EDITÖRDEN | |
1. | 2012 yılı Avrupa Kardiyoloji Derneği kalp yetersizliği kılavuzunun ardından After the 2012 Guidelines on heart failure of the European Society of Cardiology Mehmet Birhan YılmazPMID: 23187430 doi: 10.5505/tkda.2012.69585 Sayfalar 397 - 399 Kalp yetersizliği (KY) kılavuzu, hem akut hem de kronik KY’yi içerecek şekilde yakın zamanda yenilendi. Burada, yenilikler gözden geçirildi. Heart failure guidelines including both chronic and acute heart failure has recently been updated. Herein, novelties were reviewed. |
ARAŞTIRMA | |
2. | Psoriasisli hastalarda kalp hızı toparlanma indeksi Heart rate recovery index in patients with psoriasis Serkan Bulur, Hakan Turan, Yusuf Aslantaş, Zehra Gürlevik, Mustafa Özşahin, Handan Ankaralı, İsmail Ekinözü, Sabri Onur Çağlar, Hakan ÖzhanPMID: 23187431 doi: 10.5505/tkda.2012.68542 Sayfalar 400 - 404 Amaç: Kardiyak otonomik işlevler klinik uygulamada kalp hızı toparlanma (KHT) indeksi ile dolaylı yoldan ölçülebilir. Bu çalışmada sistemik enflamatuvar bir hastalık olan psoriasisli bireylerde KHT indeksininin araştırılması amaçlandı. Çalışma planı: Çalışmaya 39 psoriasis hastası (18 kadın, ort. yaş 48±15 yıl) ve 40 sağlıklı birey (18 kadın, ort. yaş 44±9 yıl) kontrol grubu olarak alındı. Psoriasisin ciddiyeti psoriasis bölge ve ciddiyet indeksine (PASİ) göre hesaplandı. Çalışmaya alınan hastaların hiçbirinin PASİ skoru >50 değildi. Tüm katılımcılara Bruce protokolü kullanılarak tredmil egzersiz testi uygulandı. Bulgular: Temel klinik ve demografik özelliklerine göre, her iki grup yaş, beden kütle indeksi, açlık kan şekeri ve kolesterol düzeyleri benzerdi. İki grup arasında sistolik veya diyastolik kan basıncı veya istirahat kalp hızlarında anlamlı bir fark gözlenmedi. Tüm hastalar ve kontrol grubu katılımcıları sinüs ritmine ve dinlenmede normal 12 derivasyonlu EKG sonucuna sahipti. Tüm katılımcılar ritim anormallikleri, iskemik değişiklikler veya diğer komplikasyonlar olmadan yorgunluk ile egzersiz testini tamamladı. Egzersiz stres testi sırasında maksimal kalp hızı ve metabolik eşdeğere ulaşma psoriasis ve kontrol grubunda benzer bulundu (sırasıyla; 163±16 ve 170±16, p=0.07; 9.8±0.9 ve 10.1±1.0, p=0.24). Birinci, üçüncü ve beşinci dakikadaki KHT indeksleri psoriasisli hastalar ile kontrol grubunda benzerdi (sırasıyla, KHT1: 30±12, 32±18, p=0.71; KHT3: 57±13, 64±17, p=0.10; KHT5: 64±15, 68±16, p=0.46). Sonuç: Otonomik sinir sisteminin bir göstergesi olan ve egzersiz testi ile ölçülen KHT indeksi hafif orta derece hastalığa sahip psoriasisli bireylerle etkilenmemiştir. Objectives: In clinical practice, autonomic functions are indirectly investigated with heart rate recovery (HRR) index measurements. Our aim was to evaluate the HRR index in patients with psoriasis, which is a systemic inflammatory disease. Study design: The study population included 39 psoriasis patients (18 female, mean age 48±15 years) and 40 control group (18 female, mean age 44±9 years) healthy individuals. The severity of psoriasis was calculated using the psoriasis area and severity index (PASI). None of the study patients had a PASI score >50. All of the participants underwent treadmill exercise testing using the Bruce protocol. Results: According to basic clinical and demographic characteristics, both groups were similar with regard to age, body mass index, and fasting glucose and cholesterol levels. No significant differences were observed in the systolic or diastolic blood pressures or resting heart rates between the two groups. All patients and control-group participants had sinus rhythm and normal 12-lead ECG results at rest. All subjects completed the exercise tests to exhaustion without rhythm abnormalities, ischemic changes, or other complications. The maximal heart rate and metabolic equivalents achieved during the exercise stress test (EST) were similar in the psoriasis and control group (163±16 vs. 170±16, p=0.07; 9.8±0.9 vs. 10.1±1.0, p=0.24, respectively). The 1st, 3rd, and 5th minute HRR indices of patients with psoriasis were similar to those of the control group (HRR1: 30±12, 32±18, p=0.71; HRR3: 57±13, 64±17, p=0.10; HRR5: 64±15, 68±16, p=0.46, respectively). Conclusion: The HRR index, which is calculated by an EST and associated with autonomic nervous system function, is not effected in mild to moderate psoriasis patients. |
3. | Elektrokardiyografik sağ ventrikül hipertrofisi mitral darlığı olan hastalarda pulmoner hipertansiyonun ciddiyetini belirler Electrocardiographic right ventricular hypertrophy predicts the severity of pulmonary hypertension in patients with mitral stenosis Ali Deniz, Mücahit Tüfenk, Esmeray AcartürkPMID: 23187432 doi: 10.5505/tkda.2012.24306 Sayfalar 405 - 408 Amaç: Romatizmal kalp hastalığı gelişmekte olan ülkelerde hala yaygındır. Mitral darlığı sol atriyum doluşunu engelleyerek sol atriyum ve pulmoner venöz basıncı artırır ve pulmoner hipertansiyona yol açar. Pulmoner hipertansiyon ise hastalığın uzun süredir var olduğunu ve girişimsel veya cerrahi tedavi gerektiğini gösteren sağ ventrikül hipertrofisine (SVH) yol açar. Bu çalışmada, elektrokardiyografik (EKG) SVH değerlendirilerek mitral darlığın yol açtığı pulmoner hipertansiyonun ciddiyeti araştırıldı. Çalışma planı: Hastanemize başvuran ve mitral darlığı tanısı alan hastalar çalışmaya alındı. Klinik, EKG ve ekokardiyografik veriler kaydedildi. Elektrokardiyografik olarak SVH tanısı şu bulgulardan en az ikisinin varlığı ile koyuldu: V1R+V5S veya V6S >10.5 mm, V1R >6 mm, V1’de R >S, V1 S <2 mm, V6 R/S <0.4, V5.6 R <3 mm, aVR R >4 mm ve sağ eksen sapması. Bulgular: Altmış yedi hasta çalışmaya alındı (13 erkek, 54 kadın; ort. yaş: 44.9±14.5, dağlım 18-80 yaş). Bir erkek ve 14 kadın EKG ölçütlerine göre SVH tanısı aldı. Elektrokardiyografik SVH bulunan grupta pulmoner arter basıncı, sağ atriyal ve sağ ventriküler boyutlar, zirve ve ortalama transmitral basınç gradiyenti yüksek, mitral kapak alanı düşük olarak bulundu. Elektrokardiyografik SVH’nin %93 duyarlılık ve %92 özgüllük ile sistolik pulmoner arter basıncını 60 mmHg veya üzeri olarak öngördüğü saptandı. Sonuç: Elektrokardiyografik SVH’nin, daha ciddi mitral darlığı daha yüksek pulmoner arter basıncı ve sağ kalp boşluklarında genişleme ile ilişkili olduğu bulundu. Bu nedenle elektrokardiyografik SVH klinik pratikte pulmoner hipertansiyon ciddiyetini belirlemede basit ve kullanışlı bir yöntem olarak değerlendirilebilir. Objectives: Rheumatic heart disease is still common in developing countries. Mitral stenosis impedes left atrial emptying, increases left atrial and pulmonary venous pressure, and thus causes pulmonary hypertension. Pulmonary hypertension results in right ventricular hypertrophy (RVH), implying that the disease is long lasting and needs interventional treatment. The aim of our study was to predict the severity of pulmonary hypertension in patients with mitral stenosis by evaluating electrocardiographic RVH. Study design: Patients admitted to our hospital with mitral stenosis were evaluated. Their clinical, electrocardiographic, and echocardiographic parameters were recorded. Electrocardiographic RVH was diagnosed when at least 2 of the following criteria were present at the same time: V1R+V5S or V6S >10.5 mm, V1R >6 mm, R >S in V1, V1 S <2 mm, V6 R/S <0.4, V5.6 R <3 mm, aVR R >4 mm, and right axis deviation. Results: Sixty-seven patients (13 males, 54 females; mean age: 44.9±14.5 years; range 18 to 80 years) were included in the study. One male patient and 14 female patients were diagnosed as having electrocardiographic RVH. Pulmonary arterial pressure, right atrial and ventricular dimensions, peak and mean transmitral gradients were higher, and mitral valve area was lower in patients with RVH. The presence of RVH predicted pulmonary arterial pressure as 60 mmHg or higher with the sensitivity of 93% and specificity of 92%. Conclusion: Electrocardiographic RVH was found to be related to more severe mitral stenosis, higher pulmonary arterial pressure, and larger right heart chambers. RVH can be a simple and useful parameter to predict the severity of pulmonary hypertension. |
4. | Türk erkeklerinde erken repolarizasyon prevalansı: Tek merkezli bir klinik çalışma The prevalence of early repolarization variant in Turkish male subjects: A clinical single center study Burak Hünük, Alper Kepez, Okan ErdoğanPMID: 23187433 doi: 10.5505/tkda.2012.15246 Sayfalar 409 - 413 Amaç: Yüzey EKG'de saptanan "erken repolarizasyon" (ER) bulgusu yakın zamana kadar masum bir bulgu olarak kabul edilmiştir. Son zamanlarda bu bulgunun ventriküler fibrilasyona duyarlılığı artırdığına dair birçok vaka-kontrol çalışması ve olgu sunumu yayınlanmıştır. ER'nin Türk toplumundaki sıklığı hakkında herhangi bir bilgi mevcut değildir. Bu çalışmanın amacı sağlıklı erkek bireylerden oluşan bir örneklem üzerinde ERV prevalansını araştırmaktır. Yöntemler: Beşyüzdört erkek bireyin ( yaş: 37.3±10.7) 12 derivasyonlu yüzey EKG'si ER prevalansı açısından değerlendirildi. EKG'ler 2 bağımsız kardiyolog tarafından inferior, lateral ve her iki bölgedeki derivasyonlada QRS çentiklenmesi ile birlikte j noktasının izoelektrik hattan ≥0.1 mV elevasyonu varlığı açısından değerlendirilerek kaydedildi. Bulgular: Otuzdört bireyde ER saptandı (%6.7). ER bulgusu 19 kişide (%3.8) lateral, 7 kişide (%1.4) inferior, 8 kişide ise (%1.6) inferior+lateral derivasyonlarda saptandı. Sonuç: Türk erişkin erkek toplumda ER sıklığı, diğer beyaz toplumlarda yürütülmüş çalışmaların sonuçları ile uyumlu saptanmıştır. Objectives: Early repolarization variant (ERV) has traditionally been considered to be a benign finding, but the presence of this pattern has recently been associated with vulnerability to ventricular fibrillation in many case reports and case–control studies. There is no information regarding the prevalence of ERV in Turkish population. The aim of this study is to evaluate the prevalence of ERV in a sample of healthy Turkish male population. Study Design: We assessed the prevalence of ERV on 12-lead electrocardiography in a community-based general population of 504 healthy male subjects (37.3±10.7 year of age). ERV was stratified by two independent cardiologists according to the J-point elevation (>=0.1 mV) in either inferior, lateral or both leads with a slurring or notching in QRS. Results: The ERV pattern was present in 34 subjects (6.7%): 19 subjects (3.8%) displayed ERV on lateral leads, 7 (1.4%) on inferior leads and 8 (1.6%) on both lateral and inferior leads. Conclusion: The prevalence of ERV in healthy Turkish male population seems to be similar to the findings of previous population based studies |
5. | Türkiye “Stent for Life” projesinde son durum The present situation in Turkey “Stent for Life” project Gökhan Ertaş, Ömer Kozan, Muzaffer Değertekin, Ümit Kervan, Mehmet Aksoy, Orhan Koç, Ömer GöktekinPMID: 23187434 doi: 10.5505/tkda.2012.02488 Sayfalar 414 - 418 Amaç: “Stent for Life” çalışmasının (SFL) temel amacı akut ST segment yükselmeli miyokart enfarktüsü (STYME) geçiren hastaların ≥%70’inde primer perkütan koroner girişimin (PKG) kullanımını sağlamaktır. Akut STYME geçiren hastaların primer PKG’ye erişme yüzdesinin ülkemizde düşük oranlarda olması nedeniyle trombolitik tedavi, SFL projesi öncesi dominant reperfüzyon tedavisi olarak uygulanmaktaydı. Bu yazıda, SFL projesine katılan merkezlerdeki hastaların primer PKG’ye erişmelerindeki temel engeller değerlendirildi. Çalışma planı: 2009 ile 2011 yılları arasında SFL projesine katılan merkezlere akut STYME ile başvuran hastalar geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: SFL projesi kapsamında seçilen pilot illerde, proje sonrası primer PKG yapılma oranı ≥%90 olarak saptandı. Son beş yıl içerisinde ambulans ve acil istasyon merkezi sayısındaki artış ve 112 Acil Servis ile yapılan işbirliği sonrası birçok olgunun acil servis hizmetleri ile acil servise başvurduğu gözlendi. Pilot illerde ortalama kapı balon zamanı 54.72±43.66 dk idi. Sonuç: Pilot illerde, SFL projesi uygulanmaya başlandıktan sonra primer PKG’nin STYME hastalarında tercih edilen tedavi yöntemi olduğu gözlenmiştir. Objectives: The Stent for Life (SFL) project’s main mission is to increase the use of primary percutaneous coronary intervention (PCI) in more than 70% of all acute ST segment elevation myocardial infarction (STEMI) patients. Previous to the SFL project, thrombolysis was the dominant reperfusion strategy since a low percentage of acute STEMI patients had access to primary PCI in our country. In this study, we present the main barriers of access to primary PCI in the centers that were involved with the SFL project. Study design: Patients with acute STEMI admitted to the centers that were involved in the SFL project between 2009 and 2011 were included in the analysis. Results: Since the inception of the SFL project, the primary PCI rate has reached over 90% in SFL pilot cities. In the last 5 years, the number of ambulances and emergency stations has increased. Since the collaboration with 112 Emergency Service, a great majority of cases were reached via the emergency medical system. The mean door-to-balloon time for the pilot cities was 54.72±43.66 minutes. Conclusion: After three years of the SFL project, primary PCI has emerged as the preferred reperfusion strategy for patients with STEMI in pilot cities. |
6. | Kompanse ve dekompanse kalp yetersizliği olan hastaların sol ventrikül hacim ve işlevlerinin gerçek zamanlı üçboyutlu ekokardiyografi ile değerlendirilmesi Assessment of left ventricular volume and functions by real-time three-dimensional echocardiography in patients with compensated and decompensated heart failure Erdal Aktürk, Ertuğrul Kurtoğlu, Necip Ermiş, Jülide Yağmur, Nusret Açıkgöz, Yasin Karakuş, Hasan Pekdemir, Ramazan ÖzdemirPMID: 23187435 doi: 10.5505/tkda.2012.65928 Sayfalar 419 - 426 Amaç: Çalışmamızda, ikiboyutlu ekokardiyografi (2BE) parametreleri benzer olmasına karşın, kompanse kalp yetersizlikli (KY) hastaların bir bölümünün akut dekompansasyon bulguları ile başvurmasının nedenlerini araştırmak amacıyla, bu hastalar gerçek zamanlı üçboyutlu ekokardiyografi (3BE) ile değerlendirildi. Çalışma planı: Çalışmaya dekompanse KY ile izleme alınan 36 hasta (24 erkek, 12 kadın; ort. yaş 65.8±10.4 yıl) ve kompanse KY ile izlenen 30 hasta (21 erkek, 9 kadın; ort. yaş 63.2±11.5 yıl) alındı. Çalışmaya alınan tüm hastaların pro-beyin natriüretik peptid (proBNP) seviyeleri, böbrek fonksiyon testleri, elektrolitleri, tam kan sayımı için kanları alındı ve ayrıntılı 2BE incelemesi yapılıp 3BE kayıtları alındı. Bulgular: Kalp hızı ve kan üre azotu dekompanse KY olan grupta daha fazla idi (sırasıyla, 95.8±21.4 ve 81.2±14.9, p=0.002; 28.3±15.7 mg/dl ve 18±6.8 mg/dl, p=0.001). ProBNP ve NYHA sınıfı dekompanse KY olan grupta anlamlı derecede yüksekti [sırasıyla, 4925 pg/ml (2199-8711) ve 330 pg/ml (197-756), p<0.0001; 2.3±0.6 ve 1.2±0.4, p<0.0001]. 2BE değişkenleri her iki grupta benzer olmasına karşın, 3BE ile değerlendirmede, ejeksiyon fraksiyonu dekompanse KY olan grupta daha düşük iken, sol ventrikül diyastol sonu ve sistol sonu volümleri aynı grupta anlamlı derecede daha yüksekti (sırasıyla, %26.3±3.8 ve %30.3±4.0; 205.6±55.5 ml ve 145.0±33.7 ml; 178.4±55.6 ml ve 115.7±32.5 ml, hepsinde p<0.0001), atım volüm ise kompanse KY olan grupta yüksekti (52.0±15.5 ml ve 62±12 ml, p=0.005). Sonuç: KY olan hastaların 3BE yöntemi ile değerlendirilmesinde sol ventrikül hacim ve işlevleri hakkında daha güvenilir bilgiler alabileceğimizi düşünmekteyiz. Objectives: The aim of the study was to evaluate congestive heart failure (HF) patients with real-time three-dimensional echocardiography (3DE) to investigate why some of them present with acute decompensation despite having two-dimensional echocardiographic (2DE) parameters with compensated HF patients. Study design: The study population consisted of 36 patients with decompensated HF (24 males, 12 females; mean age 65.8±10.4 years) and 30 patients with compensated HF (21 males, 9 females; mean age 63.2±11.5 years).The levels of pro-brain natriuretic peptide (pro-BNP), serum electrolytes, renal function tests and complete blood counts were determined. All patients underwent 2DE and 3DE evaluations. Results: Heart rate and blood urea nitrogen levels were higher in patients with decompensated HF than those with compensated HF (95.8±21.4 vs. 81.2±14.9, p=0.002; 28.3±15.7 mg/dl vs. 18±6.8 mg/dl, p=0.001, respectively). Pro-BNP levels and NYHA class were significantly higher in patients with decompensated heart failure [4925 pg/ml (2199-8711) vs. 330 pg/ml (197-756), p<0.0001 and 2.3±0.6 vs. 1.2±0.4, p<0.0001, respectively]. Although 2DE parameters were similar between groups, left ventricular ejection fraction was lower in patients with decompensated HF while end-diastolic and end-systolic volumes by 3DE were significantly higher in the same group (26.3±3.8% vs. 30.3±4.0%; 205.6±55.5 ml vs. 145.0±33.7 ml; 178.4±55.6 ml vs. 115.7±32.5 ml, all p<0.0001, respectively). However, systolic volume was higher in patients with compensated HF (52.0±15.5 ml vs. 62±12 ml, p=0.005). Conclusion: We think that 3DE provides more reliable information about left ventricular volume and functions in the evaluation of patients with HF. |
7. | Akut romatizmal ateşli çocuklarda klinik ve laboratuvar bulguların geriye dönük olarak incelenmesi: Reaktivasyon ve koruyucu tedaviye uyumunun araştırılması A retrospective investigation of clinical and laboratory findings in children with acute rheumatic fever, reactivation and compliance with prophylaxis Ayfer Gözü Pirinççioğlu, Ömer Alyan, Murat Kanğın, Mustafa Taşkesen, Mücahit Fidan, Nihat Mermutoğlu, Velat Şen, Mehmet Ali TaşPMID: 23187436 doi: 10.5505/tkda.2012.87405 Sayfalar 427 - 435 Amaç: Bu çalışmada, akut romatizmal ateşli (ARA) hastaların klinik ve laboratuvar özellikleri, ekokardiyografik bulguları geriye dönük olarak incelendi, reaktivasyon ve penisilin koruyucu tedavi uyumu araştırıldı. Çalışma planı: ARA tanısı alan 255 hastanın (143 erkek, 112 kız; ort. yaş 10.1±2.7 yıl), cinsiyet, yaş, klinik ve laboratuvar özellikleri, ekokardiyografik bulguları yanı sıra reaktivasyonu ve penisilin koruyucu tedavisine uyumları incelendi. Bulgular: Çalışmaya alınan hastaların hastanede kalma süreleri 13.3±4.3 gün idi. ARA öyküsü olan hasta sayısı 94 idi. Majör bulgular, hastaların 233’ünde artrit, 166’sında kardit, 14’ünde Sydenham koresi ve 2’sinde subkütan nodüldü. Artrit ve kardit birlikteliği 151 hastada görüldü, hiçbir hastada eritema marjinatum görülmedi. Minör bulgular ateş (n=246) ve artralji idi (n=15). Hastaların 94’ünde boğaz kültürü pozitifti, antistreptolizin-O 124 hastada yüksek bulundu. İzole mitral kapak tutulumu 205 hastada saptandı, hem mitral hem de aort tutulumu 118 hastada görüldü. Sonuç: ARA ülkemizde önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir. Kötü prognozun önlenmesi için erken tanı ve tedavinin yanı sıra uygun koruyucu tedavinin önemi de vurgulanmalıdır. Objectives: We aimed to retrospectively investigate the patients with acute rheumatic fever (ARF) by evaluating their clinic and laboratory properties, echocardiographic findings as well as the reactivation and the compliance to penicillin prophylaxis. Study design: The study involved 255 patients (143 boys, 112 girls; mean age 10.1±2.7 years) with ARF. Their sex, age, clinic and laboratory properties, echocardiographic findings, the reactivation and the compliance to penicillin prophylaxis were recorded. Results: Patients spent 13.3±4.3 days in the hospital, and 94 had a history of ARF. Arthritis was found in 233 patients, carditis in 166, Sydenham’s chorea in 14, subcutaneous nodule in 2, and arthritis-carditis in 151 patients. Erythema marjinatum was not found in any patient. Arthralgia (n=15) and fever (n=246) were found in patients. Throat culture was positive in 94 patients and anti-streptolysin-O titers were high in 124 patients. Mitral involvement was found in 205 patients while the combination of mitral and aortic valve involvement were observed in 118 patients. Conclusion: ARF still continues to be a major public health problem in our country. A bad prognosis may be prevented by early diagnosis and treatment. The importance of appropriate prophylaxis should also be emphasized. |
OLGU BILDIRISI | |
8. | Mitral anülüs kaynaklı idiyopatik ventrikül taşikardisinde radyofrekans kateter ablasyonu Radiofrequency catheter ablation of idiopathic ventricular tachycardia originating from the mitral annulus Fethi Kılıcaslan, Ömer Uz, Alptuğ Tokatlı, Zafer IşılakPMID: 23187437 doi: 10.5505/tkda.2012.36974 Sayfalar 436 - 439 İdiyopatik ventrikül taşikardisi (VT) en sık sağ ventrikül çıkış yolundan, nadiren de mitral anülüs bölgesinden kaynaklanır. Bu yazıda, mitral anülüs kaynaklı idiyopatik VT’de başarılı radyofrekans kateter ablasyonu yapılan yirmi yaşındaki bir hasta sunuldu. Hasta kliniğimize yaklaşık beş yıldır devam eden çarpıntı ve nefes darlığı atakları yakınmasıyla başvurdu. Yapılan değerlendirmede idiyopatik VT saptandı. Elektrofizyolojik çalışmada idiyopatik VT’nin mitral anülüs kaynaklı olduğu doğrulandı. Başarılı radyofrekans ablasyon sonrası hastanın yakınması yoktu, kontrol Holter incelemesi normal sınırlar içindeydi. Idiopathic ventricular tachycardias (VT) originate mostly from the right ventricular outflow tract and rarely from the mitral annulus. Herein, we present a 20-year-old male patient in whom we performed a successful radiofrequency catheter ablation of mitral annular VT. He admitted to our department with the complaints of palpitations and shortness of breath attacks for 5 years. Detailed assessment disclosed idiopathic VT which subsequently was found to be derived from the mitral annulus in electrophysiologic study. The patient’s symptoms disappeared after successful RF ablation and the follow-up Holter ECG was totally normal. |
9. | Sirolimus salınımlı stent implantasyonu sonrasında geç dönemde gelişen koroner arter anevrizmasının greft stent ile tedavisi A late coronary aneurysm after sirolimus stent implantation which was treated with coronary graft stent Kıvılcım Özden, Cihan Şengül, Hakan Fotbolcu, İsmet DindarPMID: 23187438 doi: 10.5505/tkda.2012.76390 Sayfalar 440 - 443 İlaç salınımlı stentler restenoz önleyici özelliklerinden dolayı sık olarak kullanılır. Ancak, damar içi hiperplaziyi önleyici etkisi nedeniyle koroner arter anevrizması (KAA) oluşumu gibi yan etkiye neden olabilir. Bu yazıda daha önce ilaç salınımlı stent uygulanan ve literatürde şimdiye kadar en uzun süre sonra KAA gelişen bir hasta sunuldu. Elli yedi yaşında erkek hasta eforla gelen nefes darlığı ve göğüs ağrısı yakınmasıyla hastaneye başvurdu. Yapılan koroner anjiyografide, 5.5 yıl önce sol ön inen artere uygulanan sirolimus salınımlı stent bölgesinde geniş bir KAA saptandı. Bu lezyon başarılı şekilde koroner stent greft ile onarıldı. Drug eluting stents are being used frequently because of their less restenotic properties. However, their effect on preventing neo-intimal hyperplasia may cause many adverse effects such as coronary artery aneurysm (CAA). We report a case that presented with a CAA which was the latest developed CAA after the implantation of drug eluting stents in literature so far. A 57-year-old male presented with dyspnea and typical angina on effort. Coronary angiography was performed. A large CAA was detected at the site of a drug eluting stent which was implanted in the LAD artery 5.5 years ago. It was treated with a coronary stent graft successfully. |
10. | Kor triatriatumun alışılmadık bir varyantı: Kor poliatriatum A very rare case: Cor polyatriatum, a variant of cor triatriatum Zafer Işılak, Alptuğ Tokatlı, Ömer Uz, Mehmet UzunPMID: 23187439 doi: 10.5505/tkda.2012.82231 Sayfalar 444 - 446 Kor triatriatum sinister nadir bir doğuştan kalp anomalisidir. Bu yazıda ileri yaşta, kor triatriatumun bir varyantı olan kor poliatriatumlu olgu sunuldu. Hasta konjestif kalp yetersizliği semptomları ile başvurdu. Ekokardiyografik inceleme ile sol atriyumun tren yolu şeklinde, birbirine paralel fibromusküler zarlarla üç adet boşluğa bölündüğü saptandı. Tanı kardiyak manyetik rezonans görüntüleme ile doğrulandı. Cerrahi tedaviyi kabul etmeyen hasta tıbbi izleme alındı. Cor triatriatum sinister is a rare congenital heart anomaly. We present an elderly patient with cor polyatriatum, which is a variant of cor triatriatum. The patient was admitted to our hospital with symptoms of congestive heart failure. Echocardiographic evaluation revealed that the left atrium was divided into three spaces of the fibromuscular membrane, resembling a railway. Diagnosis was confirmed by cardiac magnetic resonance imaging. The patient did not accept surgical treatment and was followed medically. |
11. | Yırtılmış sağ koroner Valsalva sinüsü anevrizmasının perkütan yolla kapatılması Percutaneous closure of a ruptured right coronary sinus of Valsalva aneurysm Ramazan Akdemir, Ekrem Yeter, Harun Kılıç, Ahmet Göktuğ ErtemPMID: 23187440 doi: 10.5505/tkda.2012.67026 Sayfalar 447 - 450 Valsalva sinüsü anevrizması (VSA) nadir görülen bir kardiyak sorundur ve çoğunlukla doğuştandır. VSA yırtılabilir ve cerrahi tedavi uygulanmazsa ölümle sonuçlanabilir. Bu yazıda daha önce doğuştan kalp hastalığı nedeniyle iki kez düzeltici açık kalp ameliyatı geçirmiş bir olguda gelişen SVA yırtığı ve perkütan yolla tedavisi tartışıldı. On sekiz yaşında bir erkek hasta nefes darlığı ve yorgunluk yakınmalarıyla başvurdu. Hasta bir kez Fallot tetrolojisi ve bir kez de kalıntı ventriküler septal defekt (VSD) şantı nedeniyle üç yıl önce açık kalp ameliyatı olmuştu. Transtorasik ekokardiyografide ve aortografide yırtılmış VSA saptandı. Amplatzer musküler VSD tıkayıcı cihazıyla perkütan kapama işlemi başarılı oldu. Yırtılmış anevrizmanın perkütan yolla tedavisi, seçilmiş olgularda cerrahi tedaviye bir alternatif teknik olabilir. Sinus of Valsalva aneurysm (SVA) is a rare disease that is mostly congenital in origin. The rupture of a SVA may occur and can eventually lead to death unless definite surgical treatment occurs. In this article, a ruptured and percutaneously treated SVA in a subject who underwent two consecutive corrective open cardiac surgeries due to a congenital heart disease was examined. An 18-year-old male was referred because of the complaint of dyspnea and fatigue. He underwent a complete repair of tetrology of Fallot before and a redo-repair of residual VSD three years before. A ruptured SVA was detected by transthoracic echocardiography and aortography. Percutaneous closure was successful by an Amplatzer muscular VSD occluder. Percutaneous treatment of a ruptured SVA may be an alternative technique to surgery in selected cases. |
12. | Palmar psoriasis, beta bloker tedavisinin nadir ancak rahatsız edici bir yan etkisi: Olgu sunumu Palmar psoriasis, a rare side effect of beta-blocker theraphy: a case report Meltem Refiker Ege, Yesim Guray, Umit Guray, Burcu DemirkanPMID: 23187441 doi: 10.5505/tkda.2012.77902 Sayfalar 451 - 453 Kırk beş yaşında kadın hasta her iki avuç içinde kırmızı döküntü yakınmasıyla polikliniğimize başvurdu. Hastanın öyküsünden yeni tanı hipertansiyon nedeni ile birbaşka merkezde metoprolol tedavisine başladığı öğrenildi. Fizik muayenede vücudunun başka bir bölgesinde benzer lezyonlar gözlenmedi. Diğer fizik muayene bulguları, biyokimya, idrar ve tam kan analizleri normaldi. Dermatoloji kliniği ile konsülte edilen hastaya metoprolol tedavisine bağlı palmar psoriazis tanısı kondu. Öyküsünden ailesinde ve kendisinde öncesinden psoriazis olmadığı öğrenildi. Hastanın metoprolol tedavisi kesildi ve topikal kortikosteroid başlandı. Hastanın izleminde lezyonlarda tekrarlama görülmedi. Psoriazis betabloker tedavisinin nadir bir yan etkisidir. A 45-year-old woman presented to our outpatient clinic with reddish eruptions in both palms. We have learned that she was prescribed metoprolol at another medical center to treat new onset hypertension. On her physical examination there were no associated lesions on the body. All other physical findings, as well as blood chemistry, urine analysis, and complete blood count, were found to be normal. After her consultation with the dermatology department, palmar psoriasis due to metoprolol therapy was diagnosed. The personal and family history of the patient yielded no history for psoriasis. Metoprolol therapy was withdrawn and topical treatment with corticosteroid was recommended. The patient has returned to the clinic subsequently, with no recurrence of the lesions. Psoriazis is one of the rare side effects of beta-blocker therapy. |
13. | Hashimoto hastalığının ilk ve tek bulgusu: Perikart tamponadı First and only manifestation of Hashimoto’s disease: pericardial tamponade Yalçın Velibey, Ali Nazmi Çalık, Seçkin Satılmış, Hülya IlıksuPMID: 23187442 doi: 10.5505/tkda.2012.42078 Sayfalar 454 - 457 Perikart efüzyonu hipotiroidizmde sık görülmesine rağmen nadiren kalp tamponadına neden olmaktadır. Daha önceden sağlıklı olan 39 yaşındaki erkek hasta ilerleyici nefes darlığı yakınması ile başvurdu. Transtorasik ekokardiyografide tamponada neden olan masif perikart efüzyonu saptandı. Tiroit fonksiyon testlerinden tiroit stimüle edici hormonun düşük, serbest tiroksin ve triiyodotironin yüksek olduğu saptandı. Antitiroglobulin ve antiperoksidaz antikorları anlamlı derecede yüksekti. Ekokardiyografi kılavuzluğunda apikal yaklaşımla perikardiyosentez işlemi uygulanan hastaya Haşimato hastalığı tanısı konularak tiroit replasman tedavisine başlandı. Bu yazıda, Hashimoto hastalığında ilk ve tek bulgu veren perikart tamponatlı olgu sunuldu. Pericardial effusion in hypothyroidism is a common finding, but an effusion which causes cardiac tamponade is a rarity. A 39-year-old man without previous medical history presented with progressive shortness of breath. Transthoracic echocardiography revealed massive pericardial effusion with tamponade findings. Thyroid function analysis showed raised thyroid-stimulating hormone associated with a severe decrease of free thyroxine and triiodothyronine. Antithyroglobulin and antithyroperoxidase antibodies were significantly high. The echocardiography-guided pericardiocentesis was followed by thyroid replacement therapy with the diagnosis of Hashimoto’s disease. We report a case of pericardial tamponade as the first and only manifestation of Hashimoto’s disease. |
DERLEME | |
14. | Prediyabet koroner arter hastalığı eşdeğeri olma yolunda Prediabetes, becoming the equivalent of coronary artery disease Köksal Ceyhan, Fatih AltunkaşPMID: 23187443 doi: 10.5505/tkda.2012.40325 Sayfalar 458 - 465 Prediyabet kan şekerinin normalden daha yüksek ancak, diyabet tanısı koyduracak düzeyden daha düşük olması şeklinde tanımlanır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yapılan geniş çalışmalarda prediyabet prevalansının belirgin bir artış eğilimi içinde olduğu görülmüştür. “Centers for Disease Control and Prevention” verilerine göre Amerika Birleşik Devletleri’nde 79 milyon prediyabetli hasta bulunmaktadır. Bu durum, tüm dünyada geniş bir popülasyonun yakın bir gelecekte diyabet gelişme riski altında olduğunu göstermektedir. Diyabet gelişimi ile olan güçlü ilişkisinin yanında, prediyabet kardiyovasküler hastalıkların ve komplikasyonlarının gelişme riskini artırmaktadır. Bu yazıda, prediyabetin tanımı, tespiti, kardiyovasküler hastalıklarla ilişkisi ve tedavisi tartışıldı. Prediabetes refers to a state where blood glucose levels are higher than normal, but not high enough to meet the diagnostic criteria for diabetes mellitus. Similar to the worldwide trend, data derived from large studies has shown an increasing trend in the prevalence of prediabetes in Turkey. According to the Centers for Disease Control and Prevention data, 79 million individuals in the United States have prediabetes. This implies a large population worldwide is at risk of developing diabetes in the near future. In addition to its strong association with the development of diabetes, prediabetes itself represents an increased risk of developing cardiovascular disease and its complications. This review will focus on definition, detection, association with cardiovascular disease and treatment of prediabetes. |
NASIL YAPALIM? | |
15. | Persistan sol süperiyor vena kava tanısı Suggestions on how to do / Diagnosis of persistent left superior vena cava Tayfun Sahin, Umut CelikyurtPMID: 23187444 doi: 10.5505/tkda.2012.72558 Sayfalar 466 - 468 Makale Özeti |Tam Metin PDF |
OLGU GÖRÜNTÜSÜ | |
16. | Yaygın hastalıklı daralmış sol ön inen artere stent endarterektomi Stent endarterectomy on the diffusely diseased, restenosed left anterior descending artery Hasan Ardal, Oğuz Yılmaz, Mehmet Susam, Bingür SönmezPMID: 23187445 doi: 10.5505/tkda.2012.65392 Sayfa 469 Makale Özeti |Tam Metin PDF |
17. | Anteriyor miyokart enfarktüsü sonrası sol ventriküler gerçek anevrizma içerisinde gelişen semptomsuz yalancı anevrizma Asymptomatic giant left ventricular psuedoaneurysm in a true aneurysm following anterior myocardial infarction Uğur Canpolat, Necla Özer, Serdar Aksöyek, Kenan ÖvünçPMID: 23187446 doi: 10.5505/tkda.2012.67750 Sayfa 470 Makale Özeti |Tam Metin PDF |
18. | Aort kapak replasmanı sonrası edinsel Gerbode tipi ventriküler septal defekt Acquired Gerbode type ventricular septal defect after aortic valve replacement Selen Yurdakul, Saide Aytekin, Yelda Tayyareci, Metin SezgiçPMID: 23187447 doi: 10.5505/tkda.2012.57383 Sayfa 471 Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video |
19. | Sağ ventrikül çıkış yolunu oblitere eden tümör A tumor obliterating the right ventricular outflow tract Sait Demirkol, Uygar Cagdas Yuksel, Sevket Balta, Ugur KucukPMID: 23187448 doi: 10.5505/tkda.2012.92155 Sayfa 472 Makale Özeti |Tam Metin PDF | Video |
20. | Elektrokardiyografik bozukluğun nadir bir nedeni: Soliter papiller kas hipertrofisi An unusual cause of electrocardiographic abnormality: solitary papillary muscle hypertrophy Zafer Işılak, Omer Uz, Mehmet Uzun, Bekir Sıtkı CebeciPMID: 23187449 doi: 10.5505/tkda.2012.95852 Sayfa 473 Makale Özeti |Tam Metin PDF |
EDITÖRE MEKTUP | |
21. | Clavis Panax kullanımı sonrası gelişen akut koroner sendrom Two cases of acute coronary syndrome after intake of Clavis Panax Ahmet Göktuğ Ertem, Aslı İnci Ata, Okan Er, Abdullah Güven, Beyhan EryonucuSayfalar 474 - 475 Koroner arter hastalığına öyküsü olan hastalarda medikal tedaviye ek olarak alternatif tedavilere yönelme eğilimi mevcuttur.Son dönemlerde koroner arter hastalığına sahip hastalardan Clavis Panax kullanımı ile sık sık sorularla karşılaşmaktayız. Bu editöre mektupta Clavix Panax kullanımı sonrasında akut koroner sendrom olan hastalara yönelik değerlendirmeleri içermektedir. Patients who had history of coronary artery disease, searched alternative treatment in addition to medical treatment. Recently, we recieved questions about usage of Clavis Panax. In this letter to editor, we discussed about acute coronary syndrome after intake of Clavix Panax. |
22. | Does Right ventricular involvement increase risk of thrombus formation in post-partum cardiomyopathy? Nuri İlker Akkuş, Jai Varma, Kalgi ModiSayfa 476 Apical thrombus can be seen in patients with post-partum cardiomyopathy (PPCMP). However it is very rare to have clot in both ventricles as reported by Dr.Koc et al. In those cases there was also dysfunction of the right ventricle (RV).We also had a patient with PPCMP with symptomatic right ventricular dysfunction who developed large left ventricular and left atrial thrombus complicated by stroke 18 months after diagnosis of PPCMP. Although there are no recommendations for prophylacic anticoagulation, it should be considered in patients with RV failure, especially if they are symptomatic. |
DIĞER YAZILAR | |
23. | Düzeltme Erratum Sayfa 477 Makale Özeti |Tam Metin PDF |
24. | Uzman Yanıtları Answers of Specialist Mustafa CemriSayfa 478 Makale Özeti |Tam Metin PDF |
25. | Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar Comment on cardiology publications Ertan UralSayfa 479 Makale Özeti |Tam Metin PDF |
Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi