ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 33 (7)
Cilt: 33  Sayı: 7 - Ekim 2005
1. 
Türklerde düşük HDL-C düzeyleri: Genetik/yaşam tarzı etkileşimleri plazma düzeylerini etkiliyor
Low HDL-C in Turks: genetic/lifestyle interactions modulate plasma levels
Robert W.Mahley, Guy M.Pépin, Thomas P.Bersot, Zümrüt Algan, Erhan Palaoğlu
Sayfalar 381 - 391
Amaç: Birçok çalışma, aşırı derecede düşük düzeydeki yüksek yoğunluklu lipoproteinin (HDL-C) (erkeklerde ort. ~36 mg/dl; kadınlarda ort. ~42 mg/dl) Türklerde koroner kalp hastalığı için temel bir risk faktörü oluşturduğunu göstermiştir. Bu çalışmada, 14 yıl içinde İstanbul’da yaşayan Türklerde yürütülen üç kohort çalışma incelenerek, erkek ve kadınlarda koroner kalp hastalığı risk faktörlerindeki eğilimler değerlendirildi. Çalışma planı: Çalışmalara İstanbul’da yaşayan ve yaşı 20 veya uzerinde olan sağlıklı kişiler alınmıştı. 1996-2000 (n=828) ve 2003 (n=1100) yıllarında incelenen kişilerin verileri, 1990-1993 yıllarında Türk Kalp Çalışması kapsamında incelenen 2686 kişinin verileriyle karşılaştırıldı. Bulgular: Kadınlarda 1990-1993 yıllarında 45.3±9.5 mg/dl olarak ölçülen ortalama HDL-C düzeyi 2003’te 49.7±12.0 mg/dl’ye yükseldi (p<0.0001). 2003 kohortunda üniversite eğitimi görmüş kadınlarda, ilkokul eğitimi görmüş veya daha düşük düzeyli eğitimli kadınlara göre ortalama HDL-C düzeyinde belirgin yükselme vardı (sırasıyla 56±9 mg/dl ve 48±12 mg/dl, p<0.0001). Bu farklılıkla uyumlu olarak, daha ileri eğitim gören ve HDL-C düzeyi daha yüksek olan kadınlarda beden kütle indeksi (sırasıyla ort. 25.6±4.9 kg/m2 ve 29.7±5.1 kg/m2) ve bel çevresi değerleri, sigara içme oranı daha düşük, egzersiz düzeyi daha yüksekti. Erkeklerde ise, 1990-1993 ve 2003 kohortlarındaki HDL-C dağılımları çok benzer bulundu (sırasıyla 38.3±8.3 mg/dl ve 39.3±9.8 mg/dl) ve yüksek ve düşük düzeyli eğitime göre anlamlı farklılık göstermedi. Sonuç: Üç kohorttan elde edilen veriler, büyük ölçüde genetik olarak belirlenmiş olmakla birlikte, düşük HDL-C düzeylerinin yaşam tarzı faktörlerinden etkilenebildiğini göstermektedir. Eğitim düzeyi yüksek olan kadınlarda HDL-C düzeyi %10-15 kadar yüksek bulunmuştur. Bununla birlikte, erkeklerde eğitim düzeyi ile HDL-C arasında bir ilişki gösterilememesi araştırılması gereken bir durumdur.

ORIJINAL ARAŞTIRMA
2. 
ST yükselmeli akut miyokard infarktüsünde hastane öncesi gecikme süresi ile klinik, demografik ve sosyoekonomik etkenlerin ilişkisi: Hasta eğitiminin önemi
The relationship between prehospital delays of patients with ST-elevation acute myocardial infarction and clinical, demographic, and socioeconomic factors: importance of patient education
Tuğrul Norgaz, Gültekin Hobikoğlu, Hüseyin Aksu, Aycan Esen, Mehmet Gül, Hasan Orhan Özer, Abdurrahman Eksik, Ahmet Narin
Sayfalar 392 - 397
Amaç: Akut miyokard infarktüsü (AMİ) geçiren hastaların en erken sürede tıbbi gözetim altına girmeleri hayati önem taşımaktadır. Buna rağmen, birçok hasta için semptomların başlangıcı ile tedavinin başlaması arasında geçen süre oldukça uzundur. Bu çalışmamızda, AMİ tanısı ile hastanemizde tedavi gören hastalarda, semptom başlangıcı ile hastaneye başvuru arasında geçen süre ve gecikmenin demografik, klinik ve sosyoekonomik değişkenlerle ilişkisi araştırıldı. Çalışma planı: Koroner yoğun bakım ünitesine ST yükselmeli AMİ tanısı ile yatırılan ardışık 147 hasta (84 erkek, 63 kadın; ort. yaş 56.7±11.6) ile görüşülerek gecikme süresi, AMİ akut ve prodrom semptomları, demografik veriler, klinik risk faktörleri, koroner arter hastalığı öyküsü ve sosyoekonomik düzeye ilişkin parametreler sorgulandı. İlk üç saat içinde başvuranlar erken, üç saatten sonra başvuranlar geç gelenler olarak sınıflandırıldı. Bulgular: Tüm hasta grubunda gecikme süresi ortalama 4.2±5.2 saat idi. Hastaların 79’u (%53.7) erken gelen grupta, 68’i (%46.3) geç gelen grupta yer aldı. Çokdeğişkenli lojistik regresyon analizinde ileri yaş (p<0.001), hastaya ait çocuk sayısı (p=0.049) ve AMİ öncesinde kararlı angina pektoris olmasının (p=0.046) geç gelme ile ilişkili bağımsız faktörler olduğu bulundu. Sonuç: Bulgularımız, AMİ’li hastaların yarıya yakınının reperfüzyon tedavisinin uygulanacağı hastaneye üç saatten daha geç sürede ulaştığını gösterdi. Gecikme süresini azaltabilmek için genel olarak toplumu, özel olarak da koroner arter hastalığı olan bireyleri hedefleyerek AMİ semptomları ve erken tıbbi yardım almanın önemi konusunda eğitim programları geliştirilmelidir.

3. 
Takılabilir kardiyoverter defibrilatör ile tedavi edilen malign ventrikül taşiaritmili hastaların uzun dönem sonuçları
Long-term results of cardioverter defibrillator implantation in patients with malignant ventricular tachyarrhythmias
Abdurrahman Eksik, Ahmet Akyol, Tuğrul Norgaz, İzzet Erdinler, Nazmiye Çakmak, Ahmet Taha Alper, Hakan Hasdemir, Kadir Gürkan, Tanju Ulufer
Sayfalar 398 - 403
Amaç: Takılabilir kardiyoverter defibrilatör (TKD) ventrikül taşikardisi (VT) ve ventrikül fibrilasyonundan (VF) dolayı ani ölümü önlemede en etkin tedavidir. Bu çalışmada hastanemizde son altı yıl içinde kardiyoverter defibrilatör takılan hastaların uzun dönem takip sonuçları geriye dönük olarak değerlendirildi. Çalışma planı: Çalışmaya kardiyoverter defibrilatör takılan ardışık 70 hasta (63 erkek, 7 kadın; ort. yaş 64.6±8.5) alındı. Altı hastada iki odacıklı, 64 hastada tek odacıklı TKD kullanıldı. Elektrofizyoloji laboratuvarımızın kayıtları kullanılarak hastaların demografik verileri, ekokardiyografik sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonları, klinik durumları, TKD endikasyonları, TKD kullanım şekli ve kullanılan ilaçlar araştırıldı. Ortalama takip süresi 3.08±1.31 yıl idi. Bulgular: İzlem sırasında 10 hasta (%14.3) yaşamını yitirdi. İki hastada (%20) ani aritmik ölüm görülürken, diğer ölümlerin ikisi kardiyak olmayan nedenlere (serebral atak, solunumun durması), altısı kardiyak nedenlere (konjestif kalp yetersizliği) bağlıydı. Yirmi hastada (%28.6) tedavi gerektirecek taşikardi epizodu saptanmadı. Kırk iki hastada 631 adet sürekli VT epizodu görüldü; bunlar için toplam 1188 antitaşikardik pacing (ATP) girişimi vardı (ort. 1.9 ATP). Sürekli VT epizodlarının 535’i (%84.8) ATP ile sonlanırken, 96’sında (%15.2) kardiyoversiyon gerekti. Ventrikül fibrilasyonu epizodlarının hepsinde (n=160) defibrilasyon tedavisi başarılı olmuştu. Beş hastada (%7.1) 11 adet uygunsuz şok uygulandığı görüldü; bunların hepsinde tek odacıklı TKD kullanılmıştı. Ayrıca, 11 hastada (%15.7) replasman gerekti. New York Heart Association sınıflamasına göre, sınıf III'deki 12 hastada epizod sıklığının anlamlı derecede fazla olduğu görüldü (p=0.019). Sonuç: Çalışmamız, TKD’nin ventrikül taşiaritmilerini ATP ve/veya şok tedavisi uygulayarak, yüksek güvenlik ve etkinlikte başarılı bir şekilde sonlandırdığını gösterdi.

4. 
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde doğuştan koroner arter anomalilerinin sıklığı
The incidence of congenital coronary artery anomalies in the Southeast Anatolia Region
Aziz Karabulut, Kenan İltümür, A.Samet Gülsüm, Nizamettin Toprak
Sayfalar 404 - 408
Amaç: Bu çalışmada, kateterizasyon laboratuvarımızda rutin koroner anjiyografi yapılan olgular, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde doğuştan koroner arter anomalilerinin dağılım ve sıklığını belirlemek için geriye dönük olarak incelendi. Çalışma planı: Ocak 1998-Nisan 2005 tarihleri arasında koroner anjiyografi yapılan 5018 hastanın kayıtları gözden geçirildi. Bu taramada doğuştan koroner arter anomalisi saptanan olguların sineanjiyogramları ve bilgisayar kayıtları incelendi. Anomalili koroner arter ve seyri Serota ve ark.nın önerilerine göre değerlendirildi. Hastalar anomalili damarın kökenine ve koroner arterlerde anlamlı darlık (%50’den fazla) olup olmamasına göre gruplandırıldı. Bulgular: On dokuz hastada (%0.4; 13 erkek, 6 kadın; ort. yaş 48.2; dağılım 32-74) doğuştan koroner arter anomalisi saptandı. En sık sol sirkumfleks arter anomalisi görüldü (%57.9; n=11). Sol sirkumfleks arter tüm hastalarda sağ koroner sinustan köken almaktaydı. İkinci sırada sağ koroner arter anomalisi geliyordu (%31.6; n=6). Bu olguların tümünde sağ koroner arter sol koroner sinustan köken almaktaydı. İki hastada (%10.5) ise sol ön inen ve sol sirkumfleks arterlerin ikisi de ayrı ostiumlar ile sağ koroner sinustan köken almaktaydı. Toplam 10 hastada (%52.6) koroner arter hastalığı görüldü. Yedi hastada (%36.8) tek damar hastalığı, iki hastada (%10.5) iki damar hastalığı, bir hastada ise (%5.3) üç damar hastalığı vardı. Sekiz hastada (%42.1) anomalili damarda ateroskleroza rastlandı. Sonuç: Doğuştan koroner arter anomalilerinin görülme oranları bölgeler ve toplumlar arasında farklılıklar göstermektedir. Çalışmamızda bu anomalilerin oranları genel literatür verilerinin biraz altında idi. Bu hastalarda tedavinin doğru ve eksiksiz uygulanabilmesi için doğuştan koroner arter anomalilerinin varlığı ve seyrinin bilinmesi gerekir.

OLGU
5. 
Kapak yırtılmasına bağlı biyoprotez işlev bozukluğu
Bioprosthetic valve dysfunction due to leaflet rupture
Bahar Pirat, Aylin Yıldırır, L.Elif Sade, Bülent Özin
Sayfalar 409 - 412
Biyoprotez kalp kapakları kullanımıyla ilgili tromboz ve kanama riski düşük olmakla birlikte, zaman içinde meydana gelen yapısal bozulma nedeniyle bu kapaklarda uzun dönemli dayanıklılık sınırlıdır. Yetmiş dört yaşında bir kadın hasta, üç gündür süren istirahat dispnesi, ortopne, çarpıntı ve hemoptizi nedeniyle hastanemize yatırıldı. Hasta yıllar önce, romatizmal mitral darlık nedeniyle kapalı (1962) ve açık (1988) mitral kommisürotomi geçirmiş, 66 yaşında da mitral kapağı biyoprostetik kapak ile değiştirilmişti. Elektrokardiyografide atriyum fibrilasyonu; transtorasik ekokardiyografide aşırı derecede büyümüş sol atriyum ve valvular ve paravalvular komponentli ciddi, eksantrik mitral regürjitasyon (MR); transözofajiyal ekokardiyografide primer kapak dejenerasyonu, yaprakçık yırtığı ve ciddi MR saptandı. Koroner anjiyografide koroner arterler normal bulunurken üçüncü derece MR gözlendi. Yeniden ameliyat edilen hastaya 29 mm’lik porcine biyoprotez takıldı. Çıkarılan materyalde bir yaprakçığın yırtıldığı görüldü.

DERLEME
6. 
Kalpte bölgesel mekanik senkronizasyon bozukluğunun ve resenkronizasyon tedavisine aday hastaların ekokardiyografi ile değerlendirilmesi
Echocardiographic evaluation of regional mechanical dyssynchrony and candidates for cardiac resynchronization therapy
L.Elif Sade, Bülent Özin, Haldun Müderrisoğlu
Sayfalar 413 - 422
Medikal tedaviye rağmen semptomatik olan son dönem kalp yetersizliği hastalarında biventriküler kalıcı kalp pili son yıllarda önemli bir tedavi yaklaşımı olarak karşımıza çıkmıştır. Bölgesel mekanik kasılma bozukluğunun tedaviye aday hastaların seçiminde esas unsur olduğunun ve QRS süresinin senkronizasyon bozukluğunu yansıtmadığının anlaşılması ekokardiyografinin bu alandaki önemini artırmıştır. Ekokardiyografi, hem hemodinamik durum hem de miyokardın bölgesel kasılma işlevi hakkında ayrıntılı kantitatif analiz imkanı veren invaziv olmayan bir incelemedir. Konvansiyonel ekokardiyografi ve doku Doppler yöntemlerini bir arada kullanarak kardiyak mekanik senkronizasyon bozukluğunu atriyoventriküler, interventriküler ve intraventriküler gecikme düzeylerinde sayısal olarak değerlendirmek mümkündür. Bu nedenle, ekokardiyografi hasta seçimi, tedavi etkinliğinin değerlendirilmesi ve elektrod yerleşimi olmak üzere kardiyak resenkronizasyon tedavisinin her aşamasında vazgeçilmez bir rehber haline gelmiştir.

7. 
Kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon
Chronic thromboembolic pulmonary hypertension
Meral Kayıkçıoğlu, Lewis J Rubin
Sayfalar 423 - 432
Kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon (KTEPH) mortalitesi yüksek, ciddi bir hastalık olmasına rağmen, pulmoner hipertansiyonun potansiyel olarak tedavi edilebilir bir türüdür. Tek veya tekrarlayan pulmoner embolilerin organize olması veya in situ tromboz sonucunda geliştiği düşünülmektedir. Kesin tedavi için tromboembolik materyalin cerrahi olarak çıkarılması gerekir. Tanı erken konursa, pulmoner tromboendarterektomi hemodinami ve fonksiyonel kapasiteyi düzeltecek, sağkalımı uzatacaktır. Tedavi edilmediğinde ise, pulmoner hipertansiyon ilerleyecek, sağ kalp yetersizliği ve ölümle sonuçlanacaktır. Bu yazıda, KTEPH’nin kısa bir özetinin yapılması, tanıda kullanılan güncel yöntemlerin gözden geçirilmesi ve bazı ilaç ve girişimlerin KTEPH tedavisindeki etkilerinin özetlenmesi amaçlanmış; pulmoner tromboendarterektominin tedavideki etkileri ayrıntılı olarak tartışılmıştır.

OLGU
8. 
Görüntülü olgu örnekleri
Case images
Cemil Gürgün, Oğuz Yavuzgil, Can Hasdemir, Sanem Nalbantgil
Sayfa 433
Makale Özeti |Tam Metin PDF

9. 
Uzman yanıtları
Answers of specialist
Ömer Kozan, Serdar Küçükoğlu, Necmi Değer, Oktay Ergene
Sayfalar 434 - 436
Makale Özeti |Tam Metin PDF

10. 
Editöre Mektup
Letters to the Editor
Tuğrul Okay
Sayfa 437
Makale Özeti |Tam Metin PDF

11. 
Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar
Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Sayfalar 438 - 439
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama

Copyright © 2025 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi