ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 45 (2)
Volume: 45  Issue: 2 - March 2017
EDITORIAL
1.Editorial
Dilek Ural
Page VII

EDITORIAL COMMENT
2.2016 ESC/EAS Guidelines for the Management of Dyslipidaemias: What is new?
Meral Kayıkçıoğlu, Lale Tokgözoğlu
PMID: 28424431  doi: 10.5543/tkda.2017.10305  Pages 109 - 112
Abstract |Full Text PDF

3.Prevalence of HIV infection in Turkey and importance of cardiovascular disease
Volkan Korten
PMID: 28424432  doi: 10.5543/tkda.2017.40343  Pages 113 - 117
Etkin antiretroviral tedaviyi takiben HIV ile infekte hastaların sağkalımı önemli ölçüde artmıştır. Günümüzde kardiyovasküler hastalık (KVH), gelişmiş ülkelerde HIV ile infekte kişilerde önemli bir ölüm nedenidir. Viral baskılanma durumunda bile, major KVH risk faktörleri taşımayan HIV ile infekte hastalarda MI riski 1.5-2 kat artmıştır. HIV+ hastalarda KVH patofizyolojisi karmaşıktır ve HIV infeksiyonun kendisi, antiretroviral ilaç etkileri ve geleneksel risk faktörlerinin kombinasyonunu içerir. HIV ile infekte hastalar daha fazla oranda yüksek riskli plaklara sahiptir. Genel populasyonda KVH riskini değerlendirmek için kullanılan araçların HIV ile infekte hastalarda geçerliği doğrulanmamıştır ve bunlar genellikle riski daha düşük kestirirler. Statinlerin geniş immunomodulatuar etkileri nedeni HIV ile infekte populasyonda kullanımları özellikle faydalı olabilir. Hedef LDL düzeylerine ulaşmak için bir statin seçerken antiretroviral ilaçlarla potansiyel ilaç etkileşimlerine dikkat edilmelidir. Şu anda yürümekte olan çalışmaların bu populasyonda statin tedavisine en iyi yaklaşımı belirlemesi ümit edilmektedir. HIV ile infekte hastalarda KVH önleme stratejileri multidispliner bir yaklaşım gerektirmektedir.
After effective antiretroviral therapy, the survival of patients infected with HIV has increased substantially. Currently, cardiovascular disease (CVD) is an important cause of death among HIV infected patients in developed countries. Even in the setting of viral suppression, HIV infected patients without major CVD risk factors had 1,5-2 fold greater risk of MI. The pathophysiology of CVD in HIV infected patients is complex and involves a combination of HIV infection itself, antiretroviral drug effects and traditional risk factors. HIV-infected patients are more likely to have high-risk plaques. The tools used for assessing risk of CVD in the general population have not been validated for HIV infected patients and generally underestimate the severity of disease in HIV+ patient. Statins have wide immunomodulatory effects, and their use in the HIV-infected population may be of particular benefit. When selecting a statin to reach target LDL-C levels, potential drug interactions with antiretroviral drugs must be considered. Ongoing studies is expected to define optimal approaches to statin treatment in this population. Strategies to prevent CVD in HIV-infected individuals needs for a multidisciplinary approach.

ORIGINAL ARTICLE
4.Investigating the role of ceramide metabolism-associated CERS5 (LASS5) gene in atherosclerosis pathogenesis in endothelial cells
Neslihan Çoban, Filiz Güçlü Geyik, Özlem Yıldırım, Nihan Erginel Ünaltuna
PMID: 28424433  doi: 10.5543/tkda.2016.82389  Pages 118 - 125
Amaç: Spingoliplerin yapısını oluşturan seramid ikincil haberci olarak ateroskleroz patogenezinde önemli rol oynamaktadır. AMPK geninin, düzenlediği genler üzerinden ateroskleroz ve hipertansiyon gibi hastalıklarda koruyucu rol oynadığı gösterilmiştir. De novo seramid sentezinde rol alan LASS5 (CERS5) geninin, AMPK genini dolaylı olarak etkilediği de belirlenmiştir. Bu çalışmanın amacı, aterosklerozda LASS5 geninin rolünü belirlemektir.
Yöntemler: HUVEC’de (human umbilical vein endothelial cells) LASS5 genine özgü siRNA aracılığı ile gen sessizleştirilmesi yapıldı. Gen sessizleştirilmesinin ardından kardiyovasküler hastalıklarla ilişkili olan LASS5, AMPK-Alfa ve AMPK-Alfa hedef genlerinin hücresel gen ekspresyon seviyelerindeki değişimler araştırıldı. LASS5 geninin baskılanması sonucundaki ekspresyon değişikliğinin AMPK aktivitesindeki değişime bağlı olup olmadığını anlamak için, HUVEC kültür ortamına AMPK aktivatörü eklendi.
Bulgular: LASS5 geninin yeni bir fizyolojik fonksiyonu belirlendi. LASS5 geninin susturulması, HUVEC hücre hattında AMPK metabolizması ile ilişkili genlerin mRNA ekspresyonunu değiştirdi.
Sonuç: Bu çalışma ile ilk defa LASS5 geninin ateroskleroz ile ilişkili olan AMPK-alfa geninin negatif düzenlemesinde yer alabileceği gösterilmiştir. Bu bulgular, aterosklerozun moleküler mekanizmasının anlaşılmasında bir adım niteliği taşımakta olup ayrıca aterosklerozun tedavisinde kullanılabilecek maddelerin geliştirilmesi için ön çalışma olarak önem taşımaktadır.
Objective: Ceramide, the backbone of sphingolipids, is the key component affecting atherosclerotic changes through its important second-messenger role. Previous studies have demonstrated protective role of AMP-activated protein kinase (AMPK) genes in regulating atherosclerosis and hypertension. Ceramide synthase 5 (LASS5 or CERS5) gene has function in de novo synthesis of ceramide, and has indirect effect on AMPK gene. Aim of the present study was to identify role of LASS5 gene in atherosclerosis.
Methods: LASS5 gene-specific small interfering RNA (siRNA)-mediated gene silencing was performed in human umbilical vein endothelial cells (HUVEC) and differential expression of LASS5, AMPK-alpha and AMPK-alpha target genes were analyzed. HUVEC cells were then treated with AMPK activator in order to examine relationship of change in gene expression levels to AMPK activity.
Results: Novel physiological function of LASS5 was identified. Downregulation of LASS5 was found to attenuate ceramide production and increase expression of some AMPK target genes in HUVEC.
Conclusion: This is the first study to demonstrate that LASS5 was involved in negative regulation of atherosclerosis-related genes, such as AMPK-alpha. These preliminary findings provide insight into molecular mechanism of atherosclerosis and are important for development of potential therapeutic agents in the treatment of atherosclerosis.

5.High-dose bolus tirofiban versus low-dose bolus in patients with acute coronary syndrome undergoing percutaneous coronary intervention
Taner Ulus, Utku Şenol, Senan Tahmazov, Kemal Iskenderov, Fezan Mutlu, Yüksel Çavuşoğlu
PMID: 28424434  doi: 10.5543/tkda.2016.92186  Pages 126 - 133
Amaç: Güncel farmakoinvaziv tedavi uygulanan ve perkütan koroner girişime (PKG) alınan akut koroner sendromlu (AKS) hastalarda intravenöz (İV) düşük yükleme dozuna karşılık yüksek yükleme dozunda tirofibanın anjiyografik ölçümler, ST segment rezolüsyonu, enzimatik enfarkt büyüklüğü ve klinik sonlanımlar üzerine etkilerini belirlemeyi amaçladık.
Yöntemler: 2009 ile 2015 yılları arasında PKG sonrası İV tirofiban tedavisi alan AKS’li 271 hasta (%85.6 erkek, ortalama yaş: 57.9±12.6) geriye dönük olarak incelendi. Tüm hastalar yükleme dozunun ardından sürdürme dozunda tirofiban infüzyonu (0.15 μg/kg/dk) ve 600 mg klopidogrel aldı. İlaç kaplı stent takılan hastaların oranı %33.5 idi. Tirofiban tüm hastalarda kurtarıcı amaçlı ya da trombotik komplikasyon varlığında PKG’den sonra verildi.
Bulgular: İntravenöz yüksek yükleme dozunda tirofiban uygulanan grupta (25 μg/kg, n=140), düşük yükleme dozu alanlara göre (10 μg/kg, n=131) ST-segment rezolüsyonu daha fazla (%66 ve %50, p=0.013) ve pik troponin salınımı daha azdı (12.4 ng/dL [dağılım: 6.5–21.5 ng/dL] ve 16.4 ng/dL [dağılım: 10.1–27.4 ng/dL], p=0.001). Hastane içi, bir ay ve altı aylık takiplerde kardiyovasküler olay oranları gruplar arasında benzerdi (sırasıyla, p=1.000, 1.000 ve 0.287). İşlem sonrası Thrombolysis in Myocardial Infarction (TIMI)-3 akımı olan hasta oranı, majör ve minör kanama oranları gruplar arasında benzerdi (sırasıyla, p=0.085, 1.000 ve 0.965).
Sonuç: Aspirin ve yüksek doz klopidogrele ilaveten yüksek yükleme dozunda İV tirofiban uygulamasının PKG’ye alınan AKS’li hastalarda düşük yükleme dozuna kıyasla ST-segment rezolüsyonunu iyileştirme ve enzimatik enfarkt büyüklüğünü azaltmada kanama olaylarını artırmaksızın daha etkin olduğu gösterildi. Anjiyografik ölçümler ve klinik sonlanımlar gruplar arasında benzerdi.
Objective: Aim of the present study was to determine effects of high-dose versus low-dose intravenous (IV) bolus tirofiban on angiographic measures, ST resolution, enzymatic infarct size, and clinical outcomes in patients with acute coronary syndrome (ACS) who were undergoing percutaneous coronary intervention (PCI) and received current pharmacoinvasive therapy.
Methods: Acute coronary syndrome patients (n=271, 85.6% male; mean age: 57.9±12.6 years) from between 2009 and 2015 who received IV tirofiban therapy following PCI were retrospectively analyzed. All patients had received maintenance tirofiban infusion (0.15 μg/kg/min) after bolus dose and 600 mg clopidogrel. Percentage of patients undergoing drug eluting stent implantation procedure was 33.5%. Tirofiban was administered to all patients in bailout situation or for thrombotic complication after PCI.

Results: High-dose IV bolus group (25 μg/kg; n=140) was associated with greater ST segment resolution (66% vs. 50%, p=0.013) and reduced peak troponin release [12.4 ng/dL (range: 6.5–21.5 ng/dL) vs. 16.4 ng/dL (range: 10.1–27.4 ng/dL), p=0.001] compared with low-dose bolus group (10 μg/kg, n=131). Cardiovascular event rates were similar between groups at in-hospital, 1-month, and 6-month follow-up (p=1.000, 1.000, and 0.287, respectively). Percentage of patients with post-procedural Thrombolysis in Myocardial Infarction (TIMI) grade III flow, major, and minor bleeding were similar (p=0.085, 1.000, and 0.965, respectively).

Conclusion: Use of high-dose IV bolus tirofiban in addition to aspirin and high-dose clopidogrel improves ST segment resolution, reduces infarct size, and does not increase bleeding events in patients with ACS undergoing PCI compared with low-dose bolus. Angiographic measures and clinical endpoints were similar between groups.

6.EUROASPIRE-IV: European Society of Cardiology study of lifestyle, risk factors, and treatment approaches in patients with coronary artery disease: Data from Turkey
Lale Tokgözoğlu, Meral Kayıkçıoğlu, Servet Altay, Sinan Aydoğdu, Cem Barçın, Cem Bostan, Hüseyin Altuğ Çakmak, Alp Burak Çatakoğlu, Samim Emet, Oktay Ergene, Ali Kemal Kalkan, Barış Kaya, Cansın Tulunay Kaya, Cihangir Kaymaz, Nevrez Koylan, Hakan Kültürsay, Aytekin Oğuz, Ebru Özpelit, Serkan Ünlü
PMID: 28424435  doi: 10.5543/tkda.2016.82352  Pages 134 - 144
Amaç: Koroner arter hastalığı (KAH) tanısı ile hastaneye yatırılan hastalarda risk faktörleri ve kılavuzlara uyumun araştırıldığı EUROASPIRE-IV Türkiye kolu verileri ve bulguları EUROASPIRE-III Türkiye ve EUROASPIRE-IV Avrupa bulguları ile karşılaştırıldı.
Yöntemler: Çalışma Türkiye’nin 17 merkez ile dahil olduğu, 24 Avrupa ülkesinde yapıldı. Son 6 ay içinde ve 3 yıl öncesi dönemde koroner (indeks) olay nedeniyle hastaneye yatmış 18–80 yaş arası hastalar, hastane kayıtlarından belirlenerek görüşmeye çağrıldı. Hastaların indeks olay sırasındaki bilgileri arşiv kayıtlardan elde edildi. Görüşmede detaylı öykü alınarak fiziksel muayeneleri ve laboratuvar ölçümleri yapıldı.
Bulgular: Koroner olay sırasındaki yaş ortancası 58.8 yıl olup, 6 yıl önce aynı merkezlerde yapılan EUROASPIRE-III çalışmasına göre (60.5 yıl) anlamlı olarak düştüğü gözlendi (p=0.017). Hastaların %19.3’ü 50 yaş altında olup ortalama yaş EUROASPIRE-IV Avrupa’ya (62.5 yıl) göre belirgin olarak düşük bulundu. EUROASPIRE-III ile karşılaştırıldığında EUROASPIRE-IV Türkiye kolunda sigara içme oranı %23.1’den %25.5’e (p=0.499), obezite %35.5’ten %40.7’ye (p=0.211), total kolesterol yüksekliği %48.3’ten %49.6’ya (p=0.767) ve diyabet %33.6’dan %39.7’ye (p=0.139) yükselmiş olmakla beraber farklar istatistiksel açıdan anlamlı değildi. Koroner olay sonrasında sigara içicilerinin %11.7’si sigarayı bıraktı. EUROASPIRE-IV Avrupa’da bu risk faktörleri daha az oranda saptanmış olup sigara içme %16, obezite %37.6, diyabet %26.8 oranlarına idi.
Sonuç: EUROASPIRE IV çalışması Türkiye kolunda koroner arter hastalarında ikincil korunmanın istenilen düzeyde olmadığı, altı yıl öncesine göre olumsuz yönde ilerlediği, genel Avrupa ortalamasına göre bazı risk faktörlerinin daha kontrolsüz olduğu ve genç yaşta koroner olayların hâlâ önemli bir sorun olduğu saptanmıştır.
Objective: Data from EUROASPIRE-IV Turkey report investigating risk factors and adherence to guidelines in patients hospitalized for coronary artery disease are presented and results are compared with those of EUROASPIRE-III Turkey and EUROASPIRE-IV Europe.
Methods: Study was performed in 24 European countries, including Turkey (17centers).Patients (18–80years old)hospitalized for coronary (index)event during preceding 3 years were identified from hospital records and interviewed ≥6 months later. Patient information regarding index event was acquired from hospital records. Anamnesis was obtained during the interview, and physical examination and laboratory analyses were performed. Results: Median age at the index coronary event was 58.8 years, and it was significantly decreased compared with last EUROASPIRE-III study (60.5 years),which was conducted at the same centers 6 years earlier (p=0.017). Of all patients, 19.3% were under 50 years of age and mean age was lower than that of EUROASPIRE-IV Europe (62.5years).Comparing EUROASPIRE-IV Turkey with EUROASPIRE-IIITurkey, rate of smokers increased to 25.5% from 23.1% (p=0.499), obesity increased to 40.7% from 35.5% (p=0.211), total cholesterol level increased to 49.6% from 48.3% (p=0.767),and diabetes rate increased to 39.7% from 33.6% (p=0.139), however none of the differences reached a level of statistical significance.Only 11.7%of the smokers quit after coronary event. Rates for these factors were lower in EUROASPIRE-IVEurope (16%for smoking, 37.6%for obesity, and 26.8%for diabetes). Conclusion: EUROASPIRE-IVTurkey data revealed that secondary prevention was unsatisfactory and had progressed unfavorably compared with last EUROASPIRE study, some risk factors were more uncontrolled than overall European average, and coronary artery events at young age remain an important problem.

7.Dyslipidemia and cardiovascular risk assessment in HIV-positive patients
Serhat Uysal, Mürşide Tuncel Başoğlu, Bahar Boydak, Deniz Gökengin
PMID: 28424436  doi: 10.5543/tkda.2016.35391  Pages 145 - 152
Amaç: Dislipidemi, antiretroviral tedavinin (ART) sık görülen komplikasyonlarından biridir. Bu çalışmanın amacı, HIV pozitif tanısı konmuş olan hastaların başlangıçtaki lipit düzeylerini ve kardiyovasküler hastalık gelişme risklerini belirlemek ve tedavi başlandıktan sonra bu parametrelerde ortaya çıkan değişimi gözlemlemektir.
Yöntemler: Kliniğimize Nisan 2011 ve Ağustos 2012 tarihleri arasında başvuran HIV pozitif hastalar dâhil edildi. Çalışmaya 19 kadın (%22.1) ve 67 erkek (%77.9) hasta alındı (ortalama yaş: 39.5±10.3). Hastaların ilk başvuru ve son kontroldeki tıbbi kayıtları geriye dönük olarak gözden geçirildi ve kan basıncı, sigara, alkol tüketimi, serum toplam kolesterol (TK), trigliserit (TG), yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL), düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL), glikoz düzeyleri kaydedildi. Başlangıca göre TK, TG, HDL, LDL ve Amerikan Kardiyoloji Koleji’nin kardiyovasküler hastalık risk (KVHR) skoru hesaplandı. Takip ve tedavi ile olan ilişkisi irdelendi.
Bulgular: Başlangıçta 73 (%84.9) olgu hiç ART ilaç kullanmamış ya da ilaç kullanmaya başlamış, fakat en ez 3 aydır kullanmamış, 13 olgu da (%15.1) ART kullanmakta idi. Çalışmaya alınmadan önceki son ziyaretlerinde ise 74 (%86) olgunun ART kullandığı, 12 (%14) olgunun hiç ART kullanmadığı saptandı. Başlangıçta ve son ziyarette TK düzeyleri sırasıyla 175.5 (dağılım: 90–346) mg/dL ve 196.5 (dağılım: 104–317) mg/dL (p=0.001), HDL düzeyleri 40 (dağılım: 21–81) mg/dL ve 35 (dağılım: 10–75) mg/dL (p=0.001), LDL düzeyleri 101.5 (dağılım: 32–191) mg/dL ve 120.5 (dağılım: 32–250) mg/dL (p<0.001) ve TG düzeyleri 145.5 (dağılım: 43–2580) mg/dL ve 152.5 (dağılım: 67–884) mg/dL (p=0.102) bulundu. Başlangıçta KVHR skoru %46 (dağılım: 5–69) iken son değerlendirmede %50 (dağılım: 5–69) bulundu (p<0.001).
Sonuç: HIV enfeksiyonunun, lipit profili ve kardiyovasküler risk üzerine olumsuz etkileri vardır. Bu nedenle hastalar yaşam tarzı değişikliği ve lipit düşürücü tedavi için yakından izlenmelidir.
Objective: Dyslipidemia is a major complication of antiretroviral treatment. Aim of the present study was to screen baseline lipid levels and cardiovascular disease risk in HIV-positive patients and analyze change in those parameters after initiation of antiretroviral treatment (ART).
Methods: HIV-positive patients who presented at our clinic between April 2011 and August 2012 were included. Study included 19 female (22.1%) and 67 male (77.9%) patients (mean age 39.5±10.3 years). Blood pressure, smoking habit, alcohol consumption, serum total cholesterol (TC), triglyceride (TG), high-density lipoprotein (HDL), low-density lipoprotein (LDL), glucose level, and antiretroviral treatment status data were reviewed retrospectively. Changes in lipid profile and lifetime risk for atherosclerotic cardiovascular disease (ASCVD) according to the American College of Cardiology guidelines were compared with baseline data and analyzed.
Results: At baseline, 13 (15.1%) patients were already receiving ART and 73 (84.9%) patients were treatment-naive or had stopped therapy ≥3 months prior to enrollment. At last visit, 73 (84.9%) patients were taking ART. Results of baseline and final visit TC levels were 175.5 mg/dL (range: 90–346 mg/dL) and 196.5 mg/dL (range: 104–317 mg/dL), respectively (p=0.001). HDL levels were 40 mg/dL (range: 21–81 mg/dL) and 35 mg/dL (range: 10–75 mg/dL; p=0.001), and LDL levels were 101.5 mg/dL (range: 32–191 mg/dL) and 120.5 mg/dL (range: 32–250 mg/dL; p<0.001). TG levels were 145.5 mg/dL (range: 43–2580 mg/dL and 152.5 mg/dL (range: 67–884 mg/dL; p=0.102). Baseline ASCVD risk score was 46% (range: 5–69%) while last visit ASCVD risk score was 50% (range: 5-69%; p<0.001).
Conclusion: HIV infection has adverse effects on lipid profiles and cardiovascular risk of HIV-positive patients. Therefore, patients should be closely monitored for lifestyle interventions and lipid-lowering agents.

8.The effects of coronary artery disease severity on left atrial deformation parameters in patients with stable coronary artery disease
Arzu Kalaycı, Can Yücel Karabay, Onur Taşar, Servet İzci, Çetin Geçmen, Vecih Oduncu, İbrahim Akın İzgi, Cevat Kırma
PMID: 28424437  doi: 10.5543/tkda.2016.39038  Pages 153 - 159
Amaç: Bu çalışmada amacımız, kararlı anjina pektoris (KAP) ile başvuran ve koroner arter hastalığı (KAH) saptanan hastalarda, SYNTAX skoru (SXskoru) ile hesaplanan anjiyografik lezyon yaygınlığı ve ciddiyeti ile iki boyutlu (2D) speckle tracking ekokardiografi (STE) yöntemi ile değerlendirilen sol atriyum deformasyonu paremetreleri arasında ilişki olabileceğini göstermektir.
Çalışma planı: Çalışmaya KAP tanısı konmuş 60 hasta (40 erkek 20 kadın) ve bazal özellikleri yönünden benzer 30 sağlıklı bireyden oluşan kontrol grubu alındı. Konvansiyonel ekokardiyografik parametrelerle birlikte ventrikül ve atriyal sistolleri sırasında pik sol atriyal strain (sırasıyla, LA-RES ve LA-PUMP), ventrikül sistolü sırasında pik sol atriyal strain oranı (LA-SRS), erken diyastol sırasında pik sol atriyal strain oranı (LA-SRE) ve atriyal sistolü sırasında pik sol atriyal strain oranı (LA-SRA) ölçümleri elde edildi.
Bulgular: Hastalar SXskoru <20 (grup I) ve yüksek SXskoru ≥20 (grup II) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Sol ventrikül (SV) diyastolik fonksiyonlar SXskoru yüksek grupta bozulmuş olup, SV dolum basınçlarında anlamlı artış saptandı. LA-RES (kontrol grubu: 42.3±7.9, grup I: 36.4±8.2 grup II: 27.5±8.1 p<0.001) ve LA-PUMP (kontrol grubu: 17.6±3.4, grup I: 15.7±2.5 grup II: 13.1±3.2 p<0.001) yüksek SXscore grubunda düşük SXscore grubuna göre anlamlı olarak daha düşüktü. Üç grup arasında LA-SRS, LA-SRE, LA-SRA açısından anlamlılık saptanmadı. SXskoru seviyesi ile LA-RES fonksiyonu arasında ise negatif ilişki olduğu saptandı (r: -0.49, p<0.001).
Sonuç: Kararlı koroner arter hastası SXskoru yüksek kişilerde 2D-STE’ye ilişkin sol atriyal deformasyon parametreleri anlamlı derecede bozulmaktadır. KAP’li hastalarda, LA-RES ve LA-PUMP değerleri, KAH’nın yaygınlığı ve ciddiyetini öngörmede kullanılabilir.
Objectives: Aim of the present study was to investigate correlation between left atrial (LA) deformation parameters assessed using 2-dimensional (2D) speckle tracking echocardiography (STE) and complexity of coronary artery disease according to SYNTAX score (SXscore) in patients with stable coronary artery disease (SCAD).
Study design: Total of 60 moderate-risk SCAD patients (40 men, 20 women) who underwent coronary angiography and 30 healthy controls were included. Measurements of conventional echocardiographic parameters as well as peak LA strain during ventricular systole (LA-RES), peak LA strain during atrial systole (LA-PUMP), peak LA strain rate during ventricular systole (LA-SRS), peak LA strain rate during early diastole (LA-SRE), and peak LA strain rate during atrial systole (LA-SRA) were obtained.
Results: Patients were categorized into 2 groups: low SXscore of <20 (Group I) and high SXscore of ≥20 (Group II). Left ventricular (LV) diastolic functions were significantly impaired and LV filling pressure was significantly higher in high SXscore group. LA-RES (Control Group: 42.3±7.9, Group I: 36.4±8.2, Group II: 27.5±8.1; p<0.001) and LA-PUMP (Control Group: 17.6±3.4, Group I: 15.7±2.5, Group II: 13.1±3.2; p<0.001) were significantly lower in high SXscore group compared with low SXscore group. There was no statistical difference in LA-SRS, LA-SRE, or LA-SRA between the 3 groups. Correlation analysis indicated negative correlation between SXscore level and LA-RES function (r=-0.49; p<0.001).
Conclusion: 2D-STE-based LA deformation parameters are significantly impaired in patients with SCAD who have high SXscore. In addition, evaluation of LA-RES and LA-PUMP functions might be useful in estimating severity of disease in patients with SCAD.

9.Using cardiovascular imaging modalities to determine cardiac disorders before starting sports activities
Özgür Ceylan, Timur Meşe, Alper Hazım Gürsu
PMID: 28424438  doi: 10.5543/tkda.2016.73557  Pages 160 - 166
Amaç: Daha önce kardiyak sorunlar için spor yarışmalarına katılmaya uygun oldukları bildirilen çocukları, kalp araştırması protokolü kullanarak yeniden inceledik.
Yöntemler: Yaşları 8–17 arasında olan, sportif etkinliklere daha önce veya yeni başlamış 250 çocuk (224 erkek [%89.6] ve 26 kız [%10.4]) çalışmaya dahil edildi. Katılımcılar detaylı bir fizik muayeneden geçirildi ve bir çocuk kardiyoloğu tarafından değerlendirildi. Öykü, fizik muayene veya 12 derivasyonlu elektrokardiyografi’nin (EKG) herhangi birinde kalp hastalığını düşündürecebilecek bulgusu olan hastalar ekokardiyografi, 24 saatlik Holter kaydı ve egzersiz testi ile araştırıldı.
Bulgular: Spor faaliyetlerine ortalama katılım süresi 13 ay idi. Tüm katılımcıların %10.4’ünde EKG patolojisi mevcuttu. Ekokardiografi katılımcıların birinde kardiyomiyopati, ikisinde mitral valv prolapsusu ve birinde mitral yetersizliği ortaya koydu. Holter moniterizasyonu katılımcıların bir tanesinde süreksiz ventriküler taşikardi ve birinde supraventriküler taşikardiyi açığa çıkardı. Üç katılımcı profesyonel spor aktivitelerinden uzaklaştırıldı.
Sonuç: Spor ve tıp komiteleri atletler için spor etkinliklerini daha güvenli yapmak, spora bağlı ani ölümleri engellemek için birlikte çalışarak çalışma programları oluşturmalıdırlar. Genç sporcuların spor faaliyetlerine başlamadan önce çocuk kardiyolojisi konsültasyonu yapılması gerekir.
Objective: We re-examined children who had previously been declared eligible to participate in competitive sports activities for cardiac disorders, using cardiac investigation protocol.
Methods: Total of 250 children (224 males [89.6%], and 26 females [10.4%]) between the ages of 8 and 17 years who had just started or were already engaged in sports activities were included in the study. Participants had detailed physical examination evaluated by a pediatric cardiologist. Those with findings suggesting cardiac disorder in their history and/or physical examinations, and/or 12-channel electrocardiography (ECG) were examined with echocardiography (ECHO), 24-hour Holter monitoring, and exercise test.
Results: Mean duration of participation in sports activities was 13 months. Among all, 10.4% of the children had abnormalities on ECG. ECHO demonstrated cardiomyopathy in 1, mitral valve prolapse in 2, tricuspid insufficiency in 2, and mitral insufficiency in 1 participant. Holter monitoring revealed non-sustained ventricular tachycardia attacks in 1, and supraventricular tachycardia in another child. Three were ultimately disqualified from partaking in competitive sports.
Conclusion: Sports and medical communities must work together to establish study protocols to prevent sudden death related to sports and to make these activities safer for athletes. Pediatric cardiology consultation for young athletes before they start sports activities is needed.

CASE REPORT
10.Management of immediate partial bioresorbable vascular scaffold stent thrombosis
Ziad Said Dahdouh, Bahaa M Fadel, Hani Al Sergani, Jehad Al Buraiki, Gilles Grollier
PMID: 28424439  doi: 10.5543/tkda.2016.21866  Pages 167 - 171
Eriyebilen vasküler çatı (BVS) stentleri son zamanlarda koroner arter hastalığının tedavisinde mükemmel bir teknoloji olarak önerilmektedir. Ancak bu “eriyebilir” stentlerin yakın bir gelecekte geniş bir klinik durum spektrumunda ve hasta kategorisinde geleneksel metal stentlerin yerini alacağı şeklinde görüşe sahip uzmanların sayısı, ihmal edilemez sıklıktaki stent trombozu (ST) nedeniyle azalmıştır. Strut kalınlığı ve tam olmayan stent açılması (malapozisyon) gibi mekanik faktörler BVS’de ST riskinin artışından sorumludur. Burada mekanik bir sorundan ziyade işlemle ilgili teknik bir sorundan kaynaklanan kısmi BVS’de acil ST saptanan bir genç erkek olgu sunuldu. Antikoagülasyonla birlikte glikoprotein IIB/IIIa inhibitörlerinin kullanılması trombüsün tamamen çözülmesiyle ve hasta prognozunun iyileşmesiyle sonuçlandı.
Bioresorbable vascular scaffold (BVS) stents have been proposed recently as an elegant technique for treatment of coronary artery disease. However, perspective that these “dissolvable” stents will replace conventional metallic stents in broad spectrum of clinical conditions and patient categories in the near future has been moderated by non-negligible incidence of stent thrombosis (ST). Mechanical factors, such as strut thickness and malapposition have been implicated in increased risk of BVS ST. Presently described is case of immediate partial BVS ST in a young male related to technical procedural problem, rather than mechanical problem. Glycoprotein IIb/IIIa inhibitors associated with anticoagulation resulted in complete resolution of thrombus and facilitated successful patient outcome.

11.Gemcitabine-induced coronary vasospasm: A case report
Mahmut Tuna Katırcıbaşı, Aynur Eken
PMID: 28424440  doi: 10.5543/tkda.2016.32884  Pages 172 - 175
Gemsitabin bir kemoteropi ilacıdır. Bu ilaç genellikle doza bağımlı iyi tolere edilebilen miyelosüpresyon (özellikle trombositopeni) yan etkisi görülebilen, bir nükleozid analoğudur. Hafif-orta düzeyde görülebilen diğer yan etkileri alopesi, kusma, bulantı, döküntü ve ateştir. Gemsitabinin en sık görülen kardiyotoksik etkisi koroner iskemisidir ki bunun bu ilacın antimetabolitlerine bağlı olduğu düşünülür. Koroner iskemisinin altında yatan neden belirsiz olmakla beraber, endotel fonksiyon bozukluğu ve koroner trombozu oluşumu olası açıklamalardır. Bizim bilgilerimize göre gemsitabin ile ilişkili kardiyovasküler yan etki bildirimi sınırlı sayıdadır. Bu yazıda gemcitabin alan bir kadın hastada gelişen bir akut inferiyor miyokart enfarktüsü olgusu sunuldu.
Gemcitabine is a chemotherapy drug. It is a nucleoside analogue that is usually well tolerated by patients, with myelosuppression (especially thrombocytopenia) as dose-limiting side effect. Other mild to moderate side effects include alopecia, vomiting, nausea, rash, and fever. Coronary ischemia is the most common cardiotoxic effect of gemcitabine, which is due to its antimetabolites. While underlying cause of coronary ischemia following use of gemcitabine is uncertain, endothelial dysfunction and coronary thrombosis are potential explanations. To our knowledge, there are few published case reports of adverse cardiovascular side effects associated with gemcitabine. Presently described is case of acute inferior myocardial infarction in a female patient caused by gemcitabine.

12.Spontaneous echocardiographic contrast due to ductus venosus
İlker Ertuğrul, Vehbi Doğan, Senem Özgür, Utku Arman Örün, Selmin Karademir
PMID: 28424441  doi: 10.5543/tkda.2016.19949  Pages 176 - 177
Spontan ekokardiyografik kontrastlanma kalp boşluklarında ve büyük damarlarda gözlenen hiperekojen görünümde yansımalar olarak tanımlanan bir durumdur. Mikro kabarcık oluşumu veya düşük kan akımı ile ilişkili bir çok durumda gözlenebilir. Bu yazıda, duktus venozus ile ilişkili spontan ekokardiyografik kontrastlanma saptanan bir yenidoğan sunuldu.
Spontaneous echocardiographic contrast is defined as a phenomenon of discrete reflections appearing in the cardiac chambers or great vessels. It has been associated with several conditions leading to microbubble formation or low blood flow. This is a report of a neonate with spontaneous echocardiographic contrast related to patent ductus venosus.

13.Clinical improvement and no further need of transplant after closure of PDA with transcatheter approach in an end-stage heart failure patient with hypertrabeculation
Serhat Koca, Feyza Ayşenur Paç, Ajda Mutlu Mıhçıoğlu, Vedat Kavurt, Denizhan Bağrul
PMID: 28424442  doi: 10.5543/tkda.2016.51043  Pages 178 - 180
Nonkompaksiyon kardiyomiyopatiye kalp yetersizliği sıklıkla eşlik eder. Bu hastalıkta görülen kalp yetersizliği tedavisinde, dilate kardiyomiyopatiye benzer şekilde tıbbi tedavi ya da tıbbi tedaviye dirençli olgularda kalp nakli uygulanabilir. Bu yazıda, kliniğimize kalp nakli planıyla yönlendirilen son dönem kalp yetersizliği olan nonkompaksiyon kardiyomiyopatili bir pediyatrik olguda, PDA’nın kapatılması ile düzelme sağlandı ve kalp nakiline ihtiyaç kalmadı.
Although heart failure is managed medically most of the time, heart transplantation is still last resort for selected end-stage heart failure patients with noncompaction cardiomyopathy. Presently described for the first time is case of pediatric patient with noncompaction cardiomyopathy who was initially referred to our hospital for heart transplant but underwent PDA repair and improved clinically without need for heart transplant.

14.Case report of a rarely seen long-segment middle aortic syndrome
Kahraman Yakut, Ilkay Erdogan
PMID: 28424443  doi: 10.5543/tkda.2016.64606  Pages 181 - 183
Middle aortik sendrom (MAS) distal torasik ve abdominal aortanın darlığı ile seyreder. Genellikle ilk dekattan sonra tanı konan nadir bir hastalıktır. Middle aortik sendromun klinik yansıması sıklıkla hipertansiyon ve alt ekstremitelerde klaudikasyon şeklindedir. Etiyolojisi tam bilinmemekle birlikte doğumsal veya akkiz hastalıklara eşlik ettiği bilinmektedir. Malign hipertansiyonla seyreden bu patoloji, çoğunlukla tıbbi tedaviye yanıt vermemektedir. Middle aortik sendromlu hastalarda hipertansiyon, kalp yetersizliği, intrakraniyal kanama, aort rüptürü gibi komplikasyonları önlemek için cerrahi tedavi birinci sırada önerilmektedir. Bu yazıda, herhangi bir şikayeti olmaksızın rutin muayene sırasında tansiyon yüksekliği saptanan, ekokardiyografi ve geleneksel anjiyografi ile abdominal aortada uzun segment darlığı belirlenen çocuk olgu, bu hastalığa dikkat edilmesi için sunuldu.
Middle aortic syndrome (MAS) follows a course with distal thoracic and abdominal aorta stenosis. It is a rare disease that is usually diagnosed after the first decade of life. Clinical reflection of MAS is often in the form of hypertension and claudication in the lower extremities. Its etiology is unclear, but is known to be associated with congenital or acquired diseases. This pathology, which is accompanied by malignant hypertension, often does not respond to medical treatment. In patients with MAS, surgical treatment is first line recommendation to prevent complications such as hypertension, heart failure, intracranial bleeding, or aortic rupture. In order to draw attention to this disease, presently described is case of high blood pressure detected during routine examination of a child who had no complaint, and discovery of long-segment stenosis in the abdominal aorta identified with echocardiography and conventional angiography.

15.A successful cesarean delivery without fetal or maternal morbidity in an Eisenmenger patient with cor triatriatum sinistrum, double-orifice mitral valve, large ventricular septal defect, and single ventricle who was under long-term bosentan treatment
Hacer Ceren Tokgöz, Cihangir Kaymaz, Nertila Poci, Özgür Yaşar Akbal, Selçuk Öztürk
PMID: 28424444  doi: 10.5543/tkda.2016.17747  Pages 184 - 188
Bu yazıda, kor triatriyatum sinister, çift girişli mitral kapak, çift çıkışlı fonksiyonel tek ventriküle neden olan geniş ventriküler septal defekti olan ve uzun süreli bosentan tedavisi altındaki gebe bir Eisenmenger sendromlu hastada başarılı sezaryen doğum sunuldu. Sezaryen doğum gebeliğin 27. haftasında anne veya fetal morbidite olmadan gerçekleşti. Bebekte herhangi bir doğumsal kalp anomalisi ya da gebelik boyunca bosentan kullanımına bağlı teratojenik etki yoktu.
Presently described is successful cesarean delivery in a pregnancy superimposed on long-term bosentan treatment in an Eisenmenger syndrome patient with cor triatriatum sinistrum, double-orifice mitral valve, and large ventricular septal defect resulting in single functioning ventricle with double outlets. Cesarean delivery was performed at 27th week of gestation without maternal or fetal morbidity. The infant had no congenital cardiovascular abnormality or any probable teratogenic effect of bosentan treatment during pregnancy.

REVIEW
16.Management of tachyarrhythmia during pregnancy
Emily Ann Enderlin, Khaldia Taufiq Khaled, Luke Oke, Mohammed Madmani, Hakan Paydak
PMID: 28424445  doi: 10.5543/tkda.2016.78606  Pages 189 - 196
Annede taşiaritmi, hamile kadınlarda önceden var olan aritmileri arttıran veya doğuştan kalp defektleri varlığında yeni aritmileri başlatan hormonal değişikliklere bağlı olarak sık görülen bir komplikasyondur. Gebelik sırasında taşiaritminin varlığı anne ve fetüs için risk oluşturmakta ve ilaçlarla uygun tedaviyi gerektirmektedir. Teratojenik yan etkilerini de göz önüne alarak maternal taşiaritmide antiaritmik ilaçların kullanılması düşünülmelidir. Gebelik sırasında antiaritmik ilaçların kullanılması iyice incelenmiş olup bazıları minimal fötal hasara yol açacak bazıları hiç zararlı olmayacaktır. Kardiyak ablasyon gibi yeni teknikler de fetüs veya anneyi minimal (veya hiç) radyasyona maruz bırakmadan uygulanmıştır. Antiaritmik ilaçlarla giderek artan deneyim ve yeni prosedürel tekniklerdeki ilerleme sayesinde gebe kadındaki taşiaritmiler başarıyla ve gelişmekte olan fetüse çok az (veya hiç) etkiyle tedavi edilmektedir.
Maternal tachyarrhythmia is a common complication during pregnancy due to hormonal changes that enhance pre-existing arrhythmias or induce new arrhythmias in the presence of congenital heart defects in pregnant females. Presence of tachyarrhythmia during pregnancy poses risk to the mother and fetus, calling for proper treatment with medications. Use of antiarrhythmic drugs in cases of maternal tachyarrhythmia must give due consideration of potential teratogenic side effects. Utilization of antiarrhythmic drugs during pregnancy has been well studied; some result in minimal fetal harm or none at all. New techniques, such as cardiac ablation, have also been implemented with minimal or no radiation exposure to the fetus or mother. Pregnant women with tachyarrhythmia have been successfully treated with little to no impact on the developing fetus as result of increasing experience with antiarrhythmic drugs and progress of new procedural techniques.

HOW TO?
17.Speckle tracking strain imaging: Practical approach for application
Leyla Elif Sade
PMID: 28424446  doi: 10.5543/tkda.2017.24358  Pages 197 - 205
Abstract |Full Text PDF

CASE IMAGE
18.Detection and management of ICD lead implanted in middle cardiac vein
Ahmet Taha Alper, Ahmet İlker Tekkeşin, Mert İlker Hayıroğlu, Yasin Çakıllı, Göksel Çinier
PMID: 28424447  doi: 10.5543/tkda.2016.66672  Page 206
Abstract |Full Text PDF

19.Treatment of thrombotic subclavian artery stenosis involving vertebral artery ostium with maximum protection
Ertan Vuruşkan, Erhan Saraçoğlu, Mustafa Polat, Irfan Veysel Düzen
PMID: 28424448  doi: 10.5543/tkda.2016.93727  Page 207
Abstract |Full Text PDF | Video

20.Electrical isolation of superior vena cava as well as pulmonary vein isolation with cryoballoon technique in a young patient with persistent atrial fibrillation
Uğur Canpolat, Banu Evranos, Duygu Koçyiğit, Hikmet Yorgun, Kudret Aytemir
PMID: 28424449  doi: 10.5543/tkda.2016.96049  Page 208
Abstract |Full Text PDF

21.A rare complication of infective endocarditis: Ruptured pseudoaneurysm of mitral-aortic interventricular fibrosa
Semi Öztürk, Tuğba Aktemur, Gündüz Durmuş, Muhsin Kalyoncuoğlu, Mehmet Mustafa Can
PMID: 28424450  doi: 10.5543/tkda.2016.02291  Page 209
Abstract |Full Text PDF | Video

OTHER ARTICLES
22.Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar
Ertan Ural
Page 210
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.