ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ ARŞİVİ - Turk Kardiyol Dern Ars: 26 (1)
Cilt: 26  Sayı: 1 - Ocak 1998
1.
Makale Özetleri
Summaries of Articles

Sayfalar 4 - 7
Makale Özeti | İngilizce Tam Metin

2.
İnferiyor Akut Miyokard İnfarktüsünde Sağ Ventrikül Tutulumunun Gösterilmesinde Görsel ve Kantitatif Radyonüklid Yeni bir Yöntem: Tc-99m Sestamibi Gated SPECT Perfüzyon Görüntüleme
A New Radionuclide Method for Detecting Right Ventricular Involvement in nferior Acute Myocardial Infarction: Tc-99m SESTAMIBI Gated SPECT Imaging
Mehmet AKSOY, Tülin KURT, Ayşe Emre PINARLI, Metin GÜRSÜRER, Dursun ÜNAL, Birsen ERSEK
Sayfalar 8 - 17
Çalışmamızda teknesyum-99m sestamibi ile yapılan gated SPECT perfüzyon görüntülemeyi kullanarak, geliştirdiğimiz görsel ve kantitatif yeni bir yöntemle sağ ventrikülün görüntülenmesi, böylece miyokard perfüzyonu ile fonksiyonel değerlendirmenin aynı anda sağlanarak inferiyor akut miyokard infarktüsünde sağ ventrikül tutulumunun (RVI) incelenmesini amaçladık. Elektrokardiyografik olarak RVI düşünülen 14 hasta ile kontrol grubunu oluşturan 16 normal olgu çalışmaya dahil edildi. RVI tanısını doğrulamak için hastalara hemodinamik monitörizasyon ve koroner anjiyografi uygulandı. Tümünde RVI ile uyumlu hemodinamik bulgular ve sağ koroner arter proksimalinde tıkanıklık saptandı. Hemodinamik parametreler normale döndükten sonra (ortalama 6. gün) aynı günde olacak şekilde ekokardiyografik ve gated SPECT inceleme yapıldı. Sirkumferansiyel analiz yöntemiyle normal olguların gated görüntülerine kantitatif değerlendirme uygulandı. Sol ventrikül maksimum sistolik (ES) sayımı ortalama 138±13/piksel, sağ ventrikül maksimum ES sayımı ortalama 48±8/piksel bulundu. Maksimum sol ventrikül aktivitesine normalize edilmiş olan renk skalası geliştirilen yöntemle maksimum sağ ventrikül aktivitesine normalize edilerek sol ventrikül maskelendi ve tüm olgularda sağ ventrikül görülür hale geldi. ES perfüzyon 5 puanlı (0: normal; 4: radyoaktif tutulum yok), duvar hareketi 4 puanlı (0:akinezi/diskinezi; 3: normal) ve sistolik kalınlaşma da 4 puanlı (0: sistolik kalınlaşma yok; 3: normal) sistemlere göre skorlandı. Perfüzyon skoru ?2 ve duvar hareket skoru ?1 bulunanlar RVI kabul edildi. Bu görsel değerlendirme ile hastaların hepsinde (%100) RVI tanısı konuldu. Ayrıca RVI olan segmentlere kantitatif analiz yapıldığında tümünde ortalama 19±6 sayım/piksel değeri ile normal olguların alt sınırı olan 33 sayım/piksel'den daha düşük ES değerleri elde edildi (p<0.0001). Ekokardiyografiyle ise ancak hastaların %57'si tanınabildi. Sonuç olarak, geliştirdiğimiz görsel ve kantitatif yeni yöntemle gated SPECT perfüzyon görüntülemenin, RVI tanısında radyonüklid yeni bir yöntem olarak kullanılabileceği kanısına varıldı.
This study sought to determine the value of a new method for visual and quantitative assessment of right ventricular involvement (RVI) in patients with inferior acute myocardial infaretion using Tc-99m Sestamibi gated SPECT imaging which allows simultaneous assessment of left ventricular perfusion and function. The study comprised 14 patients with inferior myocardial infaretion suspected of having RVI and 16 normal subjects. Diagnosis of RVI was confirmed with hemodynamic studies and a proximal right coronary artery lesion was detected on angiography in all 14 patients. After normal hemodynamic results were attained (mean 6th day), echocardiography and gated SPECT imaging were performed on the same day. In normal subjects, mean left ventricular end-systolic (ES) maximal counts w as 138± 13/pixel whereas right ventricular ES maximal counts was 48±8/pixel on circumferential profile analysis. The maximal value of color scale, assigned to highest counts of the left ventricle, was set to a value corresponding to the maximal right ventricular activity allowing clear visualisation of right ventricular in all cases. Perfusion was graded on a 5-point score (O=normal; 4=absence of tracer uptake), wall motion on a 4- point score (O=akinesis/dyskinesis; 3=normal) and systolic thickening on a 4-point score (O=absence of thickening; 3=normal) on ES images. A perfusion score ~2 and wall motion abnormality score ::; ı were defined as RVI. This method detected RVI in all 14 patients (100%). Moreover, quantitative analysis of segments with RVI revealed a significant reduction of Sestamibi uptake (m ean 1 9±6 counts/pixel) when compared to the lower limit of normal ES uptake (33 counts/pixel) (p

3.
Marmara Bölgesi Halkında Kanda Kolesterol İyi Seyrederken, Kan Basıncı Yükselme Eğiliminde
While Cholesterol Levels Stay Stable, Blood Pressure Levels Tend to Rise in the Populat ion of the Marmara Region of Turkey
Altan ONAT, Dilek URAL, İbrahim KELEŞ, M. Akif BÜYÜKBEŞE, Ertan URAL, Birol KURBAN, Erdal İNCE, Vedat SANSOY
Sayfalar 18 - 24
TEKHARF taramasının Marmara kohortunun 1997 yılı takibinde elde edilen plazma lipid ve kan basıncı değerleri bu yazıda ele alınmaktadır. 256'sı erkek, toplam 518 kişinin izlemesinde plazma lipid değerleri Reflotron cihazıyla ölçülmüş ve rastgele bir örnekleminde total kolesterol ölçümleri referans laboratuvarında valide edilerek gerekli ayarlama uygulanmıştır. Standart bir şekilde iki kez ölçülen kan basıncının ortalaması kullanılmıştır. Yedi yıl yaşlanmadan arındırmak amaciyle, risk parametrelerinde öngörülen değişimler dikkate alındı. Yaşlanmanın etkisinden soyutlanınca, kanda total kolesterol 1990 yılı verileri ile kıyaslamada, 1997 yılında erkeklerin bütününde 4.3 mg/dl, kadınlarda 3 mg/dl daha düşük bulundu. Trigliseridlerin ortalama düzeyi erkekte 13.7 mg/dl yükselirken, kadında net artış anlamlı sayılmayacak 5.2 mg/dl mertebesindeydi. Sistolik kan basıncı her iki cinsiyette yaşlanma etkileri dışında net 4-5 mmHg yükseldi. Diyastolik basınç ise, erkeklerde net olarak sabit kalırken, kadınlarda 3 mmHg arttı. Böylece Marmara bölgesi halkının toplam risk yükü itibariyle, erkekler sistolik basınç ve trigliserid, kadınlar sistolik ve diyastolik basınç açısından yükselen risk eğilimi içinde görünmektedir.
This report comprises the analysis of follow-up data pertaining to plasma lipids and blood pressuı·c in the original cohort of the sample population of Turkey' s Marmara region obtained in the 1997 survey of the Turkish Risk Factor Study. Among a total of 518 participants (of which 256 men), plasma cholesterol and triglyceride values were measured by a Reflotron apparatus. Cholesterol concentrations were validated in a group of randam saınples and upward adjusted for the obtained systematic bias of - L.5%. Mean of two blood presslll·e measurcments performed in a standard fashion wcre usecl. Adjustment was made in the parameters for the aging of the cohort by 7 years with the purpose of assessing changes i ncuıTed independent of aging. Compared to baseline values in 1990, nett plas ına total cholesterol levels in 1997 eleclincd by 4.3 mg/eli in men and by 3 mg/eli in women. By contrast, mean fasring plasma triglyceriele levels inercaseel by 13.7 mg/dl in men, whereas this rise was not substantial in women (5.2 mg/di). When age was kept constant, systolic blood pressure rose 4-5 mmHg in cithcr gender. Diastolic pressure rose by 3 mmHg in women, while remaining unchanged among men. Thus, the global risk of the popul ation of the Marmara region appears to exhibit a tendeney to inercasing risk in systolic prcssure anel plasma triglycerides among men, and in systolic and diastolic pressures in women. Among hypertensive individuals, 38% were uneler antihypertensive medication, while only 6% of subjects having total cholesterol levels in excess of 220 mg/dl were using lipid-lowering drugs (all statins) indicating a large gap of treatment.

4.
Tek Elektrod ile DDD-Pacing Uygulamamızın Erken ve 6 Aylık Sonuçları
Early and Six-month Follow-up Results of Our Single-lead DDD-pacing Experience
Cengiz ÇELİKER, Nuran YAZICIOĞLU, Murat ERSANLI
Sayfalar 25 - 28
Diyafram stimülasyonu olmadan atriyal pacing uygulanabilirse, tek elektrod ile DDD-pacing mümkün olabilecektir. Yeni bir pacing modeli olan "overlapping biphasic impulse" (OLBI) stimülasyonla atriyal pacing eşiğinin anlamlı olarak düşürülebildiği bildirilmiştir. Bu çalışmada OLBI stimülasyonun etkinliği araştırıldı. Çalışmaya AV tam veya ikinci derece bloklu, yaş ortalaması 63±13 yıl olan 5'i erkek 10 hasta alınarak, atriyal OLBI stimülasyon özelliği olan VDD-pacing sistemi implante edildi. İmplantasyon sırasında, hastaneden çıkışta, 1, 3 ve 6 aylık izlemede, geçici OLBI atriyal pacing ve diyafram uyarılma eşikleri, P ve R dalga amplitüdleri, elektrod direnci ve ventriküler pacing eşiği ölçüldü. İmplantasyon sırasında 2.6±0.6V olan ortalama atriyal pacing eşiğinde 6. ayın sonunda anlamlı değişiklik olmadı. İmplantasyonda 5.9±2V olan ortalama diyafram uyarılma eşiği, 6. ayda kalp pilinin uygulayabildiği en yüksek atriyal pacing voltajı olan 4.8V'un üzerinde idi. Sonuç olarak, salınan atriyal elektrod ile OLBI stimülasyonla diyafram uyarılması olmadan, stabl atriyal pacing'in yüzde 80 hastada, altı ay süreyle sağlanabildiği gösterildi.
Single-lead DDD-pacing is possible if stable atrial pacing is achieved without diaphragmatic stimulation. A new pacing mode with "overlapping biphasic impulse" (OLBI) stimulation which significantly reduced atrial pacing threshold has been reported. In this study the performance of OLBI stimulation was evaluated. In 10 patients (5 mal e, age 63± 13 years) w ith complete or seconddegree AV block, single-lead YDD systems w ith an additicnal atrial OLBI stimulation capability were implanted. Temporary OLBI atrial pacing and diaphragmatic stimulation thresholds, P and R wave amplitudes, electrode impedence and ventricular pacing thresholds were determined during implantation, before discharge and during 1, 3, 6- month follow-up period. Mean atrial pacing threshold (2.6±0.6V) did not change significantly during 6-month follow-up. Mean diaphragmatic stimulation threshold was 5.9±2V at implantation, and it was over 4.8V at 6th month which was the highest voltage that the pacemaker could apply for atrial pacing. In conclusion, the feasibility of OLBI stimulation for stable atrial pacing without diaphragmatic stimulation using floating atrial electrodes of single-lead system was verified in 80 percent of patients during 6-month follow-up period.

5.
Müsküler Ventrikül Septum Defekti: 69 Vak'ada Anatomik Lokalizasyona ve Defekt Çapına Göre İzleme Sonuçları
Muscular Ventricular Septal Defect: Follow-up Results in Relation to Anatomic Localisation and Diameter of the Defect in 69 Patients
Teoman ONAT, Müjde ARAPOĞLU, Gülay AHUNBAY, Gülhis BATMAZ, Ahmet ÇELEBİ
Sayfalar 29 - 39
Müsküler VSD'li 69 hastada median başlangıç yaşı 0.25 (0-6.58) yıl idi. İzleme süresi %80'inde 0.10 ile 9.7 yıldı. VSD çapı 1-9 mm arasında oynamıştır (median 3 mm). Çapın ölçülebildiği 51 kişide izleme süresi içinde çap anlamlı olarak 1.58 mm (±1.60) küçülmüştür. ?4 mm defektlerde sol sağ şant miktarı ve PH oranı çok düşük ve kapanma oranı %54 ile yüksek iken >4 mm defektlerde şant miktarı ve PH oranları daha fazla ve kapanma ise izlenen sürede hiçti. İzleme sonunda 4 mm'den küçük defektler ya Ia (şant az, PH yok) sınıfına dönüşmüş, ya da kapanmıştır. Oysa >4 mm olan 13 defektin 4'ünde PH devam etmiş, şant beşinde bol kalmış, 8'inde azalmıştır. Qp: Qs başlangıçta ortalama 1.77 (±1.04) iken, izleme sonunda 1.34'e (±0.80) düşmüştür. Müsküler defektin en sık lokalizasyonu apikal ve midtrabeküler idi. 12 vak'ada multiple defekt mevcuttu (% 17.4). Apikal trabekül defektleri gösteren 29 vak'ada çap 1 ile 5.8 mm arasında oynayıp ortalama değer 3.17 mm idi. 23 vak'ada VSD çapı çok anlamlı olarak 1.60 mm küçülmüştür. Qp: Qs ortalama 1.60'dan 1.23'e düşmüş ve vak'aların 10'u (%34.5) kapanmıştır. Kapanma yaşı 0.08 ile 13.67 arasında oynamış ve median değer 0.23 yıl tutmuştur. Midtrabekül defektleri gösteren 22 vak'ada çap 2 ile 9 mm arasında oynayıp ortalama değer 3.57 mm idi. İzleme süresinde çap 1.82 mm küçülmüş, Qp: Qs ortalama 1.45'ten 1.16'ya düşmüş ve vak'aların 8'i (%36.4) kapanmıştır. Kapanma yaşı 0.08 ile 1.25 arasında oynamış ve median değer 0.61 yıl tutmuştur. İzleme sürecinde hemodinamik olarak ilk muayenede 69 vak'anın 60'ında sol-sağ şant bol değildi. Hem pulmoner hipertansiyon (PH), hem bol şantı olan vak'a sayısı 7 idi. Bunların içinde hiç kapanma gözlenmedi. Üçünde şant miktarı azaldı, 4'ünde ise aynı kaldı. Buna karşılık az şantlı PH'lu gruptaki 29 vak'anın 13'ünde PH geri gitti, 14'ü ise kapandı, ikisi aynı grupta kaldı. Başlangıçta PH'suz ve az şantlı 31 vak'anın 10'u kapandı, 21'i aynı grupta kaldı. Opere edilen 2 vak'ada da trabeküler inlet defekti vardı. Genelde kapanma oranı 24/69 (% 34.8) idi. Median değere göre musküler defekti ilk 6 ayda kapanmaktadır. Kümülatif kapanma şansı 1 yaşından sonra %58'e, 8 yaşında %61'e, adolesans çağında %64'e çıkmaktadır. Müsküler VSD'si kapanan 24 kişide çap 1-4 mm arasında oynayıp median değer 3 mm idi. Qp: Qs yarısında 1.50'nin altındaydı ve kapanma yaşı 0.08 ile 13.67 arasında oynayıp, median değer 0.38 idi. Sonuçlara göre musküler defektlerde prognozu önemli olarak etkileyenin anatomik lokalizasyon değil, defektin çapı olduğu saptanmıştır.
The median age at start of follow-up was 0.25 years in 69 patients w ith muscular ventricular septal defect (VSD). The duration of follow-up in 80% ranged between 0.1 and 9.7 years. The diameter of the defect ranged between 1-9 mm, and decreased 1.58 mm (±1.60) in 51 patients during the study period. While the ineidence of pulmonary hypertension (PH) and L-R shunt was low, and spontaneous closure ratio was high (54%), in those with defect eliameter ~4 mm, the inverse was true for those with greater defects and non e closed spontaneously. All defects ~4 mm except one, turned to class la or dosed spontaneously, while in those 13 patients with a defect >4 mm, PH continued in 4, shunt remained large in 5 and decreased in 8. Qp: Qs decreased from a mean of 1.77 (±1.04) to 1.34 (±0.80). The most common localisation of muscular defect were apical and midtrabecular, 12 disclosed multiple defects (17.4%). The diameter of the defect was between J- 5.8 mm (mean 3.7) in 29 patients with apical VSD and decreased significantly by 1.60 mm in 23 patients. Qp: Qs decreased from a mean value of I .60 to 1.23 and spontaneous closure occurred in 10 (34.5%). Age at closure ranged between 0.08-13.67 years (median 0.23). On the other hand in 22 patienis with midtrabecular defects , the diameter of the defect ranged between 2-9 mm (mean 3.57) and decreased 1.82 mm. Qp: Qs decreased from 1.45 to 1.16, w hile spontaneous closuı·e occurred in 8 pat ients (36.4%). The age at closuı·e rangecl between 0.08 and 1.25 (median 0.61) years. At onset left-right shunt was mildin 60 out of 69 patients. Both PH and severe shunt were secn in only 7 and none of those closed spontaneously while L-R shunt decreased in 3. The PH in those 29 patients with mild shunting normalised in 13, the defcct dosed spontaneously in 14, and only two reınainccl in the same class. In the 31 patients without PH and mil d shunting, the clefect cl o sed spontaneosly in 1 O, and 21 remained in the same class. Inlet type of defect was observed in two patients in whom the dcfcct was closed surgically. The ineidence of spontaneous closuı·e was 24/69 (34.8%) in the total series. According to median values, the nıuscular defect closed spontaneously in the first 6 months of life. Cunıulative closuı·e ratio was 58% after age 1, 6 1% after age 8 and 64% during adolescence. The dcfcct elianıeter ranged between 1-4 mm in 24 patients whose defect elesed spontaneously (median=3 mm). Qp: Qs was < 1.5 in half of theın and age at closure ranged between 0.08 and 13.67 (median 0.38). It was concluded that prognosis depends not on the the localisation, but on the diameter of the defect.

6.
DÜŞÜK DOZ SİMVASTATİNE 9 TÜRK ERKEGİNDE PLAZMA LİPOPROTEİNLERİNİN DUYARLIGINA İLİŞKİN ÖNBİLDİRİ
A Preliminary Report on the Sensitivity of Plasma Lipoproteins to Low-dose Simvastatin in Nine Turkish Men
Thomas P. BERSOT, Robert W. MAHLEY
Sayfalar 40 - 46
Düşük dansiteli lipoprotein kolesterolün (LDL-K) yüksek (>160 mgldl) ve yüksek dansiteli lipoprotein kolesterolün (HDL-K) alçak plazma düzeyleri ( <35 mg! d!) erken yaşta koroner kalp hastal r ğr riskini yükseltir. Türk halkı, belki genetik köken sonııcu, mutad olmayan ölçüde düşük HDLK düzeylerine sahip görünmektedir. Üstelik, kenstsel alanlarda yaşayan refahlr Türk erkeklerinin birçoğunun kolesterol ile LDL-K düzeyleri yüksek olup 5'i aşan tahripkar total kolesterol/HDL-K oranmr barrndırmaktadrr. Eldeki pilot çalışma düşük doz simvastatin'in bu oram düze/tip düzeltemeyeceği amaciyle yapı/dr. HDL-K >35 mg/d! ve total kolesterol/HDL-K >5.5 olan 9 Türk erkeği 8 hafta süreyle günde 10 mg simvaslatin ile tedavi edildi. LDL-K düzeyleri, tipik olarak ilacrn daha yüksek dozlannda rastlanan dramatik biçimde, yani %42 oranmda düşürüldü . Ayrrca, HDL-K düzeyleri, beklenenin ötesinde ve stalin tedavisinin herhangi bir dozu için atipik sayı lacak şekilde %23 oranında artll. Bu çok arzu edilen etkiler total kolesterol/HDL-K oramnr %43 mertebesinde, yani başlangrçtaki 7.5'ten, 8 haftalık ilaç tedavisi sonunda 4.3'e indirdi. Bu sonuçlar Türklerde alçak doz simvastatin'in özellikle etkin olduğunu düşündürmektedir.
High plasma levels of low density lipoprotein cholesterol (LDL-C) (>160 mg/dL) and low levels of high density lipoprotein eholesterol (HDL-C) (<35 mg/dL) increase the risk of premature coronary heart disease. The Turkish population appears to be unique in having unusually low levels of HDL-C that may be genetic in origin. In addition, many of the affluent Turkish men and women living in urban areas have elevated cholesterol and LDL-C levels and thus have very detrimental total cholesterol/HDL-C ratios <5. The present pilot study was undertaken to determine if low-dose simvastatin could improve this ratio. Nine Turkish men with HDL-C =35 mg/dL and total cholesterol/HDL-C <5.5 were treated with simvastatin, 10 mg/day, for 8 weeks. The LDL-C levels were dramatically reduced by 42%, a response typically seen only with higher drug doses. In addition, and surprisingly, HDL-C levels increased by 23%, an atypical result for statin therapy at any dose. These highly desirable effects lowered the mean total cholesterol/HDL-C ratio by 43%, from 7.5 at baseline to 4.3 after 8 weeks of drug therapy. These results suggest that low-dose simvastatin is particularly effective in Turks.

7.
Ekokardiyografi Rehberliğinde Balon Atriyal Septostomi: Acil Koşullarda Elverişliliği
Bailon Atrial Septostomy Under Echocardiographic Guidance: Availa bility in emergency conditions
Gülhis BATMAZ, Ahmet ÇELEBİ, Gülay AHUNBAY, İ. Levent SALTIK, Barbaros ILIKKAN, Teoman ONAT
Sayfalar 47 - 50
Balon atriyal septostomi (BAS), büyük arterlerin transpozisyonunda (TGA) kateter laboratuvarında (KL) yapılan standart palyatif girişimdir. Girişim esnasında ekokardiyografi (eko) kullanılması işlemi çabuklaştırmaktadır. Kliniğimizde 9 aylık dönemde 11'i TGA tanılı, toplam 12 hastaya yalnız eko rehberliğinde BAS işlemi uygulandı. Yaşları 1-55 gün arasında, ortalama vücut ağırlıkları 3500 gr. olan hastalarımızda yenidoğan yoğun bakım ünitemizde (YBÜ) işlem gerçekleştirildi. Lokal anestezi ve midazolam sedasyonu ile perkütan teknikle önce 4 French (Fr.) ardından 7Fr. arteriyel kılıf femoral vene yerleştirildi. Miller BAS kateteri ile standart septostomi işlemi gerçekleştirildi. İşlem öncesi 1-3.2mm arasında değişen interatriyal açıklığın ortalama 6.5 mm'ye genişlediği, TGA'lu hastalarımızda O2 satürasyonunun % 47'den % 78'e yükseldiği belirlendi. İki hastamızda işleme bağlı ve kendiliğinden düzelen nodal ritm ve supraventriküler taşikardi dışında komplikasyon olmadı. Önce 4Fr. kılıf ile femoral artere girilen ikisinde arteriyel bir komplikasyonla karşılaşılmadan kılıfın yeri değiştirildi. TGA'lı bebeklerin YBÜ'de takibi gerekli olabilir. KL'na transportları ise zaman kaybına neden olur ve ekstübasyon, ısı kaybı gibi hayati riskler taşır. YBÜ'de eko rehberliğinde yapılan BAS ile hem işlem süresi kısalır, hem de elde edilen sonuç da KL'ındaki kadar etkilidir. Bu nedenle, KL'ına indirilmesi güçlük arzeden seçilmiş vak'alarda YBÜ'de BAS akılda tutulması gereken bir yöntemdir.
Balloon atrial septostomy (BAS) is a standard palliative procedure in neonates with d-transposition of the great arteries (TGA) and it has traditionally been performed in the cardiac cathetcrization laboratory. The cross-sectional echocardiography (echo) has been used to help during the procedure. During a period of 9 months, 12 patients, ll of thcm with TGA, admitted to our Clinics, underwent BAS under echo guidance. Their ages ranged 1- 55 days, and they weighed 2500-4400 gr. The intervention was realized in neonatal intensive care unit (ICU). Under local anesthesia and sedation with midazolam, 4 Fr. arterial sheath was inserted to femoral vein, thereafter was exchanged with 7 Fr. arterial sheath. BAS was realized with standard technic using 5 F Miller BAS catheter. While the diaınete r of interatrial co mınun icat i on ranged I -3 .2 mm. before septostomy, it reached 6.5 mm. on average and Oı saturation increased from 47% to 78 % in patients with TGA. The sheath was in the feınoral artery instead of vein in two patients, but no arterial coınplication was observed in both of tlıese cases. We observed nodal rhythın in one paticnt, and a supraventricular tachycardia in another. Both of them reverted spontaneously. The baby with TGA may need ınanagemen t in the ICU. Transferring the baby who is mechanically ventilated to the catheteri sation laboratory takes time and can be harınful for him. Moreover, it carries risk of ex tubation and heat loss. BAS und er echocardiographic guidance is an c ffcctivc alternative to the classical fluoroscopic proccdurc and is less time consuming under special circuınstances.

DERLEME
8.
Postprandiyal Lipemi ve Koroner Arter Hastalığı: Önemli Bir Risk Faktörü
Postprandial Lipemia and Coronary Artery Disease: A significant risk factor
Sema TOPÇU, M. Emin KORKMAZ, Aynur UĞUR, Haldun MÜDERRİSOĞLU
Sayfalar 51 - 57
Koroner arter hastalığı oluşumunda serum total kolesterol ve LDL kolesterol düzeyinin etkisi net olarak gösterilmişse de trigliseridlerin rolü henüz tam açıklığa kavuşmamıştır. Serum tokluk lipid profilinin esas bileşenini trigliseridden zengin lipid parçacıkları oluşturur. Tokluk dönemi günün yaklaşık olarak 3/4'ünü kaplar ve lipoproteinler arasında lipid değişimi bu dönemde meydana gelir. Tokluk döneminde serumda oluşan trigliseridden zengin lipoproteinler şilomikronlar, VLDL ve bu iki lipoproteinin artıklarıdır. Postprandiyal lipemi dönemi, yemek sonrası plazmada trigliseridden zengin lipoproteinlerin oluştuğu dönemi ve metabolizmasını kapsar. Bu dönemde oluşan lipoproteinlerin aterojenik olup olmadığı 1950 yılından bu yana yapılan çalışmalarda araştırılmıştır. Çalışmalarda bu lipoproteinlerin hem diğer lipoproteinler, özellikle de HDL kolesterol ile olan bağlantıları, hem de dolaysız olarak damar duvarına geçip aterogenezi başlatabilme özellikleri nedeniyle aterojen özelliğe sahip oldukları sonuçları çıkarılmıştır. Postprandiyal lipid metabolizmasını bozacak olaylar damar duvarının bu lipidler ile damar duvarının daha yoğun temas etmesine sebep olup teorik olarak ateroskleroz gelişimine katkıda bulunabilir. Ancak bu konuda kesin bilgiler elde etmek açıklayabilmek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.
The role of high plasına total cholesterol and LDLcholesterol !eve! is well established in the process of atherosclerosis but this is not the same for triglycerides. The main lipids that acc uınulate in plasma in the postprandial state are triglyceride-rich lipoproteins_ Postprandial state is about 3/4 of a day and important interactions between lipoproteins occur at this time. Triglyceride-rich lipoproteins are chylomicrons, VLD and remmants of these lipids. Postprandial lipemia period involves the period during which the metabolism of these lipoproteins occur. It has been more than 40 years, since extensive research began on the role of these lipoproteins in the atherogenesis process. The data obtained from these studies show that postprandial lipids are associated with atheroma deposition and coronary events. Theoretically, in the presence of an erroneous metabolism of these lipids, the latter can i ntcracı with the vessel wall more closely and promote atherogenesis. They have close interactions with other lipoproteins and HDL, and they can directly promote atherogenesis by penetrating the arterial wall. Despite significant amount of knowledge obtained in this fie ld, further research is needed to belter elucidate the existing relationship between dietary intake, postprandial response and pathological events.

EDITÖRDEN
9.
Editöre Mektup
Letter To The Editor

Sayfalar 58 - 60
Makale Özeti |Tam Metin PDF

10.
Kardiyoloji Tarihi Köşesi
History of Cardiology
Teoman ONAT
Sayfalar 61 - 62
Pulmonary circulation of the blood was first deseribed by lbn al-Naphis (1210- 1288). He disputed Galen's view that the blood passes direetly from the right to the left side, because he found no poresin the septal wall (1268). He further added that after mixing with air in the lungs, the blood returns through the pulmonary veins to the left side of the heart and forms the vital spirit. After medical studies in Damascus, he practiced as Chief of physicians in Cairo and in Nureddin Hospital, Damascus. His notes on the "Canon" were translated to Latin for the Spanish Royal Library and probably have influenced Miguel Servetus (1511-1553) who mentioned in "Christianismi restitutio" that the blood is drivcn from the right ventricle over a long course through the lungs, is made flavus and thence passes from the arterial vein into the venous artery (1553). As proof against blood's nutrition function alone, he stated that the caliber of the arterial vein would not be so large, nor carry such a big aınount of blood. A later version of the pulmonary circulation was given by Andrea Cesalpino (1524-1603) prof. of medicine and botany at the Pisa University, Italy. Thesc three scientists were honored postally and the stamps are shown in the text.



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Hızlı Arama



Copyright © 2024 Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi