ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 43 (6)
Cilt: 43  Sayı: 6 - Eylül 2015
EDITÖRYAL YORUM
1.
Depresyon sistemik bir hastalıktır
Depression is a systemic disease
Mukaddes Ayşın Noyan
PMID: 26363741  doi: 10.5543/tkda.2015.30346  Sayfalar 503 - 504
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA
2.
Kronik kalp yetersizliği olan hastalarda majör depresyon: Sessiz serebral enfarktüs bu hasta popülasyonunda majör depresyona yol açar mı?
Major depressive disorder in chronic heart failure patients: Does silent cerebral infarction cause major depressive disorder in this patient population?
Güliz Kozdağ, İrem Yaluğ, Nagihan İnan, Gökhan Ertaş, Macit Selekler, Hüseyin Kutlu, Ayşe Kutlu, Ender Emre, Metin Çetin, Dilek Ural
PMID: 26363742  doi: 10.5543/tkda.2015.77753  Sayfalar 505 - 512
AMAÇ: Depresyon kalp yeterizliği olan hastalarda sıklıkla ortaya çıkar. Benzer patofizyolojik mekanizmalar her iki hastalık için de geçerlidir. Dilate kardiyomiyopatili (DK) hastalarda klinik semptom vermeyen sessiz serebral enfarktüs (SSE) sık görülmektedir. Bu çalışmada majör depresyon ile SSE arasındaki ilişkiyi ve DK’li hastaların klinik ve biyokimyasal parametreleri arasındaki ilişkiyi araştırdık.
YÖNTEMLER: Kronik kalp yetersizliği (KKY) olan iskemik ve iskemik olmayan DK’li hastalar çalışmaya dahil edildi (39 erkek, 10 kadın, ortalama yaş 60±10 yıl). Ortalama ejeksiyon fraksiyonu %34±10 idi. Hastaların lokalize nörolojik semptom veya inme öyküsü yoktu. Hastalarda DK etiyolojisi 40 hastada iskemik, dokuz hastada da iskemi dışıydı. Yaş olarak eşleştirilmiş 25 sağlıklı gönüllü SSE ve majör depresyon prevelansını karşılaştırmak için kontrol grubu olarak kullanıldı.
BULGULAR: Sessiz serebral enfarktüs ve majör depresyon prevelansı DK’li hastalarda kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksekti (sırasıyla, %63 ve %8; p<0.001 ile %52 ve %20; p<0.001). SSE saptanan DK’li hastalarda majör depresyon prevelansı SSE olmayanlara göre daha yüksekti (%61 ve %27, p=0.02).
SONUÇ: Kronik kalp yetersizliği olan hastalarda SSE ve majör depresyon prevelansı artmıştır. SSE mevcut olan KKY’li hastalarda olmayanlara göre majör depresyon prevelansı daha yüksektir.
OBJECTIVE: Depression frequently occurs in patients with heart failure as similar pathophysiological mechanisms present in both these diseases. Patients with dilated cardiomyopathy (DCM) have a high incidence of clinically asymptomatic silent cerebral infarction (SCI). This study aimed to evaluate the relation between SCI and major depressive disorder (MDD), and between MDD and clinical and biochemical parameters in DCM patients.
METHODS: Patients with ischemic and non-ischemic DCM who had chronic heart failure (CHF) (39 male, 10 female, age 60±10 years) were included in the study. Mean patient ejection fraction (EF) was 34±10%. Patients had no localized neurological symptoms or stroke history. The etiology of DCM was ischemic in 40 and non-ischemic in 9 patients. Twentyfive age-matched healthy volunteers served as a control group for comparison of SCI and MDD prevalence.
RESULTS: Patients had mild to severe CHF symptoms. Prevalence of SCI and MDD was significantly higher in patients with DCM than in the control group; 63% vs 8%; p<0.001, and 52% vs 20%; p<0.001 respectively. Patients with SCI had a higher prevalence of MDD than patients without SCI in DCM (61% vs 27%, p=0.02).
CONCLUSION: CHF patients have an increased prevalence of SCI and MDD. Patients with SCI have a higher prevalence of MDD compared to patients without SCI in CHF.

3.
Femoral yol ile yapılan kalp kateterizasyonu veya perkütan koroner girişimler sonrası gelişen iyatrojenik femoral psödoanevrizma komplikasyonunun belirteçleri
Determinants of iatrogenic femoral pseudoaneurysm after cardiac catheterization or percutaneous coronary intervention via the femoral artery
Fatih Erol, Sakir Arslan, Isa Oner Yuksel, Cagin Mustafa Ureyen, Serkan Serdar, Sinan Inci, Huseyin Senocak
PMID: 26363743  doi: 10.5543/tkda.2015.30356  Sayfalar 513 - 519
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı femoral yol ile koroner anjiyografi, kalp kateterizasyonu ve perkütan koroner girişim (PKG) yapılan hastalarda, psödoanevrizma sıklığını ve psödoanevrizma gelişiminin öngördürücülerini belirlemektir.
YÖNTEMLER: Bu çalışmaya Ocak 2007 ile Aralık 2009 tarihleri arasında femoral yoldan kalp kateterizasyonu, koroner ve/ veya periferik anjiyografi ve PKG yapılan 8469 hasta alındı. Hastaların klinik özellikleri ve komplikasyonlar gibi tüm veriler geriye dönük olarak hasta dosya kayıtlarından elde edildi.
BULGULAR: Çalışmaya alınan hastaların 65’inde (%0.76) psödoanevrizma tespit edildi. Risk faktörleri psödoanevrizma komplikasyonu açısından değerlendirildiğinde, psödoanevrizma koroner arter hastalığı tespit edilen hastalarda olmayanlara göre (%0.9, %0.4; p=0.012), kadın hastalarda erkek hastalara göre (%1.4, %0.5; p<0.001), 65 yaş üstü hastalarda 65 yaş ve altı hastalara göre (%1.2, %0.6; p=0.002), femoral arteryel girişim öyküsü olanlarda olmayanlara göre (%1.2, %0.6; p=0.01), hipertansiyon öyküsü olanlarda olmayanlara göre (%1.3, %0.5; p<0.001), düşük molekül ağırlık heparin kullanılanlarda kullanılmayanlara göre (%1.0, %0.2; p<0.001), klopidogrel alanlarda almayanlara göre (%1.0, %0.4; p=0.007) ve böbrek yetersizliği olanlarda olmayanlara göre (%3.8, %0.7; p<0.001) anlamlı olarak daha fazla ortaya çıkmıştır. Elektif olarak yapılan girişimlere göre acil girişimlerde psödoanevrizma oranı daha fazla olarak bulundu (%0.7, %1.2), ancak sonuçlar istatistiksel olarak sınırda anlamlıydı (p=0.053).
SONUÇ: Femoral arter yoluyla girişim yapılırken psödoanevrizma gelişimi açısından yüksek riskli hastalar belirlenmeli ve bu gruptaki hastalara girişim daha dikkatli yapılmalı, hastalar bu komplikasyon ve sonuçları açısından bilgilendirilmeli ve girişim sonrası iyatrojenik femoral psödoanevrizma açısından yakın takip edilmelidir.
OBJECTIVE: This study aimed to define the prevalence and predictors for pseudoaneurysm after coronary angiography, cardiac catheterization and percutaneous coronary interventions (PCIs) performed via the femoral artery.
METHODS: The study included 8469 patients enrolled between January 2007 and December 2009 on whom cardiac catheterization, coronary and/or peripheral angiography and PCIs via the femoral artery were performed. All data, including clinical characteristics and complications, were obtained retrospectively from patient chart records.
RESULTS: Pseudoaneurysm was detected in 65 (0.76%) patients. Pseudoaneurysm was ascertained more frequently in patients with a history of coronary artery disease (0.9% vs. 0.4%; p=0.012), in females than in males (1.4% vs. 0.5%; p<0.001), in patients older than 65 years (1.2% vs. 0.6%; p=0.002), in patients with a history of femoral artery intervention (1.2% vs. 0.6%; p=0.01), in hypertensives than in normotensives (1.3% vs. 0.5%; p<0.001), in patients taking low molecular weight heparin (1.0% vs. 0.2%; p<0.001), in patients taking clopidogrel (1.0% vs. 0.4%; p=0.007), and in patients with chronic renal disease (3.8% vs. 0.7%; p<0.001). There was no statistically significant trend (1.2% vs. 0.7%; p=0.053) towards more pseudoaneurysm formation in emergent interventions than in elective procedures.
CONCLUSION: Patients with a higher risk of pseudoaneurysm development following intervention via the femoral artery should be specified and extra attention given during the intervention. These patients should be informed of the increased risk of this complication and its results, and should be under close follow-up concerning development of iatrogenic femoral pseudoaneurysm.

4.
The prognostic value of a prominent Q wave in lead (–)aVR in acute anterior wall myocardial infarction
Leili Pourafkari, Nader D Nader, Navid Heydari, Arezou Tajlil, Samad Ghaffari
PMID: 26363744  doi: 10.5543/tkda.2015.42147  Sayfalar 520 - 528
OBJECTIVE: This study aimed to determine the association of a prominent Q wave in lead (–)aVR with clinical, echocardiographic and angiographic findings in anterior ST elevation myocardial infarction (STEMI) and to evaluate the role of this finding in short-term and long-term outcomes.
METHODS: During a one-year period, 150 patients with first time anterior STEMI were screened and 121 patients with no other cardiopulmonary and renal comorbid diagnoses were included in the study. Patients were allocated into two groups based on presence or absence of a prominent Q wave in lead (–)aVR. All clinical, electrocardiographic, echocardiographic and angiographic data were recorded and compared between the groups. In-hospital adverse outcomes and mortality as well as two-year survival were also compared.
RESULTS: Among 121 patients (mean age: 62.8±12.5 years) 26.4% had a prominent Q wave in lead (–)aVR. The prevalence of multi-vessel disease was higher in patients with a Q wave (76.9% vs. 52.8%, p=0.03). ST-segment elevation in lead V6 was significantly more common in those with a Q wave (50% vs. 30.3%, p=0.04). Posterobasal region motion abnormality was more common in the Q wave group. (9.4% vs. 1.2% respectively, p=0.04). Overall, mortality was higher in the Q wave group; however, it was not statistically significant (15.4% vs. 9.3%, p=0.39).
CONCLUSION: In anterior STEMI, presence of a Q wave in lead (–)aVR is associated with occlusion of multiple arteries. Shortand mid-term mortality are not affected by this ECG finding.

5.
Hematolojik malignite varlığında transkateter aort kapak yerleştirilmesi
Transcatheter aortic valve implantation in the presence of hematologic malignancies
Cenk Sarı, Hüseyin Ayhan, Serdal Baştuğ, Hacı Ahmet Kasapkara, Bilge Duman Karaduman, Abdullah Nabi Aslan, Mehmet Burak Özen, Emine Bilen, Nihal Akar Bayram, Telat Keleş, Tahir Durmaz, Engin Bozkurt
PMID: 26363745  doi: 10.5543/tkda.2015.99442  Sayfalar 529 - 535
AMAÇ: Hematolojik malignitesi olan hastalarda kalp cerrahisi yapılabilir olmasına karşın artmış mortalite ve morbidite riski taşımaktadır. Bu çalışmada hematolojik maligniteli (HM) hastalarda yapmış olduğumuz transkateter aort kapak implantasyonu (TAKİ) uygulamalarımızı paylaşarak dikkat edilmesi gereken bazı noktaları vurgulamak istedik.
YÖNTEMLER: Merkezimizde Haziran 2011 ile Nisan 2014 arasında TAKİ yapılan yüksek riskli, semptomatik aort darlığı olan ardışık 133 hastanın beşinde ek olarak hematolojik malignite (miyelodisplastik sendrom [2], kronik lenfositik lösemi [2], Hodgkin lenfoma [1]) mevcuttu. Bu hastalar hastanemiz kardiyoloji-kalp damar cerrahi konseyinde değerlendirilerek geleneksel cerrahi için yüksek riskli (Lojistik EUROSCORE: %17.2±14.0 STS skor: %5.8±4.3) oldukları belirlendi. Bu hastalara işlem öncesi ve sonrası, taburculuk esnasında, 1., 3., 6. ve 12. aylarda seri ekokardiyografik ve klinik takip yapıldı.
BULGULAR: Akut işlem başarısı %80 idi. Bir hastaya bir önceki kapağın aorta embolize olması nedeniyle ikinci bir kapak takıldı. Aynı hastada daha sonra sağ ventrikül perforasyonu ve tamponat gelişti ve acil cerrahi girişim ile düzeltildi. Ortalama 1.0±1.4 U (aralık: 0 to 3 U) kan transfüzyonu ihtiyacı oldu. İşlem sonrası ortalama aort kapak basınç farkı başlangıç değerlerinden 9.2±3.27 mmHg’ya düşerken efektif kapak alanı ise 1.96±0.29 cm2’ye yükseldi. Orta-ciddi paravalvular aort yetersizliği hiçbir hastada izlenmedi.
SONUÇ: Bu çalışma hematolojik malignitesi olan yüksek riskli ciddi aort stenozu olan hastalarda TAKİ işleminin düşük komplikasyon oranları ile güvenilir ve efektif bir şekilde yapılabilir olduğunu ortaya koymaktadır.
OBJECTIVE: Cardiac surgery may be performed in patients with hematologic disorders, but carries an increased risk of morbidity. This series describes an experience of transcatheter aortic valve implantation (TAVI) in patients with hematologic malignancies, and highlights the technical considerations to be kept in mind.
METHODS: Between June 2011 and April 2014, 133 consecutive high-risk patients with symptomatic severe aortic stenosis were treated with TAVI at our centre. Based on consensus among the local heart team, five patients with hematologic malignancies (myelodysplastic syndrome [2],chronic lymphocytic leukemia [2], Hodgkin lymphoma [1]) were considered high risk for surgery (Logistic EUROSCORE 17.2±14.0% and STS score 5.8±4.3%). Serial echocardiographic and clinical follow-ups were done pre- and post-procedure, at discharge, and at 1, 3, 6 and 12 months.
RESULTS: Our procedural success rate was 80%. Two heart valves were implanted in one patient due to aortic embolization of the previous valve. Perforation of the right ventricle and cardiac tamponade occurred in the same patient. Mean blood transfusion requirement was 1.0±1.4 U (range: 0 to 3 U). Mean aortic valve gradient was reduced from baseline to 9.2±3.27 mmHg, and the effective orifice area was significantly increased to 1.96±0.29 cm2. Paravalvular aortic regurgitation (AR) was absent-mild in all the patients.
CONCLUSION: This present series demonstrates that TAVI with a balloon-expandable valve can be performed safely and effectively and is technically feasible in high-risk patients with hematologic malignancies.

6.
Kalp kateterizasyonu yapılan çocukların anne ve babalarında depresyon ve anksiyetenin değerlendirilmesi
Evaluation of depression and anxiety in parents of children undergoing cardiac catheterization
Ahmet Üzger, Osman Başpınar, Feridun Bülbül, Sibel Yavuz, Metin Kılınç
PMID: 26363746  doi: 10.5543/tkda.2015.28928  Sayfalar 536 - 541
AMAÇ: Anjiyografi yapılan doğumsal kalp hastalığı olan çocukların ebeveynlerinde işlem öncesi depresyon ve anksiyete seviyesinin belirlenmesi.
YÖNTEMLER: Doğumsal kalp hastalığı olan ve anjiyografi yapılan 73 çocuğun ailesi çalışmaya dahil edildi. Değerlendirmede Beck depresyon envanteri (Beck Depression Inventory - BDI) ve Beck anksiyete envanteri (Beck Anxiety Inventory - BAI) ölçekleri kullanıldı.
BULGULAR: Hastaların 61’inde (%83.6) siyanozsuz doğuştan kalp hastalığı vardı. Tanısal anjiyografi hastaların 25’ine (%34.2) yapıldı. BDI ölçeği ile annelerin 8’inde (%11) hafif, 14’ünde (%19.2) orta ve 10’unda (%13.7) ağır depresyon saptandı. BAI ölçeği ile annelerin 16’sında (%21.9) hafif, 8’inde (%11) orta ve 13’ünde (%17.8) ağır anksiyete saptandı. BDI ölçeği ile babaların 12’sinde (%16.4) hafif, 10’unda (%13.7) orta ve 8’inde (%11) ağır depresyon saptandı. BAI ölçeği ile babaların 12’sinde (%16.4) hafif, 10’unda (%13.7) orta ve 8’inde (%11) ağır anksiyete bulundu. Siyanozlu hastaların annelerinin depresyon ve anksiyete seviyeleri siyanozsuzlara göre istatistiksel olarak belirgin yüksek bulundu (sırasıyla, p=0.050 ve 0.043).
SONUÇ: Anjiyografi işlemi doğumsal kalp hastalığı olan çocukların ebeveynlerinde depresyon ve anksiyetenin artışına neden olur. Siyanozlu doğumsal kalp hastalığına sahip hastaların annelerinde depresyon ve anksiyete oranı anlamlı olarak daha fazladır.
OBJECTIVE: This study aimed to determine pre-procedure depression and anxiety levels among a group of parents whose children had congenital heart disease and were undergoing angiography.
METHODS: The study comprised parents of 73 congenital heart disease patients undergoing angiography. The Beck Depression Inventory (BDI) and the Beck Anxiety Inventory (BAI) were used to evaluate the depression and anxiety scores.
RESULTS: Sixty-one patients (83.6%) had acyanotic congenital heart disease, and 25 patients (34.2%) were undergoing diagnostic angiography. BDI scores among the mothers determined that 8 (11%) had mild, 14 (19.2%) moderate, and 10 (13.7%) severe depression. Their BAI scores showed that 16 (21.9%) had mild, 8 (11%) moderate, and 13 (17.8%) severe anxiety. BDI scores for the fathers showed that 12 (16.4%) had mild, 10 (13.7%) moderate, and 8 (11%) severe depression. Their BAI scores showed that 12 (16.4%) had mild, 10 (13.7%) moderate, and 8 (11%) severe anxiety. A comparison of mothers of cyanotic patients and those of acyanotic patients in terms of depression and anxiety levels revealed a statistically significant difference (p=0.050 and 0.043, respectively).
CONCLUSION: Angiography was associated with increased levels of depression and anxiety in parents of children with congenital heart diseases. In comparison to parents of patients with acyanotic congenital heart disease, mothers of patients with cyanotic congenital heart disease had significantly higher levels of depression and anxiety.

7.
Düzeltilmiş Fallot tetralojili çocuklarda akciğer ve ventrikül fonksiyonları
Pulmonary and ventricular functions in children with repaired tetralogy of Fallot
Savaş Demirpençe, Barış Güven, Murat Muhtar Yılmazer, Taliha Öner, Önder Doksöz, Rahmi Özdemir, Hikmet Tekin Nacaroğlu, Timur Meşe, Vedide Tavlı, Demet Can
PMID: 26363747  doi: 10.5543/tkda.2015.52498  Sayfalar 542 - 550
AMAÇ: Bu çalışmada, Fallot tetralojisi (TOF) nedeniyle ameliyat edilen çocuklarda, 6 dakika yürüme testi, solunum fonksiyon testi, beyin natriüretik peptid düzeyi ve biventriküler fonksiyonları değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Çalışmaya TOF nedeniyle ameliyat edilen 25 çocuk (14 erkek, 11 kız; yaş dağılımı 6–17 yıl) (Grup 1) ve yaş-cinsiyet açısından uyumlu 25 sağlıklı kontrol grubu (Grup 2) dahil edildi. Doku Doppler ekokardiyografi, solunum fonksiyon testi yapıldı; 6 dakika yürüme testi mesafesi ve beyin natriüretik peptid düzeyleri ölçüldü.
BULGULAR: Çalışma grubunda ortanca yaş 11.6±2.7 yıl, düzeltici cerrahi yaşı 5.1±3.5 yıl, palyatif operasyon ile düzeltici cerrahi arasındaki süre 4.3±2.0 yıl, düzeltici cerrahi sonrası takip süresi 6.3±3.0 yıl idi. Sağ ventrikül ve sol ventrikül miyokart performans indeksi (MPİ), izovolumik gevşeme zamanı ve izovolumik kasılma zamanı Grup 1’de, Grup 2’ye göre anlamlı yüksek bulundu (p<0.01). Spirometre ölçümleri Grup 1 ile Grup 2 ile karşılaştırıldığında zorlu vital kapasite (FVC), birinci saniye sonundaki zorlu ekspiryum hacmi (FEV1), zorlu ekspiratuvar akım %25–75 (FEF 25–75) ve inspiratuvar kapasitenin anlamlı azalmış olduğunu gösterdi (p<0.01). Grup 1’de 6 dakika yürüme mesafesi Grup 2’ye göre anlamlı olarak daha düşüktü (p=0.001). Bu çalışmada sağ ventrikül MPİ’nin FEV1, FVC ve 6 dakika yürüme mesafesi ile korele olduğu gösterildi.
SONUÇ: Fallot tetralojisi tamiri uygulanan çocuklarda ventrikül ve akciğer fonksiyonları bozulmuştur. Sağ ventrikül MPİ’nin yanısıra FEV1, FVC ve 6 dakika yürüme mesafesi, düzeltici cerrahi uygulanan TOF’li çocukların takibinde yararlıdır.
OBJECTIVE: This study aimed to evaluate biventricular function, brain natriuretic peptide levels, respiratory function test and 6 minute walking test (6MWT) in children with repaired tetralogy of Fallot (TOF), and analyse the correlation between these variables and clinical status.
METHODS: Twenty-five children (14 boys, 11 girls; aged 6 to 17 years) with repaired TOF (Group 1) and 25 age-sex matched healthy controls (Group 2) were enrolled in the study. Tissue Doppler echocardiography, respiratory function test, 6MWT distance and brain natriuretic peptide levels were measured.
RESULTS: Mean ages of the children at TOF corrective surgery and at study time were 5.1±3.5 years and 11.6±2.7 years respectively. The duration between palliative operation and corrective surgery was 4.3±2.0 years, and the follow-up period after corrective surgery was 6.3±3.0 years. The right ventricular and left ventricular myocardial performance indices (MPIs), and isovolumic relaxation and contraction times were significantly higher in Group 1 than in Group 2 (p<0.01). Spirometry displayed significantly reduced forced vital capacity (FVC), forced expiratory volume in one second (FEV1), forced expiratory flow 25–75% (FEF25–75) and inspirational capacity in Group 1 compared to Group 2 (p<0.01). In Group 1, 6MWT distances were significantly lower than in Group 2 (p=0.001). Right ventricular MPI is correlated with FEV1, FVC and 6MWT distance in the current study.
CONCLUSION: The children with repaired TOF had impaired ventricular and pulmonary functions. Hence, right ventricular MPI along with FEV1, FVC and 6MWT distance may be useful in the follow-up of children with repaired TOF.

OLGU BILDIRISI
8.
Tanı konulamamış nadir bir koroner anomali: Sağ pulmoner arterden çıkan sirkumfleks arter
A rare coronary anomaly with masked diagnosis: Anomalous left circumflex artery from right pulmonary artery
Doğukan Aktaş, Abdullah Erdem, Nida Çelik, Hacer Kamalı, Turkay Sarıtaş
PMID: 26363748  doi: 10.5543/tkda.2015.94399  Sayfalar 551 - 553
Sirkumfleks koroner arterin pulmoner arterden köken alması nadir görülen bir doğumsal koroner arter çıkış anomalisidir. Genellikle semptomsuz seyretmekle birlikte tanı konulamaması durumunda nadiren ciddi klinik bulgulara ve hatta ani ölüme yol açabilir. Tanı koydurucu bulgular eşlik eden lezyonlar nedeni ile maskelenebileceğinden ekokardiyografik değerlendirmede koroner kökler net izlense de klinik şüphe varlığında anjiyografi ve/veya manyetik rezonans anjiyografi ile tanı kesinleştirilmelidir. Bu yazıda, yenidoğan döneminde aort koarktasyonu nedeni ile ameliyat edilen ve takiplerinde 15 aylık iken koroner arter çıkış anomalisi tanısı konulan olguyu sunuyoruz.
Anomalous origin of the circumflex coronary artery from the pulmonary artery is a rare congenital coronary anomaly. While it generally follows an asymptomatic course, if undiagnosed it may lead to severe clinical outcomes, including sudden death. The condition can be masked by associated defects, so when it is clinically suspected, diagnosis must be confirmed by conventional and/ or magnetic resonance angiography, even if echocardiography clearly shows coronary roots. This report describes a patient who underwent neonatal surgery for aortic coarctation and was diagnosed with coronary artery anomaly at 15 months old.

9.
Erken dönem gebelikte protez kapak trombozuna yönelik sıradışı trombolitik tedavi kararı
An unusual thrombolytic therapy decision in prosthetic valve thrombosis during early pregnancy
Erkan Köklü, İsa Öner Yüksel, Zehra Erkal, Selçuk Küçükseymen, Şakir Arslan
PMID: 26363749  doi: 10.5543/tkda.2015.68327  Sayfalar 554 - 557
Mekanik kapak trombozu hayatı tehdit eden bir komplikasyon olup, gebelik de bu durum için bir risk faktörü olmaktadır. Trombolitik tedavi gebelik döneminde kontrendike kabul edilse de, hayatı tehdit eden bu durumda kullanılabilmektedir. Bu yazıda, ekokardiyografi incelemesinde protez kapağında tromboza bağlı yüksek basınç farkı ölçülen ve daha sonra trombolitik tedaviyle başarılı şekilde tedavi edilen bir gebe sunuldu.
Pregnancy is among the risk factors for mechanical valve thrombosis, and even though thrombolytic therapy is contraindicated during pregnancy, it may be used in the treatment of this life-threatening complication. This case report describes a pregnant patient, whose echocardiogram showed evident gradient increase on her mechanical prosthetic mitral valve, and who was treated successfully with tissue plasminogen activator for mechanical valve thrombosis.

10.
Midazolam kullanımına bağlı akut koroner sendrom: Transüretral prostatektomi sırasında Kounis sendromu
Acute coronary syndrome due to midazolam use: Kounis syndrome during a transurethral prostatectomy
Ahmet Hakan Ateş, Selim Kul
PMID: 26363750  doi: 10.5543/tkda.2015.44567  Sayfalar 558 - 561
Klinik pratiğimizde ilaç endüstrisindeki gelişmelere paralel olarak bazı nadir ilaç yan etkilerini görmeye başladık. Bu yan etkilerden bir tanesi alerjik reaksiyon ve aşırı duyarlılıktır. Bu alerjik reaksiyon veya aşırı duyarlılık antibiyotikler, analjezikler, antineoplastikler, kontrast ajanlar, kortikosteroidler, intravenöz anestezikler, steroid dışı antienflamatuvar ilaçlar ve proton pompa inhibitörleri gibi geniş ilaç gruplarının kullanımı sonrası görülmektedir. Bu reaksiyonların önemli sonuçlarından bir tanesi, hayatı tehdit edebilecek ciddi sonuçları olan akut koroner sendromdur. Bu sendrom ilk defa Kounis tarafından 1991 yılında, allerjik miyokart enfarktüsü olarak isimlendirilen, miyokart enfarktüsüne ilerleyen anjina sendromu olarak tanımlanmıştır. Biz burada transüretral prostatektomi ameliyatı başlangıcında uygulanan midazolam sonrası anjina ve dispnesi olan 70 yaşında erkek hastayı sunduk.
Developments in the drugs industry are leading to more rare drug side effects being encountered in clinical practice. Of these side effects, allergic reactions and hypersensitivity are seen in the usage of a large group of drugs such as antibiotics, analgesics, antineoplastics, contrast agents, corticosteroids, intravenous anesthetics, nonsteroidal anti-inflammatory drugs, and proton pump inhibitors. One important result of these reactions is acute coronary syndrome, which may have serious life-threatening results. This syndrome was first described in 1991 by Kounis as an ‘allergic angina syndrome progressing to acute myocardial infarction’, and thereafter called ‘allergic myocardial infarction’. This case report presents a 70-year-old male who had angina and dyspnea after administration of midazolam at the beginning of a transurethral prostatectomy operation.

11.
Amplatzer Vasküler Plug 2 kullanılarak perkütan transkateter inen aorta vertebral venöz pleksus fistül kapatılması: Olgu sunumu
Percutaneous transcatheter closure of a descending aorta to vertebral venous plexus fistula using an Amplatzer Vascular Plug 2: a case report
Mustafa Orhan Bulut, İlker Kemal Yücel, Şevket Ballı, Ahmet Çelebi
PMID: 26363751  doi: 10.5543/tkda.2015.72317  Sayfalar 562 - 564
İnen aorta vertebral venöz pleksus fistülü son derece nadir görülen arteriyovenöz fistüldür. On aylık bebek, bir üfürüm değerlendirilmesi için hastaneye sevk edildi. Muayenede, tüm sırtta sürekli üfürüm duyuldu. Transtorasik ekokardiyografide sol kalp boşluklarında dilatasyon görüldü; kalp fonksiyonları normaldi. Üç boyutlu bilgisayarlı tomografi anjiyografisi inen aorta vertebral venöz pleksus arasındaki fistülü gösterdi. Lateral projeksiyonda aortografi inen aorta vertebral venöz pleksus arasında aortik tarafı 4.8 mm çapında olan fistülü gösterdi. Fistül Amplatzer Vasküler Plug 2 kullanılarak kapatıldı.
A descending aorta to vertebral venous plexus fistula is an extremely rare form of arteriovenous fistula. A 10-month-old infant was referred to the hospital for evaluation of a murmur. On examination, a continuous murmur was heard in the entire back. Transthoracic echocardiography revealed left heart chamber dilatation in the presence of preserved left ventricle systolic function. Computerized tomography angiography with 3-dimensional reconstruction, and lateral projection aortography revealed a descending aorta-vertebral venous plexus fistula measuring 4.8 mm in the aortic orifice. The fistula was embolized using an Amplatzer Vascular Plug 2.

12.
Tanısal perikardiyosentez sırasında gelişen sağ ventrikül ponksiyonunun ameliyatsız tedavisi
Non-surgical treatment of a right ventricle puncture during diagnostic pericardiocentesis
Ekrem Güler, Gamze Babur Güler, Gültekin G Demir, Filiz Kızılırmak
PMID: 26363752  doi: 10.5543/tkda.2015.49060  Sayfalar 565 - 567
Perikardiyosentez, enfektif, enflamatuvar veya malignite nedenli kalp tamponadı veya kalp cihazı yerleştirilmesi, perkütan koroner girişim, kateter ablasyonu benzeri işlemler sonrası uygulanan hayat kurtarıcı bir işlemdir. Artan görüntüleme yöntemlerine rağmen komplikasyon riski az değildir. Özellikle kateterin kalp boşluklarına ilerletilmesi veya duvar rüptürü sonrası acil cerrahi müdahale gerekli olabilmektedir. Ancak bu hastaların mevcut komorbiditeleri sebebiyle acil cerrahi riski yüksektir. Bu yazıda sunulan olguda, tüberküloz perikardit ön tanısı ile takip edilen bir hastada tanı amaçlı perikardiyosentez sırasında sağ ventriküle yerleştirilen kateteri, perikart boşluğuna yerleştirilen ikinci bir kateter yardımı ile geri aldık. Spontan kanama kontrolü sağlandığı için perikart sıvısında artış izlenmedi ve cerrahi girişim gerekmedi. Bu yöntem perikardiyosentez gibi kalbe dışardan müdahale veya intrakardiyak manipülasyonlar sebebiyle görülebilecek kardiyak hasarlar sonrasında uygulanabilir ve hasta cerrahinin olası yüksek riskinden korunabilir.
Pericardiocentesis is a life-saving procedure performed in cardiac tamponade cases occurring in infective, inflammatory or malignancy conditions, or following percutaneous coronary intervention, cardiac device implantation or catheter ablation. In spite of advanced imaging methods, a substantial risk of complication persists. Emergent surgical intervention may be required, in particular during advancement of the catheter into the heart chambers or in cases of wall rupture. Furthermore, in all these cases, patients have a high risk of surgery because of existing comorbidities. This case presents a patient suspected of tuberculous pericarditis who underwent diagnostic pericardiocentesis complicated by right ventricular puncture. The catheter in the right ventricle was withdrawn via a second catheter placed in the pericardial cavity. Spontaneous blood control was established, and with no increase in pericardial effusion surgical intervention was not required. This method can be applied in certain conditions, including cardiac injury caused by pericardiocentesis or intracardiac manipulations, thus eliminating the need for high-risk surgical intervention.

13.
Her iki ventrikülde süngerimsi miyokart saptanan hastada triküspit anülüs kaynaklı ventrikül aritmisinin kateter ablasyon ile tedavisi: Olgu sunumu
Catheter ablation of ventricular arrhythmia originating in the tricuspid annulus in a patient with biventricular noncompaction: a case report
Ahmet Taha Alper, Barış Güngör, Ahmet Ilker Tekkeşin, Ceyhan Türkkan
PMID: 26363753  doi: 10.5543/tkda.2015.80921  Sayfalar 568 - 571
Sağ ventrikül kaynaklı taşikardiler nadiren triküspit anülüsünden köken almaktadır ve bu tür aritmilerin ilişkili olduğu kalp patolojileri yeterince tanımlanmamıştır. Bu yazıda, her iki ventrikülde süngerimsi miyokart saptanan bir hastada triküspit anülüs kaynaklı ventrikül aritmisinin radyofrekans ablasyon ile başarılı tedavisi sunuldu.
It is rare for ventricular tachycardia arising from the right ventricle to originate in the tricuspid annulus, and the clinical presentation and cardiac abnormalities associated with this type of arrhythmia have not been clearly established. This report describes a case of biventricular noncompaction presenting with ventricular arrhythmia originating in the tricuspid annulus and successfully treated with radiofrequency ablation.

NASIL YAPALIM?
14.
How to perform an endomyocardial biopsy?
Carsten Tschöpe, Behrouz Kherad, Heinz-peter Schultheiss, Carsten Tschöpe, Carsten Tschöpe
PMID: 26363754  doi: 10.5543/tkda.2015.91298  Sayfalar 572 - 575
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

OLGU GÖRÜNTÜSÜ
15.
Gerbode tip ventriküler septal defekt ve ileri mitral yetersizlikli mitral ön kapak yarığı olan bir olgu
A case of Gerbode-type ventricular septal defect and mitral anterior valve cleft with severe regurgitation
Hacı Ahmet Kasapkara, Abdullah Nabi Aslan, Hakan Süygün, Engin Bozkurt
PMID: 26363755  doi: 10.5543/tkda.2015.88894  Sayfa 576
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

16.
Kan kisti ve atriyal septal defekt birlikteliği: Nadir bir ilişki
Concomitant presence of blood cyst and atrial septal defect: A rare association
Turhan Turan, Ahmet Çağrı Aykan, Ali Rıza Akyüz, Tayyar Gökdeniz
PMID: 26363756  doi: 10.5543/tkda.2015.46805  Sayfa 577
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

17.
Beklenmedik bir senkop nedeni: Mitral kapak miksoması
An unusual cause of syncope: Mitral valve myxoma
Mehmet Yaman, Hasan Öztürk, Ugur Arslan
PMID: 26363757  doi: 10.5543/tkda.2015.86727  Sayfa 578
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

18.
Ortak atriyum: Ender görülen bir doğuştan kalp anomalisi
Common atrium: A rare congenital heart anomaly
Selami Demirelli, Serdar Fırtına, Emrah Ermiş, Sinan Inci
PMID: 26363758  doi: 10.5543/tkda.2015.93027  Sayfa 579
Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video

19.
One sinus, three arteries: An unexpected coronary anomaly
Alejandro Quijada Fumero, Luis Álvarez Acosta, Raquel Pimienta González, Marcos Farrais Villalba, Marcos Rodríguez Esteban
PMID: 26363759  doi: 10.5543/tkda.2015.94831  Sayfa 580
Makale Özeti |Tam Metin PDF

EDITÖRE MEKTUP
20.
Where are we standing in occupational cardiology?
Uğur Nadir Karakulak
PMID: 26363760  doi: 10.5543/tkda.2015.10270  Sayfa 581
Makale Özeti |Tam Metin PDF

21.
Letters to the editor: An elderly patient with atresia of the left main stem
İsa Öner Yüksel, Erkan Köklü
PMID: 26363761  doi: 10.5543/tkda.2015.87262  Sayfa 582
Makale Özeti |Tam Metin PDF

22.
Author's reply
Mustafa Topuz, Yücel Çölkesen, Mehmet Coşgun, Murat Çaylı
PMID: 26363762  Sayfalar 582 - 583
Makale Özeti |Tam Metin PDF

23.
Is balloon sizing still necessary in the era of real-time 3D transesophageal echocardiography?
Uğur Canpolat
PMID: 26363763  doi: 10.5543/tkda.2015.77670  Sayfalar 583 - 584
Transcatheter closure of secundum type atrial septal defects (ASD) has become a safe and effective method. However, various technical differences exist during selection of device size in between centers performing transcatheter ASD closure like balloon sizing, and echocardiographic guidance using transoesophageal (TEE), 3-dimensional (3D) and intracardiac echocardiography (ICE). However, there has been no international consensus regarding defect sizing issue.

24.
Does occupation refer to an advantage or obstacle before transradial cardiac catheterization?
Uğur Canpolat
PMID: 26363764  doi: 10.5543/tkda.2015.15685  Sayfalar 584 - 585
Because of the predefined complications of transradial approach, occupational factors should be considered for all the patients undergoing cardiac catheterization.

25.
Left ventricular hypertrabeculation/noncompaction in hyperoxaluria
Josef Finsterer, Sinda Zarrouk-mahjoub
PMID: 26363765  doi: 10.5543/tkda.2015.55156  Sayfalar 585 - 586
Makale Özeti |Tam Metin PDF

26.
Author's reply
Nurcan Arat, Murat Akyıldız, Gürkan Tellioğlu, Yaman Tokat
PMID: 26363766  Sayfalar 586 - 587
Makale Özeti |Tam Metin PDF

DIĞER YAZILAR
27.
Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar
Comment on cardiology publications

Sayfa 588
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi