ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 44 (2)
Cilt: 44  Sayı: 2 - Mart 2016
EDITÖRYAL YORUM
1.
Resüsitasyon sonrası bakımda hedefli ısı yönetimi veya terapötik hipotermi
Targeted temperature management, or therapeutic hypothermia, in post-resuscitation care
Gülbin Aygencel
PMID: 27111305  doi: 10.5543/tkda.2016.66814  Sayfalar 93 - 97
Makale Özeti |Tam Metin PDF

2.
Is glomerular filtration rate a marker of severity of coronary heart disease?
Tevfik Ecder
PMID: 27111306  doi: 10.5543/tkda.2016.34901  Sayfalar 98 - 99
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA
3.
ST yükselmeli miyokart enfarktüsü sonrası gelişen kalp durması nedeniyle tedavi amaçlı hipotermi uygulanan hastalarda nörolojik sonlanım: Üçüncü basamak merkez tecrübesi
Neurologic outcome in patients with cardiac arrest complicating ST elevation myocardial infarction treated by mild therapeutic hypothermia: The experience of a tertiary institution
Emre Aruğaslan, Mehmet Karaca, Kazım Serhan Özcan, Ahmet Zengin, Mustafa Adem Tatlısu, Emrah Bozbeyoğlu, Seçkin Satılmış, Özlem Yıldırımtürk, İbrahim Yekeler, Zekeriya Nurkalem
PMID: 27111307  doi: 10.5543/tkda.2015.76436  Sayfalar 100 - 104
Amaç: Kalp durması sonrası tedavi amaçlı hipotermi uygulamasının nörolojik prognoz üzerine olumlu etkisi gösterilmiştir. Bu yazıda, ST yükselmeli miyokart enfarktüsüne (STYME) bağlı kalp durması geçiren hastalarda damariçi yöntemle yapılan soğutma tedavisine ilişkin çalışmamız sunuldu.
Yöntemler: ST yükselmeli miyokart enfarktüsü sonrası kalp durması nedeniyle damariçi yöntemle tedavi amaçlı hipotermi uygulanan 13 hasta (11 erkek, 2 kadın; ortalama yaş 39.6±9.4 yıl) çalışmaya dahil edildi. Klinik, demografik ve soğutma işlemine ait veriler incelendi. Nörolojik takipler Serebral Performans Kategorisi skorlaması kullanılarak yapıldı.
Bulgular: Dokuz hastada akut ön duvar miyokart enfarktüsü tespit edildi. Bir hasta kardiyojenik şok nedeniyle kaybedildi. Ortalama kardiyopulmoner canlandırma süresi ve kapı invaziv soğutma süresi sırasıyla 32.9±20.1 ve 286.1±182.3 dakikaydı. Soğutma öncesi dokuz hastada Glaskow Koma Skalası 3 bulundu; 12 hasta taburcu edildi, 11 hastanın bir yıllık takipte Serebral Peformans Kategorisi skoru 1 olarak saptandı. Soğutma işleminden kaynaklanan ciddi komplikasyon gözlenmedi.
Sonuç: ST yükselmeli miyokart enfarktüsü sonrası koma halinde bulunan hastalarda damariçi yöntemle yapılan tedavi amaçlı hipotermi faydalı ve güvenli bir tedavi seçeneğidir.
Objective: Therapeutic hypothermia improves neurologic prognosis after cardiac arrest. The aim of this study was to report clinical experience with intravascular method of cooling in patients with cardiac arrest resulting from ST-segment elevation myocardial infarction (STEMI).
Methods: Thirteen patients (11 male, 2 famele; mean age was 39.6±9.4 years) who had undergone mild therapeutic hypothermia (MTH) by intravascular cooling after cardiac arrest due to STEMI were included. Clinical, demographic, and procedural data were analyzed. Neurologic outcome was assessed by Cerebral Performance Category (CPC) score.
Results: Anterior STEMI was observed in 9 patients. One patient died of cardiogenic shock complicating STEMI. Mean cardiopulmonary resuscitation (CPR) duration and door-toinvasive cooling were 32.9±20.1 and 286.1±182.3 minutes, respectively. Precooling Glasgow Coma Scale score was 3 in 9 subjects. Twelve patients were discharged, 11 with CPC scores of 1 at 1-year follow-up. No major complication related to procedure was observed.
Conclusion: In comatose survivors of STEMI, therapeutic hypothermia by intravascular method is a feasible and safe treatment modality.

4.
Protez kapak endokarditinde uzun dönem hayatta kalma oranları: Türkiye’de tek merkez sonuçlarımız
Long-term outcome in patients with prosthetic valve endocarditis: results from a single center in Turkey
Yeşim Güray, Esra Gücük İpek, Burak Acar, Mevlüt Serdar Kuyumcu, Fatih Uçar, Habibe Kafes, Lale Asarcıklı, Gizem Çabuk, Burcu Demirkan, Ümit Güray
PMID: 27111308  doi: 10.5543/tkda.2015.21504  Sayfalar 105 - 113
Amaç: Protez kapak endokarditi (PKE) artmış mortalite ve morbidite ile beraberdir. Ülkemizde PKE’nin uzun dönem sonuçlarına ait veriler oldukça azdır. Çalışmamızda, PKE’nin uzun dönem mortalite oranlarını ve bu hastalarda mortalite belirteçlerini saptamayı hedefledik.
Yöntemler: Ocak 2008-Ağustos 2013 tarihleri arasında PKE tanısı konan 44 hasta (25 erkek, 19 kadın; ortalama yaş 49.3±12.1 yıl) araştırmaya dahil edildi. Ortanca takip süresi 23 aydı. Hastaların hayatta kalma durumları hastane kayıtlarından ve telefonla iletişim kurularak belirlendi. Cox regresyon analizi kullanılarak mortalite belirleyicileri saptandı.
Bulgular: En fazla etkilenen kapak mitral kapak ve en çok saptanan mikroorganizma Staphylococcus aureus idi. On dört hasta cerrahiye verildi (%32). Bu hastaların 7 tanesi erken cerrahiye alındı. Total mortalite ve hastane içi mortalite sırası ile %39 (n=17) ve %25 (n=11) idi. Çok değişkenli Cox regresyon analizinde, NYHA fonksiyonel sınıf >2 (hazard ratio (HR) 3.7, %95 güven aralığı [GA] [1.16–11.8], p=0.03), erken PKE (HR 4.23, %95 GA [1.1–16.42], p=0.04), vejetasyon boyutu ≥10 mm (HR 3.94, %95 GA [1.1–14.75], p=0.04) ve kalp yetersizliği (HR 4.18, %95 GA [1.36–12.8], p=0.01) uzun dönemde mortalitenin bağımsız belirleyicileri olarak saptandı.
Sonuç: Çalışmamızın sonucuna göre PKE artmış uzun dönem mortalite oranları ile ilişkilidir. Kötü fonksiyonel kapasite, kalp yetersizliği, erken PKE ve vejetasyon boyutu sağ kalımın bağımsız belirleyicileri olarak saptanmıştır.
Objective: Prosthetic valve endocarditis (PVE) is associated with increased mortality and morbidity. Information regarding the long-term outcome of PVE is scarce in Turkey. The aim of this study was to evaluate long-term mortality rates of PVE and identify predictors of mortality in these patients.
Methods: From January 2008 through August 2013, 44 patients (25 male, 19 female; mean age 49.3±12.1 years) who received a definitive diagnosis of PVE enrolled in the study. Median follow-up period was 23 months. Survival status was assessed for each patient by reviewing charts and making contact by phone. Cox regression analysis was used to evaluate outcome predictors.
Results: The mitral valve was the most commonly affected valve and Staphylococcus aureus the most prevalent microorganism. Fourteen patients (32%) underwent surgery, 7 of whom underwent early surgery. Overall mortality and in-hospital mortality rates were 39% (n=17) and 25% (n=11), respectively. In multivariate analysis, NYHA classification >2 (hazard ratio [HR] 3.7; 95% confidence interval [CI], 1.16–11.8; p=0.03), early-onset PVE (HR 4.23; 95% CI, 1.1–16.42; p=0.04), vegetation size ≥10 mm (HR 3.94; 95% CI, 1.1–14.75; p=0.04), and heart failure (HR 4.18; 95% CI, 1.36–12.8; p=0.01) were found to be independent predictors of mortality.
Conclusion: Our findings suggest that PVE is associated with increased long-term mortality rates. Poor functional status, early-onset PVE, heart failure, and vegetation size are independent predictors of survival in patients with PVE.

5.
Çıkan aort anevrizması olan hastalarda miyokart performans indeksinin değerlendirilmesi ve aort esnekliği ile ilişkisi
Assessment of myocardial performance index and its association with aortic elasticity in patients with ascending aortic aneurysm
Ahmet Oytun Baykan, Mustafa Gür, Gülhan Yüksel Kalkan, Armağan Acele, Taner Şeker, Ömer Şen, Abdürrezzak Börekçi, Mevlüt Koç, Murat Çaylı
PMID: 27111309  doi: 10.5543/tkda.2016.09451  Sayfalar 114 - 122
Amaç: Çıkan aort anevrizması (ÇAA) mortalite ve morbiditenin önemli nedenleri arasında yer almaktadır. Bununla birlikte, kalbin genel fonksiyonları üzerine etkisi tamamen bilinmemektedir. Miyokart performans indeksi (MPİ) miyokart fonksiyonlarının değerlendirilmesinde sıklıkla kullanılan bir yöntemdir. Bu çalışmanın temel amacı, ÇAA olan hastalarda, geleneksel ekokardiyografik yöntemlere ek olarak, doku Doppler (dD) ekokardiyografi ve MPİ ile sol ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesidir.
Yöntemler: Çıkan aort anevrizması tanısı olan 50 hasta (33 erkek, 17 kadın; ortalama yaş 55.5±7.90) ve kontrol grubu olarak aort genişlemesi olmayan 106 hasta (ortalama yaş 54.1±8.18) çalışmaya dahil edildi. Sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonları 2-boyutlu, M-mod ve doku Doppler ekokardiyografi yöntemleri kullanılarak değerlendirildi.
Bulgular: Çıkan aort anevrizması olan hasta grubunda, MPİ (0.5±0.04 ve 0.4±0.05, p<0.001) ve dD-MPİ (0.5±0.02 ve 0.4±0.03, p<0.001) belirgin olarak daha yüksek iken, aort gerilebilme yetisi (1.7±1.27 ve 3.1±1.25, p<0.001) şeklinde tanımlanan aort esnekliğinin azalmış olduğu gözlendi. Çok değişkenli lojistik regresyon analizi sonucuna göre, dD-MPİ’nin azalmış aort gerilebilme yetisi ile bağımsız olarak ilişkili olduğu saptandı (B=-0.006, p=0.019, %95 GA: -0.011 ile -0.001).
Sonuç: Çıkan aort anevrizması olan hastalarda genel kalp fonksiyonlarının belirteçleri olan MPİ ve dD-MPi azalmaktadır. Kalp fonksiyonlarının bozulmasından azalmış aort esnekliği sorumlu olabilir.
Objective: Ascending aortic aneurysms (AAA) are a leading cause of morbidity and mortality. Nevertheless, their effects on global cardiac functions are yet to be fully understood. Myocardial performance index (MPI) has been widely used to quantitatively assess myocardial functions. The aim of this study was to evaluate left ventricular (LV) functions in patients with AAA using tissue Doppler (TD) echocardiography and MPI in addition to conventional echocardiographic methods.
Methods: Fifty patients with AAA (33 men, 17 woman; mean age 55.5±7.90 years) were included, and 106 patients without aortic dilatation (mean age 54.1±8.18 years) were included as the control group. LV systolic and diastolic functions were analyzed using 2-dimensional, M-mode, and TD echocardiography.
Results: Patients with AAA had significantly higher MPI (0.5±0.04 vs 0.4±0.05, p<0.001), TD-MPI (0.5±0.02 vs 0.4±0.03, p<0.001), and reduced aortic elasticity, as indicated by reduced aortic distensibility (AD) (1.7±1.27 vs 3.1±1.25, p<0.001). Multivariate linear regression analysis showed that TD-MPI was independently correlated with reduced aortic distensibility (B=-0.006, p=0.019, 95% confidence interval,-0.011 to -0.001).
Conclusion: MPI and TD-MPI indicated impairment of global cardiac functions in patients with AAA, which may be attributed to reduced aortic elasticity.

6.
Glomerül filtrasyon hızının koroner kalp hastalığı şiddeti üzerine etkileri
Effects of glomerular filtration rate on the severity of coronary heart disease
Berkay Ekici, Aslı Tanındı, Irmak Sayın
PMID: 27111310  doi: 10.5543/tkda.2015.48323  Sayfalar 123 - 129
Amaç: Kronik böbrek hastalığı, kardiyovasküler hastalıklar için en yaygın risk faktörlerinden biri olarak kabul edilir. Glomerül filtrasyon hızı (GFH), böbrek fonksiyonunun düzeyini ölçmek ve böbrek hastalığı evresini belirlemek için en iyi testtir. Bu çalışmanın amacı koroner kalp hastalığı (KKH) şiddeti üzerine böbrek fonksiyonunun etkisini araştırmaktır.
Yöntemler: Bu çalışmaya elektif koroner anjiyografi yapılan 918 hasta alındı. GFH, MDRD (Modifcation of Diet in Renal Disease) formülü ile değerlendirildi (ml/dak/1.73 m2). KKH derecesi ve şiddeti SYNTAX skoruna göre belirlendi.
Bulgular: SYNTAX skoruna göre, hastaların 416’sında normal koroner arterler veya önemsiz derecede KKH (Kontroller); 267’sinde hafif derecede KKH (SYNTAX skoru: 1–22); 129’unda orta derecede KKH (SYNTAX skoru: 23–32) ve 106’sında ciddi derecede KKH (SYNTAX skoru ≥33) vardı. Tahmini GFH değerleri (ortanca [25.–75. yüzdelik]), kontrol grubunda 99.00 (83.00–116.00), hafif derecede KKH olan grupta 85.00 (73.00–101.00), orta derecede KKH olan grupta 87.00 (73.25–101.75) ve ciddi derecede KKH olan grupta 81.00 (65.00–101.00) idi. Spearman korelasyon analizine göre, MDRD ve SYNTAX skoru arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif korelasyon bulundu (p<0.001, r=-0.268).
Sonuç: Böbrek fonksiyonu, ciddi böbrek yetersizliği olmayan hastalarda anjiyografik KKH varlığı ve şiddetinin önemli bir belirleyicisidir. MDRD ve SYNTAX skoru arasında negatif korelasyon saptandı. Bu nedenle, bu basit biyokimyasal test rutin klinik uygulama sırasında diğer risk faktörlerinin yanı sıra, kardiyovasküler hastalık riskini belirlemede kullanılabilir.
Objective: Chronic kidney disease (CKD) is considered to be one of the most common risk factors for cardiovascular diseases. Glomerular filtration rate (GFR) is the best method of testing level of kidney function and determining stage of kidney disease. The aim of this study was to examine the impact of renal function on severity of coronary heart disease (CHD).
Methods: The present study included 918 patients undergoing elective coronary angiography. GFR was evaluated by simplified Modification of Diet in Renal Disease (MDRD) formula (mL/min/1.73 m2). The extent and severity of CHD were evaluated according to SYNTAX score.
Results: According to SYNTAX score, 416 patients had normal coronary arteries or nonsignificant CHD (control group), 267 had mild CHD (SYNTAX score: 1–22), 129 had moderate CHD (SYNTAX score: 23–32), and 106 had severe CHD (SYNTAX score: ≥33). Estimated GFR values (median [25th– 75th percentiles]) were 99.00 (83.00–116.00) in the control group, 85.00 (73.00–101.00) in the mild CHD group, 87.00 (73.25–101.75) in the moderate CHD group, and 81.00 (65.00–101.00) in the severe CHD group. According to Spearman’s rank correlation analysis, a negative correlation found between MDRD and SYNTAX score was statistically significant (p<0.001, r=-0.268).
Conclusion: Renal function is an important predictor of presence and severity of angiographic CHD in patients without severe renal impairment. Negative correlation between MDRD and SYNTAX score was determined. This simple biochemical test can be used in determining risk of cardiovascular disease aside from other risk factors during routine clinical practice.

7.
Kararlı koroner arter hastalarında koroner kollateral dolaşımı ile subklinik hipotiroidizm ve serum tiroid hormonu düzeyleri arasındaki ilişki
The relationship between serum thyroid hormone levels, subclinical hypothyroidism, and coronary collateral circulation in patients with stable coronary artery disease
Mehmet Ballı, Mustafa Çetin, Hakan Taşolar, Onur Kadir Uysal, Mahmut Yılmaz, Mine Durukan, Zafer Elbasan, Murat Çaylı
PMID: 27111311  doi: 10.5543/tkda.2015.00905  Sayfalar 130 - 136
Amaç: Tiroid hastalıkları kardiyovasküler sistem üzerine kayda değer etkileri olan yaygın bir endokrin hastalıktır. Miyokart iskemisine bir uyum cevabı olan koroner kollateral dolaşımı, tıkayıcı koroner arter hastalıklarında önemli bir rol üstlenmektedir. Bu çalışmada, serum tiroid hormonu seviyeleri ile koroner kollateral dolaşımı arasındaki ilişki araştırıldı.
Yöntemler: Çalışmamızda koroner anjiyografi uygulanan ve en az bir epikardiyal koroner arterde tıkayıcı darlık saptanan 430 ardışık hastanın verileri geriye dönük olarak incelendi. Koroner kollateral derecelendirilmesi Cohen-Rentrop metoduna göre yapıldı. Serum serbest triiyodotironin (ST3), serbest tiroksin (ST4) ve tiroid uyarıcı hormon seviyeleri kemilüminesans immünoassay tekniği ile değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmamızda diabetes mellitus (DM) (p=0.019), sigara (p<0.001), TSH (p<0.001), FT3 (p<0.001), FT4 (p=0.015) ve SH (p<0.001) oranları gruplar arasında farklılık göstermesine rağmen diğer parametreler benzerdi. Regresyon analizinde (model 1), subklinik hipotiroidizm (SH) (p=0.024), DM (p=0.021), sigara (p<0.001) ve kalp yetersizliği (p=0.029) kötü koroner kollateral dolaşımının bağımsız öngördürücüleri olarak saptandı. Tiroid uyarıcı hormon seviyesi (p<0.001), serbest T3 seviyesi (p<0.001), kalp yetersizliği (p=0.022), sigara (p<0.001) ve hiperlipidemi (p=0.046) model 2’de kötü koroner kollateral dolaşımı gelişimini bağımsız olarak öngördürmektedir.
Sonuç: Geleneksel risk faktörlerine ilave olarak SH, serum yüksek tiroid uyarıcı hormon seviyeleri ve düşük serbest T3 seviyeleri tıkayıcı koroner arter hastalığı olanlarda kötü koroner kollateral gelişimi ile ilişkilidir.
Objective: Thyroid disease is a common endocrine disease with important effects on the cardiovascular system. As an adaptive response to myocardial ischemia, coronary collateral circulation (CCC) plays an important role in obstructive coronary artery disease (CAD). The association between serum thyroid hormone levels and development of CCC was investigated in the present study.
Methods: In total, 430 consecutive patients who underwent coronary angiography procedure and had documented total occlusion in at least 1 major coronary artery were investigated retrospectively. Degree of CCC was classified according to Cohen-Rentrop method. Serum free triiodothyronine (FT3), free thyroxine (FT4) and thyroid-stimulating hormone (TSH) were assessed by the chemiluminescence immunoassay technique.
Results: In spite of diabetes mellitus (p=0.019), smoking (p<0.001), and TSH (p<0.001), FT3 (p<0.001), FT4 (p=0.015), and subclinical hypothyroidism (SCH) (p<0.001) ratios were significantly different between groups. In regression analysis, SCH (p=0.024), DM (p=0.021), smoking (p<0.001), and heart failure (p=0.029) were independent predictors of poor CCC development in multivariate model 1. When regression analyses were performed based on multivariate model 2, TSH (p<0.001), FT3 (p<0.001), heart failure (p=0.022), smoking (p<0.001), and hyperlipidemia (HPL) (p=0.046) were independent predictors of poor CCC development.
Conclusion: In addition to traditional risk factors, SCH, higher serum TSH, and lower FT3 levels were associated with development of poor CCC in patients with obstructive CAD.

8.
Türkiye’de kısa dönem takibin yüksek-riskli hipertansiyonlu hastalarda kardiyovasküler risk üzerine etkisi: Gözlemsel bir çalışma
Influence of short-term follow-up on cardiovascular risk status among high-risk hypertensive patients in Turkey: an observational study
Omer Kozan, Rıskman Study Group
PMID: 27111312  doi: 10.5543/tkda.2016.04324  Sayfalar 137 - 147
Amaç: Bu çalışma hipertansiyonlu hastalarda kardiyovasküler (KV) risk yönetimine dair klinik uygulamaların ve hasta takibinin risk profili üzerine etkisini değerlendirmek üzere tasarlandı.
Yöntemler: Girişimsel olmayan bu çalışmada, enine kesitli fazda kayıtlı 1023 hastadan, 9 ay içerisinde (uzunlamasına faz) en az bir defa hasta takip ziyaretine gelmiş 397 yüksek riskli hastanın (ortalama [SS] yaş, 59.2 [11.5] yıl; %62.5 kadın) KV risk faktörleri, 10 yıllık koroner kalp hastalığı (KKH) riski tahmini, risk düzeyi ve risk yönetimi verileri sunuldu.
Bulgular: Takip sonrasında, 10 yıllık KKH riskinde (p<0.001) ve çok yüksek (%19.6 ve %6.6) ve yüksek risk (%20.7 ve %13.4) taşıyan hastaların yüzdelerinde anlamlı azalma görüldü (p<0.001). Sistolik ve diyastolik kan basıncı ve LDLkolestroldeki anlamlı azalmalar (her biri için p<0.001) ve HDL-kolesteroldeki artış (p=0.007) ile risk grubundaki pozitif şift (%42.8) arasında anlamlı ilişki bulundu. Daha az riskli gruplara yönelik şift, diyabetik (%5.5 ve %41.1) ve metabolik sendromlu (%19.2 ve %34.2) hastalarda daha belirgindi (her biri için p<0.001). Takip sonrasında, özellikle daha az risk taşıyan gruplarda, kan basıncı hedefine ulaşılmasında anlamlı bir iyileşme olduğu saptandı (p<0.001).
Sonuç: Elde ettiğimiz bulgular, yakın takip ile ilişkili olarak, hipertansiyonlu hastalarda 10 yıllık KV risk tahmininde belirgin düşüşü içeren daha iyi bir KV risk yönetimine işaret etmekte ve özellikle diabetes mellitus ve metabolik sendromlu hastalar arasında daha düşük KV risk gruplarına yönelik bir şift olduğunu göstermektedir.
Objective: The present study was designed to evaluate clinical practice of cardiovascular (CV) risk management and the influence of follow-up on risk profile among hypertensive patients.
Methods: Of the 1023 patients enrolled in the cross-sectional phase, data from 397 high-risk patients (mean [SD] age, 59.2 [11.5] years; 62.5% female) who had attended at least 1 follow- up visit within 9 months of (longitudinal phase) enrollment were included in the present non-interventional study of CV risk factors, 10-year coronary heart disease (CHD) risk estimate, risk level, and risk management.
Results: Ten-year CHD risk (p<0.001), and percentages of patients with high risk (20.7 vs 13.4%) and very high risk (19.6 vs 6.6%) significantly decreased upon follow-up (p<0.001). Significant reductions in systolic and diastolic blood pressure (BP), and low-density lipoprotein (LDL) cholesterol (p<0.001 for each), and an increase in high-density lipoprotein (HDL) cholesterol (p=0.007) were associated with a positive shift in risk grouping (42.8%). The shift toward lower-risk grouping was more prominent in patients with diabetes (5.5% vs 41.1%) and metabolic syndrome (19.2% vs 34.2%; p<0.001 for each). Achievement of target BP significantly improved upon follow-up, particularly in lower-risk groups (p<0.001).
Conclusion: Results indicate better CV risk management in hypertensive patients, with a pronounced decrease in 10- year CV risk estimate and a switch to lower-risk grouping, particularly in patients with diabetes mellitus and metabolic syndrome, associated with close follow-up.

OLGU BILDIRISI
9.
İki taraflı anormal kısmi pulmoner venöz dönüş anomalisi birlikteliğinde subtotal kor triatriatum sinister
Subtotal cor triatriatum sinister associated with bilateral partial anomalous pulmonary venous return
Onur Işık, Muhammet Akyuz, Mehmet Fatih Ayık, Yuksel Atay
PMID: 27111313  doi: 10.5543/tkda.2015.51812  Sayfalar 148 - 150
Kor triatriatum sinister nadir görülen bir doğumsal kalp patolojisidir ve doğumsal kalp anomalilerinin sadece %0.1’ini oluşturmaktadır. Sıklıkla diğer kalp anomalileri ile birliktedir. Klasik kor triatriatumda, pulmoner venöz odacık bütün pulmoner venleri içine almakta ve farklı boyutlarda olabilen bir açıklıktan sol atriyuma geçiş olmaktadır. Bu yazıda, sağ ve sol üst anormal pulmoner venöz dönüş anomalisi birlikteliğinde subtotal kor triatriatum sinister tanısı konan dört aylık erkek olgu sunuldu.
Cor triatriatum sinister is a rare congenital cardiac pathology, representing only 0.1% of congenital cardiac anomalies, and often associated with other cardiac defects. In classic cor triatriatum sinister, the pulmonary venous chamber receives all pulmonary veins and drains into the left atrium through a variable-sized orifice. The case of a 4-month-old male patient who had subtotal cor triatriatum sinister associated with right and left upper anomalous pulmonary venous return is presented.

10.
Vasküler tıkaç ile kapatılan inen aort ile sol alt pulmoner ven arasında arteriyovenöz fistül
Arteriovenous fistula between descending aorta and left inferior pulmonary vein: Closure with vascular plugs
Mustafa Kösecik, Nurullah Doğan, Bahri Elmas
PMID: 27111314  doi: 10.5543/tkda.2015.28235  Sayfalar 151 - 153
Yirmi aylık kız çocuğu, kilo alamama ve kalpte üfürüm duyulması nedeniyle gönderildi. Ekokardiyografik incelemesinde sol atriyuma sol alt pulmoner ven yoluyla açılan fistül olabileceği düşünüldü. Çok kesitli bilgisayalı tomografi anjiyografisinde inen aort ile sol alt pulmoner ven arasındaki soldan sola şantlı fistül varlığı doğrulandı. Akciğerin bronş ve damar yapısı normaldi. Fistül perkütan girişimle iki aşamada Amplatzer damar tıkacı kullanılarak başarı ile kapatıldı.
Echocardiography revealed systemic artery to pulmonary venous fistula, a rare vascular anomaly, in a 20-month-old girl, and multislice computed tomography angiography (CTA) was performed to rule out congenital heart disease. Normal bronchial connection and pulmonary vasculature were observed in the lung. The fistula drained through the left inferior pulmonary vein to the left atrium leading to a left-to-left shunt. Percutaneous intervention was performed in 2 stages using Amplatzer vascular plugs to close successfully.

11.
Kabartı işareti: Transkateter aort kapak implantasyonunda valvuloplasti esnasında aortik balon rüptüründen önce görülen anüler rüptürün habercisi
Bulging sign: A precursor of annular rupture observed before aortic balloon rupture during valvuloplasty in transcatheter aortic valve implantation
Hacı Ahmet Kasapkara, Abdullah Nabi Aslan, Tahir Durmaz, Engin Bozkurt
PMID: 27111315  doi: 10.5543/tkda.2016.26830  Sayfalar 154 - 157
Transkateter aort kapak implantasyonu (TAVI) cerrahi açıdan yüksek riskli olan ya da ameliyat edilemeyen hastalarda cerrahi aort kapak replasmanına güvenilir bir alternatiftir. Ancak, bu gelişmekte olan tedavi bazısı TAVI’ye özgü, bazısı sıklıkla ölümcül olan geniş yelpazede komplikasyon riski taşımaktadır. Bu komplikasyonların önlenmesi, erken saptanması ve gerekli önlemlerin önceden alınması bu işlemin sonuçlarını anlamlı derecede iyileştirecektir. Burada, TAVI için valvüloplasti yapılırken çok nadir görülen ve ölümcül olabilen bir komplikasyon olan balon rüptürü gelişen 85 yaşında bir kadın hasta sunuldu.
Transcatheter aortic-valve implantation (TAVI) is a reliable alternative to surgical aortic-valve replacement in inoperable or high-risk patients. However, this evolving therapy is associated with a wide range of potential complications— some specific to TAVI, some often fatal. Prevention, early recognition, and taking essential precautions will significantly improve results. The case of an 85-year-old woman with balloon rupture during valvuloplasty in TAVI, a very rare and potentially fatal complication, is presented.

12.
Perkütan koroner girişim sonrası gelişen spontan spinal epidural hematom: Erken tanı, erken girişim ve iyi sonuç
Spontaneous spinal epidural hematoma developing after percutaneous coronary intervention: early diagnosis, early intervention, and good outcome
Ferhat Özyurtlu, Nurullah Çetin, Nihat Pekel, Mehmet Emre Özpelit
PMID: 27111316  doi: 10.5543/tkda.2015.68957  Sayfalar 158 - 160
Kliniğimize akut koroner sendrom tanısı ile yatırılan 56 yaşında kadın hastaya erken koroner girişim yapıldı. İşlem çevresi dönemde asetilsalisilik asit, klopidogrel ve heparini içeren antikoagülan ve antitrombotik tedavi verildi. İzlemin erken döneminde şiddetli sırt ağrısı ve ardından hızlı ilerleme gösteren parapleji gelişti. Basıya neden olan spinal epidural hematom tanısı konduktan sonra hızlı bir şekilde ameliyata alındı ve dekompresyon yapıldı. Erken tanı ve erken cerrahi müdahale ile hasta hızlı bir şekilde sekelsiz olarak olarak iyileşti. Femoral bölgeden girişim yapılan hastalarda uzun süre aynı pozisyonda yatmaya bağlı gelişen sırt ağrıları girişimsel kardiyologların sık karşılaştığı bir durumdur. Spontan spinal epidural hematom’un klinik başlangıcı da benzer şikayetler şeklindedir. Bu sebeple kardiyologların bu konuda dikkatli olmaları gerekir. Sunulan hastada olduğu gibi erken tanı ve erken müdahale oldukça iyi sonuçlar almamızı sağlayabilir.
A 56-year-old female patient hospitalized with diagnosis of acute coronary syndrome underwent early coronary intervention. Anticoagulant and antithrombotic treatment was administered, including acetylsalicylic acid, clopidogrel, and heparin in periprocedural period. Severe back pain and rapidly progressing paraplegia developed in early period of follow-up. The patient underwent surgery immediately after diagnosis of spontaneous spinal epidural hematoma (SSEH) causing pressure, and decompression was performed. The patient rapidly improved without recurrence through early diagnosis and early surgical intervention. A common problem encountered by interventional cardiologists is back pain in patients who have undergone interventions in the femoral region and have lain in the same position for an extended period. Clinical onset of SSEH includes similar complaints, a fact of which cardiologists should be aware. Early diagnosis and early intervention may provide a good outcome, as is reported in the present case.

13.
Takotsubo kardiyomiyopatisinde bir handikap: Dinamik çıkım yolu obstrüksiyonu
A handicap in Takotsubo cardiomyopathy: dynamic outflow obstruction
Muhammed Keskin, Veysel Ozan Tanık, Ayça Gümüşdağ, Özlem Yıldırımtürk
PMID: 27111317  doi: 10.5543/tkda.2015.32762  Sayfalar 161 - 165
Takotsubo kardiyomiyopatisi (TKM) apikal balonlaşma ile seyreden nadir bir akut kardiyomiyopati türüdür. Hipotansiyon ile seyreden hastalarda sol ventrikül çıkım yolu (SVÇY) darlığını saptamak amacıyla acil ekokardiyografi yapılmalıdır. Bu komplikasyon TKM’li tüm hastaların %10–25’inde tanımlanmıştır. Ayrıca TKM’li hastalarda SVÇY obstrüksiyonunun erken tanısı ve takibinin önemi bilinmediğinde bazı hastalar akut TKM’den kaybedilebilmektedir. Bu yazıda, kardiyojenik şok ile seyreden, hemodinamisi inotrop ajanlarla bozulan, fakat sıvı yüklemesi ve beta bloker tedavi ile düzelen TKM’li bir hasta sunuldu.
Takotsubo cardiomyopathy (TCM) is an unusual form of acute cardiomyopathy showing left ventricular apical ballooning. Patients with hypotension should undergo urgent echocardiography to determine if left ventricular outflow tract (LVOT) obstruction is present. This complication has been described in 10–25% of all TCM patients. That some patients do not survive an acute TCM event underscores the importance of prompt recognition and targeted management of dynamic LVOT obstruction. Described in the present report is the case of a TCM patient with cardiogenic shock, the hemodynamics of which worsened after inotropic agents were administered, alleviated after serum fluid and beta-blocker treatment.

14.
Uzun süreli direngen atriyum fibrilasyonunda pulmoner ven izolasyonunun sağlanması kriyobalon ablasyonun tek etkisi midir?
Is achievement of pulmonary vein isolation the only effect of cryoballoon ablation in long-standing persistent atrial fibrillation?
Tolga Aksu, Kıvanç Yalın, Ebru Gölcük, Tumer Erdem Guler
PMID: 27111318  doi: 10.5543/tkda.2016.61994  Sayfalar 166 - 169
Bu yazıda, transvenöz kriyotermal ve radyofrekans enerjilerinin birlikte kullanımı ile tedavi edilen uzun süreli direngen atriyum fibrilasyonlu bir olgu sunuldu. Kriyo-ablasyon öncesi ve sonrası elde edilen kompleks fraksiyone atriyal elektrogram (KFAE) haritaları yalnızca pulmoner ven izolasyonunun değil ayrıca geniş antral KFAE ablasyonunun varlığını da gösterdi. Kriyo-ablasyon sonrası yakın sol atriyal KFAE alanında ciddi azalma mevcuttu.
A case of long-standing persistent atrial fibrillation (LPAF) that underwent hybrid treatment combining transvenous cryothermal and radiofrequency (RF) energy is described in the present report. Complex fractionated atrial electrogram (CFAE) maps before and after cryoablation revealed not only pulmonary vein isolation (PVI), but also a large antral ablation of CFAEs. Following cryoablation, a severe reduction in remote left atrial CFAE area was observed.

15.
Hipertrofik kardiyomiyopatili hastada perikart efüzyonu ile karışan dev sol atriyal apendiks
Giant left atrial appendage that appeared as pericardial effusion in hypertrophic cardiomyopathy
Fatih Kahraman, Hatem Arı
PMID: 27111319  doi: 10.5543/tkda.2016.49017  Sayfa 170
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

OLGU GÖRÜNTÜSÜ
16.
The importance of the X-ray
Alejandro Quijada-fumero, Luis Álvarez-acosta, Ana Laynez-carnicero
PMID: 27111320  doi: 10.5543/tkda.2016.98123  Sayfa 171
Makale Özeti |Tam Metin PDF

17.
Oldukça nadir bir durum: Sağ atriyum trombüsünün kistik dönüşümü
Cystic transformation of right atrial thrombus: a rare condition
Ali Rıza Akyüz
PMID: 27111321  doi: 10.5543/tkda.2016.67513  Sayfa 172
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

18.
Hipertrofik kardiyomiyopatili hastada çok sayıda sol ventrikül kriptleri
Multiple left ventricular crypts in patient with hypertrophic cardiomyopathy
Fatih Bayrak, Ali Buturak, Atilla Damlacık, Sinan Dağdelen
PMID: 27111322  doi: 10.5543/tkda.2016.33045  Sayfa 173
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

19.
Left circumflex artery and coronary sinus vein connection detected after mitral-valve replacement
Ali Hosseinsabet, Alimohamad Hajzeinali
PMID: 27111323  doi: 10.5543/tkda.2016.39111  Sayfa 174
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

DAVETLI DERLEME
20.
İleri evre kalp yetersizliği ve mekanik destek cihazlarının geleceği: Kardiyoloji-Kalp Damar Cerrahisi Uzlaşı Raporu
Future of advanced heart failure and mechanical support devices: A Cardiology-Cardiovascular Surgery Consensus Report
Mehmet Birhan Yılmaz, Ahmet Rüçhan Akar, Ahmet Ekmekçi, Sanem Nalbantgil, Leyla Elif Sade, Mehmet Eren, Gökçen Orhan, Mustafa Özbaran, Tahir Yağdı, Şeref Alp Küçüker, Ali Gürbüz, Lale Tokgözoğlu
PMID: 27111324  doi: 10.5543/tkda.2016.34662  Sayfalar 175 - 188
Kalp yetersizliği ilerleyici bir hastalıktır. Hastalık tanı, tedavi ve takibindeki tüm gelişmelere ve hastalık sürecini yavaşlatabilen seçeneklere rağmen hastaların önemli bir kısmı er ya da geç ileri evre ya da terminal evreye ulaşır. Terminal evredeki hastanın palyatif bakımının yanı sıra, ileri evre hastasının dikkatli tanınması, bu hastalara yönelik tedavi seçeneklerinin göz önüne alınması bakımından hayati derecede önemlidir. Kalp yetersizliği bulunan hastaların tedavi ve bakımı genel açıdan pek çok disiplinin bir arada çalışmasını zorunlu kılmaktadır. Öte yandan, ileri evre kalp yetersizliği olan hastalar; Kardiyoloji uzmanları, Kalp Damar Cerrahisi uzmanları ve bu hastaların bakımından sorumlu diğer tıbbi personel arasında çok yakın iletişim ve işbirliğini gerektirmesi sebebiyle, kılavuz önerileri doğrultusunda, “kalp ekibi” tarafından ele alınmalıdır. Ülkemiz, ileri evre kalp yetersizliğinin yönetimi konusunda deneyim sahibi hekimlere sahiptir. Ancak, merkezlerin dağılımı, hastaların tedavi seçeneğine eşit derecede ulaşımı konularında yeterli olduğumuz söylenemez. Dolayısıyla, uygun aday hastanın sevki, hasta dolaşımı konularında daha kat edecek yolumuz bulunmaktadır. Bu uzlaşı raporu, ileri evre kalp yetersizliği yönetiminde deneyimli ve sertifikasyona sahip merkezler ile evresinden bağımsız olarak kalp yetersizlikli hastaların takip ve tedavisinin düzenlendiği merkezler ve diğer sağlık personeli arasındaki bağı güçlendirmek, farkındalık yaratmak, ülkemiz koşulları hakkında güncel bilgi sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.
Heart failure is a progressive disease. A considerable number of patients eventually reach an advanced or terminal phase, in spite of developments in diagnostic procedure, alternative treatments that can slow progression, management, and follow-up. In addition to palliative care of patients in the terminal phase, accurate recognition of advanced disease is vital in the determination of therapeutic options. Overall management of patients with heart failure requires the collaboration of professionals from multiple disciplines. Still, patients with advanced heart failure should be managed by a “heart team,” as indicated by guidelines; communication and collaboration among cardiologists, cardiovascular surgeons, and other medical staff responsible for patient care is necessary. While our country has physicians experienced in the management of patients with advanced heart failure, these professionals are not distributed evenly across the country, and equitable access to therapeutic options is not provided. Hence, progress has yet to be made regarding appropriate referrals and patient circulation. The aims of the present consensus report are to strengthen the connection between certified, experienced centers and those that care for patients irrespective of disease phase and healthcare staff, as well as to raise awareness and provide information regarding conditions in Turkey.

EDITÖRE MEKTUP
21.
Editöre Mektup - Red cell distribution width and contrast-induced nephropathy in patients who underwent primary percutaneous coronary intervention
Somsri Wiwanitkit, Viroj Wiwanitkit
PMID: 27111325  doi: 10.5543/tkda.2016.34280  Sayfa 189
red cell distribution width and contrast-induced nephropathy in patients underwent primary percutaneous coronary intervention
red cell distribution width and contrast-induced nephropathy in patients underwent primary percutaneous coronary intervention
red cell distribution width and contrast-induced nephropathy in patients underwent primary percutaneous coronary intervention

22.
Editörün Yanıtı - Red cell distribution width and contrast-induced nephropathy in patients who underwent primary percutaneous coronary intervention
Somsri Wiwanitkit, Viroj Wiwanitkit
PMID: 27111326  Sayfalar 189 - 190
red cell distribution width and contrast-induced nephropathy in patients underwent primary percutaneous coronary intervention

23.
Editöre Mektup - Noncompaction on scleroderma
Sinda Zarrouk Mahjoub, Josef Finsterer
PMID: 27111327  doi: 10.5543/tkda.2016.35040  Sayfalar 190 - 191
The abstract of the article is in the Full Text

24.
Editörün Yanıtı - Noncompaction and scleroderma
Sinda Zarrouk Mahjoub, Josef Finsterer
PMID: 27111328  Sayfa 191
The abstract of the article is in the Full Text

DIĞER YAZILAR
25.
Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar
Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Sayfa 192
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi