ORIGINAL ARTICLE | |
1. | Turkish Adult Risk Factor Study survey 2012: overall and coronary mortality and trends in the prevalence of metabolic syndrome Altan Onat, Murat Yüksel, Bayram Köroğlu, H. Ali Gümrükçüoğlu, Mesut Aydın, H. Altuğ Çakmak, Ahmet Karagöz, Günay Can PMID: 23917000 doi: 10.5543/tkda.2013.15853 Pages 373 - 378 Amaç: Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalıkları ve Risk Faktörleri (TEKHARF) çalışmasının 1) 2012 kohortu taramasına ilişkin ve birikimli ölüm ile koroner mortalite verilerinin; 2) metabolik sendrom (MetS) prevalansında bölgelerdeki ve son onyıldaki değişimlerin açıklanması. Çalışma planı: Ölüm konusunda birinci derece akraba ve/veya sağlık ocağı personelinden bilgi alındı. Yaşayanlarda bilgi edinmekten başka, kardiyovasküler sistemin fizik muayenesi ve dinlenme elektrokardiyogramların Minnesota kodlamasına dayandırıldı. Bulgular: Taranacak 1527 kişilik örneklemden 796’sı muayene edildi, 502 kişinin sağlık durumu hakkında bilgi edinildi ve 56 katılımcının öldüğü belirlendi. Ölümlerin 30’u koroner kalp hastalığı ve serebrovasküler olaya bağlandı. Tüm kohortun 22 yıllık takibinde 45-74 yaş kesimindeki koroner kalp hastalığı kökenli ölümler erkeklerde bin kişi-yılında 7.6, kadınlarda 3.8 düzeyinde bulundu. İki dönemde muayene edilen ve başlangıçta ortanca yaşı 46 olan aynı 1754 kişinin verilerine göre, MetS prevalansının son 12 yıl içerisinde bir yıl yaşlanma başına %1.3 oranında arttığı belirlendi. Analizler, sıklığı en fazla olan Güneydoğu Anadolu bölgesi ile birlikte Akdeniz bölgesinde prevalansın arttığını, Marmara bölgesinde gerilediğini, Ege bölgesinde göreli seyrekliğinin sürdüğünü işaret etti. Sonuç: Kırk yaş ve üzerindeki Türk erişkinlerde %53 olan MetS sıklığı, coğrafi bölgeler arasında önemli farklılıklar göstermekte, iki güney bölgemizde yüksek, Ege bölgesinde ise düşüktür. Objectives: We aimed to analyze 1) overall and coronary mortality findings in the Turkish Adult Risk Factor (TARF) study survey 2012 and 2) the temporal trends in prevalence of metabolic syndrome (MetS) and its distribution across seven geographic regions. Study design: Information on the mode of death was obtained from first-degree relatives and/or health personnel of a local health office. Information collected in survivors was based on history, physical examination of the cardiovascular system and Minnesota coding of resting electrocardiograms. Results: Of 1527 participants to be surveyed, 796 were examined; information was obtained on the health status in 502 subjects, and death was ascertained in 56 participants. Thirty deaths were attributed to coronary and cerebrovascular disease. Cumulative 22-year evaluation of participants in the age bracket 45-74 years revealed coronary mortality to be high, with 7.6 per 1000 person-years in men and 3.8 in women. Data used from 1754 identical subjects (median age 46 years initially), and examined in two periods 12 years apart, indicated an increase in the prevalence of MetS by 1.3% per aging of 1 year. Analysis across geographic regions showed a rise in the prevalence in the Mediterranean region, already having highest prevalence along with Southeast Anatolia, while the prevalence declined in the Marmara region and persisted to be lowest in the Aegean region. Conclusion: The prevalence of MetS in Turkish adults aged 40 years or over, currently standing at 53%, shows significant differences across geographic regions, being highest in the two southern regions and lowest in the Aegean region. |
2. | Relationship between human platelet antigen-1 gene polymorphism and clopidogrel resistance in patients with coronary artery disease İbrahim Halil Tanboğa, Mehmet Mustafa Can, Alper Özkan, Hacer Ceren Tokgöz, Taylan Akgün, Fatih Koca, Mustafa Kurt, Cihangir Kaymaz PMID: 23917001 doi: 10.5543/tkda.2013.97253 Pages 379 - 385 Amaç: İnsan trombosit antijeni-1 (İTA-1) gen polimorfizminin koroner arter hastalığı (KAH) ile ilişkili olduğu ve trombosit fonksiyonlarını etkilediği öne sürülmüştür. Bu çalışmada KAH olan ve olmayan bireylerde İTA-1 gen polimorfizminin dağılımını ve KAH olan bireylerde İTA-1 gen polimorfizminin trombosit kümelenmesiyle ilişkisini incelemeyi amaçladık. Çalışma planı: Çalışmaya perkütan koroner girişim (PKG) uygulanan 94 hasta ve kontrol grubu olarak koroner anjiyografisi normal olan 115 birey alındı. KAH grubunda PKG sonrası beşinci gün impedans agregometre ile trombosit kümelenmesi (KB) ölçüldü. Trombosit kümelenmesinin >490 KB/dakika olması klopidogrel direnci olarak tanımlandı. Tüm katılımcılardan İTA-1 gen polimorfizmini araştırmak için kan örnekleri alındı. Bulgular: Hasta ve kontrol grubu arasında İTA-1 gen polimorfizmi yönünden fark yoktu (A aleli için %78.7 ve %78.1, p=AD; B aleli için %21.3 ve %21.9, p=AD). Klopidogrel direnci olan ve olmayan gruplar arasındaki analizde İTA-1A ve İTA-1B alleleri sıklığı açısından fark tespit edilmedi (Her iki grupta, A aleline sahip hasta oranları %78.7 ve %78.9, p=AD; B aleli için %21.3 ve %21.1, p=AD). Ayrıca, KAH’da İTA-1A ve İTA-1B alellerine sahip hastalarda trombosit kümelenmesi açısından fark yoktu (294±240 ve 259±261 KB/dakika, p=AD). Sonuç: İnsan trombosit antijeni-1 gen polimorfizmi dağılımı KAH olan ve olmayan bireylerde benzerdir. KAH’da, impedans agregometre ile değerlendirilen trombosit kümelenmesi ve klopidogrel direnci, İTA-1 gen polimorfizmi ile ilişkili değildir. Objectives: It has been proposed that human platelet antigen- 1 (HPA-1) gene polymorphism is associated with coronary artery disease (CAD) and affects platelet function. We aimed to investigate the distribution of HPA gene polymorphism between angiographic CAD and a control group and the relation between HPA gene polymorphism and platelet aggregation. Study design: The study population consisted of 94 patients with angiographic CAD and 115 patients without angiographic CAD. Platelet aggregation was measured with impedance aggregometry on the fifth day of percutaneous coronary intervention (PCI). Platelet aggregation >480 AU*min was defined as the clopidogrel resistance group. Blood samples were obtained from all participants at discharge for investigating HPA- 1 gene polymorphism. Results: There was no significant difference in the distribution of HPA-1 gene polymorphism between the control and CAD groups (78.7% vs. 78.1% for A allele and 21.3% vs. 21.9% for B allele, p=NS). The analysis between groups with and without clopidogrel resistance revealed no significant difference in the distribution of HPA-1A and HPA-1B alleles between the groups (A allele 78.7% vs. 78.9% and B allele 21.3% vs. 21.1%, p=NS). In the CAD group, there were no significant differences in platelet aggregation between HPA-1A and HPA- 1B alleles (294±240 vs. 259±261 AU*min, p=NS). Conclusion: The distribution of HPA-1 gene polymorphism was not different in CAD patients compared to the control group. HPA-1 gene polymorphism was not associated with platelet aggregation or clopidogrel resistance assessed by impedance aggregometry in the CAD group. |
EDITORIAL | |
3. | Clopidogrel resistance and genetic factors Alev Arat Özkan PMID: 23917002 doi: 10.5543/tkda.2013.49196 Pages 386 - 388 Aspirin ve klopidogrelden oluşan ikili antıtrombosit tedavi AKS ve PKG hastalarında standart tedavi olarak kılavuzlarda yer almaktadır. Antitrombositlere yanıtın bireysel farklılık gösterdiği bilinmektedir. Tedavi altında trombosit aktivitesi devam eden hastalar clopidogrele dirençli kabul edilmektedir. Klopidogrel direnci için değişik mekanizmalar önesürülmüş olup en çok araştırılanlardan biri de genetik polimorfizmlerdir. Dual antiplatelet therapy combining aspirin and clopidogrel is the standart care for patients WHO ave ACS or undergoing PCI according to guidelines.Itss well established that the antiplatelet response to clopidogrel varies widely among patients.Patients displaying little attenuation of platelet reactivity under therapy are recognized as clopidogrel resistant.Different mechanisms responsible for the phenomenon of clopidogrel resistance have been suggested with genetic polymorphisms being one of the most widely studied. |
ORIGINAL ARTICLE | |
4. | Relationship between HbA1c levels and coronary artery severity in nondiabetic acute coronary syndrome patients Ahmet Göktuğ ERTEM, Hüseyin Bağbancı, Harun Kılıç, Ekrem Yeter, Ramazan Akdemir PMID: 23917003 doi: 10.5543/tkda.2013.95666 Pages 389 - 395 Amaç: Bu çalışmada, diyabeti olmayan akut koroner sendromlu (AKS) hastalarda koroner arter hastalığının ciddiyeti ile serum HbA1c düzeyleri arasındaki ilişkiyi araştırmaya çalıştık. Çalışma planı: Çalışmaya diabetes mellitusu olmayan akut miyokart enfarktüsü tanısı konan toplam 65 hasta (11 kadın, ortalama yaş 57±11.42 yıl; 54 erkek, ortalama yaş 54.56±8.51 yıl) alındı. Hastanede yatışları sırasında bütün hastalarda açlık ve tokluk kan şekeri, HbA1c ölçümü yapıldı. Koroner arter hastalığının ciddiyeti Gensini skorlaması ile değerlendirildi. Bulgular: Hastaların 20’sinde (%30.8) hipertansiyon, 15’inde (%23.1) bozulmuş açlık glukozu, 10’unda (%15.3) birlikte bozulmuş açlık ve tokluk glukozu, 28’inde (%45) HDL kolesterol ve 30’unda (%46) abdominal obezite vardı. Koroner anjiyografiyle tek damar hastalığı hastaların 13’ünde (%20), iki ve üç damar hastalığı 52’sinde (%80) tespit edildi. Yüksek duyarlıklı C-reaktif protein (hs-CRP), total kolesterol, açlık kan şekeri ve tokluk kan şekeri açısından anlamlı farklılık yoktu (sırasıyla, 0.068, 0.974, 0.178, 0.977). Gensini skoru ile HbA1c düzeyleri arasında anlamlı korelasyon saptanmadı (p=0.299), fakat Gensini skoru ve obezite arasında anlamlı bir ilişki vardı (p=0.024). Sonuç: Bu çalışmada, diyabeti olmayan AKS’li hastalarda anjiyografik Gensini skoru ile HbA1c düzeyi, serum açlık ve tokluk glukoz düzeyleri, lipit profili ve hs-CRP düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Objectives: In this study, we aimed to investigate the relationship between HbA1c levels and the severity of coronary artery stenosis in patients with acute coronary syndrome (ACS) without diabetes mellitus. Study design: In this study, we included 65 patients (11 females, mean age: 57±11.42 years; 54 males, mean age: 54.56±8.51 years) who were diagnosed as acute myocardial infarction without diabetes mellitus. During hospitalization, fasting blood glucose, postprandial blood glucose and HbA1C were measured in each patient. Gensini score was used to assess the severity of coronary artery disease. Results: Twenty patients (30.8%) had hypertension, 15 (23.1%) had impaired fasting glucose, 10 (15.3%) had combined impaired fasting and postprandial glucose, 28 had a low HDL cholesterol (45%), and 30 (46%) had abdominal obesity. Coronary angiography revealed one-vessel disease in 13 patients (20%), and two- and three-vessel disease in 52 patients (80%). There were no significant differences in terms of high-sensitive C-reactive protein (hs-CRP), total cholesterol, fasting glucose, and postprandial glucose (0.068, 0.974, 0.178, 0.677, respectively). There was no significant relation between the Gensini score and HbA1c levels (p=0.299), but there was a significant relation between the Gensini score and obesity (p=0.024). Conclusion: In our study, no significant relationship could be determined between the Gensini score and HbA1C, fasting and postprandial blood glucose levels, lipid profile, and hs-CRP levels in patients with nondiabetic ACSs |
EDITORIAL | |
5. | Relationship between HbA1c levels and coronary artery severity in nondiabetic acute coronary syndrome patients Cem Barçın PMID: 23917004 Pages 396 - 398 Abstract |Full Text PDF |
ORIGINAL ARTICLE | |
6. | Increased red cell distribution width level is associated with absence of coronary collateral vessels in patients with acute coronary syndromes Mustafa Duran, Onur Kadir Uysal, Özgür Günebakmaz, Yücel Yılmaz, Fatih Akın, Oğuzhan Baran, Mehmet Tuğrul İnanç, Namık Kemal Eryol, Ali Ergin, Abdurrahman Oğuzhan, Mehmet Güngör Kaya PMID: 23917005 doi: 10.5543/tkda.2013.86244 Pages 399 - 405 Amaç: Eritrosit dağılım genişliği (EDG) ile akut koroner sendromların (AKS) morbidite ve mortalitesi arasındaki ilişki çeşitli çalışmalarda araştırılmıştır. Bu çalışmada, AKS’li hastalarda EDG ile koroner kollateral damar (KKD) gelişimi arasındaki ilişki araştırıldı. Çalışma planı: Çalışmada AKS’li 226 hasta ileriye dönük ve kesitsel olarak incelendi. Geleneksel laboratuvar ve klinik parametreler ve EDG düzeyleri hasta kabul edilirken ölçüldü. Tüm hastalara kabulden sonraki birinci gün içinde koroner anjiyografi yapıldı ve %80 ve üzerinde damar tıkanıklığı olan hastalar çalışmaya alındı. Koroner kollateral damar dereceleri Rentrop skoruna göre değerlendirildi ve Rentrop 0 KKD olmayan grup (Grup 1), Rentrop 1, 2, 3 KKD olan grup (Grup 2) olarak kabul edildi. Bulgular: Grup 1’de sadece EDG Grup 2’ye göre anlamlı derecede yüksekti (Grup 1 EDG 14.6±1.9, Grup 2 EDG 14.1±1.4, p=0.02). Koroner kollateral damar yokluğunu öngördüren EDG değeri (%58 duyarlılık ve 54 özgüllük ile, ROC [receiver-operating characteristics] eğrisi altındaki alan =0.573) 13.90 idi. Sonuç: Akut koroner sendromlu hastalarda yüksek EDG düzeylerinin KKD yokluğu ile ilişkili olduğunu bulduk. Objectives: Several studies have evaluated a relationship between increased red cell distribution width (RDW) and morbidity and mortality of acute coronary syndrome (ACS). In this study, we aimed to investigate the association of serum RDW levels and development of coronary collateral vessel (CCV) in patients with ACS. Study design: We evaluated 226 patients with ACS in this prospective and cross-sectional study. Traditional laboratory and clinical parameters and serum RDW levels were measured on admission. All patients underwent coronary angiography on the first day after admission and patients with >80% stenosis were included in the study. The CCV was graded according to the Rentrop scoring system, and a Rentrop grade 0 was accepted as no CCV development (Group 1), while Rentrop grades 1-2-3 were accepted as presence of CCV development (Group 2). Results: Only levels of RDW were significantly higher in Group 1 than in Group 2 (Group 1 RDW 14.6±1.9, Group 2 RDW 14.1±1.4, p=0.02). The predictive value of serum RDW level for absence of collaterals (sensitivity of 58% and specificity of 54%, area under the receiver operating characteristic (ROC) curve = 0.573) was 13.90. Conclusion: We found that high levels of RDW were associated with absence of CCV in patients with ACS. |
7. | Efficacy and safety of valsartan and amlodipine single-pill combination in hypertensive patients (PEAK study) Pınar Kızılırmak, Mehmet Berktaş, Mehmet Rıdvan Yalçın, Bülent Boyacı PMID: 23917006 doi: 10.5543/tkda.2013.60052 Pages 406 - 417 Amaç: Bu çalışmada, amlodipin (Aml) ve valsartan (Val) tek tablet kombinasyonunun (TTK), hipertansiyonlu Türk hastalardaki güvenlilik, uyum ve etkinliğinin değerlendirilmesi hedeflendi. Çalışma planı: Girişimsel olmayan, gözlemsel ve açık etiketli çalışma 166 merkezde gerçekleştirildi, hastalar 24 hafta süre ile izlendi. Bulgular: Çalışmaya üçte ikisi (%62) kadın olmak üzere 1184 hasta alındı. Ortalama yaş 57.7±11.3 olup, hastaların %26.1’i 65 yaşın üzerinde idi. Hastaların çoğunluğu (%82.3) fazla kilolu ya da obezdi. Çalışma boyunca 150 hastada (%12.7) toplam 174 istenmeyen olay bildirildi, bunların %96.9’u (0.2) ciddi olmayan yan etki olarak tanımlandı. En sık görülen yan etki ödem olup, yeni başlayan ödem insidansı %6.7 idi. Tüm grupta Aml/Val TTK sistolik ve diyastolik kan basınçlarını başlangıca göre anlamlı olarak düşürdü (sırasıyla 29.6±0.9 ve 14.7±0.6 mmHg herbiri için, p<0.001). Sonuç: Amlodipin/valsartan TTK ile elde edilen etkin kan basıncı düşüşleri ile, hastaların büyük kısmı hedeflenen kan basıncı değerlerine ulaşmıştır. Düşük istenmeyen olay ve yeni başlayan ödem oranlarıyla Aml/Val TTK’nın güvenli bir tedavi ve kardiyovasküler olayların sonuçlarına çok önemli etkisi olan kan basıncı kontrolünün sağlanmasında faydalı bir seçenek olduğu gösterilmiştir. Objectives: This study was designed to assess the safety, compliance and efficacy of amlodipine (Aml) and valsartan (Val) single-pill combination (SPC) in a large hypertensive patient population. Study design: This is a non-interventional, observational, open label study conducted in 166 centers in Turkey with a 24-week follow-up period. Results: Of the 1184 enrolled patients, two-thirds were female (62.2%). The mean age was 57.7±11.3 years, and 26.1% of the patients were older than 65 years. The majority of patients (82.3%) were overweight or obese. During the course of the study, 150 (12.7%) patients experienced a total of 174 adverse events (AEs). The overall mean (SD) compliance rate was determined to be 96.9 (0.2)%. The most commonly reported AE was edema, with a new-onset edema incidence of 6.7%. In the entire group, Aml/Val SPC significantly reduced both systolic and diastolic blood pressure (BP), with a reduction of 29.6±0.9 / 14.7±0.6 mmHg (for each, p<0.001). Conclusion: As a result of the low incidences of AEs and new-onset edema, the safety profile of Aml/Val SPC proved to be optimal. Aml/Val SPC reduced BP efficiently and met the needs of most patients to achieve the targets. Aml/Val SPC seems to be a beneficial option for effective BP control, which is a key factor influencing cardiovascular outcome. |
8. | Treatment with enhanced external counterpulsation improves cognitive functions in chronic heart failure patients Güliz Kozdağ, Pervin İşeri, Gökçen Gökçe, Gökhan Ertaş, Fatih Aygün, Ayşe Kutlu, Kathy Hebert, Dilek Ural PMID: 23917007 doi: 10.5543/tkda.2013.24366 Pages 418 - 428 Amaç: Kronik kalp yetersizliği (KKY) yaşlı bireylerde kognitif performansın kötüleşme riskinde artma ile ilişkili bulunmuştur. Tıbbi tedavi ile kognitif kötüleşmenin düzeldiği bildirilmiştir. Fakat güçlendirilmiş eksternal kontrpulsasyon’un (EECP) kognitif fonksiyonlar üzerine olan onarıcı etkisi henüz araştırılmamıştır. Biz EECP tedavisinin KKY’li hastaların kognitif fonksiyonları üzerine olan etkisini araştırdık. Çalışma planı: New York Kalp Birliği (NYHA) fonksiyonel sınıflaması II-III ve Kanada Kardiyovasküler Birliği (CCS) sınıflaması II-III olan, KKY’li 36 hasta (ortalama yaş 66±8 yıl) çalışmaya alındı. Bu hastalarda nörofizyolojik değerlendirmeler yapıldı. Bulgular: Güçlendirilmiş eksternal kontrpulsasyon yapılan hastalarda spontan adlandırmada (p=0.011), dikkat kavramanın araştırıldığı ileri row skorunda (p=0.020), yönetimsel fonksiyonun karışma zamanında (p=0.012) istatistiksel olarak anlamlı iyileşme olduğu gözlendi. Sonuç: Güçlendirilmiş eksternal kontrpulsasyon görsel ve sözlü hafıza testleri haricinde kognitif fonksiyonun tüm alanlarında anlamlı iyileşme sağlamıştır. Objectives: Chronic heart failure (CHF) has been associated with an increased risk of poorer cognitive performance in older adults. Reversibility of cognitive impairment after medical treatment has been reported, although the restorative effects of enhanced external counterpulsation (EECP) on cognitive performance have not been studied. We investigated the effect of EECP on cognitive functions in CHF patients. Study design: Thirty-six individuals (mean age: 66±8 years) who were diagnosed with CHF and were New York Heart Association (NYHA) Class II-III and Canadian Cardiovascular Society (CCS) Class II-III participated in this study. Neuropsychological assessment was performed in these patients. Results: Patients in the EECP treatment group showed a statistically significant improvement in spontaneous naming (p=0.011) and forward row score of the attention subset among domains of cognition (p=0.020) and interference time of executive function (p=0.012). Conclusion: Enhanced external counter pulsation resulted in improvement in all domains of cognitive functions except verbal and visual memory tests. |
CASE IMAGE | |
9. | A case of idiopathic ventricular tachycardia in a 14-year-old obese patient due to golden berry fruit extract pills for weight loss Hakkı Şimşek, Adnan Doğan, Musa Şahin, Hasan Ali Gümrükçüoğlu PMID: 23917008 doi: 10.5543/tkda.2013.83548 Pages 429 - 432 Birçok çalışmada obezitenin kardiyak aritmi riskinde artış ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Çağımızda obezitenin yaygınlaşması ile birlikte kilo kontrolü amacıyla kullanılan gıda, bitki ve ilaçlara olan ilgi artmıştır. On dört yaşında bir kız yaklaşık bir saat önce başlayan çarpıntı şikayeti ile başvurdu. Kan basıncı 110/70 olup pariferik nabızları mevcut idi. Hastanın 10 gün boyunca 3x1 altın çilek meyve özünden oluşan haplardan aldığı öğrenildi. On iki derivasyonlu elektrokardiyografisinde (EKG) sürekli olmayan ventrikül taşikardisi (VT) vardı. Amiodaron infüzyonu ile sinüs ritmine döndürüldü. Transtorasik ekokardiyografi ve kardiyak manyetik rezonans (MR) görüntülemeleri normal olarak değerlendirildi. VT etiyolojisini saptamak ve tedavisi için önerilen elektrofizyolojik inceleme, hasta kabul etmediği için yapılamadı. İki yıllık takip boyunca hastanın beden kütle indeksinde (BKİ) azalma olmamasına rağmen çarpıntı şikayetinin tekrarlamaması ve aralıklarla yapılan ritim Holter incelemesinde ventrikül aritmisi saptanmamasından dolayı, VT’nin obeziteden ziyade altın çilek hapı kullanımından kaynaklanmış olabileceğini düşündük. Several studies have determined an association between obesity and increased risk of cardiac arrhythmia. Currently, due to the increased frequency of obesity, food-, plant-, and drug-based therapies for weight loss have gained great attention. A 14-year-old female patient presented with complaints of palpitation of one-hour onset. Blood pressure was 110/70 mmHg and peripheral pulses were present. She had been using golden berry extract pill three times a day for 10 days. The electrocardiogram showed nonsustained monomorphic ventricular tachycardia (VT). Echocardiographic examination and cardiac magnetic resonance imaging (MRI) were normal. She returned to sinus rhythm following amiodarone infusion. She refused the electrophysiologic study, which plays a vital role in the diagnosis and establishment of the appropriate therapy. Although there was no decrease in body mass index (BMI) of the patient during the two-year follow-up, she had no complaint or evidence of VT on intermittent rhythm Holter studies. This case suggests the primary role of golden berry extract use in the development of VT, rather than obesity. |
CASE REPORT | |
10. | Percutaneous right ventricle outflow tract stenting in a patient with trisomy 18 associated with double outlet right ventricle Erkut Öztürk, Ender Ödemiş, Neslihan Kıplapınar PMID: 23917009 doi: 10.5543/tkda.2013.07717 Pages 433 - 435 Trizomi 18 veya Edwars sendromu, Trizomi 21’den sonra görülen en sık kromozom anomalisidir. Bu hastaların büyük çoğunluğunda farklı tiplerde doğumsal kalp hastalığı görülebilmekte ve akciğer hipoplazisi, yarık damak dudak,böbrek anamolisi vb diğer mevcut yapısal sorunlar tedavi edilebilecek kalp problemlerinin tedavisini güçleştirmektedir. Trizomi 18 veya Edward sendromu, trizomi 21’den sonra en sık görülen kromozom anomalisidir. Bu hastalarda farklı tiplerde doğumsal kalp hastalığı görülebilmektedir. Bunlardan sağ ventrikül çıkım yolu (RVOT) darlıklarının palyatif tedavisinde balon, stent ve cerrahi yaklaşım gibi farklı tedavi seçenekleri vardır. Bu yazıda trizomi 18 tanısı konmuş olan ve ekokardiyografisinde çift çıkışlı sağ ventrikül, pulmoner stenoz ve ventriküler septal defekt saptanan bir olgu sunuldu. Poliklinik kontrolüne alınan hastanın üç aylıkken oksijen satürasyonunun %70’e düşmesi nedeniyle mevcut kardiyak patolojisine müdahale edilmesi planlandı. Yüksek riskli olarak kabul edilen hastaya, aile ile olası tedavi seçenekleri değerlendirildikten sonra RVOT’ye stent yerleştirilmesine karar verildi. Hasta işlemin sekizinci günü kaybedildi. Trisomy 18, or Edwards syndrome, is the second most common chromosome anomaly after trisomy 21. Various types of congenital heart diseases are seen in the majority of trisomy 18 patients. Palliative treatment of right ventricular outflow tract (RVOT) stenosis includes options like balloon dilatation, stenting and surgery. Herein, we present a case with trisomy 18 and double outlet right ventricle, pulmonary stenosis, and ventricular septal defect. During the follow-up, at the age of three months, his saturation dropped to 70% and an interventional procedure was planned. The patient was considered high risk, and after discussing treatment options with the family, RVOT stenting was chosen. The patient was lost on the 8th day of the follow-up. |
11. | Catecholaminergic polymorphic ventricular tachycardia detected by an implantable loop recorder in a child Yakup Ergül, Neslihan Kiplapinar, Celal Akdeniz, Volkan Tuzcu PMID: 23917010 doi: 10.5543/tkda.2013.96155 Pages 436 - 439 Bu yazıda tekrarlayan egzersiz ile ilişkili senkop yakınması ile başvuran altı yaşında bir erkek hasta sunuldu. Fizik muayene ve aile öyküsünde özellik yoktu. Tanıya yönelik laboratuvar bulguları, 12 derivasyonlu elektrokardiyografi (EKG), göğüs röntgeni, Holter EKG, olay kaydedici, ekokardiyografi, koroner BT anjiyografi, Brugada sendromu tanısı için ajmalin testi, beyin magnetik rezonans incelemesi ve uyku/uyanıklık elektroensefalogramında özellik yoktu. Hastanın senkopları egzersiz ile ilişkili olduğundan elektrofizyolojik inceleme de yapıldı; ancak ventriküler aritmi uyarılamadı. Hastaya “implantable loop recorder (ILR)” takıldı ve üç hafta sonraki egzersiz ilişkili presenkop sırasında, ILR kaydında iki yönlü ventriküler taşikardi saptandı. Katekolaminerjik polimorf ventriküler taşikardi tanısıyla yüksek dozda beta bloker tedavi başlanan hastanın tedaviye rağmen senkopları devam edince hastaya yerleştirilebilen kardiyoversiyon defibrilatörü uygulandı. We present a six-year-old boy with a history of recurrent syncope whose physical examination and family history were inconclusive. Laboratory findings, 12-lead ECG, chest radiography, Holter monitoring, event recorder monitoring, echocardiography, coronary computed tomography (CT) angiography, Brugada challenge test (ajmaline), cranial magnetic resonance imaging, and awake/sleep electroencephalogram were all unremarkable. Since syncope was exercise-induced, an electrophysiology study was also performed, but revealed no inducible ventricular arrhythmias. Implantable loop recorder (ILR) was implanted. Three weeks later, bidirectional ventricular tachycardia was found in ILR record during presyncope that was related to exercise. The patient, with the diagnosis of catecholaminergic polymorphic ventricular tachycardia, was started on highdose beta-blocker therapy. Due to the recurrence of syncopes despite the presence of beta-blockers, an implantable cardioverter defibrillator was implanted. |
12. | Retrieval of embolized coronary stent: combination of various approaches Cem Barçın, Uygar Çağdaş Yüksel, Hasan Kutsi Kabul, Emre Yalçınkaya PMID: 23917011 doi: 10.5543/tkda.2013.83773 Pages 440 - 444 Cihaz embolizasyonu perkütan vasküler girişimlerin potansiyel olarak ciddi bir komplikasyonudur. Bu cihazların çıkarılması amacıyla değişik cihaz ve teknikler kullanılmaktadır. Bu yazıda, 77 yaşında bir erkek hastada sol ana koroner ağzında balondan sıyrılan ve sağ femoral artere embolize olan bir koroner stentin çıkartılması sunuldu. Stent kement ile çıkarılamadı, içinden geçirilen bir balon yardımıyla koroner damardan çıkarıldı. Daha sonra sağ femoral artere kaçan stent, içinden geçirilen balon ve femorofemoral tel halkası yapılarak sağlanan destek kullanılarak hastadan biyopsi forsepsi ile çıkarıldı. Sonuç olarak, vasküler sistem içine embolize olan cihazların çıkartılması için standart bir yöntem bulunmayıp, olgunun durumuna ve operatörün yaratıcılığına göre farklı yollar ve bunların kombinasyonları kullanılabilir. Device embolization is a potentially serious complication of percutaneous vascular interventions. Various devices and techniques can be used for the retrieval procedure. Herein, we report the retrieval of a stent that slipped off the balloon in the left main coronary artery and then embolized to the right femoral artery in a 77-year-old male. The stent could not be retrieved by snare, but was removed from the coronary tree via a balloon advanced inside it. The stent then embolized into the right femoral artery. Using a balloon catheter advanced through the stent and then via a biopsy forceps advanced over a femoro-femoral wire loop, we were able to remove the stent from the patient. In conclusion, there is no proven standard method for the retrieval of embolized material. Different techniques and devices can be used depending on the creativity of the operator as well as the individual situation of the case. |
CASE IMAGE | |
13. | A second percutaneous closure due to residual mitral paravalvular leak and successful treatment of device embolization Hasan Kaya, Faruk Ertaş, Mehmet Sıddık Ülgen, Ömer Göktekin PMID: 23917012 doi: 10.5543/tkda.2013.48447 Pages 445 - 447 Paravalvüler kaçak (PVK) cerrahi kapak replasmanı sonrası yaygın görülen bir komplikasyondur. Çoğu PVK küçük olup klinik olarak sessiz kalmakta, ancak semptomlu PVK nedeniyle hastaların çok az bir kısmı yeniden ameliyata gitmektedir. Paravalvüler kaçak tedavisi için cerrahi yolla tamir veya kapak replasmanı standart tedavi yöntemi olmasına rağmen tekrarlama oranının ve morbidite ve mortalitesinin yüksekliği nedeniyle perkütan yoldan kaçağın kapatılması son zamanlarda alternatif bir tedavi yaklaşımı haline gelmiştir. Kırk iki yaşında erkek hastaya kalıntı mitral PVK nedeniyle ikinci kez perkütan kapatma işlemi uygulandı. İşlem sırasında inen aortaya embolize olan kapatma cihazı kıskaç yardımıyla başarılı bir şekilde dışarı alındı. Ardından başka bir kapatma cihazı ile PVK başarılı bir şeklide kapatıldı. Paravalvular leak (PVL) is a common complication after surgical valve replacement. Most PVLs remain clinically silent; however, some may require reoperation due to symptomatic PVL. Surgical closure of PVL remains the most common therapy for these defects; however, redo surgery has some disadvantages, including a high recurrence rate as well as high morbidity and mortality rates. Percutaneous closure of PVLs has emerged as an alternative to surgical closure. A 42-year-old male patient underwent a second percutaneous closure due to residual mitral paravalvular leak. During the procedure, the closure device embolized in the descending aorta. The device was captured with a snare and successfully retrieved, and then PVL was successfully occluded with another device. |
CASE REPORT | |
14. | Anomalous origin of the left coronary artery from the pulmonary artery presenting as dilated cardiomyopathy Ali Rahmi Bakiler, Kayı Eliaçık, Seda Köse, Yüksel Atay PMID: 23917013 doi: 10.5543/tkda.2013.46020 Pages 448 - 450 Sol koroner arterin pulmoner arterden çıkış anomalisi olarak tanımlanan ALCAPA sendromu koroner arterlerin nadir görülen doğumsal bir anomalisidir. Genellikle yaşamın ilk aylarında kardiyomegali, kalp yetersizliği gibi bulgularla ortaya çıkmaktadır. Bu yazıda son 5 yıldır dilate kardiomyopati tanısıyla izlenen 11 yaşında bir olgu sunuldu. Elektrokardiyografisinde DI ve aVL ve sol prekordial derivasyonlarda negatif T dalgaları vardı. Ekokardiyografik incelemede dilate sol ventrikül ve sol atrium ile birlikte interventriküler septum üzerinde çok sayıda sol-sağ şant akımı izlendi. Sağ koroner arterde belirgin dilatasyon saptandı. Anatomik lokalizasyonu normaldi. Çekilen çok kesitli koroner bilgisayarlı tomografi ve yapılan koroner anijiografi ile tanı kesinleşti. Bu olgu ile ALCAPA sendromunun dilate kardiyomiyopati tanısı ile izlenebileceği ve ALCAPA sendromunun ayırıcı tanıda akılda tutulması gerektiği vurgulanmak istenmiştir. Anomalous origin of the left coronary artery from the pulmonary artery (ALCAPA) is a rare congenital anomaly and one of the causes of myocardial ischemia. It often presents with atypical signs and symptoms, especially in childhood. In this case report, an 11-year-old girl presented with dilated cardiomyopathy (DCM) in our clinic and was followed for 5 years, echocardiography (ECHO) showed multiple left to right shunts on the interventricular septum (IVS) the confirmation of which was done by multislice computed tomography (MSCT) and coronary angiography. Therefore, we suggest that ALCAPA be suspected in patients diagnosed with DCM. |
HOW TO? | |
15. | How to Diagnose Noncompaction Cardiomyopathy ? Omaç Tüfekçioğlu, İbrahim Etem Çelik PMID: 23917014 doi: 10.5543/tkda.2013.98223 Pages 451 - 454 Abstract |Full Text PDF |
EDITORIAL COMMENT | |
16. | Statement on matching language to the type of evidence used in describing outcomes data Vedat Sansoy PMID: 23917015 Page 455 Abstract |Full Text PDF |
CASE IMAGE | |
17. | Clinical and Hemodynamic Improvement after Stent Implantation for Pulmonary Stenosis in Failing Fontan Circulation Ahmet Çelebi, Abdullah Erdem, Reyhan Dedeoğlu, İlker Kemal Yücel PMID: 23917016 doi: 10.5543/tkda.2013.88261 Page 456 Abstract |Full Text PDF | Video |
18. | Dysphagia due compression of right pulmonary artery aneurysm to the esophagus Mehmet Kayrak, Halil İbrahim Erdoğan, Oguzhan Yıldırım PMID: 23917017 doi: 10.5543/tkda.2013.83704 Page 457 Abstract |Full Text PDF | Video |
19. | Case images: Concomitant diagnosis of a large apical right ventricular thrombus in a newly diagnosed case of arrhythmogenic right ventricular dysplasia Ahmet Taha Alper, Barış Güngör, Ahmet Murat, Ceyhan Türkkan PMID: 23917018 doi: 10.5543/tkda.2013.36699 Page 458 Abstract |Full Text PDF |
CASE REPORT | |
20. | Quadricuspid aortic valve associated with persistent left superior vena cava and right ventricular noncompaction cardiomyopathy Mehmet Doğan, Hüseyin Bağbancı, Aysel Türkvatan, Ekrem Yeter PMID: 23917019 doi: 10.5543/tkda.2013.29498 Page 459 Abstract |Full Text PDF | Video |
CASE IMAGE | |
21. | The importance of Lewis leads in a patient with wide QRS complex tachycardia İbrahim Halil Tanboğa, Mustafa Kurt, Turgay İsik, Ahmet Kaya PMID: 23917020 doi: 10.5543/tkda.2013.68700 Page 460 Abstract |Full Text PDF |
LETTER TO EDITOR | |
22. | Serum gamma-glutamyltransferase and the burden of atherosclerosis in patients with acute coronary syndrome Yavuzer Koza, Ziya Şimşek, Muhammed Hakan Taş PMID: 24059010 doi: 10.5543/tkda.2013.99896 Page 461 GGT hepatobiliyer hastalıklarda ve alkol tüketiminde kullanılan serum enzimlerindendir. Yüksek GGT düzeyi safra yollarında hasar, kolestaz veya aşırı alkol tüketimini düşündürür. Tek başına GGT yüksekliği diğer enflamasyon markırları göz önünde bulundurulmadan ateroskleroz yaygınlığı hakkında yeterince bilgi vermeyebilir. GGT is an old serum enzyme that widely used as a marker of hepatobiliary disease or alcohol consumption. In patiens with raised serum GGT levels, we usually think about a problem with biliary epithelium, cholestasis, or excessive alcohol consumption. GGT itself without other inflammatory markers may not provide information to clinicans about the burden of atherosclerosis. |
23. | Author's Reply Mustafa Duran PMID: 24059011 Page 462 Abstract |Full Text PDF |
24. | Letter to the Editor Yavuzer Koza, Feyzullah Beşli, Mesut Keçebaş, Mehmet Fethi Alişir, Fatih Güngören PMID: 24059012 Page 463 Derginizin Nisan 2013 tarihli sayısında, Dr. Beşli ve ark.[1]’nın sunmuş olduğu ‘‘Pulmoner tromboemboli tedavisi için heparin kullanırken intrakraniyal kanama gelişen ve masif pulmoner tromboemboli nedeniyle tekrar hastaneye yatırılan hastada tedavi yönetimi’’ başlıklı yazıyı büyük bir ilgiyle okudum. Yazı ile ilgili bazı yorumlarımı sunmak istiyorum. I read the paper entitled ''Intracranial hemorrhage due to pulmonary thromboembolism in heparin therapy and therapeutic management of patients hospitalized with massive pulmonary embolism after discharge'' by Dr. Beşli et al.[1] that you have been published in your journal. I have some comments about this paper. |
25. | Authors Reply Feyzullah Beşli, Mesut Keçebaş, Mehmet Fethi Alişir, Fatih Güngören PMID: 24059013 Pages 463 - 464 Abstract |Full Text PDF |
26. | Multimodal imaging approach to intracardiac masses for proper diagnosis, measurement and definitive surgery Barış Buğan, Zekeriya Arslan, Şevket Balta, Uğur Küçük, Sait Demirkol, Lütfi Çağatay Onar PMID: 24059014 Page 465 Editöre Mektup Letter to Editor |
27. | Authors Reply - Multimodal imaging approach to intracardiac masses for proper diagnosis, measurement and definitive surgery PMID: 24059016 Pages 465 - 466 Abstract |Full Text PDF |
28. | Editöre Mektup: ‘’Takotsubo Kardiyomiyopatisi Hakkında Klinik Deneyimimiz ve Ülkemizden Bildirilen İlk Olgu Serisi ’’ Yusuf Karavelioğlu, Emrah Ereren PMID: 24059017 Page 467 Gerekli değildir gerekli değildir. |
OTHER ARTICLES | |
29. | Answers of specialist Tahir Yağdı, Sanem Nalbantgil Pages 468 - 469 Abstract |Full Text PDF |
30. | Comments on cardiology publications Ertan Ural Page 470 Abstract |Full Text PDF |
Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology