ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 50 (8)
Volume: 50  Issue: 8 - December 2022
EDITORIAL COMMENT
1.Lipid-Lowering Therapy Seen Through the Lens of Experts: Expectations Thwarted by Reality
Sergio Emanuel Kaiser
PMID: 36476956  doi: 10.5543/tkda.2022.22662  Pages 550 - 553
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL ARTICLE
2.Lipid Modification to Reduce Cardiovascular Risk in Secondary Prevention Patients with Special Emphasis on PCSK9 Inhibitor Requirement: An Analysis Based on Delphi Panel Approach
Pınar Kızılırmak, Zeki Öngen, Sadi Güleç, Meral Kayıkçıoğlu, Mustafa Kılıçkap, Adnan Abacı, Necla Özer, Sinan Aydoğdu, Ahmet Temizhan, Mehmet Birhan Yılmaz, Engin Bozkurt, Bilgen Dölek, Lale Tokgözoğlu
PMID: 35976247  doi: 10.5543/tkda.2022.22367  Pages 554 - 560
Amaç: Sekonder koruma hastalarının düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol (LDL-K) düşürücü tedavilerini, plazma LDL-K düzeylerini, mevcut tedavilerini, ilaçlara yanıtlarının yetersizliğini (mevcut rehberlerde açıklandığı şekilde) ve protein konvertaz subtilisin/keksin tip 9 (PCSK9) inhibitörlerine ihtiyaçlarını dikkate alarak analiz etmek.

Yöntemler: Delphi panel yaklaşımı kullanıldı. Panelde, deneyimli 12 kardiyolog yer aldı. Uzman panelistlerin yüksek ve çok yüksek KV riski olan hastaların tedavi uygulamaları ve bunların sonuçları ile ilgili ortak görüşlerini yansıtacak şekilde altı ana soru içeren bir anket hazırlandı. Bu çalışma aterosklerotik kardiyovasküler hastalığı (ASKVH) olan hastaların analizlerini kapsamaktadır.

Bulgular: Uzman görüşü verilerine göre, ASKVH olanların %18,4’inde tekrarlayan vasküler olayların görüldüğü tahmin edilmektedir. Bu hastaların %39,7’si yüksek, %36,9’u düşük/orta doz statin, %13,1 “maksimum tolere edilen doz (MTD) statin + ezetimib ve %1,2 MTD statin + ezetimib + PCSK9 inhibitörü ile tedavi edilmektedir. MTD statin + ezetimib” ile tedavi edilen hastaların %20.2’sinde tedavi yanıtının yetersiz olduğu tahmin edilmektedir. PCSK9 inhibitörü ile tedavi edilmesi gereken hastaların oranı, LDL-K seviyeleri yükseldikçe artmaktadır. Tekrarlayan vasküler olayı olan LDL-K düzeyleri 70-99 mg/dL aralığında olan hastalarda %9,1 iken LDL-K düzeyleri ≥160 mg/dL olanlarda %50,8 olduğu tahmin edilmektedir.

Sonuç: Uzman görüşüne göre, sekonder koruma hastalarının önemli bir kısmı hedef LDL-K seviyelerinde olmasa da PCSK9 inhibitörlerinin kullanımı çok düşüktür. Panel tartışmasına konu olan ankette bu konuyu detaylandıran herhangi bir soru bulunmadığından, ilgili kılavuzların tavsiyesi ile Türkiye uygulaması arasındaki çelişkinin açıklanması için daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.
Objective: The aim of this study is to analyze the low-density lipoprotein cholesterol-lowering therapies in secondary prevention patients by analyzing their plasma low-density lipoprotein cholesterol levels, current treatment, considering their inadequate response to medications (as defined in current guidelines), and the requirement for a protein convertase subtilisin/kexin type 9 inhibitor.

Methods: Delphi panel is used to seek expert consensus of experienced 12 cardiologists. A questionnaire consisting of 6 main questions is used to reflect the opinion of the expert panelists on the practices of low-density lipoprotein cholesterol-lowering therapies of patients with high and very high cardiovascular risk. Patients with atherosclerotic cardiovascular disease are covered in this present analysis.

Results: According to expert opinion data, 18.6% of the patient population with atherosclerotic cardiovascular disease is estimated to have experienced recurrent vascular events. The current treatment of the patient population is 39.7% on high dose, 36.9% on low/moderate dose of statin, 13.1% on maximum tolerated dose statin + ezetimibe, and 1.2% on maximum tolerated dose statin + ezetimibe + protein convertase subtilisin/kexin type 9 inhibitor. The percentage of atherosclerotic cardiovascular disease patients with inadequate treatment response is estimated to be 20.2% in those using “maximum tolerated dose statin + ezetimibe.” The proportion of patients who will need to be treated with a protein convertase subtilisin/kexin type 9 inhibitor increases as their low-density lipoprotein cholesterol levels rises from 9.1% in 70-99 mg/dL to 50.8% in ≥160 mg/dL for these patients.

Conclusion: According to expert opinion, although a substantial proportion of patients with secondary prevention have not achieved low-density lipoprotein cholesterol goals, the use of protein convertase subtilisin/kexin type 9 inhibitors is very low. Since the questionnaire subject to panel discussion did not include any question elaborating the issue, the discrepancy between the recommendation of the related guidelines and Turkish practice needs further studies for the explanation.

3.Prognostic Significance of Statins in Ischemic and Non-ischemic Heart Failure Patients with Reduced Ejection Fraction in Real Life
Gülsüm Meral Yılmaz Öztekin, Ahmet Genç
PMID: 35983651  doi: 10.5543/tkda.2022.22424  Pages 561 - 567
Amaç: Statin tedavisinin kardiyovasküler hastalıklarda olumlu etkileri bilinse de mevcut kalp yetersizliği (KY) kılavuzları statinleri önermemektedir. Amacımız, düşük ejeksiyon fraksiyonlu (DEFKY) iskemik ve iskemik olmayan KY hastalarında statinin tüm nedenlere bağlı mortalite üzerindeki etkisini gerçek yaşam verileri ile araştırmaktır.

Yöntemler: Çalışmaya DEFKY'li 1144 hasta retrospektif dahil edildi.

Bulgular: Bu kohortta hastaların %55,4'ü iskemik KY idi. Statin kullanan hastalar çalışma grubunun %42,4'ünü oluşturmaktaydı. Statin kullanan hasta oranı iskemik grupta %60,5, iskemik olmayan grupta %20,2 idi (P <,001). Median 35 aylık takipte 337 ölüm gözlendi. Mortalite oranları iskemik ve iskemik olmayan gruplarda benzerdi (%31,3'e %26,9, P =,092). Hastaların statin kullanım durumları incelendiğinde; tüm iskemik KY hastalarında, tüm sağ kalanlarda ve iskemik KY olup sağ kalanlarda daha yüksek oranda statin kullanılmaktaydı (P <,001). KaplanMeier analizinde tüm hastalarda, statin kullananlarda ölüm oranı %22,7 iken, statin kullanmayanlarda ölüm oranı %34,4, anlamlı olarak daha yüksekti (P <,001). Tüm nedenlere bağlı mortalite statin kullanmayan iskemik KY hastalarında, statin kullanan hastalara göre anlamlı olarak daha yüksekti (P <,001), ancak iskemik olmayan KY'de değildi (P =,07). Statin kullanımı, tüm hastalarda (HR: 0,661, 95% CI: 0,518-0,843, P =,001) ve iskemik KY hastalarında (HR: 0,618, 95% CI: 0,456-0,838, P =,002) tüm nedenlere bağlı mortalitenin bağımsız bir öngörücüsüydü.

Sonuç: İskemik KY hastalarında statin kullanımı tüm nedenlere bağlı mortaliteyi azalttığından tedaviye devam edilmesi önerilebilir.
Objective: Although the positive effects of statin therapy in cardiovascular diseases are known, current heart failure guidelines do not recommend statins. The aim of this study was to investigate the effect of statin on all-cause mortality in patients with ischemic or non-ischemic heart failure with low ejection fraction using real-life data.

Methods: In this study, 1144 patients with heart failure with low ejection fraction were included retrospectively.

Results: In the study cohort, 55.4% were ischemic heart failure patients and 42.4% of the patients were on statin therapy. The rate of patients using statins was 60.5% in the ischemic group and 20.2% in the non-ischemic group (P <.001). During the median 35-month follow-up, 337 deaths were observed. Mortality rates were similar in ischemic and non-ischemic groups (31.3% vs 26.9%, P =.092). When the statin usage status of the patients was examined, ischemic heart failure, all survivors, and survivors with ischemic heart failure were using statins at a higher rate (P <.001). In the Kaplan–Meier analysis of all patients, the mortality rate was 22.7% in statin users, while the mortality rate was significantly higher in those who did not use statins, 34.4% (P <.001). All-cause mortality was significantly higher in patients with ischemic heart failure not using statins than in patients using statins (P <.001) but not in non-ischemic heart failure (P =.07). Using statin was an independent predictor of all-cause mortality in all patients (hazard ratio: 0.661, 95% CI: 0.518-0.843, P =.001) and ischemic heart failure patients (hazard ratio: 0.618, 95% CI: 0.456-0.838, P =.002).

Conclusion: Since statin use reduces all-cause mortality in patients with ischemic heart failure, it may be recommended to continue statin therapy.

4.The Safety and Tolerability of Nebivolol in Hypertensive Patients with Coronary Artery Disease and Left Ventricular Ejection Fraction ≥ 40%: A Population-Based Cohort Study (Nebivolol-TR Study)
Cihan Altın, Kaan Okyay, Mehmet Kış, Hayati Eren, Lütfi Bekar, Yasemin Doğan, Gökhan Aydın, Tuncay Güzel, Hazar Harbalıoğlu, Veysel Ozan Tanık, Sinan Çerşit, Özge Çakmak Karaaslan, Yusuf Çekici, Ferit Böyük, Ali Çoner, Umut Kocabaş, Mustafa Yenerçağ, Serhat Çalışkan, Fahri Er, Ümit Yaşar Sinan, Taner Ulus, Sefa Gül, Ahmet Öz, Alper Candemir, Özge Çetinarslan, Elif İlkay Yüce, Zülkif Tanrıverdi, Mustafa Beğenç Taşcanov, Mehtap Yeni, Benay Özbay, Önder Öztürk, Ömer Bedir, Mehmet Mustafa Yılmaz, Mustafa Agah Tekindal, Mehdi Zogni
PMID: 36317659  doi: 10.5543/tkda.2022.21237  Pages 568 - 575
Amaç: Hipertansiyon ve koroner arter hastalığı olup sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ≥ %40 olan hastalarda nebivolol’ün güvenirlik ve tolere edilebilirliğini bir Türk kohortu üzerinde araştırmak.

Yöntemler: Türkiye’deki 29 farklı markezden toplamda 1015 hipertansiyon ve koroner arter hastalığı olup sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ≥ %40 olan hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışmanın birincil sonlanım noktaları kan basıncı ve kalp hızındaki ortalama değişim miktarıydı.
İkincil sonlanım noktaları ise hedef kan basınvı (<130/80 mmHg) ve kalp hızına (<60 atım/dk) ulaşma oranını, klinik bulgulardaki (angina, dispne) değişimi değerlendirmekti. Klinik yan etkiler ve kardiyovasküler mortalite, hastaneye yatış, akut kardiyak olayları içeren klinik sonuçlar kaydedildi.

Bulgular: Çalışma popülasyonunun ortalama yaşı 60,3 ± 11,5’di (Erkek: %54,2). Ortalama 6 aylık takip sonunda kan basıncı ve kalp hızında ortalama değişiklik −11,2 ± 23,5/−5,1 ± 13,5 mmHg ve −12,1 ± 3,5 atım/dk’ydi. Hedef kan basıncı ve kalp hızına hastaların %76,5 ve %37,7’sinde ulaşıldı. Angina ve fonksiyonel sınıflamada açısından en az 1 sınıf iyileşen hasta sırasıyla %31 ve %23,2’ydi. Nebivolol ile ilişkili ciddi bir yan etki bildirilmedi. En sık görülen kardiyovasküler yan etki semptomatik hipotansiyondu (%4,2). İlacı bırakma oranı %1,7’ydi. 6 aylık takip içinde kardiyovasküler nedenli hastaneye başvuru oranı %5 iken kalp yetersizliği nedenli hastaneye yatış oranı %1,9’du. Kardiyovasküler mortalite oranı %0,1’di.

Sonuç: Nebivolol hipertansiyon ve koroner arter hastalığı olup sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu korunmuş veya hafif azalmış olan hastalarda kan basıncı ve nabız kontrolü sağlamak için iyi tolere edilmiştir ve güvenlidir.
Background: This study aimed to assess the safety and tolerability of nebivolol in hypertensive patients with coronary artery disease and left ventricular ejection fraction ≥ 40% in a Turkish cohort.

Methods: A total of 1015 hypertensive patients and coronary artery disease with left ventricular ejection fraction ≥ 40% were analyzed from 29 different centers in Turkey. Primary outcomes were the mean change in blood pressure and heart rate. Secondary outcomes were to assess
the rate of reaching targeted blood pressure (<130/80 mmHg) and heart rate (<60 bpm) and the changes in the clinical symptoms (angina and dyspnea). Adverse clinical events and clinical outcomes including cardiovascular mortality, cardiovascular hospital admissions, or acute cardiac event were recorded.

Results: The mean age of the study population was 60.3 ± 11.5 years (male: 54.2%). During a mean follow-up of 6 months, the mean change in blood pressure was −11.2 ± 23.5/−5.1 ± 13.5 mmHg, and the resting heart rate was −12.1 ± 3.5 bpm. Target blood pressure and heart rate were achieved in 76.5% and 37.7% of patients. Angina and functional classifications were improved by at least 1 or more categories in 31% and 23.2% of patients. No serious adverse events related to nebivolol were reported. The most common cardiovascular side effect was symptomatic hypotension (4.2%). The discontinuation rate was 1.7%. Cardiovascular hospital admission rate was 5% and hospitalization due to heart failure was 1.9% during 6 months’ follow-up. Cardiovascular mortality rate was 0.1%.

Conclusion: Nebivolol was well tolerated and safe for achieving blood pressure and heart rate control in hypertensive patients with coronary artery disease and heart failure with preserved or mildly reduced ejection fraction.

5.The Clinical Outcomes of COVID-19 in Patients on Warfarin: A Propensity Score Matching Study
Mustafa Oğuz, Tayyar Akbulut, Faysal Saylık, Abdulcabbar Sipar, Murat Demirci, Emrah Erdal
PMID: 36476957  doi: 10.5543/tkda.2022.22344  Pages 576 - 582
Amaç: COVID-19, kritik hastalarda vasküler tromboz ile ilişkilidir. Ancak COVID-19 hastalarında varfarin kullanımının klinik etkileri yeterince değerlendirilmemiştir. Bu çalışmada, COVID-19 hastalarında güçlü bir antikoagülan olan varfarinin klinik etkilerinin değerlendirilmesi amaçlandı.

Yöntemler: Çalışma retrospektif olarak planlandı. Türkiye’de 3 farklı pandemi merkezinde Nisan 2020 ile Nisan 2021 tarihleri arasında COVID-19 tanısı almış hastalar tarandı. Hastalar COVID-19 hastalığı sürecinde varfarin kullanmakta olan ve kullanmayan olarak gruplandırıldı. Gruplar arasında mortalite, hastaneye yatış ve yoğun bakım ünitesine yatış açısından farklılıkları karşılaştırmak için propensity skor eşleştirme analizi kullanıldı.

Bulgular: Varfarin grubunda 128 hasta ve kontrol grubunda 372 hastada propensity skor analizi yapıldı. Eşleştirme sonrası 84 hasta çifti karşılaştırıldı. Kontrol grubundaki hastaların yoğun bakım ünitesine alınma oranları daha yüksekti (%33,3’e karşı %14,3; P =,007) ve varfarin grubuna göre daha uzun hastanede kalış süreleri vardı (7,1’e karşı 14,1 gün; P =,005). Varfarin grubu, kontrol grubuna kıyasla daha düşük bir ölüm oranına sahipti (%7,1’e karşı %27,4; P =,001) ve hayatta kalan hastaların, kontrol grubuna göre varfarin grubunda olma olasılığı önemli ölçüde daha yüksekti (%56,1’e karşı %20,7; P =,001). Varfarin kullanan hastalarda, hastane içi ölüm insidansı daha düşüktü (log-rank testi P =,005).

Sonuç: Varfarin kullanımı, COVID-19 hastalarında klinik faydalar sağlayabilir. Mevcut veriler, COVID-19 tedavisinde güçlü antikoagülasyonun önemini vurgulamaktadır.
Background: COVID-19 is associated with vascular thrombosis in critical patients. However, warfarin has not been adequately studied in patients with COVID-19. This study aimed to evaluate whether the use of warfarin, a potent oral anticoagulant, was of clinical benefit in patients with COVID-19.

Methods: This was a retrospective cohort study of COVID-19 patients diagnosed at 3 different centers in Turkey between April 2020 and April 2021. Patients were grouped by whether they were taking warfarin or not. Propensity score matching analysis was used to compare the dif-ferences between the groups in mortality, hospitalization, and admission to the intensive care unit.

Results: A propensity score analysis was performed on 128 patients in the warfarin group and 372 patients in the control group. After matching, 84 pairs of patients were compared. The patients in the control group were more likely to be admitted to the intensive care unit
(33.3% vs. 14.3%, respectively; P =.007) and had longer hospital stays than the warfarin group (7.1 vs. 14.1 days; P =.005). The warfarin group had a lower death rate compared to the control group (7.1% vs. 27.4%, respectively; P =.001), and surviving patients were significantly more likely to be in the warfarin group than the control group (56.1% vs. 20.7%,
respectively; P =.001). In patients on warfarin, there was a lower incidence of in-hospital death (log-rank test P =.005).

Conclusions: Warfarin therapy could provide clinical benefits in patients with COVID-19. The current data highlight the importance of potent anticoagulation in the treatment of COVID-19.

6.The Relationship between Coronary Artery Calcium Score and Monocyte to High-Density Lipoprotein Cholesterol Ratio in Patients with Stable Angina Pectoris
Aziz İnan Çelik, Tahir Bezgin, Muhammet Buğra Karaaslan, Reşit Coşkun, Metin Çağdaş
PMID: 35976236  doi: 10.5543/tkda.2022.22412  Pages 583 - 589
Amaç: Koroner arter kalsifikasyonu, koroner ateroskleroz için önemli bir belirteçtir. Bu nedenle koroner arter kalsiyum skorunun (CCS) hesaplanması son yıllarda koroner arter hastalığı tanısında rutin bir yöntem haline gelmiştir. Monosit/yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol oranı (MHR), proaterojenik ve antiaterojenik dengeyi yansıtır ve bu oran koroner ateroskleroz ve kardiyovasküler olaylarla ilişkilidir. Bu çalışma, CCS’nin belirlediği koroner aterosklerozu öngörmede MHR’nin değerini araştırmayı amaçladı.

Yöntemler: Koroner BT anjiyografisi yapılan göğüs ağrısı olan toplam 276 hasta çalışmaya alındı. Hastalar CCS’ye göre [CCS = 0 çok düşük risk (n: 121), CCS = 1-99 düşük risk (n: 100), CCS ≥ 100 orta-yüksek risk (n: 55) olarak] üç gruba ayrıldı. Venöz kan örneklerinden MHR, nötrofil-lenfosit oranı (NLR), sistemik immün-enflamasyon indeksi (SII) ve trombosit-lenfosit oranı (PLR) hesaplandı.

Bulgular: MHR değerleri orta-yüksek CCS’li hastalarda anlamlı olarak daha yüksekti (1,29 ± 0,59’a karşı 1,41 ± 0,56’ya karşı 1,56 ± 0,58, P =,009). Ancak diğer enflamatuvar belirteçler (SII, NLR, PLR) açısından gruplar arasında fark yoktu. Yaş (OR: 1,178; %95 CI: 1,107-1,253; P <.001), dislipidemi (OR: 14,252; %95 CI: 5,459-37.211; P <,001), sigara (OR: 2,893; %95 CI: 1,317-6,358; P =,008) ve MHR (OR: 1 puanlık artış başına 2,082; %95 CI: 1,016-4,268; P =,045), çok değişkenli analizde CCS’nin bağımsız öngörücüleriydi.

Sonuç: Verilerimiz, yüksek MHR’nin artan CCS ile önemli ölçüde ilişkili olduğunu göstermektedir. MHR, koroner arter hastalığının öngörülmesine yardımcı olmak için kliniklerde kolay ve hızlı bir şekilde uygulanabilir.
Objective: Coronary artery calcification is a cornerstone marker for coronary atherosclerosis. Therefore, the calculation of the coronary artery calcium score has become a routine method in diagnosing coronary artery disease in recent years. Monocyte to high-density lipoprotein cholesterol ratio reflects proatherogenic and antiatherogenic balance, and this ratio is associated with coronary atherosclerosis and cardiovascular events. This study aimed to investigate the value of monocyte to high-densitylipoprotein cholesterol ratio in predicting coronary atherosclerosis, which coronary artery calcium score determines.

Methods: A total of 276 patients with chest pain who underwent coronary computed tomography angiography were enrolled in the study. The patients were divided into 3 groups according to coronary artery calcium score [coronary artery calcium score=0 for very low risk (n=121), coronary artery calcium score=1-99 for low risk (n=100), coronary artery calcium score ≥ 100 for moderate-high risk (n=55)]. The monocyte to high-density lipoprotein cholesterol ratio, neutrophil-to-lymphocyte ratio, systemic immune-inflammation index, and plateletto-lymphocyte ratio were calculated from venous blood samples.

Results: Monocyte to high-density lipoprotein cholesterol ratio values were significantly higher in patients with moderate-high coronary artery calcium score (1.29 ± 0.59 vs 1.41 ± 0.56 vs 1.56 ± 0.58, P =.009). However, there were no differences between the groups in terms of other inflammatory markers (neutrophil-to-lymphocyte ratio, systemic immune-inflammation index, and platelet-to-lymphocyte ratio). Age (odds ratio: 1.178; 95% CI: 1.107-1.253; P <.001), dyslipidemia (odds ratio: 14.252; 95% CI: 5.459-37.211; P <.001), smoking (odds ratio: 2.893; 95% CI: 1.317-6.358; P=.008), and monocyte to high-density lipoprotein cholesterol ratio (odds ratio: 2.082 per 1-point increase; 95% CI: 1.016-4.268; P=.045) were independent predictors of coronary artery calcium score in multivariate analysis.

Conclusion: Our data showed that high monocyte to high-density lipoprotein cholesterol ratio is significantly associated with increased coronary artery calcium score. Monocyte to highdensity lipoprotein cholesterol ratio indicates that it can be applied easily and swiftly in clinics to help predicting the coronary artery disease.

7.Are Consent Forms Used in Cardiology Clinics Easy to Read?
İbrahim Etem Dural
PMID: 35976238  doi: 10.5543/tkda.2022.22420  Pages 590 - 594
Amaç: Aydınlatılmış onam formları tıbbi tanı ve tedavi öncesi hasta ile hekim arasında sözleşme niteliğindedir. Hastanın bu formları okuyabilmesi ve anlayabilmesi son derece önemlidir. Biz çalışmamızda kardiyoloji kliniklerinde kullanılan Türk Kardiyoloji Derneği’nin önerdiği onam formlarının okunabilirlik düzeylerini araştırmayı hedefledik.

Yöntemler: Kardiyoloji kliniklerinde kullanılan 20 tane onam formlarının kelime sayıları, hece sayıları, harf ve karakter sayıları hesaplandı. Ateşman ve Bezirci-Yılmaz formülleri ile okunabi-lirlik puanları hesaplandı.

Bulgular: Kardiyoloji onam formları Ateşman ölçeğine göre 11. veya 12. sınıf düzeyinde, Bezirci-Yılmaz ölçeğinde ise lise düzeyinde eğitim gerektiren okunabilirlikte olarak saptanmıştır.

Sonuç: Türk Kardiyoloji Derneği’nin önerdiği aydınlatılmış onam formlarının lise düzeyi eğitim gerektirecek düzeyden, Türkiye ortalama okullaşma yılı olan 6 yıllık eğitim gerektirecek düzeye sadeleştirilmesini önermekteyiz.
Objective: Informed consent forms are a contract between the patient and the doctor before the medical diagnosis and treatment. It is extremely important that the patient can read and understand such forms. The purpose of the present study was to investigate the readability levels of consent forms recommended by the Turkish Society of Cardiology used in cardiology clinics.

Methods: The number of words, syllables, letters, and characters of 20 consent forms that are used in cardiology clinics were calculated. The readability scores were calculated by using the formulas of Ateşman and Bezirci–Yılmaz.

Results: It was found that the cardiology consent forms were readable at the 11th or 12th  grade  according to the Ateşman Index and at the high school level according to the Bezirci–Yılmaz Index.

Conclusion: We suggest that the informed consent forms recommended by the Turkish Society of Cardiology must be simplified from the level that requires high school education to the level that requires 6 years of education, which is the average schooling year in Turkey.

REVIEW
8.Current Evidence and Future Perspective for Coronary Bifurcation Stenting
Serkan Kahraman, Ahmet Güner, Ahmet Yaşar Çizgici, Mehmet erturk
PMID: 36476958  doi: 10.5543/tkda.2022.22476  Pages 595 - 609
Koroner bifürkasyon lezyonları tüm perkütan koroner girişimlerinin %15-%20’sini oluşturur ve daha fazla prosedür karmaşıklığı ile ilişkilidir ve sonuç olarak olumsuz kardiyak olaylar için daha yüksek risk taşır. Bifürkasyon lezyonlarına girişimsel yaklaşımdaki erken klinik sonuçları, provizyonel stentlemeyi destekledi. Bununla birlikte, en son randomize çalışmalar, özellikle korumasız distal sol ana bifürkasyon lezyonları için ‘double-kissing crush tekniği’ kullanılarak potansiyel olarak üstün sonuçlar göstermiştir. Ayrıca, son zamanlarda birçok operatör bifürkasyon lezyonlarıiçin double-kissing mini culotte, nanocrush ve double-kissing nanocrush stentleme tekniklerini tercih etmektedir. Bu derlemede, geleneksel ve yeni bifürkasyon stentleme tekniklerini ve her biri için mevcut kanıtları ele alıyoruz ve bifürkasyon koroner girişimi için genel ilkeleri gözden geçiriyoruz.
Coronary bifurcation lesions account for 15%-20% of all percutaneous coronary interventions and are associated with greater procedural complexity and consequently at higher risk for cardiac adverse events. Early clinical trials in the interventional approach to bifurcation lesions supported provisional stenting. However, the most recent randomized studies have indicated potentially superior results using a double-kissing crush technique, particularly for unprotected distal left main bifurcation lesions. Moreover, many operators recently favor double-kissing mini-culotte, nanocrush, and double-kissing nanocrush stenting techniques for bifurcation lesions. In this review, we describe the traditional and novel bifurcation stenting techniques and the current evidence for each and review general principles for bifurcation percutaneous coronary intervention.

CASE REPORT
9.Intra-aortic Balloon Occlusion for Refractory Cardiac Arrest in a Patient with Anterior Myocardial Infarction
Emre Aslanger, Dursun Akaslan, Çağan Yıldırım, Eren Uysaler, Ahmet Cem Nizam, Elmir Jafarov, Halil Ataş, Mustafa Kürşat Tigen, Bülent Mutlu
PMID: 36476959  doi: 10.5543/tkda.2022.22439  Pages 610 - 612
Tedavisindeki son gelişmelere karşın, kalp durmasının sonlanımları uygun yapılan kardiyopulmoner resüsitasyona rağmen halen çok kötüdür. Kardiyopulmoner resüsitasyon sırasında oluşturulan atreiyovenöz basınç gradiyenti spontan dolaşım dönüşü ile ilişkilidir. İnen aortanın balon ile sürekli oklüzyonu dolaşımın “gereksiz” kısmının çıkartıldığı ve böylece oluşturulan basınç ve kan akımının kalp ile beyine yönlendirildiği deneysel bir yöntemdir. Bu çalışmada, standart kardiyopulmoner resüsitasyona yanıtsız olan ve sürekli intraaortik balon oklüzyonu ile
spontan dolaşımın geri döndürülebildiği, sonrasında da başarılı sağkalımın sağlandığı bir olguyu sunuyoruz.
Despite recent advances in its management, the outcome of cardiac arrest is often poor despite appropriate cardiopulmonary resuscitation. The arteriovenous perfusion gradient achieved during cardiopulmonary resuscitation is associated with the successful return of spontaneous circulation. Continuous balloon occlusion of the descending aorta is an experimental method that can occlude the “unnecessary” part of the circulation, thus diverting generated pressure and blood flow to the heart and brain. In this study, we present a case report of a patient unresponsive to standard cardiopulmonary resuscitation, in whom constant intra-aortic balloon occlusion achieved a return of spontaneous circulation and successful survival.

10.Primary Endovascular Treatment of Late-Onset Type 3 Endovascular Aortic Repair Rupture Using The Endurant II Stent Graft and Rapid Response Protocol
Deniz Mutlu, İsmail Ateş, Konstantinos Marmagkiolis, Cezar A. Iliescu, Mehmet Çilingiroğlu
PMID: 35976240  doi: 10.5543/tkda.2022.22334  Pages 613 - 616
Bu makalenin amacı, tip 3 postendovasküler aort tamiri rüptürünün, Endurant II stent greft kullanılarak primer endovasküler yaklaşımla ve hızlı yanıt protokolüyle tedavisini tarif etmektir. 3 yıl önce endovasküler aort tamiri yapılan, acil servise şiddetli karın ağrısı ve hemorajik şok ile başvuran 65 yaş erkek hasta hızlıca anjiyografi laboratuvarına transfer edildi. Aortografi doğ-rultusunda distal aort greft rüptürü ve kontrast madde ekstravazasyonu izlendi. Tamir, 3 stent grefti yardımıyla, rüptür lokalizasyonu ve renal arter ostiumlarına dikkat edilerek başarıyla uygulandı. Hastanın hemodinamisi hızlıca düzeldi ve 5 gün sonra hasta taburcu edildi. Hızlı yanıt protokolü uygulanarak acil primer stent greft uygulaması, hemorajik şokla komplike ola-bilen geç kaçaklarda açık cerrahinin hayati bir alternatifi olabilmektedir.
The objective of this article is to describe a patient with hemorrhagic shock due to type 3 post-endovascular aortic repair rupture successfully treated with the endurant II stent graft via a pri-mary endovascular approach with a rapid response protocol. A 65-year-old male patient who underwent endovascular aortic repair 3 years ago was admitted to the emergency department with severe abdominal pain and hemorrhagic shock. The patient was rapidly taken to the angi-ography laboratory, and aortography demonstrated distal aortic graft rupture and extravasation of contrast media. The repair was performed successfully with 3 stent-grafts by paying atten-tion to rupture localization and renal artery ostia. The hemodynamics of the patient improved very quickly, and the patient was discharged after 5 days. Emergency primary stent grafting using a rapid response protocol could be a crucial alternative to open surgery for late endoleaks, which are complicated with hemorrhagic shock.

11.Heavy Calcification of Left Atrium and Calcific Mass on Mitral Valve: An Unusual Presentation of Ankylosing Spondylitis
Seda Tukenmez Karakurt, Serpil Öztürk, Çağdaş Topel, Burak Onan, Gamze Babur Güler
PMID: 35976239  doi: 10.5543/tkda.2022.22428  Pages 617 - 619
Ankilozan Spondilit (AS), omurga ve sakroiliak eklemden başlayan, eklem sertliğine neden olan ve yaşam kalitesini etkileyen karmaşık kronik bir hastalıktır. Aort dilatasyonu, aort kapak yetersizliği ve iletim sistemi tutulumuna bağlı kalp bloğu eşlik eden kardiyak patolojilerin başında gelir. Bu olgu sunumunda, geç evre bir ankilozan spondilit hastasında nadir görülen bir kalp tutulumu olan sol atriyal kalsifikasyon, perikardiyal tutulum ve mitral kapakta vejetasyon olarak yanlış tanılanabilecek kalsifiye enflamatuvar kitle oluşumunu, multimodalite görüntüleme ve histopatolojik tanı yöntemleri ile göstermeyi amaçladık.
Ankylosing spondylitis is a complex chronic disease that starts from the spine and sacroiliac joint, causes joint stiffness, and affects the quality of life. Aortic dilatation, aortic valve insufficiency, and heart block due to conduction system involvement are the leading accompanying cardiac pathologies. In this case report, we aimed to show a rare cardiac involvement of left atrial calcification, pericardial involvement, and formation of a calcified inflammatory mass that might be misdiagnosed as vegetation on the mitral valve in a late-stage ankylosing spondylitis patient, by using multimodality imaging and histopathological diagnosis.

CASE IMAGE
12.Removal of an Embolized Lead Segment During an Extraction Procedure
Serkan Çay, Özcan Özeke, Ahmet Korkmaz, Fırat Özcan, Serkan Topaloğlu
PMID: 36476960  doi: 10.5543/tkda.2022.22552  Pages 620 - 621
Abstract |Full Text PDF | Video

LETTER TO EDITOR
13.P Wave Index and Atrial Fibrillation Recurrence
Denny Suwanto, Eka Prasetya Budi Mulia
PMID: 36476961  doi: 10.5543/tkda.2022.22636  Page 622
Abstract |Full Text PDF

14.Answer Regarding P Wave Index and Atrial Fibrillation Recurrence
Mustafa Doğduş, Oğuzhan Ekrem Turan, Ahmet Anıl Başkurt, Resit Yigit Yılancıoğlu, Umut Dursun İnevi, Emin Evren Özcan
PMID: 36476962  doi: 10.5543/tkda.2022.2263622  Page 623
Abstract |Full Text PDF

OTHER ARTICLES
15.Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Pages 624 - 625
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search

Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.