ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 43 (4)
Volume: 43  Issue: 4 - June 2015
EDITORIAL COMMENT
1.Mechanical support to the lead extraction
Enes Elvin Gül, Fethi Kılıçaslan
PMID: 26142784  doi: 10.5543/tkda.2015.78054  Pages 323 - 325
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL ARTICLE
2.Turkish Adult Risk Factor survey 2014: Overall mortality and coronary disease incidence in Turkey’s geographic regions
Altan Onat, Süleyman Karakoyun, Tuğba Akbaş, Fatma Özpamuk Karadeniz, Yusuf Karadeniz, Hakan Çakır, Barış Şimşek, Günay Can
PMID: 26142785  doi: 10.5543/tkda.2015.80468  Pages 326 - 332
Amaç: Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalıkları ve Risk Faktörleri (TEKHARF) Çalışması takiplerinde kaydedilen, 1) 2014 kohortu taramasına ilişkin ölüm ve koroner mortalitesi verilerinin açıklanması, 2) 16–yıllık birikimli genel ölüm oranı ile yeni gelişen koroner kalp hastalığının (KKH) coğrafi bölgelere göre değerlendirilmesi.
Yöntemler: Ölüm konusunda birinci derece akraba ve/veya sağlık ocağı personelinden bilgi alındı; yaşayanlarda bilgi edinmekten başka, fizik muayene ve 12–derivasyonlu EKG kaydı yapıldı. Cox regresyon analizi uygulandı.
Bulgular: İzlenecek 1323 kişilik örneklemden 87’si takipten kayıp sayıldı; 753’ü muayene edildi ve 35 katılımcının öldüğü belirlendi; 448 kişi hakkında da bilgi edinildi. Ölümlerin 19’u koroner ve serebrovasküler kökene bağlandı. Koroner kalp hastalığı kökenli ölümler 45–74 yaş kesiminde 24 yıla kadar izlenen kohort erkeklerinde bin kişi-yılında 7.3, kadınlarında 3.8 oranındaydı; 2000 yılından önceki döneme kıyasla sonraki dönemde (%18’lik) sınırlı bir gerileme kaydedildi. Toplam 614 ölüm ve 482 yeni gelişen KKH’yi kapsayan yaş-ayarlı Cox regresyonunda, ortalama 9.6 yıllık izlemede, yaş-ayarlı ölüm oranı Akdeniz bölgesinde ve Karadeniz ile Marmara bölge erkeklerinde yüksek bulundu. Yaş-ayarlı yeni gelişen KKH riski Güneydoğu Anadolu, Akdeniz ve Marmara bölgelerinde anlamlı biçimde yüksek saptandı. Türkiye’de halen yılda 400- 420 bin yeni KKH geliştiği tahmin edildi.
Sonuç: Ülke bazında yüksek olan genel ölüm oranı coğrafi bölgeler arasında anlamlı yaş-ayarlı farklılıklar sergilemektedir. Yeterince gerilemeyen yaş-ayarlı KKH insidansı özellikle Akdeniz bölge erkeği ile Güneydoğu bölge kadınında yüksektir.
Objective: This study aimed to examine the overall and coronary mortality in the 2014 Turkish Adult Risk Factor Study survey, and the distribution of cumulative mortality and incident coronary heart disease (CHD) across 7 geographic regions.
Methods: Information on mode of death was appropriately obtained. Information collected from survivors was based on history, examination of the cardiovascular system and the Minnesota coding of electrocardiograms. Cox regression analyses were performed.
Results: Of the 1.323 participants to be surveyed, 87 were lost to follow-up, 753 examined, and 35 ascertained as deceased. In 448 subjects, verbal information alone was obtained regarding health status. Nineteen deaths were of coronary and cerebrovascular origin. Cumulative 24-year assessment of the entire cohort in the age bracket 45–74 years disclosed high coronary mortality, at 7.3 per 1000 personyears in men and 3.8 in women, and recorded a limited decline of 18% since the year 2000. Age-adjusted Cox regression analysis, comprising 614 deaths and 482 incident CHD over a follow-up of 9.6 years, revealed higher mortality rates in the Mediterranean region and in men in the Black Sea and Marmara regions. The age-adjusted CHD incidence was significantly higher in males of the Mediterranean and females of the Southeast regions. An estimated 400–420.000 incident CHD cases develop currently each year in Turkey.
Conclusion: The generally high age-adjusted overall mortality in Turkey displays significant differences across geographic regions. Age-adjusted CHD incidence is not regressing sufficiently, and is especially high among men of the Mediterranean and women of the Southeast regions.

3.Serum YKL–40/chitinase 3–like protein 1 level is an independent predictor of atherosclerosis development in patients with obstructive sleep apnea syndrome
Eftal Murat Bakirci, Edhem Unver, Husnu Degirmenci, Tulay Kivanc, Murat Gunay, Hikmet Hamur, Mutlu Buyuklu, Gokhan Ceyhun, Ergun Topal, Taha Abdulkadir Coban
PMID: 26142786  doi: 10.5543/tkda.2015.56805  Pages 333 - 339
Amaç: Enflamatuvar süreç obstrüktif uyku apne sendromu (OUAS) bulunan hastalarda kardiyovasküler komplikasyonların gelişmesinde önemli bir rol oynar. YKL–40/kitinaz 3–benzeri protein 1 sistemik enflamasyonun güncel bir belirtecidir. Bu çalışmada, erken ateroskleroz için faydalı bir belirteç olan karotis intima medya kalınlığının (KİMK) diyabeti olmayan normotansif OUAS’li hastalarda serum YKL–40/Kitinaz 3–benzeri protein 1 düzeyleri ile ilişkisi araştırıldı.
Yöntemler: Çalışmaya OUAS’li 40 hasta ile yaş, cinsiyet ve beden kütle indeksi açısından eşleştirilmiş 40 sağlıklı kontrol alındı. Serum YKL–40 düzeyleri enzim bağlı immünosorbent ölçüm yöntemi ile belirlendi. KİMK, B-mod ultrason ile ölçüldü.
Bulgular: OUAS’li hastalar, kontrole göre önemli ölçüde artmış KİMK ve daha yüksek YKL–40 ve yüksek duyarlıklı C-reaktif protein (hsCRP) düzeylerine sahipti. KİMK; serum YKL–40 düzeyleri (r=0.694, p<0.001), hsCRP (r=0.622, p<0.001) ve yaş (r=0.525, p=0.001) ile güçlü bir şekilde, apne-hipopne indeksi (AHİ) (r=0.365, p=0.021) ve %90 altındaki ortalama oksijen satürasyon süresinin yüzdesi (r=0.488, p=0.001) ile zayıf bir şekilde ilişkili idi. Ayrıca serum YKL–40 düzeylerinin AHİ (r=0.617, p<0.001) ile güçlü bir şekilde, %90 altındaki ortalama oksijen satürasyon süresinin yüzdesi (r=0.394, p=0.012) ve hsCRP (r=0.486, p=0.001) ile zayıf bir şekilde ilişkili olduğu tespit edildi. Çoklu regresyon analizinde, yaş, serum YKL–40 ve hsCRP düzeylerinin KİMK’nin bağımsız öngördürücüleri olduğu bulundu.
Sonuç: OUAS’li hastalarda KİMK artmıştır. Bu artış serum YKL–40 düzeyi ile ilişkilidir. OUAS’li hastalarda artmış serum YKL–40 düzeyi ateroskleroz gelişiminin erken öngörücüsü olabilir.
Objective: The inflammatory process plays an important role in the development of cardiovascular complications in patients with obstructive sleep apnea syndrome (OSAS). YKL-40/chitinase 3–like protein 1 is a novel biomarker of systemic inflammation. This study aimed to investigate whether carotid intima-media thickness (CIMT), a useful marker for early atherosclerosis, is associated with serum YKL–40/chitinase 3–like protein 1 levels in patients with normotensive and nondiabetic OSAS.
Methods: The study included 40 OSAS patients and 40 agesex- and body mass index-matched healthy controls. Serum YKL–40 levels were detected by enzyme-linked immunosorbent assay. CIMT was measured by B-mode ultrasound.
Results: The patients with OSAS had significantly increased CIMT and higher YKL–40 and high sensitivity C-reactive protein (hsCRP) levels than those of the controls. CIMT was strongly correlated with serum YKL–40 levels (r=0.694, p<0.001), hsCRP (r=0.622, p<0.001), age (r=0.525, p=0.001), and weakly correlated with apnea-hypopnea index (AHI) (r=0.365, p=0.021) and the percentage of recording time spent (PRTS) of oxygen saturation <90% (r=0.488, p=0.001). Moreover, it was detected that serum YKL-40 levels were strongly correlated with AHI (r=0.617, p<0.001), and weakly correlated with SaO2 <90% of PRTS (r=0.394, p=0.012) and hsCRP (r=0.486, p=0.001). In multiple regression analyses, age and serum levels of YKL–40 and hsCRP were found to be independent predictors of CIMT.
Conclusion: In patients with OSAS, CIMT was increased. This increase was associated with serum YKL–40 level. Increased serum level of YKL–40 may be an early predictor of atherosclerosis development in patients with OSAS.

4.The relation between compliance to the Mediterranean diet and the extensiveness of coronary artery disease
Çağdaş Akgüllü, Fatih Sırıken, Ufuk Eryılmaz, Mehmet Akdeniz, İmran Kurt Ömürlü, Gülden Pekcan, Hasan Güngör, Tünay Kurtoğlu
PMID: 26142787  doi: 10.5543/tkda.2015.49321  Pages 340 - 349
Amaç: Akdeniz diyetinin (AD) kardiyovasküler faydalarını ortaya koyan çeşitli araştırmalar bulunsa da, bu çalışma bildiğimiz kadarıyla AD’ye uyum ile koroner arter hastalığı (KAH) yaygınlığı arasındaki ilişkinin araştırılmasını amaçlayan ilk çalışmadır.
Yöntemler: Çalışma kesitsel ve ileriye dönük bir tasarım ile tek merkezde gerçekleştirildi. Ocak 2012 ve Nisan 2013 tarihleri arasında koroner anjiyografi yapılarak KAH tanısı konulan 200 ardışık hastaya (131 erkek [%65.5], 69 kadın [%34.5], ortalama yaş 57±9) beslenme tüketim sıklığı anketi uygulandı. Akdeniz diyetine uyum, diyete ait belirgin özellikleri 10 ana başlık altında toplayan AD skalası ile değerlendirildi. Bir kardiyolog tarafından her bir hastanın anjiyografik verileri incelenerek koroner aterosklerozunun yaygınlığını değerlendirmek üzere Gensini skorları (GS) hesaplandı.
Bulgular: Hastaların %44’ünün beden kütle indeksi (BKİ) üçüncü kategoride (≥30 kg/m2), yalnızca %17.5’ininki ise ilk kategorideydi (BKİ <25 kg/m2). Eğitim seviyesi belirgin olarak düşüktü, popülasyonun %78’i altı yıldan daha az eğitim almıştı. Birçok hastanın fiziksel aktivite seviyeleri düşüktü (%55.5). Metabolik sendrom sıklığı belirgindi (%79). Gensini skorlarının mediyanı 21.25 (7–44.75) (25–75 persentil), AD skorununki ise 4 (3–5) olarak saptandı. Akdeniz diyetine uyum ile GS arasında negatif yönde korelasyon saptandı (r=- 0.380, p<0.001).
Sonuç: Bu çalışmada, KAH olan hastalarda geleneksel AD’ye uyum koroner ateroskleroz ciddiyetinde azalma ile ilişkili olduğu saptanmıştır.
Objective: There are various studies showing the cardiovascular benefits of the Mediterranean diet (MD), but, to the best of our knowledge, this is the first study which aimed to investigate the relation between adherence to the MD and severity of coronary artery disease (CAD).
Methods: The study was a single centre, cross-sectional prospective study which included 200 consecutive patients (131 men [65.5%] and 69 women [34.5%], mean age 57±9) who were diagnosed with CAD by coronary angiography between January 2012 and April 2013. A food frequency questionnaire was administered to the patients. Compliance to the MD was evaluated by the MD score (MDS), which collects prominent diet characteristics under 10 main titles. Each patient’s angiographic data was examined by a cardiologist, and Gensini scores (GS) were then calculated to evaluate the extensiveness of coronary atherosclerosis.
Results: Forty-four percent of patients were in the third category of body mass index (BMI) (≥30 kg/m2) and 17.5% were in the first category (BMI <25 kg/m2). Education levels were markedly low, with 78% of the patients having fewer than six years in education. Most patients had low physical activity levels (55.5%). Frequency of metabolic syndrome was prominent (79%). The median (25–75 percentiles) of GS was found to be 21.25 (7–44.75) and the MD score was 4 (3–5). A negative correlation was found between compliance to the MD and GS (r=-0.380, p<0.001).
Conclusion: This study found that in patients with CAD, compliance with the traditional MD is related to decreased severity of coronary atherosclerosis.

5.Evaluation of lead extraction procedures using the Evolution Mechanical Dilator Sheath lead extraction system: a single centre experience
Uğur Kocabaş, Hamza Duygu, Nihan Kahya Eren, Zehra İlke Akyıldız, Serhan Özyıldırım, Selcen Yakar Tülüce, Cem Nazlı
PMID: 26142788  doi: 10.5543/tkda.2015.76329  Pages 350 - 355
Amaç: Yerleştirilmiş kardiyak cihazların elektrotlarının çıkarılması gereken durumlarla son yıllarda sıklıkla karşılaşılmaktadır. Elektrot çıkarma işlemi kliniğimizde mekanik dilatör kılıf elektrot çıkarma sistemi ile Evolution kullanılarak yapılmaktadır. Çalışmamızda bu sistem kullanılarak yapılan işlemler değerlendirildi.
Yöntemler: Çalışmaya 2008–2013 tarihleri arasında Evolution sistemi ile elektrodu çıkarılan 20 hasta (14 erkek, 6 kadın; oratalama yaş 61±19; dağılım 23-85 yıl) geriye dönük olarak alındı ve hastalara uygulanan elektrot çıkarma işlemleri değerlendirildi. İşlem başarısı majör ve minör komplikasyonlar önceden yayımlanmış kılavuzlara göre belirlendi.
Bulgular: Elektrotların takılmasından sonra geçen süre ortalama 97±65 ay (8–204) idi. On beş hastada (%75) pacemaker, beş hastada (%25) ise defibrilatör özellikli cihaz bulunmaktaydı. Hastalardan çıkarılan 35 elektrodun 17’si (%49) ventrikül, 12’si (%34) atriyum, biri koroner sinüs elektrodu ve beşi (%14) defibrilasyon elektrodu idi. Elektrot çıkarma endikasyonları 18 hastada cihaz enfeksiyonu (%90) iki hastada ise (%10) elektrot fonksiyonu bozukluğuydu. İşlem başarısı %95 idi, bir hastada başarısız olundu. İşleme bağlı majör komplikasyon oranı %5, minör komplikasyon oranı %25 oldu, işleme bağlı mortalite görülmedi.
Sonuç: Bu tek merkezli çalışmada ileri yaşta ve yerleştirme sonrası geçen süresi uzun bir hasta grubunda pacemaker ve defibrillatör elektrotlarının Evolution sistemiyle başarı ile çıkarılabileceği gösterilmiştir; ancak karşılaşılabilecek komplikasyonların ciddiyeti göz önüne alındığında deneyimli ellerde ve cerrahi imkanı bulunan merkezlerde yapılmalıdır.
Objective: In recent years, there has been an increase in clinical situations requiring extraction of leads of implanted cardiac devices. This study aimed to evaluate the Evolution® Mechanical Dilator Sheath system, presently in use in our clinic for lead extraction procedures.
Methods: Lead extraction procedures carried out on 20 pa-tients (14 men, 6 women; mean age 61±19; range 23 to 85 years) between 2008 and 2013 using the Evolution system were retrospectively evaluated. Procedural success, and ma¬jor and minor complications were determined according to previously published guidelines.
Results: Mean duration of the lead implantation was 97±65 months (8-204). Fifteen (75%) patients had undergone pace-maker implantation and 5 (25%) had been implanted with a defbrillator. A total of 35 leads were removed from the pa¬tients. Seventeen (49%) were ventricular and 12 (34%) were atrial leads. Five (14%) were defbrillator coils and one of them a coronary sinus lead. Indications for lead extraction were device infection in 18 (90%) and lead dysfunction in 2 (10%) patients. Complete procedural success was 95%. Failure occurred in 1 patient. The major complication rate was 5% and minor complications were seen in 25% of the patients. No case of procedure –related mortality was seen.
Conclusion: In this single centre study, it was shown that ex-traction of pacemaker and defbrillator leads of longer postimplantation duration may be successfully carried out using the Evolution system. However, due to potentially serious complications it is advised that extraction be done by an experienced operator in centres with cardiovascular surgery facilities.

6.Evaluation using the Umea 22 questionnaire of quality of life among patients with atrioventricular nodal tachycardia undergoing successful radiofrequency ablation treatment
Sadık Volkan Emren, Uğur Kocabaş, Selcen Yakar Tülüce, Ersin Çağrı Şimşek, Eser Varış, Hamza Duygu, Nihan Kahya Eren, Zehra İlke Akyıldız, Serhan Özyıldırım, Cem Nazlı, Zeynep Yapan Emren
PMID: 26142789  doi: 10.5543/tkda.2015.14719  Pages 356 - 360
Amaç: Atriyoventriküler nodal reentran taşikardi (AVNRT) atakları sık görülen aritmilerden biri olup yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Umea 22 (U22), SVT ile ilişkili semptomların değerlendirilmesi için geliştirilmiş bir ankettir ve radyofrekans ablasyon (RFA) işlemi sonrası yaşam kalitesi değerlendirilmesinde etkin bulunmuştur. Biz bu çalışmada Türk popülasyonunda AVNRT nedeniyle başarılı RFA işlemi uygulanan hastalarda U22 protokolü ile işlem öncesi ve işlem sonrası yaşam kalitesini değerlendirilmeyi amaçladık.
Yöntemler: Bu çalışmaya Ocak 2011-Eylül 2013 tarihleri arasında elektrofizyolojik çalışma sonucunda AVNRT saptanan ve RFA işlemi uygulanan 57 hasta alındı. İşlemden önce ve altı ay sonra U22 anketi uygulandı. Genel iyilik hali, aritminin iyilik hali üzerine etkisi, rahatsızlığının yoğunluğu, ataklar esnasında özellikli semptomlar ile ilişkili 11 alternatif soru sorularak hastaların 1’den 10’a kadar puan vererek rahatsızlıklarının şiddetini belirlemeleri sağlandı. Bu şekilde semptom niceliği VAS (Vizüel Analog Skala) skalasına göre değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların genel iyilik halinin (7.5±2.3 ve 8.7±1.8, p<0.001), aritmi ataklarının genel iyilik haline etkisinin (8.1±1.7 ve 1.0±2.1, p<0.001), semptom sıklığının (2.8±0.8 ve 0.4±0.9, p<0.001) ve semptomların süresinde belirgin kısalma olduğu belirlendi (3.3±0.8 ve 0.5±0.9, p<0.001). Hastaların ilaç kullanım oranı işlem sonrası dönemde anlamlı olarak azaldı (%70 ve %23, p=0.017).
Sonuç: Atriyoventriküler nodal reentran taşikardi tanısı konan hastalarda yaptığımız radyofrekans ablasyon tedavisinin başarısının yüksek ve hastalarda U22 yaşam kalitesi değerlendirme protokolüne göre altı ay içinde genel ve aritmiye bağlı yaşam kalitesinde önemli düzelme olduğu gözlenmiştir.
Objective: Atrioventricular nodal reentrant tachycardia (AVNRT) attacks is one of the common arrhythmias adversely affecting quality of life. The Umea 22 (U22) is a questionnaire developed for the assessment of symptoms associated with supraventricular tachycardia (SVT), and it is found to be effective in evaluation of quality of life after radiofrequency ablation. Using this questionnaire, the study aimed to assess quality of life among Turkish patients with ANRT before and after the successful RFA.
Methods: The study was conducted between January 2011 and September 2013, and included 57 patients who had undergone RFA due to AVNRT. The U22 questionnaire was administered pre-procedure and at 6 months post-procedure. The participants were asked to report on their general wellbeing, arrhythmia effects on their wellbeing, and intensity of discomfort associated with episodes. They were asked to provide a score from 1 to 10 in order to determine to severity of discomfort, and the quantity of symptoms was then assessed according to the visual analogue scale (VAS).
Results: Patients’ general wellbeing (7.5±2.3 vs. 8.7±1.8, p<0.001), the effects of arrhythmia episodes on general wellbeing (8.1±1.7 vs. 1.0±2.1, p<0.001), frequency of symptoms (2.8±0.8 vs. 0.4±0.9, p<0.001) and duration of symptoms were reduced significantly after RFA. The rate of drug use among patients also decreased after RFA (70% vs. 23%, p=0.017).
Conclusion: Treatment success was high in patients undergoing RFA due to AVNRT according to the U22 quality of life questionnaire. General and arrhythmia-associated quality of life had improved significantly by the 6th month post-procedure.

7.Levels of knowledge among metal sector workers about occupational and general cardiovascular risk factors
Muhammet Gürdoğan, Eylem Paslı Gürdoğan, Hasan Arı, Mehmet Ertürk, Ahmet Genç, Mehmet Fatih Uçar
PMID: 26142790  doi: 10.5543/tkda.2015.27974  Pages 361 - 367
Amaç: Metal sektörü çalışanlarında fiziksel, kimyasal, psikososyal ve ergonomik pek çok çevresel faktör uzun dönemli maruz kalma sonucunda mesleki kardiyovasküler hastalıklara yol açabilmektedir. Bu çalışmanın amacı, metal sektörü çalışanlarının mesleki ve genel kardiyovasküler hastalıklar için risk faktörleri bilgi düzeyini belirlemektir.
Yöntemler: Bu çalışma metal sektöründe faaliyet gösteren orta ölçekli bir iş yerinde 2–6 Haziran 2014 tarihleri arasında 82 çalışanın katılımı ile gerçekleştirildi. Veriler sosyo-demografik özellikleri ve mesleki kardiyovasküler risk faktörlerini içeren anket formu ve Arıkan ve arkadaşları tarafından geliştirilen kardiyovasküler hastalıklar ile ilgili risk faktörleri bilgi düzeyi (KARRİF-BD) ölçeği kullanılarak toplandı.
Bulgular: Araştırmaya katılan çalışanların yaş ortalaması 39.97±8.44 idi. Çalışanların %58.5’i kalp hastalığı risk faktörlerini bildiğini ifade etti. Katılımcıların KARRİF-BD ölçeği ortalama puanı 18.65±4.04 idi. Çalışanların %79.3’ü çalıştıkları ortamda kalp hastalığına yol açan mesleki risk faktörlerini bilmediklerini ifade etti. Çalışanların %19.5’i iş stresinin kalp hastalığına yol açtığını belirtirken, sadece bir kişi (%1.2) çalıştıkları ortamda sık kullanılan kimyasal bir madde olan solventin kalp hastalığı için risk faktörü olduğunu belirtti.
Sonuç: Metal sektörü çalışanlarının kardiyovasküler risk faktörleri bilgi düzeyleri ortalamanın üzerinde olmasına rağmen, mesleki kardiyovasküler hastalıklara neden olabilecek risk faktörlerini bilmedikleri anlaşıldı. Uzun süreli ve korunma tedbirleri alınmaksızın maruz kalınan çevresel faktörler kardiyovasküler hastalıklar için risk oluşturmaktadır. Bu bilginin geliştirilmesi koruyucu kardiyoloji açısından önemlidir.
Objective: Long-term exposure to physical, chemical, ergo-nomic and psychosocial environmental factors may lead to occupational cardiovascular diseases in metal sector wurkers. The objective of this study is to determine knowledge levels among metal sector workers regarding occupational and cardiovascular risk factors.
Methods: The study was conducted between 2nd and 6th June 2014 with the participation of 82 workers. All were working in a medium-sized workplace in the metal industry. Data were collected by means of a questionnaire, which included socio-demographic characteristics and occupational cardiovascular risk factors, and a scale developed by Arıkan et al. to measure knowledge levels of risk factors for cardiovascular diseases (CARRF-KL).
Results: The mean age of workers was 39.97±8.44. Of the participants, 58.5% stated that they had known cardiac disease risk factors. The mean CARRF-KL score was found to be 18.65±4.04. The percentage of workers stating that they had no knowledge on the occupational risks for such diseases was 79.3%, while 19.5% of them stated that job stress caused cardiac diseases. One individual (1.2%) stated that one of the chemi¬cal solvents used in the working environment was a risk factor.
Conclusion: Although knowledge level among metal industry em¬ployees regarding cardiovascular risk factors was above average, it was understood that they had not adequate informa¬tion on occupational risk factors. Prolonged exposure to environmental factors without taking necessary measures constitutes a risk for cardiovascular disease. The elaboration of this information is important with respect to preventive cardiology.

CASE REPORT
8.Implantation of a cardiac resynchronization therapy-defibrillator device in a patient with persistent left superior vena cava
İlyas Atar, Emir Karaçağlar, Emre Özçalık, Bülent Özin, Haldun Müderrisoğlu
PMID: 26142791  doi: 10.5543/tkda.2015.31614  Pages 368 - 371
Persistan sol süperiyor vena kava (PSSVK) genellikle klinik belirti vermeyen ve merkezi toplardamar basınç ölçümleri sırasında rastlantısal olarak saptanan bir durumdur. Ancak bu durum kalp cihazlarının takılması sırasında bazı teknik zorluklara neden olabilir. Kalp yetersizliği belirtileri olan ve ejeksiyon fraksiyonu (EF) %20 bulunan 82 yaşında bir erkek hastaya kalp resenkronizasyon tedavisi-defibrilatör cihazı (CRT-D) takılması planlandı. İşlem sırasında genişlemiş koroner sinüs aracılığıyla sağ atriyuma açılan bir PSSVK saptandı. Öncelikle aktif sabitlenebilir sağ ventrikül lead’i PSSVK aracılığıyla sağ ventrikül apeksine yerleştirildi. Atriyum leadi sağ atriyum serbest serbest duvarına yerleştirildi. Son olarak da kılavuz tel üzerinden koroner sinüs lead’i kararlı bir konumda konuşlandırıldı. CRT-D yerleştirme işlemi başarılı olarak tamamlandı.
Summary: Presence of a persistent left superior vena cava (PLSVC) is generally clinically asymptomatic and discovered incidentally during central venous catheterization. However, PLSVC may cause technical difficulties during cardiac device implantation. An 82-year-old man with heart failure symptoms and an ejection fraction (EF) of 20% was scheduled for resynchronization therapy-defibrillator device (CRT-D) implantation. A PLSVC draining via a dilated coronary sinus into an enlarged right atrium was diagnosed. First, an active-fixation right ventricular lead was inserted into the right atrium through the PLSVC. The stylet was preshaped to facilitate its passage to the right ventricular apex. An atrial lead was positioned on the right atrium free wall, and an overthe- wire coronary sinus lead deployed to a stable position. CRT-D implantation procedure was successfully completed.

9.Multimodality imaging of a recurrent case of right-sided cardiac leiomyosarcoma with an unusual clinical course
Mehmet Ali Astarcıoğlu, Macit Kalçık, Mustafa Ozan Gürsoy, Sabahattin Gündüz, Mehmet Özkan
PMID: 26142792  doi: 10.5543/tkda.2015.09125  Pages 372 - 375
Primer kalp sarkomu kötü uzun süreli sağkalım ile ilişkili nadir bir durumdur. Neredeyse tamamen sağ atriyum ve ventrikülü tıkayan ve triküspit kapağı parçalayan sağ atriyum leomiyosarkomu bulunan nadir bir olgu sunuldu. Çok cihazlı görüntüleme kitleyi belirlemek ve cerrahi tedavisini yönlendirmek için kullanıldı. İki radikal cerrahi eksizyon, radyasyon ve kemoterapi tedavisinin kombinasyonun uzun vadeli sonuçları daha iyi idi. Hastamız en uzun sağkalıma sahip olgulardan biriydi.
Primary cardiac sarcoma is an uncommon entity and is related with poor long-term survival. Presented here is an unusual case of right atrial leiomyosarcoma which almost completely occluded both the right atrium and ventricle and destroyed the tricuspid valve. Multimodality imaging was used to characterize the mass and guide surgical management. A combination of two radical surgical excisions and both radiation and chemotherapy resulted in a better longterm outcome. The patient was one of the longest survivors

10.Optimal treatment of unligated side branch of internal mammary artery: Coil, amplatzer vascular plug or graft stent? A case report and literature review
Ferhat Özyurtlu, Halit Acet, Mehmet Emre Özpelit, Nihat Pekel
PMID: 26142793  doi: 10.5543/tkda.2015.43826  Pages 376 - 380
Koroner arter çalma sendromu, koroner arter baypas ameliyatı yapılan ve internal mamaryan arterinin (IMA) büyük yan dallarının varlığının devamında görülebilir. Bu istenmeyen durumun tedavisinde coil embolizasyonu, Amplatzer vascular plug ve greft stent kullanılabilr. Literatürde bu tedavi metodlarının uzun dönem takibi ile ilgili sınırlı sayıda veri vardır. Literatürde koroner çalma fenomenine neden olan IMA yan dalının tıkanması ile ilgili büyük çalışma bulunmamaktadır. Bununla birlikte bildirilmiş olgu sunumlarının çoğunda coil embolizasyonu tercih edilen yöntemdir. Bu yöntemin uzun dönem sonuçları ile ilgili çok sınırlı veri bulunmaktadır. Bu yazıda iki olgu sunumu sunuldu, tedavi yöntemlerinin avantaj, dezavantaj ve başarısını etkileyen kritik noktalar tartışıldı
Coronary artery steal syndromes may occur following coronary artery bypass grafting as a result of the presence of large side-branches arising from the internal mammary artery (IMA). Coil embolization, Amplatzer Vascular Plug and graft stents are all used for the treatment of such syndromes. The literature contains limited data on the long-term success of these treatment methods. There is no large series regarding occluded IMA side branches causing coronary steal phenomena, and data on long-term followup of this treatment method is also very limited. This report presented two cases and their treatment, and reviewed the advantages and disadvantages of treatment methods and the factors that affect successful treatment

11.Peripheral self-expandable stent catheter fracture: Retrieval of two different components with two different modalities
Ahmet Seyfeddin Gurbuz, Semi Ozturk, Suleyman Cagan Efe, Mehmet Vefik Yazıcıoglu
PMID: 26142794  doi: 10.5543/tkda.2015.92043  Pages 381 - 384
İki hafta önce sağ yüzeyel femoral arterine stent takılmış 58 yaşında erkek hasta, acil servise iki gündür olan sağ bacak ağrısı ile başvurdu. Anjiyografide stent distalinde radyoopak yabancı cisim görüldü ve “snare” yardımıyla çıkarıldı. İşlemden 72 saat sonra popliteal arter nabzının aniden kaybolması nedeniyle acil periferik anjiyografi yapıldı ve yüzeyel femoral arterin yoğun trombüs ile tıkalı olduğu görüldü. Cerrahi girişim sonrasında trombüsün nedeninin daha büyük ışın geçiren bir yabancı cisim olduğu anlaşıldı. Yabancı cisimlerin ilk işlemde kullanılan kendiliğinden genişleyebilen stent kateterinin şaftı ve distal ucu olduğu anlaşıldı. Bu olgu sunumunda, bu komplikasyondan korunmanın yolları tartışıldı.
A 58-year-old man whose right superficial femoral artery had been stented 2 weeks previously presented at the emergency service complaining of right leg pain of 2 days’ duration. Angiography revealed a radiopaque foreign body distal to the stent. It was removed with a snare. Due to sudden disappearance of the popliteal artery pulse seventytwo hours after the procedure, an urgent control angiogram was performed, which showed a large thrombus occluding the superficial femoral artery. Surgery revealed a second larger radiolucent foreign body causing the thrombus. This was recognized as the distal tip and shaft of the peripheral self-expandable stent catheter used in the initial procedure. This report discusses preventive measures to be taken against this complication.

12.Successful percutaneous coronary intervention for acute coronary syndrome in a patient with haemophilia B
Erkan Köklü, Nermin Bayar, İsa Öner Yüksel, Murat Esin, Şakir Arslan
PMID: 26142795  doi: 10.5543/tkda.2015.30500  Pages 385 - 388
Kalıtsal koagülasyon defekti olan hemofili hastalarında koroner arter hastalığı ve akut koroner sendrom (AKS) görülme sıklığı normal popülasyona göre daha azdır. Dışardan faktör konsantrelerinin verilmesiyle hemofilik hastaların ortalama yaşam süreleri 70 yıla ulaşmıştır. Hemofilik hastalarda uzayan yaşam süresi ile beraber yaşla paralel seyreden kalp hastalıklarının görülme sıklığı da artmıştır. Koagülasyon defekti olan hastalarda AKS takibi ve perkütan koroner girişim (PKG) gerektiğinde uygulanacak tedavi protokolüne dair veriler sınırlıdır. Bu yazıda, ST yükselmesiz miyokart enfarktüsü tablosuyla başvurup plazma faktör IX düzeyi takip edilerek PKG yapılan 41 yaşındaki hemofili B’li erkek hasta olgusu sunuldu. Hastada sigara kullanımı dışında kardiyovasküler risk faktörü bulunmuyordu.
Haemophilia is a congenital coagulation defect brought about by the deficiency or lack of coagulation factor IX. The prevalence of coronary artery disease and acute coronary syndrome (ACS) is lower among haemophiliacs than in the normal population. However, with the administration of factor concentrate, average life expectancy can now extend to as long as 70 years in patients with haemophilia, and this in turn is leading to an increase in the prevalence of cardiac diseases among this population. Data regarding a treatment protocol for ACS and percutaneous coronary intervention (PCI) in patients with congenital coagulation defects is limited. We report a 41-year-old male patient with haemophilia B who presented with a non-ST elevation myocardial infarction, and on whom PCI was performed following monitoring of factor IX levels. The patient had no cardiovascular risk factor except smoking.

13.A rare complication of cardiac radiofrequency catheter ablation: Esophageal irritation
Özlem Özcan Çelebi, Alper Canbay, Erdem Diker
PMID: 26142796  doi: 10.5543/tkda.2015.36926  Pages 389 - 391
Radyofrekans kateter ablasyonunda komplikasyon oranı hasta özellikleri ve işleme bağlı olarak değişmekle beraber yaklaşık %3 olarak bildirilmiştir. Radyofrekans kateter ablasyonu sonrası özofagus irritasyonu nadir görülmesine rağmen önemli bir komplikasyondur. Özofagus irritasyonunun en bilinen sonucu atriyoözofajiyal fistüldür. Ancak nadiren fistül oluşmadan özofagus veya periözofajiyal vagal sinirin irritasyonuna bağlı olarak aslında radyofrekans katater ablasyonu sonrası beklenmeyen komplikasyonlar ve bununla ilişkili klinik semptomlar ortaya çıkabilir. Bu yazıda biri paraseptal-epikardiyal aksesuar yol ablasyonu diğeri ise atriyum fibrilasyonu ablasyonu sonrası özofagus irritasyonu gelişen ve şiddetli öğürme refleksiyle bulgu veren iki olgu sunarak bu nadir komplikasyona dikkat çekmek istedik
The complication rate of radiofrequency catheter ablation varies depending on patient characteristics and treatment, and has been reported to be approximately 3%. Esophageal irritation is one significant complication of catheter ablation, and its most common result is atrioesophageal fistulae. However, rarely, unexpected complications and clinical variants occur due to irritation of the vagal nerve or peri-esophageal tissue without fistula formation. In this case report, attention is drawn to this rare complication in two cases, one of which occurred after paraseptal-epicardial accessory pathway ablation, and the other after atrial fibrillation ablation. Both were symptomatic with severe gag reflex

REVIEW
14.Electrophysiological correlates of cardiac sarcoidosis: an appraisal of current evidence
Mrinal Yadava, Rupa Bala
PMID: 26142797  doi: 10.5543/tkda.2015.53333  Pages 392 - 401
Kardiyak sarkoidoz sistemik sarkoidoz hastalarının %25 kadarında bulunabilen yeterince tanı konulamamış bir hastalıktır. Hastalıklı kişilerde önemli morbidite ve mortaliteyle ilişkilidir. Kalp tutulumunun belirtileri daha önce semptom göstermediği halde ani ölüm, ileti bozuklukları, ventriküler aritmiler ve kalp yetersizliğini içermektedir. Az sayıda randomize veriler ve ileriye yönelik çalışmaların eksikliği tanı ve tedaviye yönelik en uygun stratejiler konusunda uzmanlar arasındaki görüş ayrılıklarını vurgulamaktadır. Bu derleme, güncel tanı kılavuzları, erken tespit için çok yönlü görüntülemeler ve değişik tedavi girişimlerinin rolüne vurguyla hastalığın elektrofizyolojik sekellerine odaklanmaktadır. Bu hastalığın tedavisine ilişkin sayısız yanıtlanmamış soruyu ele alan çok merkezli işbirliğine gerek vardır.
Cardiac sarcoidosis is an underdiagnosed condition that may be present in as many as 25% of patients with systemic sarcoidosis. It is associated with significant morbidity and mortality in affected individuals. The presentation of cardiac involvement in sarcoidosis includes sudden death in the absence of preceding symptoms, conduction disturbances, ventricular arrhythmias, and heart failure. A scarcity of randomized data and a lack of prospective trials underlies the contention between experts on the most appropriate strategies for diagnosis and therapy. This review focuses on the electrophysiological sequelae of the disease, with an emphasis on current diagnostic guidelines, multimodality imaging for early detection, and the role of various therapeutic interventions. Multicentre collaboration is necessary to address the numerous unanswered questions pertaining to management of this disease.

15.Turkish hypertension consensus report
Mustafa Arıcı, Alparslan Birdane, Kerim Güler, Bülent Okan Yıldız, Bülent Altun, Şehsuvar Ertürk, Sinan Aydoğdu, Mert Özbakkaloğlu, Halil Önder Ersöz, Gültekin Süleymanlar, Tufan Tükek, Lale Tokgözoğlu, Yunus Erdem
PMID: 26142798  doi: 10.5543/tkda.2015.16243  Pages 402 - 409
Hipertansiyon tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sık görülen, önemli bir halk sağlığı sorunudur. Avrupa ve Amerika kaynaklı ulusal ve uluslararası kabul gören birçok kılavuzda hipertansiyon tanı ve tedavisi için öneriler sunulmaktadır. Ancak bu kılavuzlar arasında farklılıklar bulunmakta ve bazı öneriler de ülkemizdeki klinik pratikle uyumlu olmamaktadır. Hipertansiyon kılavuzlarını Türkiye açısından değerlendirerek önerileri harmanlamak ve erişkinlerde hipertansiyon tanı ve tedavisinde ortak bir yaklaşımda buluşmak amacıyla konu ile ilgili derneklerin katılımı ile bir uzlaşı raporu hazırlanmasına gerek duyulmuştur. Bu amaçla ülkemizde 1. basamaktaki bir aile hekiminden 3. basamaktaki bir uzmana kadar, hipertansiyon hastaları ile ilgilenen tüm hekimlerin ortak kavramlarda buluşabileceği ve temel başvuru kaynağı olarak kullanabileceği pratik bir metin hazırlamak hedeflenmiştir. Bu uzlaşı raporu ülkemizdeki sağlık uygulamalarını ve sosyokültürel yapıyı da göz önünde bulundurarak hipertansiyon farkındalığını artırmak, değişik kılavuzlardaki farklı tanım ve değerler ile tedavi seçenekleri için ortak bir zemin sağlamak ve ülkemizdeki klinik uygulamaları iyileştirebilecek pratik bir başvuru metni oluşturmak amacını taşımaktadır. Bu rapor hipertansiyonu her yönü ile anlatan bir doküman olmayıp, ana hatlarıyla temel önerilerin yer aldığı bir kaynaktır. Bu metindeki önerilerin kanıta dayalı olmasına ve klinik pratikte görülen hastaların çoğu için geçerli olmasına özen gösterilmiştir. Ancak her hastada yaklaşımın bireysel olarak değerlendirilmesi gerektiği hatırda tutulmalıdır.
Hypertension is a common and important public health problem in Turkey and worldwide. Recommendations on the diagnosis and treatment of hypertension have been presented in many nationally and internationally agreed European and American guidelines. However, there are differences among these guidelines, and some of the recommendations are not consistent with clinical practice in our country. Consensus report preparation, with the participation of relevant associations, was considered necessary to merge recommendations by evaluating hypertension guidelines from the perspective of Turkey and to create a joint approach in the diagnosis and treatment of hypertension in adults. For this purpose, it was aimed to prepare a practical text in Turkey in which all physicians dealing with hypertensive patients, from family practitioners in primary care to specialists in tertiary care, could come to agreement on common concepts, and which would be used as a basic reference guideline. Considering health care practices and sociocultural structure in Turkey, this report aimed to enhance awareness on hypertension, provide a common basis for different definitions and values as well as therapeutic options in various guidelines, and establish a practical reference guide to improve clinical practices in Turkey. This report is not a document describing hypertension in every aspect, but a reference, including basic recommendations with outlines. Care was taken to ensure that recommendations were evidencebased and valid for a majority of patients in clinical practice. However, it should be kept in mind that an approach assessment should be made on an individual basis for each patient.

CASE IMAGE
16.A rare complication of left ventriculography: Intramyocardial injection
Diyar Köprülü, Hüsnü Atmaca, Zeki Yüksel Günaydın, Tuncay Kırış
PMID: 26142799  doi: 10.5543/tkda.2015.63011  Page 410
Abstract |Full Text PDF | Video

17.D-transposition of the great arteries with bilateral peripheral pulmonary artery stenosis and arcus hypoplasia: A rare association
Fatma Sevinç Şengül, İsa Özyılmaz, Yakup Ergül, Aysel Türkvatan, Alper Güzeltaş
PMID: 26142800  doi: 10.5543/tkda.2015.13794  Page 411
Abstract |Full Text PDF | Video

18.A totally extruded pacemaker
Mehmet Onur Omaygenç, İbrahim Oğuz Karaca, Beytullah Çakal, Fethi Kılıçaslan
PMID: 26142801  doi: 10.5543/tkda.2015.72673  Page 412
Abstract |Full Text PDF | Video

19.Superior vena cava rupture during an ICD implantation and its management
Hakan Erkan, Ali Bayraktar, Engin Hatem, Levent Korkmaz
PMID: 26142802  doi: 10.5543/tkda.2015.60274  Page 413
Abstract |Full Text PDF | Video

20.A giant left main coronary artery aneurysm
Oğuz Karaca, Mehmet Onur Omaygenç, Ersin İbişoğlu, Cengiz Erol, Bilal Boztosun
PMID: 26142803  doi: 10.5543/tkda.2015.84890  Page 414
Abstract |Full Text PDF | Video

LETTER TO EDITOR
21.Another theurapeutic target for atherosclerosis
Erdem Diker
PMID: 26142804  doi: 10.5543/tkda.2015.88489  Page 415
Abstract |Full Text PDF

OTHER ARTICLES
22.Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Page 416
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.