1. | Makale Özetleri Summaries of Articles Sayfalar 594 - 597 Makale Özeti | İngilizce Tam Metin |
2. | Homosistein ve MTHFR Genotipinin Koroner Arter Hastalığı Risk ve Yaygınlığının Belirlenmesindeki Önemi Effects of Plasma Homocysteine Level and MTHFR Genotype on Presence and Extent of Coronary Artery Disease S.Lale TOKGÖZOĞLU, Y.Mehmet ALİKAŞİFOĞLU, Enver ATALAR, Y.Kudret AYTEMİR, Necla ÖZER, İbrahim ÜNSAL, Kenan ÖVÜNÇ, Sırrı KES, Ergül TUNÇBİLEKSayfalar 598 - 603 Bu çalişma. plazma homosistein düzeyleri ve metilen tetrahidrofolat redüktaz (MTHFR) genalipinin koroner arter hastalığı (KAH) risk ve yayguılığma etkilerini araş/Irmak amacıyla plan/andı. Bu amaçla 242 hasta, konvansiyonel risk faktörleri, plazma homosistein, B tı,Jolat ve MTHFR genotipi açısmc/an değerlendirildi. Koroner arter hastalığı mevcut olan 151 hastada plazma homosistein değerleri ortalama 18.5±1 1 JJmol/L, koronerleri normal olan 91 hastada ise 15.6±10 JJmol/L olarak bulundu (p>0.05). Plazma homosistein değerlerinin 15 pmol!L'nin üzerinde olması koroner arter hastaliğı için önemli ve bağımsız bir risk faktörü olarak bulundu. (p=0.03, RR 2.1, %95 CI 1 .07-4.4). Yine I5 JJmol!L üzeri homosistein değerleri koroner arter hastalığı yayg ınlığı ile de ilişkili bulundu (p=0.04, RR 3.2 , %95 CI I .J-8.2). Fo/at düzeyleri hasta grubunda 5.I ±1.3 nglml, kontrol grubunda 7.0±3.2 nglml bulundu. MTI-IFR genotipi açıs ından değerlendirilme yapıldığmda, TT genotipi hastaların %7.7'sinde, kontrol grubunun %5.2'sinde mevcut/u (p>0.05). TT genotipi plazma homosistein düzeyi ile ilişkili bulundu (p=0.001 ). Aynca TT genotipi koroner arter hastalığı yaygınllğı ile de ilişkili bulundu (p=0.03). Sonuç olarak, homosisi ei n düzeylerinin 15 pmol/L üzerinde olması koroner arter hastaliğı varlığı ve yaygınlığı için önemli bir riskfaktörii olarak bulundu. Bunun yanısıra, TT genalipinin plazma lıomosistein düzeyi ve koroner arter hastalığı yaygınllğı için önemli bir belirleyici olduğu saptandı. Anahtar kelimeler: |
3. | İleri Derecede Sol Ventrikül Disfonksiyonu Olan Hastalarda Koroner Arter Bypass Cerrahisinin Geç Dönem Sonuçları Late Term Results of Coronary Artery Bypass Grafting in Patients with Severe Left Ventricular Dysfunction Cantürk ÇAKALAĞAOĞLU, Nurgül KESER, Funda BAÇGEL, Metin GÜRSÜRER, Haldun AKGÖZ, Mustafa İDİZ, Vedat ÖZKUL, Cem ALHANSayfalar 604 - 609 Bu çalişmada koroner arter bypass greji (CABG) anıeliyalindan fayda/anmış, ameliyat ôncesi(preoperatif) sol ventrikiil fonksiyon bozukluğu olan koroner arter hasta larının , ameliyat sonrasi (postoperatif) ve tabtti"CIJ sonrasi ortalama 1 i. aydaki Multiple Gated Acquisition (MUGA) ile ölçülen sol ventrikül ejeksiyon fraksiyon u (LVEF) eşli,~ inde, ortalama 42 aylik takip dönemi içerisindeki klinik seyirleri ve mortalite oranları kaydedilmiştir. Şubat i994-Aralik 1995 tarihleri arasmda LVEF::;; %30 olan, ta/yumlu nıiyokard sintigrafisi ile can/i doku tespit edilen (acil operasyona alman 6 olgu hariç) ve koroner anjiografi sonras1 operasyona elverişli damar tümeni bu/ ıman 37 hasta aym ekip ve aynı tip nıiyokard korunıast ile opere edilmiştir. Hastanede kaliş süresi ortalama 8.6 gün olup, bu süre içerisinde 2 olgu (%5.4) kaybedilmiştir. Ortalama 42±i i aylik (34-56) takip dönemi içinde 1 olgu kaybedilmiştir. Kaplan-Meier yöntemi kullamlarak olgularm takip dönemi içindeki sa,~ ka/un oram %92 olarak tespit edilmiş, angina şiddeti, fonksiyonel kapasite ve LVEF değerlerinde de an/amlt dfize/meler saptanmtşt1r. Sonuç olarak, iskenıiye bağlı ileri sol ventrikül disfonksi)' 01111 olan, operasyona elverişli koroner arter tümeni bu/ ıman, ta/yumlu miyokard sintigrafisi ile canlı doku saptanan selektif vakalarda, CABG başarı ile uygulanahilmekte ve hasta prognozwıu olumlu yönde etkilemektedir. |
4. | Koroner Arter Hastalığında CMV İnfeksiyonunun Bir İnflamasyon Markeri Olan CRP İle İlişkisi Relation of CMV Infection with an Inflammation Marker CRP in Coronary Heart Disease H. Asuman KAFTAN, Osman KAFTAN, Mustafa KILIÇSayfalar 610 - 614 İnsan sitomegalovirüsünün ateroskleroz gelişimindeki etiotojik rolü uzun yıllardır tartışılmakta ve birbiri ile karşıt sonuçlar ileri sürülmektedir. Bu çalışmada da koroner arter hastalığı tesbit edilmiş kişi/erde, sitomega/avirus infeksiyonu markeriarı ve sistemik infeksiyon markerlarından olan C-reaktif protein seviyelerini çalışıp, kontrol olguları ile karşılaştırdık. Tüm olgularda sitomegalovirus seropozitivitesi dışında, anti CMV /gG antikor titreleri de tesbit edilmiş, titreler ile koroner arter hastalı.ğı varlığı arasında bir bağlantı olup olmadığı incelenmiştir. Çalışmaya koroner arter hastalığı koroner anjiyografi ile dokiimente edilmiş 150 koroner arter hastası (45 kadın, ortalama yaş 58,7 ± 7,6 yıl) ve 160 gönüllü (50 kadın, ortalama yaş 57,8±8,1 yıl) olgu alınmıştır. Sitomega/avirus spesifik IgG antikor/arım ve bunların titrelerini tesbit etmek için serotojik testler yapılmıştır. Ayrıca her olgu içinC-reaktif protein seviyeleri belirlenmiştir. Sitomega/avirus antikor pozitiffiği hasta grubu için %57,3, kontrol grubu için %56 idi (p=0,39). Anti CMV lgG antikor tirresi yüksekliği("?./ :800) oranı hasta grubu için %38,6, kontrol grubu için %10 idi (p=O,OOO). Hasta grubunda ortalama C-reaktıf protein seviyesi de daha yüksek bulundu (2,99 ± 0,92 mg!L'e karşılık 1,79 ± 0,51 mg! L, p=O ,000) ve C -re aktif protein seviyeleri yüksek antisiıomegalovirus IgG antikor seviyeleri ile linear bir korelasyon gösteriyordu (r=0,35, p=O,OOO). Bu sonuçlar ile incelenen popu/asyanun sitomega/avirus için serapozitifliğinin değil, anti sitomega/avirus antikorlarının titrelerinin ve bununla ilgili olarak yükselen C-reaktif protein seviyelerinin koroner arter hastalığı varlığı ile ilgili olabileceğini düşündük. |
5. | Hipertansiyonlu Hastalardaki Kardiyovasküler Risk Faktörlerinin Brakiyal Arter Doppler Trasesinde Görülen Geç Sistolik Dalga ile İlişkisi Relationship Between Late Systolic Wave in Brachial Artery Doppler Blood Flow Pattern and Cardiovascular Risk Factors in Patients with Hypertension Niyazi GÜLER, Mehmet BİLGE, Beyhan ERYONUCU, Halil ASLANSayfalar 615 - 619 Brakiyal arter Doppler çalışmasında arteryel katıfığlll artmasına bağlı olarak arreriye/ dalga yankı/amm/an mn daha erken oluşması ile geç sisto/ik dalga oluşabilmektedir. Bu çalışmada kardiyovaskiiler risk faktörleri olan hiperransiyon, diyabet, cinsiyet, yaş, hiperlipidemi ve sigara içimiyle geç sisro/ik da/gamn görülmesi arasmdaki ilişkiyi araştırmak istedik. Elli altı hipertansiyon/u hastada brakiyal arterin kan akını lım ve profili B-mod ultrason eşliğinde nabız/ı Doppler tekniği ile incelendi. Brakiyal arter dupleks Doppler sonagrafik çalışmasında hipertansiyon/u olguların 23'ünde (%38.6) geç sisto/ik dalga gözlendi. Bmod görümülerde brakiyal arter boyunca önemli bir darlık yokru. Hiperlipidemi (P<0.05), sigara içimi (P<0.05), diyaberes mellirus (P<0.05) ve ileri yaş (P<0.05) hiperransil olgularda geç sisto/ik dalganın görii/mesinde bağimsız riskfaktörleri olarak bulundu. Sonuç olarak belirli kardiyovaskiiler risk faktörleri ile oluşan arreryel sistem karılı.~ı bölgesel dalga yankı/amm/arını erkileyerek periferik arterlerde Doppler bulgularını değişrirebilmektedir. |
6. | Miyokard Video Yoğunluğu Sistolo-Diyastolik Değişimlerinin Koroner Arter Hastalığı Tanısına Katkısı Contribution of Systolo-Diastolic Myocardial Video Intensity Variations to Diagnosis of Coronary Artery Disease Bahadır DAĞDEVİREN, Osman BOLCA, Mehmet EREN, Sait TERZİ, Tuna TEZELSayfalar 620 - 625 Kardiyak kastlma ve gevşeme ekokardiyografi ile kaydedilen miyokard video yoğım/uğımda (MVY) sırasıyla azalma ve artışa neden olmaktadır. MVY da tespit edilen bu sisto/o-diyasto/ik fizyolojik değişimin iskemi ile bozulduğunu ileri süren araştırmalar mevcuffur. Bu çalışma koroner arter hastalığı (KAH) tespit edilen hasta/arta sağlıklı olgulardan kaydedilen sisto/o-diyasto/ ik MVY değişimlerini karşılaştırmak ve yöntemin dipyridamo/ e stres ekokardiyografinin (DSE) tam do,~ruluğuna katkıs ım belirlemek amacıyla planlanmıştır . Bu amaçla KAH tespit edilen 34 hastaya (56±7) ve KAH ilıtimali diişiik olan 20 olguya (52±12) DSE uygulandı. Hasta/ ann istirahat ve stres testi esnasmda video teybe kaydedilen 2-D ekokardiyografi görüntülerinde birbirini takip eden iiç kareliyak siklusun sisto/-sonu ve diyastol-sonu görüntüleri videodan bilgisayara aktan/dı. Tıbbi göriintii işlemede kullamlan bir bilgisayar programı yardımıyla iskemik risk altmdakive normal segment/erin, istirahaffe ve tepe egzersizde, sisto/-sonu ve diyastol-sonu MVY ortalamalan bulundu. MVY indeksi= {diyastol-sonu MVY- sistol- sonu MVY 1 diyastol-sonu MVY x 100} olarak hesaplandı. Çalışmamızda, duvar hareketi skorlaması ile değerlendirildiğinde DSE' nin duyarlılığı: %70, özgüllüğii: %85, tan ı doğruluğu: %77.5 olarak tespit edildi. Dipyridamole stres testi ile iskemik risk altındaki segment/ erin ortalama ve sistol-sonu MVY değerleri normal segment/ere göre artmı ş (ortalama: 48±8 - 40±6; p<0,01, sistol-sonu: 46±10 - 31±5; p |
7. | Saf Restriktif Solunum Sorunu Olan Hastalarda Sol Ventrikül Diyastolik Doluşu ve Sağ Ventrikül Tutulumunun Ekokardiyografik Olarak İncelenmesi Echocardiographic Evaluation of Right Ventricular Involvement and Left Ventricular Diastolic Filling in Patients with Pure Restrictive Ventilatory Impairment Zehra GÖLBAŞI, Nurten AKYÜREK, Filiz KOCABEYOĞLU, Mustafa ESENSayfalar 626 - 630 Saf restriktif solunum sorunu (SRSS) olan hastalardaki sağ ventrikül değişiklikleri bugüne dek geniş olarak çalışılmamıştır. Bu çalışmada SRSS olan hastalarda sağ ventrikül tutulumu ve sol ventrikül diyastolik fonksiyonlarının araştırılması amaçlandı. Metod: Değişik etyolojileri olan 21'i erkek, 3'ü kadın toplam 24 SRSS olan hasta ile 23 sağlıklı kontrolde 2 boyutlu, M mod ve Doppler ekokardiyografi yapıldı. Sol ventrikül fonksiyonlarını etkileyecek hastalığı bulunanlar çalışma dışı bırakıldı. Çalışmaya katılan tüm bireylere solunum fonksiyon testi yapıldı ve arteriyel kan gazlarına bakıldı. Hastalar restriktif solunum sorununun ciddiyetine göre gruplara ayrıldı. Eko-Doppler ile sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ve sol ventrikül diyastolik doluş parametreleri, sağ ventrikül diyastol-sonu duvar kalınlığı ve alanı ile diyastolik doluş parametreleri ve pulmoner akselarasyon zamanı ölçüldü, pulmoner akselerasyon zamanı kullanılarak ortalama pulmoner arter basıncı hesaplandı (ortalama PAB = 78 - [0.52 c pulmoner akselarasyon zamanı]). Sonuç: SRSS olan hasta grubunda sağ ventrikül alan indeksi kontrollerden daha yüksek bulundu (sırasıyla 9,4+2,1 cm2/m2, 7,9+1,6 cm2/m2, p<0,05). Sağ ventrikül duvar kalınlığı hafif-orta ve ciddi SRSS olan hastalarda kontrol grubuna göre anlamlı yüksek bulundu (sırasıyla 8,3+0,6 mm, 4,1+1,1 mm, 2,8+0,4 mm, p<0,001). Ortalama pulmoner arter basıncı ciddi SRSS olan hastalarda hafif-orta SRSS olan hastalardan ve kontrol grubundan daha yüksek saptandı (sırasıyla 19,8+4,3 mmHg, 12,9+7,1 mmHg, 10,2+5,1 mmHg, p<0,05). Transtriküspid akım örneklerinde SRSS olan hastalarda E/A oranı kontrol grubuna göre anlamlı düşük bulundu (sırasıyla 0,81+0,40, 1,35+0,28, p<0,01). SRSS olan hastalarda sol ventrikül izovolumetrik relaksasyon zamanı kontrol grubuna göre anlamlı uzun saptandı (sırasıyla 93+21 ms, 74+9 ms, p<0,05). Transmitral akım örneklerinde SRSS olan hastalarda E/A oranı kontrol grubuna göre daha düşük bulunmasına karşın fark istatistiksel olarak anlamlı değildi. Sonuç olarak, saf restriktif solunum sorunu olan hastalarda sağ ventrikül duvar kalınlığında artış, sağ ventrikül dilatasyonu ve diyastolik doluş bozukluğu ve sol ventrikül relaksasyon anormallikleri saptandı. |
DERLEME | |
8. | Derlemeler Koroner Endovasküler Brakiterapi Reviews Coronary Endovascular Brachytherapy Hasan Fehmi TÖRE, Hürkan KURŞAKLIOĞLU, Ertan DEMİRTAŞSayfalar 631 - 636 Günümüzde anjiyoplasti ve stent gibi revaskülarizasyon yömemferi birçok merkezde uygulanmaktadır. Bu yöntemlerin erken dönemdeki başarifanna karşılik liZilll dönemdeki başanton sıklikla restenoz nedeniyle göfgelenmektedir. Erken dönemdeki başanmn liZilll süre korunamaması araştırmacilan resfenazun önlenmesi üzerinde çalişmaya yöneftnıiştir. Restenazım önlenmesi için yapilan farnıakolojik girişinılerde çok başanli sonuçfar elde edilememiştir. Fakat bu konudaki çalışmafar halen devam etmektedir. Bu nedenle yeni araştırmalara yönefinmiş ve endovasküler brakiterapi çalişmalan ile iyonize radyosyanun restenoz üzerine etkileri araştmfnıaya başlanmıştır. Nispeten yeni bir teknik olan endovaskiifer brakiterapide halen birçok konu tarllşnıafı veya yeterince açık değildir. Bu yazıda endovasküfer brakiterapinin genel ilkeleri, hafen mevcut sistemler ve konuyla ilgili literatür gözden geçirilmiştir. |
9. | Vazovagal Senkop Vasovagal Syncope Özgür ASLAN, Sema GÜNERİSayfalar 637 - 646 "Vazovagal senkop", hem nöro-kardiyojenik senkopların en sık karşılaşılan formudur, hem de en sık göriilen bayılma nedenidir. Birçok klinik durımı vazovagol senkapa zemin oluşturabilir. "Tetikleyici" olarak tamm/anabilecek durumların belirlenmesi, hem tam, hem de tedavi ve yeni atakların önlenmesi yönünden önemlidir. Birçok olguda bayı/manın birkaç saniye öncesinde hissedilen ya da gözlenen öncü! belirtiler dikkati çeker ki, bunlar bir anlamda tehlikeyi haber veren uyarıcıdırlar. Vazovagol senkop çoğu kez iyi seyirlidir, ancak özellikle öncü/ belirtilerin bulunmadığı durumlarda ya da olgu riskli bir işle meşgulken gelişen bayı/malarda fiziksel hasar gelişebilir. Vazovagol senkopun tekrarlama sıklığı oldukça değişkendir. Genel olarak, tekrarlama riskinin o ana kadar tar!f edilen senkop atağı sayısı ile doğru orantılı oldu,iju düşünülmektedir. Vazovagol senkopun fizyopatolojik temeli henüz tam olarak anlaşılmış değildir. Kısaca, vazovagol senkapa yatkm bireylerde normal sistemik basmcın ve beyin kanlanmasımn sağlanmasına yarayan adaptif mekanizmalamı sürekliliklerinin hozulduğu ve bu bozulmamn sonuçta beklenmeyen bir vazoc/i/atasyon ve/veya bradikardi ile beyin kanlanmasımn azalmasına ve senkopa yol açtığı söylenebilir. Son on yılda "head up" tilt masası (HUT) testi vazovagol senkopu ayırdetmede tercih edilen tam yöntemi olmuştur. Vazovagol senkopun tedavisi; senkop amndaki girişimler, tekrarlayan senkop durumunda tedavi seçenekleri ve koruyucu tedavi seçenekleri olarak incelenebilir. |
OLGU | |
10. | Olgu Bildirileri Tek Koroner Arter: Olgu Sunumu Case Reports Single Coronary Artery: A Case Report Özhan GÖLDELİ, Özer BADAK, Önder KIRIMLI, Özgür ASLANSayfalar 647 - 651 Anjiyografik serilerde koroner arter anomalileri % 0.6 - % 1.6 arasmda bildirilmektedir. Tek koroner arter, koroner arterierin nadir görülen bir anamalisi olup, aortik arkustan tek koroner ostiyunıla sadece bir koroner arter çtkmaktadtr. Tek koroner arter onomalisi toplunıda % 0.024 - % 0.044 arasmda bulumııaktadtr. Burada, koroner anj iyografi ile darttk saptamııayan tek koroner arter olgusu ve anjiyografik özellikleri sunulmuştur. |
11. | Farklı Radyolojik Yöntemlerle Çift Aortik Ark Double Aortic Arch: Evaluation with Different Radiological Modalities İsmail MİHMANLI, Fatih KANTARCI, Fürüzan NUMAN, Yüksel PABUŞÇU, Taner ÜÇÖZSayfalar 652 - 654 Bu yazıda, iki ve yirmi yaşında, izole çift aortik arka sahip iki olgu tarif edildi. Olgularm radyolojik bulguları tartışıldı. |
Copyright © 2025 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi