başvurdu. Elektrokardiyografi, kardiyak belirteçler ve koroner arteriyografi bulguları bu kez de normaldi. Hasta uygun ilaç tedavisi ile taburcu edildi. Sunulan olgu, iki yapraklı aort kapağı varlığında AME geliştiği bildirilen ilk olgudur.

10. 
Trombozlu dev proksimal pulmoner arter anevrizması
Thrombosed giant proximal pulmonary artery aneurysm
Özgül Uçar, Deniz Şahin, Murat Vural, Sinan Aydoğdu
PMID: 20098046  Sayfalar 493 - 496
Bu yazıda, 22 yıl önce tanı konan Eisenmenger sendromu zemininde dev proksimal pulmoner arter anevrizması gelişen ve durumun trombüs oluşumu ile daha ciddileştiği 36 yaşında bir erkek hasta sunuldu. Hastada son bir aydır paroksismal atriyal fibrilasyon atakları gelişmişti. Hastanın fonksiyonel kapasitesi New York Kalp Birliği sınıf III idi. Akciğer grafisinde sol pulmoner arterde anevrizmatik genişleme görüldü. Transtorasik ekokardiyografi ve çokkesitli bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilen hastada kalın, kalsifik yapıdaki pulmoner kapakta hafif darlık (tepe sistolik gradiyent 35 mmHg) ve orta derecede yetersizlik saptandı. Ortalama pulmoner arter basıncı 50 mmHg olarak hesaplandı. Ana pulmoner arter, sol pulmoner arter ve sağ pulmoner arter çapları sırasıyla 6.5 cm, 10 cm ve 3.7 cm ölçüldü. Anevrizmatik olan sol pulmoner arterin lümeni yoğun trombüs ile doluydu. Hasta, pulmoner arter rekonstrüksiyonu ve kalp-akciğer nakli için kardiyovasküler cerrahi kliniğine yönlendirildi. Ayrıca, trombüs ve paroksismal atriyal fibrilasyona yönelik warfarin, atriyal fibrilasyona yönelik metoprolol ve pulmoner hipertansiyona yönelik bosentan tedavisine başlandı. Tedavinin ilk ayından sonra hastanın fonksiyonel kapasitesinde düzelme başladı. Bu tedavinin sürdürüldüğü bir yıl içinde komplikasyon görülmedi.

11. 
Topikal kapsaisin yamasına bağlı gelişen koroner vazospazm ve akut miyokart enfarktüsü
Coronary vasospasm and acute myocardial infarction induced by a topical capsaicin patch
Adnan Burak Akçay, Türkay Özcan, Sabri Seyis, Armağan Acele
PMID: 20098047  Sayfalar 497 - 500
Kapsaisin, yararlı birçok etkisi olduğu gösterilen acı kırmızıbiberin aktif bileşenidir. Günümüzde topikal ağrıkesici olarak kullanılmaktadır. İlaç kullanımı ile ilişkili miyokart enfarktüsü sık görülen bir durum değildir ve olguların çoğunda altta yatan mekanizma koroner vazospazm ileilişkilidir. Bu yazıda, bel ağrısını dindirmek için topikal kapsaisin yaması kullandığı sırada koroner vazospazm ve sonrasında akut miyokart enfarktüsü (AME) geçiren 29 yaşında bir erkek hasta sunuldu. Göğüs ağrısı başladıktan bir saat sonra başvuran hastanın elektrokardiyogramında, II, III, ve aVF derivasyonlarında inferiyor duvar enfarktüsü ile uyumlu ST-segment yükselmesi izlendi. Ekokardiyografik incelemede inferiyor hipokinezi görüldü. Acil koroner anjiyografide hastanın sağ ve sol koroner arterleri normal bulundu. Hastada koroner arter hastalığı için hiçbir risk faktörü, yakın zamanda yaşanmış duygusal veya fiziksel sıkıntı veya herhangi bir yasak madde alımı gibi bir durum olmadığından, vazospazm ve sonrasındaki AME, altı gündür kullanmakta olduğu kapsaisin yamasına bağlandı. Uygun tedaviye başlanması ve yamanın çıkarılması sonrasında, hastada bir aylık takip süresi içinde herhangi bir anjina atağı veya iskemik epizot görülmedi. Sunulan olgu, topikal kapsaisin yamasına bağlı olarak AME geliştiği bildirilen ilk olgudur.

DERLEME
12. 
Kalp yetersizliği tedavisinde statinlerin yeri
The role of statins in the treatment of heart failure
Mehmet Eren
PMID: 20098048  Sayfalar 501 - 511
Statin tedavisinin hiperlipidemi ve koroner kalp hastalığı olan bireylerde kardiyovasküler mortalite ve morbiditede önemli düşüşler sağladığı bilinmektedir. Gerek lipit, gerekse kalp yetersizliği çalışmalarından elde edilen gözlemsel sonuçlar, statin tedavisinin kalp yetersizliği gelişimini önlediği, kalp yetersizliğinden dolayı ölümleri ve hastaneye yatışları azalttığı yönündedir. Statinlerin bu yararlı etkisinin, lipit düşürücü etkilerinden mi veya pleiotropik etkilerinden mi kaynaklandığı tam anlaşılamamıştır. Bununla birlikte, statinlerin bazı etkileri (koenzim Q ve selenoprotein azalması gibi) kalp yetersizliği hastalarında kötü sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle, kalp yetersizliği hastalarında statinlerin etkinliği ve güvenliğini test etmek için, iskemik hastalarda CORONA ve herhangi bir nedene bağlı kalp yetersizliği hastalarında GISSI-HF çalışmaları yapılmıştır. Her iki çalışmada, 10 mgr rosuvastatin ile kan kolesterol ve enflamasyon göstergelerinde düşüş görülmesine rağmen, mortalite üzerine etkisi gözlenmemiştir. Ayrıca, CORONA çalışmasında rosuvastatinin hastane yatışlarını azalttığı görülmüştür. Her iki çalışma da, bir statin olan rosuvastatinin kalp yetersizlikli hastalarda güvenle kullanılabileceğini göstermesi açısından önemlidir.

OLGU GÖRÜNTÜSÜ
13. 
Sol ventrikül sistolik fonksiyonu korunmuş bir hastada akciğerin hayalet tümörü
Phantom tumor of the lung in a patient with preserved left ventricular systolic function
Cengiz Çeliker, Farid Aliyev, Cengizhan Türkoğlu, Işıl Uzunhasan
PMID: 20098049  Sayfa 512
Makale Özeti |Tam Metin PDF

14. 
Sağ ventriküle açılan, yırtılmış sağ sinüs Valsalva anevrizması
Ruptured aneurysm of the right sinus of Valsalva protruding into the right ventricle
Anıl Avcı, Aytekin Aksakal, Mustafa Güler, Ali Metin Esen
PMID: 20098050  Sayfa 513
Makale Özeti |Tam Metin PDF

15. 
Ostium primum defekt ile multiperfore atriyal septum
Ostium primum defect with multi-perforated atrial septum
Bekir Calapkorur, Fatih Koc, Mehmet Gungor Kaya
PMID: 20098052  Sayfa 514
Makale Özeti |Tam Metin PDF

16. 
Sol atriumda top şeklinde saplı dev trombüs.
A huge ball shaped pedunculated thrombus in the left atrium.
Damirbek Osmonov, Gündüz Durmuş, Yiğit Çanga, Mehmet Baran Karataş
PMID: 20098051  Sayfa 514
Makale Özeti |Tam Metin PDF

DERLEME
17. 
The role of European National Journals in education
Peter Mills, Addam Timmis, Kurt Huber, Hugo Ector, Izet Masic, Mario Ivanusa, Loizos Antoniades, Michael Aschermann, Christodoulos Stefanadis, Massimo Chiarello, Ernst E. Van Der Wall, Piotr Ku&322;akowski, Fausto J. Pinto, Eduard Apetrei, Chu-pak Lau
PMID: 20098053  Sayfalar 515 - 518
Makale Özeti |Tam Metin PDF

EDITÖRE MEKTUP
18. 
Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar
Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Sayfa 519
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama

Copyright © 2025 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi