ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 40 (1)
Cilt: 40  Sayı: 1 - Ocak 2012
EDITÖRYAL YORUM
1.
Editöryal Yorum: Sürekli ST-segment yüksekliği olmayan (ST yükselmesiz) akut koroner sendrom hastalarının tedavisi: Yeni Avrupa Kardiyoloji Derneği Kılavuzu'nda neler değişti?
Editorial: Management of acute coronary syndromes in patients presenting without persistent ST-segment elevation: What has changed in the new European Society of Cardiology guideline?
Hakan Altay, Seçkin Pehlivanoğlu
PMID: 22395367  doi: 10.5543/tkda.2012.02017  Sayfalar 1 - 8
Editöryal Yorum: Sürekli ST segment yüksekliği olmayan (ST yükselmesiz) Akut Koroner Sendrom hastalarının tedavisi: Yeni Avrupa Kardiyoloji Derneği Kılavuzu’nda neler değişti?
Editorial: Management of acute coronary syndromes in patients presenting without persistent ST-segment elevation: What has changed in the new European Society of Cardiology guideline?

ARAŞTIRMA
2.
eGFR ve hemoglobin çarpımı, ciddi anemi ve böbrek yetersizliği olmaksızın sistolik kalp yetersizliği olan hastalarda mortaliteyi öngörmede yardımcı olabilir
The product of eGFR and hemoglobin may help predict mortality in systolic heart failure patients without severe anemia and renal failure
Mehmet Birhan Yılmaz, Ali Zorlu, Gökhan Bektaşoğlu, Osman Can Yontar, İzzet Tandoğan
PMID: 22395368  doi: 10.5543/tkda.2012.01496  Sayfalar 9 - 15
Amaç: Kardiyorenal anemi sendromu kalp yetersizliği (KY) hastalarında tanımlanmıştır. Renal bozukluğun ve aneminin ayrı ayrı etkileri daha önce ortaya konmuş olsa da, böbrek, kemik iliği ve kalp arasındaki karmaşık etkileşim, hastalığı daha hafif olan kişilerde karar verme işlemini nispeten verimsiz kılar. Bu çalışmada, tahmini glomerül filtrasyon hızı (eGFR) ve hemoglobin (Hb) çarpımının KY hastalarında sonlanımı öngörmedeki rolünü araştırmayı amaçladık.
Çalışma planı: Çalışmaya, akut dekompanse sistolik KY tanısıyla hastaneye yatırılıp taburcu edilen ardışık 148 hasta (89 erkek, 59 kadın; ort. yaş 68±10) alındı. Taburcu edilirken Hb düzeyleri ölçüldü, böbrek fonksiyonu MDRD (Modification of Diet in Renal Disease) formülü ile belirlendi. eGFRxHb çarpımı hesaplanarak, ROC (alıcı işletim karakteristiği) analiziyle kesim değeri çıkarıldı. Hastaların 34 aya varan takipleri (ort. 8.2±5.5 ay) sonrasında eGFRxHb çarpımı değerinin ölüm üzerindeki etkisi araştırıldı.
Bulgular: Hasta grubunda ortalama Hb 12.7±2 gr/dl, ortalama kreatinin 105±46 μmol/l ve ortalama eGFR 61±23 ml/dk/1.73 m2 bulundu. Seksen iki hastada (%55.4) eGFR <60 ml/kg/m2 idi. İzlem sırasında 27 hasta öldü. eGFRxHb çarpımının mortaliteyi öngörmede kesim değeri ≤788 bulunurken, duyarlığı %82.6, özgüllüğü %51.3 idi. Çokdeğişkenli Cox orantılı analizinde, sadece eGFRxHb çarpımının ≤788 olması (HR 4.488, %95 GA 1.500-13.433, p=0.007) ve atriyal fibrilasyon varlığı (HR 2.644, %95 GA 1.113-6.280, p=0.028) sistolik KY hastalarında ölümün bağımsız öngördürücüleri olarak bulundu.
Sonuç: eGFRxHb çarpımının sistolik KY olan hastalarda ölümün öngörülmesinde yararlı olabileceği sonucuna varıldı.
Objectives: Cardiorenal anemia syndrome is defined in patients with heart failure (HF). Although individual influences of renal impairment and anemia were shown previously, complex interaction between the kidney, bone marrow, and the heart renders decision making relatively inefficient in patients with milder forms of these diseases. We aimed to investigate whether product of estimated glomerular filtration rate (eGFR) and hemoglobin (Hb) predicts outcomes in patients with HF.
Study design: The study included 148 consecutive patients (89 males, 59 females; mean age 68±10 years) who were hospitalized with acutely decompensated systolic HF and discharged alive. Discharge Hb levels were measured. Renal function was estimated via the MDRD (Modification of Diet in Renal Disease) formula. The eGFRxHb product was derived, and cut-off was defined using the ROC (receiver operating characteristic) analysis. The influence of eGFRxHb product on mortality was analyzed after a follow- up period of up to 34 months (mean 8.2±5.5 months).
Results: The mean Hb was 12.7±2 g/dl, the mean creatinine was 105±46 μmol/l, and the mean eGFR was 61±23 ml/min/1.73 m2. Eighty-two patients (55.4%) had an eGFR of <60 ml/kg/m2. During the follow-up, 27 patients died. Optimal cut-off level of eGFRxHb product to predict mortality was found to be ≤788 with a sensitivity of 82.6% and specificity of 51.3%. In multivariate Cox proportional analysis, only eGFRxHb product ≤788 (HR 4.488, 95% CI 1.500-13.433, p=0.007) and presence of atrial fibrillation (HR 2.644, 95% CI 1.113-6.280, p=0.028) were independent predictors of mortality in patients with HF.
Conclusion: We concluded that the product of eGFR and Hb might be useful in prediction of mortality among patients with systolic HF.

3.
İzole biküspit aort kapak hastalarında P dalga dispersiyonunun değerlendirilmesi ve aort esnekliği ile ilişkisi
Assessment of P-wave dispersion in patients with isolated bicuspid aortic valve and its relationship with aortic elasticity
Emine Bilen, Mustafa Kurt, Ibrahim Halil Tanboga, Umran Koçak, Cenk Sarı, Husyın Ayhan, Telat Keleş, Engin Bozkurt
PMID: 22395369  doi: 10.5543/tkda.2012.01741  Sayfalar 16 - 21
Amaç: Bu çalışmada, kapak işlevinde önemli bozukluk olmayan izole biküspit aort kapaklı (BAK) hastalarda P dalga süresi ve P dalga dispersiyonu değerlendirildi ve P dalga ölçümleri ile aort esneklik parametreleri arasındaki ilişki araştırıldı.
Çalışma planı: İleriye dönük bu çalışmaya izole BAV olan ve ejeksiyon fraksiyonu normal 39 hasta ve yaş ve cinsiyet uyumlu 29 sağlıklı birey alındı. P dalga süresi ve P dalga dispersiyonu 12 derivasyonlu elektrokardiyografi kayıtlarından hesaplandı. Tüm olgulara ayrıntılı ekokardiyografi incelemesi yapıldı ve aort gerilimi, aort sertlik indeksi, aort gerilebilirliği ve aort esneklik katsayısı gibi aort esneklik parametreleri hesaplandı.,
Bulgular: En yüksek P dalga süresi ve P dalga dispersiyonu hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek bulundu (sırasıyla, 128±11 ve 115±11 msn, p=0.006; 70±10 ve 66±13 msn, p=0.02); en düşük P dalga süresi ise benzerdi. Hasta grubunda aort gerilimi ve aort gerilebilirliği anlamlı derecede düşük, aort sertlik indeksi ve aort esneklik katsayısı anlamlı derecede yüksek idi (tümü için p=0.0001). Korelasyon analizinde en yüksek P dalga süresi aort gerilimi (r=-0.30, p=0.01), aort gerilebilirliği (r=-0.27, p=0.02), aort sertlik indeksi (r=0.36, p=0.004) ve aort esneklik katsayısı (r=0.38, p=0.003) ile, P dalga dispersiyonu ise aort gerilimi (r=-0.23, p=0.05) ve aort esneklik katsayısı (r=0.25, p=0.05) ile anlamlı ilişki gösterdi.
Sonuç: Bulgularımız, kapak fonksiyonu normal izole BAK hastalarında P dalga süresi ve dispersiyonunda artış olduğunu, bunların her ikisinin de aort esneklik parametreleri ile ilişkili olduğunu gösterdi.
Objectives: We evaluated P-wave duration and P-wave dispersion (PWD) in patients with isolated bicuspid aortic valve (BAV) without significant valve dysfunction and investigated the relationship between P-wave measurements and aortic elasticity.
Study design: This prospective study consisted of 39 patients with isolated BAV with normal ejection fraction and 29 age- and gender-matched healthy subjects. P-wave duration and P-wave dispersion were calculated on 12- lead electrocardiograms. Echocardiographic examination was performed and aortic elasticity parameters were calculated including aortic strain, aortic stiffness index, aortic distensibility, and aortic elastic modulus.
Results: Patients with BAV had significantly greater Pmax and PWD compared to controls (128±11 vs. 115±11 msec, p=0.006; 70±10 vs. 66±13 msec, p=0.02, respectively), whereas Pmin was similar. Aortic strain and distensibility were significantly lower and aortic stiffness index and aortic elastic modulus were significantly greater in patients with BAV (for all, p=0.0001). In correlation analysis, Pmax was significantly correlated with aortic strain (r=-0.30, p=0.01), aortic distensibility (r=-0.27, p=0.02), aortic stiffness index (r=0.36, p=0.004), and aortic elastic modulus (r=0.38, p=0.003), while PWD was correlated with aortic strain (r=-0.23, p=0.05) and aortic elastic modulus (r=0.25, p=0.05).
Conclusion: Our data showed that isolated BAV without valve dysfunction was associated with prolonged Pwave duration and increased PWD, both of which were related to aortic elasticity parameters.

4.
İzole ventriküler septal defektli 799 çocuğun uzun süreli takibi
Long-term follow-up of 799 children with isolated ventricular septal defects
Sevcan Erdem, Nazan Özbarlas, Osman Küçükosmanoğlu, Hakan Poyrazoğlu, Orhan Kemal Salih
PMID: 22395370  doi: 10.5543/tkda.2012.01679  Sayfalar 22 - 25
Amaç: İzole ventriküler septal defektli (VSD) çocuk hastalarda uzun dönem takip ve prognoz sonuçları geriye dönük olarak değerlendirildi.
Çalışma planı: Çalışmaya çocuk kardiyolojisi bölümünde izole VSD nedeniyle izlenen 799 hasta (368 kız, 431 erkek; ort. tanı yaşı 24.3±37.4 ay; ortanca 6 ay) alındı. Olguların ortalama takip süresi 32.8±30.3 ay (ortanca 20 ay) idi.
Bulgular: Defeklerin sınıflandırılması perimembranöz (n=610, %76.4), müsküler (n=171, %21.4), çift iştirakli subarteryel (n=10, %1.3) ve çoklu defekt (n=8, %1) şeklindeydi. Kendiliğinden kapanma oranı müsküler defektlerde %42.7, perimembranöz defektlerde %13.1, çoklu defektlerde %25 bulundu. Kendiliğinden kapanmanın gerçekleştiği ortalama yaş müsküler defektlerde 18.6±19.9 ay (ortanca 12 ay), perimembranöz defektlerde 30.2±33.7 ay (ortanca 14.5 ay) idi. Müsküler defektlerin %78.1’i, perimembranöz defektlerin %58.6’sı 2 yaşından önce kendiliğinden kapandı. Cerrahi olarak kapatılan 256 defektin (%32) çoğu (%91.4) perimembranöz yerleşimli idi. Ortalama cerrahi yaşı müsküler grupta 38.8±49.1 ay (ortanca 11 ay), perimembranöz grupta 43.7±40.9 ay (ortanca 24 ay) idi. İzlem dönemi sırasında görülen komplikasyonlar şunlardı: aort kapak sarkması (%0.7), aort yetersizliği (%0.6), sol ventrikül-sağ atriyum bağlantısı (%2.6), subaortik çıkıntı (%3.7) ve infundibuler darlık (%1.2). Ameliyat edilen hastaların sekizinde (%3.7) aort yetersizliği gelişti.
Sonuç: Bulgularımız VSD’lerin doğal seyri ve prognozu hakkında hasta yaşı, defekt tipi ve izlem döneminde gelişen komplikasyonlar açısından yararlı veriler ortaya koymuştur.
Objectives: We evaluated long-term follow-up results and prognosis of pediatric patients with isolated ventricular septal defects (VSD).
Study design: The study included 799 patients (368 girls, 431 boys; mean age at diagnosis 24.3±37.4 months; median 6 months) who were monitored by the pediatric cardiology department for VSD. The mean follow-up period was 32.8±30.3 months (median 20 months).
Results: The VSDs were classified as perimembranous (n=610, 76.4%), muscular (n=171, 21.4%), doubly committed subarterial (n=10, 1.3%), and multiple (n=8, 1%). Spontaneous closure rates were 42.7%, 13.1%, and 25% in muscular, perimembranous, and multiple VSDs, respectively, which corresponded to a mean age of 18.6±19.9 months (median 12 months) in muscular and 30.2±33.7 months (median 14.5 months) in perimembranous VSDs. Before 2 years of age, 78.1% of muscular and 58.6% of perimembranous VSDs underwent spontaneous closure. Of 256 defects (32%) that required surgical closure, 91.4% were of perimembranous location. The mean age at surgery was 38.8±49.1 months (median 11 months) for muscular, and 43.7±40.9 months (median 24 months) for perimembranous defects. During the follow-up period, the following complications were noted: aortic valve prolapse (0.7%), aortic regurgitation (0.6%), left ventricle-to-right atrium shunt (2.6%), subaortic ridge (3.7%), and infundibular stenosis (1.2%). Aortic regurgitation developed in eight patients (3.7%) after surgical closure.
Conclusion: Our data on the natural course and prognosis of VSDs may be of relevance with respect to patients’ age, defect type, and complications encountered in the follow-up period.

5.
1998-2011 arası dönemde kalp nakli hastalarında etyoloji, ölüm nedenleri, sağkalım ve mortalite oranlarındaki değişim
Changes in etiology, cause of death, survival, and mortality rates in cardiac transplant patients from 1998 to 2011
Hasan Güngör, Sanem Nalbantgil, Emrah Oğuz, Mehmet Fatih Ayık, Mehdi Zoghi, Serkan Ertugay, Sultan Karakula, Çağatay Engin, Tahir Yağdı, Mustafa Özbaran
PMID: 22395371  doi: 10.5543/tkda.2012.01796  Sayfalar 26 - 32
Amaç: 1998’den 2011 yılına kadar kalp nakli yapılan olgularda kalp yetersizliği etyolojisi, ölüm nedenleri, mortalite ve sağkalım oranlarındaki değişimler geriye dönük olarak değerlendirildi.
Çalışma planı: Şubat 1998-Ocak 2011 tarihleri arasında kalp nakli yapılan ardışık 144 hasta (112 erkek, 32 kadın; ort. yaş 40.2±14.3) çalışmaya alındı. Hastalar, Ocak 2006 yılına kadar kalp nakli yapılan 63 olgu (grup 1; ort. yaş 42.5±12.6) ve Ocak 2006-Ocak 2011 arasında kalp nakli yapılan 81 olgu (grup 2; ort. yaş 38.4±15.3) olmak üzere iki grupta incelendi. İkinci dönemde 17 hastaya kalp nakli ameliyatından önce ventrikül destek cihazı uygulanmıştı.
Bulgular: Dilate kardiyomiyopati iki grupta da en önemli kalp nakli nedeni idi (grup 1, %71.4; grup 2, %74.1). Genel mortalite %39.6 (n=57) bulunurken, hastaneiçi (<30 gün) mortalite oranı %13.9 (n=20), geç (≥30 gün) mortalite oranı %25.7 (n=37) idi. Sağkalım oranları 1, 2, 5 ve 10 yıl için sırasıyla %76, %69, %59 ve %46 bulundu. İkinci grupta genel mortalite ve geç (≥30 gün) mortalite oranları 1. gruptaki olgulara göre anlamlı derecede daha düşük iken (sırasıyla %29.6 ve %52.4, p=0.005; %16.0 ve %38.1, p=0.002), erken mortalite (<30 gün) oranları benzerdi. İkinci gruptaki sağkalım oranları, anlamlı derecede olmasa da, daha yüksekti (1. yıl %76.1 ve %74.6; 2. yıl %73.0 ve %65.1; 5. yıl %63.8 ve %55.6; log rank 0.33). İki dönemde de enfeksiyonlar (sırasıyla %30.3 ve %33.3), sağ ventrikül yetersizliği (%12.1 ve %29.2) ve ani ölüm (%15.2 ve %16.7) en önemli ölüm nedenleri olarak gözlendi.
Sonuç: Verilerimiz 1998’den 2011 yılına kadar kalp nakli yapılan hastalarda genel ve geç mortalite oranlarının azaldığını göstermektedir.
Objectives: We retrospectively analyzed changes in heart failure etiology, causes of death, mortality and survival rates in cardiac transplant patients from 1998 to 2011.
Study design: A total of 144 patients (112 men, 32 women; mean age 40.2±14.3 years) underwent cardiac transplantation between February 1998 and January 2011. The patients were divided into two groups; hence, 63 patients (group 1; mean age 42.5±12.6 years) receiving transplantation up to January 2006, and 81 patients (group 2; mean age 38.4±15.3 years) receiving transplantation from 2006 to 2011. In the latter period, a ventricular assist device was used in 17 patients before transplantation.
Results: Dilated cardiomyopathy was the main cause of heart transplantation in both groups (71.4% vs. 74.1%). Overall mortality, in-hospital mortality (<30 days), and late mortality (≥30 days) rates were 39.6% (n=57), 13.9% (n=20), and 25.7% (n=37), respectively. Survival rates for 1, 2, 5, and 10 years were 76%, 69%, 59%, and 46%, respectively. The second group had significantly lower rates of overall mortality and late mortality compared to group 1 (29.6% vs. 52.4%, p=0.005; 16.0% vs. 38.1%, p=0.002, respectively), whereas early mortality rates were similar. Survival rates were also higher in the second group, but these differences did not reach significance (1-year, 76.1% vs. 74.6%; 2-year, 73.0% vs. 65.1%; 5-year, 63.8% vs. 55.6%; log rank 0.33). In both groups, infections (30.3% vs. 33.3%), right ventricular failure (12.1% vs. 29.2%), and sudden cardiac death (15.2% vs. 16.7%) were the leading causes of death.
Conclusion: Our data show that overall and late mortality rates show significant decreases in cardiac transplant patients from 1998 to 2011.

6.
Kararlı koroner arter hastalığı olanlarda modifiye tromboelastogram yöntemi ile aspirin direnci sıklığı ve klinik ve laboratuvar bulgularla ilişkisi
The frequency of aspirin resistance by a modified thrombelastography method and its relationship with clinical and laboratory parameters in patients with stable coronary artery disease
Durmuş Yıldıray Şahin, Mevlüt Koç, Murat Çaylı, Onur Kadir Uysal, Osman Karaarslan, Mehmet Kanadaşı, Mustafa Demirtaş
PMID: 22395372  doi: 10.5543/tkda.2012.01645  Sayfalar 33 - 40
Amaç: Kardiyovasküler hastalıklarda antitrombosit tedavinin temelini oluşturan aspirinle tedavi edilen hastalarda %0.4 ile %83.3 arasında değişen oranlarda aspirin direncine rastlanmaktadır. Bu çalışmada, kararlı koroner arter hastalığı (KAH) tanısı ile takip edilen ve 100 mgr/gün aspirin kullanan hastalarda modifiye tromboelastogram (mTEG) yöntemi kullanılarak aspirin direnci sıklığı ve aspirin direnci ile ilişkili klinik ve biyokimyasal parametrelerin araştırılması amaçlandı.
Çalışma planı: Çalışmaya kararlı KAH tanısı ile izlenen ve 100 mgr/gün aspirin kullanan 168 hasta (115 erkek, 53 kadın; ort. yaş 60±8) alındı. Aspirine verilen yanıt mTEG yöntemi ile belirlendi. Bu yöntemde tam kanda araşidonik asitle oluşturulan trombosit agregasyon inhibisyonunun (TAİ) %50’nin altında olması aspirin direnci olarak kabul edildi.
Bulgular: Yirmi yedi hastada (%16.1) aspirin direncine rastlandı. Trombosit agregasyon inhibisyon düzeyi, hiperlipidemi, sigara kullanımı, spironolakton kullanımı, sistolik kan basıncı, nabız basıncı, total kolesterol ve fibrinojen ile negatif ilişki gösterdi. Çoklu regresyon analizinde, bunlar arasında sadece fibrinojen düzeyi (OO=1.063, p=0.010) ve nabız basıncının (OO=1.197, p=0.023) aspirin direnci ve TAİ’yi öngörmede bağımsız gösterge olduğu saptandı. Alıcı işletim karakteristiği analizinde, kesim değeri olarak nabız basıncı 50 mmHg ve fibrinojen değeri 400 mgr/dl alındığında, bunların aspirin direncini öngörmede duyarlığı sırasıyla %88.9 ve %74, özgüllüğü %64.4 ve %68 bulundu.
Sonuç: Fibrinojen düzeyi ve nabız basıncı ölçümünün aspirin direncini öngörmede kolay ve kullanışlı yöntemler olduğu düşünüldü.
Objectives: Aspirin is the cornerstone of antiplatelet therapy in cardiovascular medicine. However, aspirin resistance has been demonstrated in 0.4% to 83.3% of aspirin-receiving patients. The aim of this study was to investigate the frequency of aspirin resistance using a modified thrombelastography (mTEG) method and related clinical and biochemical parameters in patients with stable coronary artery disease (CAD), who received 100 mg/day aspirin.
Study design: The study included 168 patients (115 males, 53 females; mean age 60±8 years) with stable CAD, receiving aspirin at a dose of 100 mg/day. Aspirin responsiveness was determined using mTEG, where aspirin resistance was defined as arachidonic acid-induced whole blood platelet aggregation inhibition (PAI) of less than 50%.
Results: Aspirin resistance was detected in 27 patients (16.1%). Platelet aggregation inhibition showed negative correlations with hyperlipidemia, smoking, spironolactone use, systolic blood pressure, pulse pressure, and total cholesterol and fibrinogen levels. In multivariate regression analysis, only fibrinogen level (OR=1.063, p=0.010) and pulse pressure (OR=1.197, p=0.023) were found to be independent indicators of aspirin resistance and PAI. In ROC analysis, cut-off values of 50 mmHg for pulse pressure and 400 mg/dl for fibrinogen level predicted aspirin resistance with 88.9% and 74% sensitivity and 64.4% and 68% specificity, respectively.
Conclusion: Our findings suggest that measurements of fibrinogen level and pulse pressure may be used as easy and reliable methods in predicting aspirin resistance.

7.
Kardiyovasküler tıbba katkıda bulunan Türkiye kaynaklı 50 başlıca makale
Top 50 articles from Turkey contributing to cardiovascular medicine
Altan Onat
PMID: 22395373  doi: 10.5543/tkda.2012.01726  Sayfalar 41 - 47
Amaç: Ülkemizden son 40 yılda kardiyovasküler tıbba en fazla “halis” katkı yapan yayınları belirleyip duyurmak.
Çalışma planı: Web of Science verilerine dayanarak, Türkiye kurumlarından kaynaklanıp 2011 Temmuz ayına kadar en fazla atıf alan 50 yayın belirlendi. Makalelerde uluslararası yazar payının “küçük”ten fazla olmaması şartı arandı.
Bulgular: Otuz sekiz başyazar, herbiri ≥37 (%95 GA 37; 124) atıf alan 50 yayın üretti. Burada referansları bildirilen bu yayınlar, kalite itibariyle dünyadaki yayınların üst %1-%20’sine denk düşüyordu. Makalelerin yarısı 1997-2003 döneminde üretildi. Türkiye’de günümüzde bu düzeyde yılda yalnızca 4-5 yayın gerçekleştirildiği tahmin edildi ki bu, dünya üretiminde ancak binde 1.0’lık bir pay temsil eder. 1995-2005 döneminde kaydedilen ciddi yükseliş eğiliminin daha sonra benzer oranda sürmediği veya sürmeyeceği öngörülebilir. Kardiyoloji 29, kalp-damar cerrahisi 19, çocuk kardiyolojisi iki yayın üretti. Yayınların kökeninde yalnızca 10 tıp fakültesi ve GATA bulunurken, Sağlık Bakanlığı’na bağlı üç hastane ve iki özel hastane de listede yer almıştır.
Sonuç: Kardiyovasküler tıbba katkımız, Türkiye’nin potansiyeli açısından tatmin etmemektedir. Böylesi potansiyele sahip araştırmalar geliştirmeye odaklanan bir ortam hazırlamak üzere, yetkili organların ciddi bir şekilde harekete geçmesi gerekir.
Objectives: To determine and disclose publications from Turkey that have most contributed “genuinely” to cardiovascular medicine in the past 40 years.
Study design: Based on data of Web of Science, 50 publications were identified, originating from Turkey’s institutions and having received the greatest number of citations as of July 2011. Papers having more than a minor share by international authors were not considered.
Results: Thirty-eight primary authors generated 50 medical papers, each receiving ≥37 citations (95% CI 37; 124). The herein cited articles corresponded in quality to the top one-fifth of global papers. Half of the articles were published in 1997-2003. Currently, the estimated number of such papers produced annually in Turkey is only 4-5, which represents only a global share of 1.0 per mille. The best period registered were the years 1995 to 2005, after which a rise is not anticipated to persist. Cardiology generated 29, cardiovascular surgery 19, and pediatric cardiology two articles. These publications originated from only 10 medical faculties, Gülhane Military Academy, three state and two private hospitals.
Conclusion: Given its potential, the performance of Turkey’s contribution to cardiovascular medicine has been unsatisfactory. A much larger concerted effort is required to form a milieu that will focus to enhance research having a potential to contribute to medicine.

OLGU BILDIRISI
8.
Pulmoner arterden köken alan sol koroner arter anomalisi olan iki erişkin hasta
Two adult cases of anomalous left coronary artery from the pulmonary artery
Ahmet Çağrı Aykan, Mustafa Yıldız, Gökhan Kahveci, Mehmet Özkan
PMID: 22395374  doi: 10.5543/tkda.2012.01605  Sayfalar 48 - 51
Sol ana koroner arterin pulmoner arterden köken alması (ALCAPA) çok nadir görülen bir doğuştan anomalidir. Hastalık genellikle yaşamın ilk aylarında sol kalp yetersizliği ve mitral kapak yetersizliği ile kendini gösterir. Ancak, bazı hastalarda sağ koroner arterden yeterli kolateral kan akımının sağlanması, sağkalımı ileri yaşlara kadar artırabilir. Bu yazıda, biri angina yakınmasıyla başvuran 50 yaşında erkek, diğeri inme, nefes darlığı ve bacaklarda şişlik ile başvuran 70 yaşında kadın olmak üzere, ileri yaşlarda ALCAPA tanısı konan iki hasta sunuldu. Her iki olguda da anomali koroner anjiyografi ve çokkesitli bilgisayarlı tomografi anjiyografi ile gösterildi. Daha genç yaştaki hasta ameliyatı kabul etmedi ve antiiskemik ilaçlarla sürdürülen iki yıllık takibi semptomsuz ve olaysız geçirdi. Daha yaşlı hastada ise, cerrahi riski yüksek olduğundan medikal tedavi yanı sıra intrakardiyak defibrilatör uygulaması planlandı.
Anomalous origin of the left coronary artery from the pulmonary artery (ALCAPA) is a rare congenital anomaly that presents as left-sided heart failure and mitral valve insufficiency during the first months of life. However, some cases may benefit from sufficient collateral blood supply from the right coronary artery, resulting in increased survival even to advanced ages. Herein, we report on two adult cases of ALCAPA, namely, a 52-year-old male patient that presented with angina and a 70-year-old female patient presenting with stroke, dyspnea, and pretibial edema. In both cases, ALCAPA was demonstrated by coronary angiography and multislice computed tomography angiography. The younger patient refused surgery and remained asymptomatic and event-free during a two-year follow-up with anti-ischemic medications, while the older with high surgical risk was considered for intracardiac defibrillator implantation along with medical therapy.

9.
Hepatoselüler karsinomlu bir hastada sağ atriyumu tamamen dolduran metastatik kitlenin asemptomatik seyri
Asymptomatic course of a metastatic mass completely filling the right atrium in a patient with hepatocellular carcinoma
Taner Ulus, Alparslan Birdane, Emine Dündar, Bülent Tünerir
PMID: 22395375  doi: 10.5543/tkda.2012.01753  Sayfalar 52 - 54
İntrakardiyak tutulum hepatoselüler karsinomlu (HSK) hastalarda nadiren gelişir ve prognozu kötüdür. Bu hastalarda genelde ani gelişen nefes darlığı ya da yaygın alt ekstremite ödemi gibi sorunlar gelişir ve klinik seyir birçok ölümcül kardiyovasküler komplikasyonla daha ağırlaşabilir. Bununla birlikte, kardiyak yakınma ya da bulgu olmaması beklenen bir durum değildir. Bu yazıda, sağ atriyumu tamamen dolduran bir kitlenin tesadüfen saptandığı, 61 yaşında HSK’li bir hasta sunuldu. Hastada kardiyak yakınma ya da kardiyak tutulumu gösteren herhangi bir belirti yoktu. Kitle önce bilgisayarlı tomografiyle saptandı ve sonra transtorasik ekokardiyografiyle görüntülendi. Hastaya başarılı bir şekilde cerrahi rezeksiyon yapıldı ve kitlenin histopatolojik inceleme sonucu HSK ile uyumlu bulundu. Ancak, ameliyat sonrası dönemde hastada akut böbrek yetersizliği gelişti ve, hemodiyaliz tedavisine rağmen, hasta ameliyattan sekiz gün sonra böbrek yetersizliğinden kaybedildi.
Intracardiac involvement rarely develops in patients with hepatocellular carcinoma (HCC) and its prognosis is poor. Patients generally have symptoms of sudden dyspnea or massive lower extremity edema and the clinical course may be further complicated by many fatal cardiovascular complications. Absence of cardiac symptoms or findings, however, is an unusual condition. We present a 61-year-old man with HCC who was incidentally found to have an intracavitary mass completely occupying the right atrium. He had no cardiac complaints, nor any signs of cardiac involvement. The mass was first detected by computed tomography and then confirmed by transthoracic echocardiography. The patient underwent a successful surgical resection and the histopathologic diagnosis was HCC. Unfortunately, the postoperative course was complicated by the development of acute kidney failure and, despite hemodialysis treatment, the patient died of kidney failure eight days after the operation.

10.
Ameliyat sonrası rezidüel atriyal septal defektin perkütan yolla Occlutech Figulla tıkayıcı cihaz ile kapatılması
Percutaneous closure of a postoperative residual atrial septal defect with the Occlutech Figulla Occluder device
Bülent Demir, Hande Oktay Türeli, Gönül Kutlu, Osman Karakaya
PMID: 22395376  doi: 10.5543/tkda.2012.01731  Sayfalar 55 - 58
Sekiz ay önce mitral kapak tamiri ve sekundum atriyal septal defekti kapatma nedeniyle ameliyat edilen 67 yaşında erkek hasta yorgunluk ve nefes darlığı yakınmalarıyla başvurdu. Transtorasik ekokardiyografi incelemesinde perikardiyal yamanın yerinden ayrılması sonucu rezidüel atriyal septal defekt saptandı. Qp/Qs oranı 3.2 olarak hesaplandı. Transözofageal ekokardiyografide rezidüel defektin çapı 18 mm ölçüldü. Sağ kalp kateterizasyonu ile pulmoner arter basıncı 50 mmHg bulundu. Defekt, devamlı transözofageal ekokardiyografi eşliğinde perkütan yöntemle, 21 mm’lik Occlutech Figulla tıkayıcı cihazı kullanılarak başarılı şekilde kapatıldı. İşlem sonrası ekokardiyografik kontrolde kaçak izlenmedi. Hasta 300 mgr/gün aspirin tedavisi ile taburcu edildi.
A 67-year-old male patient with an eight-month history of operation for mitral valve repair and secundum atrial septal defect (ASD) presented with complaints of fatigue and shortness of breath. Transthoracic echocardiography showed a residual ASD resulting from separation of a pericardial patch. Qp/Qs rate was 3.2. The diameter of the residual defect measured by transesophageal echocardiography was 18 mm. During right heart catheterization, pulmonary artery pressure was estimated to be 50 mmHg. Using the percutaneous method accompanied by transesophageal echocardiography guidance, the residual defect was successfully closed with a 21-mm Occlutech Figulla device. Postprocedural echocardiographic control showed no leaks. The patient was discharged with 300 mg/day aspirin treatment.

11.
Süngerimsi miyokart zemininde gelişen kalp yetersizliği ve inme
Development of heart failure and stroke in the setting of myocardial noncompaction
Gönül Zeren, Sinan İnci, Zekeriye Kaplan, İsmail Bayal
PMID: 22395377  doi: 10.5543/tkda.2012.01737  Sayfalar 59 - 62
Bu yazıda, yeni başlangıçlı kalp yetersizliği ile birlikte inme gelişen ve süngerimsi miyokart saptanan 30 yaşında erkek hasta sunuldu. Hasta son 15 gündür var olan ve giderek artan nefes darlığı yakınmasıyla başvurdu. Akciğer grafisinde iki taraflı yaygın infiltrasyon ile birlikte her iki hiler bölgede dolgunluk izlendi. Elektrokardiyografide sinüs ritmi, sol ventrikül hipertrofisi bulguları ve yaygın T dalga negatifliği vardı. Transtorasik ekokardiyografide sol ventrikül sistolik fonksiyonunda orta derecede azalma, anterolateral ve inferiyor duvar apikalinde yaygın girintili çıkıntılı (trabeküler) alanlar izlendi. Sol ventrikül kavitesi içinde yoğun spontan eko kontrast vardı. Aort kapak ise biküspitti. Yatışın 8. saatinde hastada inme gelişti. Heparin infüzyonu ve kalp yetersizliği tedavisine başlandı. Transözofageal ekokardiyografide trombüs saptanmadı. Takiplerinde hastanın klinik tablosu ve radyolojik bulgularında belirgin düzelme izlendi. Oral antikoagülasyon tedavisine başlanan hasta kontrol önerileriyle taburcu edildi. Süngerimsi miyokart, kardiyak manyetik rezonans görüntüleme ile de gösterildi.
We present a 30-year-old male patient who developed new-onset heart failure and stroke in the setting of myocardial noncompaction. He presented with shortness of breath that progressively worsened in the past 15 days. Chest X-ray showed diffuse bilateral infiltration with bilateral hilar fullness. Electrocardiography showed sinus rhythm, signs of left ventricular hypertrophy, and diffuse T-wave negativity. Transthoracic echocardiography demonstrated moderate systolic dysfunction of the left ventricle and trabeculations and intertrabecular recesses in the anterolateral and apical regions of the inferior wall. Dense spontaneous echo contrast was seen in the left ventricular cavity. He also had a bicuspid aortic valve. The patient developed stroke at the eighth hour of hospitalization. Heparin infusion and heart failure treatment were started. Transesophageal echocardiography showed no thrombus. Clinical and radiological findings improved significantly during the follow-up. Oral anticoagulant therapy was initiated and the patient was discharged with control recommendations. Myocardial noncompaction was also demonstrated by cardiac magnetic resonance imaging.

12.
Geç stent trombozunda koroner optik koherens tomografi: Ülkemizdeki ilk uygulama
Coronary optical coherence tomography in late stent thrombosis: the first application in Turkey
Ahmet Guler, Can Yücel Karabay, Arzu Kalaycı, Cevat Kırma
PMID: 22395378  doi: 10.5543/tkda.2012.01724  Sayfalar 63 - 65
Stent trombozu, koroner revaskülarizasyon alanındaki gelişmelere rağmen halen önemli bir sorun olmayı sürdürmektedir. Tam olmayan stent açılması (malapozisyon) ve özellikle ilaç kaplı stentlerde daha sık ve yaygın olarak meydana gelen tam olmayan stent strut endotelizasyonu, geç ya da çok geç stent trombozlarındaki temel nedenler arasındadır. Optik koherens tomografi (OKT), ölümcül sonuçlar doğurabilen bu patolojilerin saptanmasında kullanılan yeni bir yöntemdir. Üç yıl önce sol ön inen koroner artere sirolimus kaplı stent uygulanan 60 yaşında erkek hastada ST yükselmesiz miyokart enfarktüsü nedeniyle yapılan koroner anjiyografide stent bölgesinde yoğun trombüs görüldü. Düzenli olarak aspirin ve klopidogrel kullanan hastaya, bu ilaçlara ek olarak, heparin ve tirofiban infüzyonuna başlandı. Beş gün sonra tekrarlanan koroner anjiyografide trombüsün büyük oranda kaybolmuş olduğu izlendi. Stent malapozisyonu ve endotelizasyonunu değerlendirmek üzere yapılan OKT’de duvara tam olarak yapışmamış olan stent strutları görüldü ve balonla genişletme uygulandı. Bu işlem sonrası yapılan OKT’de stent strutlarının damar duvarına tam olarak yapışmış olduğu görüldü. Sunulan olgu, ülkemizde geç stent trombozunda OKT’nin uygulandığı ilk olgudur.
Stent thrombosis remains an unresolved problem despite advances in coronary revascularization. Incomplete stent apposition (malapposition) and incomplete endothelialization of stent struts, which is more commonly seen with drug-eluting stents, are the primary causes of late or very late stent thrombosis. Optical coherence tomography (OCT) is a novel modality for imaging of these potentially fatal conditions. Coronary angiography performed for non-ST elevation myocardial infarction in a 60-year-old male patient with a three-year history of sirolimus-eluting stent implantation to the left anterior descending coronary artery showed stent thrombosis. In addition to his regular aspirin and clopidogrel therapy, heparin and tirofiban infusions were started. Repeat coronary angiography five days later showed nearly complete disappearance of the thrombus. Further examination with OCT to evaluate stent malapposition and endothelialization revealed separation of stent struts from the vessel wall. Balloon dilatation was performed and complete apposition of the stent struts against the vessel wall was achieved, which was further confirmed by OCT. This represents the first OCT application in our country in a case of very late stent thrombosis.

13.
İleri yaştaki koroner arter hastasında geç tanı konan doğuştan düzelmiş büyük arter transpozisyonu
Late diagnosis of corrected transposition of the great arteries in an elderly patient with coronary artery disease
Barış Güngör, Ufuk Gürkan, Hale Yılmaz, Osman Bolca
PMID: 22395379  doi: 10.5543/tkda.2012.01689  Sayfalar 66 - 68
Doğuştan düzelmiş büyük arter transpozisyonu (dBAT), tanısı sıklıkla çocukluk döneminde konan bir doğuştan kalp hastalığıdır. Ancak, bazı hastalar tanı konmadan erişkin yaşlara ulaşabilir ve bu kişilerde sistemik ventrikülde ve sistemik atriyoventriküler kapakta yetersizliğe bağlı yakınmalar gelişir. Bu yazıda, daha önce koroner arter hastalığı ve koroner anomali tanılarıyla perkütan koroner girişim ve stent uygulanmış, ancak dBAT tanısı atlanmış 69 yaşında bir erkek hasta sunuldu.
Congenitally corrected transposition of the great arteries (c-TGA) is a rare congenital heart disease usually diagnosed during childhood. Rarely, some patients remain undiagnosed and develop symptoms of heart failure during adulthood due to dysfunction of the left ventricle and systemic atrioventricular valve. We report on a 69-year-old male patient with a history of percutaneous coronary intervention and stent implantation for coronary artery disease and coronary artery anomaly, in whom diagnosis of CTGA was missed.

DERLEME
14.
Manyetik rezonans ortamı için geliştirilmiş kalp pilleri
Cardiac pacemakers designed for magnetic resonance environment
Mustafa Remzi Karaoğuz, Didem Oğuz, Tuğba Kayhan Altuner
PMID: 22395380  doi: 10.5543/tkda.2012.01794  Sayfalar 69 - 75
Manyetik rezonans (MR) görüntüleme sırasında oluşan elektromanyetik alanlar, kalp pili fonksiyonlarında ciddi ve tehlikeli bozukluklara yol açabilir. Bu nedenle, kalp pili bulunan hastalarda MR görüntüleme genellikle kontrendike olarak kabul edilmektedir. Çalışmalar, kalp pili takılan hastaların %17’sinde bir yıl içinde MR görüntüleme endikasyonu oluştuğunu ve bu oranın takılmış cihazların süresi bitmeden %75’e kadar çıkabileceğini göstermiştir. Son yıllarda, MR ortamı için geliştirilmiş pillerin klinik uygulamaya girmesi, kalp pili bulunan hastaların MR görüntülemeden yararlanmaları için atılmış önemli bir adımdır. Bu makalede MR ortamı için geliştirilmiş kalp pilleri ve klinik uygulamalarının bugünkü durumu değerlendirilmiştir.
Electromagnetic fields associated with magnetic resonance imaging (MRI) can cause serious functional disturbances in patients with cardiac pacemakers. Thus, an implanted pacemaker is generally considered a contraindication for an MRI scan. Studies have shown that MRI indication may emerge in about 17% of patients within one year of pacemaker implantation, and up to 75% of these patients may require MRI during the lifetime of their device. Introduction of pacemaker systems designed specifically for the MRI environment is an important development, providing pacemaker patients with access to this important diagnostic modality. In this article, the current status of MR conditional pacemakers is discussed, together with clinical applications.

15.
2011 Yıllığı: Kardiyomiyopatiler. Ulusal derneklere bağlı dergiler klinik kardiyolojiyi yeni gelişmelere yönelten seçilmiş araştırmaları sunuyor
Almanac 2011: Cardiomyopathies. The national society journals present selected research that has driven recent advances in clinical cardiology
Perry M Elliot, Saidi A Mohiddin
PMID: 22395381  Sayfalar 76 - 84
Makale Özeti |Tam Metin PDF

16.
2011 Yıllığı: Kalp kapak hastalığı. Ulusal derneklere bağlı dergiler klinik kardiyolojiyi yeni gelişmelere yönelten seçilmiş araştırmaları sunuyor
Almanac 2011: valvular heart disease. The national society journals present selected research that has driven recent advances in clinical cardiology
Raphael Rosenhek
PMID: 22395382  Sayfalar 85 - 101
Makale Özeti |Tam Metin PDF

NASIL YAPALIM?
17.
Girişimsel Kardiyoloji / Transseptal kalp kateterizasyonuna ilişkin pratik ipuçları
Suggestions on how to do / Interventional Cardiology / Practical tips for transseptal cardiac catheterization
Hakan Kültürsay
PMID: 22395383  doi: 10.5543/tkda.2012.01931  Sayfalar 102 - 105
Makale Özeti |Tam Metin PDF

OLGU GÖRÜNTÜSÜ
18.
Sinüs venosus ve ostiyum primum atriyal septal defekt birlikteliği
Case images Coexistence of sinus venosus and ostium primum atrial septal defects
İdris Ardıç, Ömer Şahin, Mikail Yarlıoğlueş, Mehmet Güngör Kaya
PMID: 22395384  doi: 10.5543/tkda.2012.01710  Sayfa 106
Makale Özeti |Tam Metin PDF

19.
Prostetik kapak endokarditi olan bir olguda intrakardiyak fistül
Intracardiac fistula in a patient with prosthetic valve endocarditis
Ahmet Güler, Soe Moe Aung, Ali Karagöz, Cevat Kırma
PMID: 22395385  doi: 10.5543/tkda.2012.01744  Sayfa 107
Makale Özeti |Tam Metin PDF

20.
Aksesuvar yolun yerini belirlemek için ikiboyutlu gerilim görüntüleme
Two-Dimensional strain imaging for prediction the localization of accesory pathway
İbrahim Halil Tanboğa, Turgay Isik, Ahmet Kaya, Mustafa Kurt
PMID: 22395386  doi: 10.5543/tkda.2012.01750  Sayfa 108
Makale Özeti |Tam Metin PDF

21.
Delici yaralanmaya bağlı koroner-pulmoner arter fistülü
Coronary-to-pulmonary artery fistula due to a penetrating trauma
Serkan Bulur, Muhammet Hulusi Satılmışoğlu, Hakan Özhan, Mehmet Yazıcı
PMID: 22395387  doi: 10.5543/tkda.2012.01715  Sayfa 109
Makale Özeti |Tam Metin PDF

22.
A Large Atrial Septal Aneurysm With Spontaneous Echo Contrast
Esra Gücük İpek
PMID: 22395388  doi: 10.5543/tkda.2012.01761  Sayfa 110
Makale Özeti

EDITÖRE MEKTUP
23.
Fraksiyonel akım yedeği (FFR) ölçümüne ilişkin pratik ipuçları
An unusual microorganism, Aerococcus viridans, causing endocarditis and aortic valvular obstruction due to a huge vegetation
Nuri İlker Akkuş, Mehmet Cilingiroglu
PMID: 22395390  Sayfalar 111 - 112
Makale Özeti |Tam Metin PDF

24.
An unusual microorganism, Aerococcus viridans, causing endocarditis and aortic valvular obstruction due to a huge vegetation
Magnus Rasmussen
PMID: 22395391  Sayfa 112
not applicable

DIĞER YAZILAR
25.
Uzman Yanıtları
Answers of specialist
Orhan Önalan, Cengiz Ermiş
Sayfalar 113 - 114
Makale Özeti |Tam Metin PDF

26.
Uzman Yanıtları
Answers of specialist
Mehmet Özaydın
Sayfa 115
Makale Özeti |Tam Metin PDF

27.
Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar
Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Sayfa 116
Makale Özeti |Tam Metin PDF

28.
Kardiyolojiden bir yıldız kaydı - BÜYÜK HEKİM ÜMİT AKER’İ KAYBETTİK
Henüz tamamlanmamış! (İngilizce)
Murat Tuzcu
Sayfalar 117 - 118
Makale Özeti |Tam Metin PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi