ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 45 (1)
Volume: 45  Issue: 1 - January 2017
EDITORIAL
1.Editorial
Dilek Ural
Page VII

EDITORIAL COMMENT
2.2016 European Society of Cardiology Guidelines on Atrial Fibrillation: What is new?
Murat Özdemir
PMID: 28106013  doi: 10.5543/tkda.2016.47270  Pages 1 - 4
Bu yazıda Avrupa Kardiyoloji Derneği'nin 2016 yılında güncellemiş olduğu Atriyal Fibrilasyon kılavuzundaki yenilikler irdelenmiştir.
This is an editorial comment on the European Society of Cardiology Guidelines on atrial fibrillation that has been revised in 2016.

3.“Thinking globally acting locally” in cryoballoon-based atrial fibrillation ablation
Burak Hünük
PMID: 28106014  doi: 10.5543/tkda.2017.36374  Pages 5 - 8
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL ARTICLE
4.Relationship between mean platelet volume and ischemic stroke in patients with patent foramen ovale
Nermin Bayar, Selçuk Küçükseymen, Zehra Erkal, Ramazan Güven, Erkan Köklü, Çağın Mustafa Üreyen, Şakir Arslan
PMID: 28106015  doi: 10.5543/tkda.2016.17971  Pages 9 - 15
Amaç: Kriptojenik inme geçiren hastalarda foramen ovale açıklığı (FOA) varlığına daha sık rastlanmaktadır. Trombosit reaktivitesinin göstergesi olarak kabul edilen ortalama trombosit hacminin (OTH), FOA’lılarda normal popülasyondan yüksek olduğu bildirilmiştir. Bu çalışmada, FOA’lılarda nedeni bilinmeyen iskemik inme veya geçici iskemik atak (GİA) geçiren hastalar ile semptomsuz olgular arasında OTH yönünden fark olup olmadığı araştırıldı.
Yöntemler: Bu geriye dönük çalışmaya FOA saptanan 55 yaş altı olgular alındı. Nedeni bilinmeyen iskemik inme veya GİA geçiren hastaların (semptomlu grup) yatış esnasında klinik olarak stabilize olduklarında alınan hemogram parametreleri kaydedildi.
Bulgular: Çalışmaya 51’i semptomlu grupta olan 108 hasta alındı. Semptomlu grupta ortalama trombosit hacmi semptomsuz gruptan yüksek bulundu (sırasıyla, ortanca 10.0 fl [25-75 persentil: 9.0–11.0] ve ortanca 8.56 fl [25-75 persentil: 8.0–9.0], p<0.001). OTH’nin 9.0 fl ve üzerinde olmasının semptomlu oluşu göstermede %70 duyarlılık ve %86 özgüllüğe sahip olduğu bulundu.
Sonuç: FOA’lı semptomlu hastalarda OTH semptomsuz olgulardan yüksektir. Bu bulgu FOA’lılarda iskemik inme veya geçici iskemik atak riski yüksek olanları belirlemede yardımcı ek risk faktörü olabilir.
Objective: Patent foramen ovale (PFO) is commonly encountered in patients with cryptogenic stroke. Mean platelet volume (MPV), an indicator of platelet reactivity, has been reported in recent trials to be higher in patients with PFO than in normal population. The aim of this study was to investigate whether there is a difference in MPV between patients with PFO and stroke or transient ischemic attack (TIA) and that of patients with asymptomatic PFO.
Methods: Patients with PFO who were younger than 55 years of age were enrolled in this retrospective study. Hemogram parameters of patients with ischemic stroke or TIA (symptomatic group) were obtained during hospitalization once they had stable clinical status.
Results: Total of 108 patients, 51 of whom were symptomatic, were included in the study. MPV was determined to be higher in symptomatic group compared with asymptomatic group (median 10.0 fl [25th-75th percentile: 9.0–11.0] vs median 8.56 fl [25th-75th percentile: 8.0–9.0], respectively; p<0.001,. Cut-off point of 9.0 fl for MPV had 70% sensitivity and 86% specificity in predicting symptomatic PFO patients.

Conclusion: MPV is higher in symptomatic than in asymptomatic PFO patients. This finding may be a subsidiary risk factor to identify patients with PFO and high risk of cardioembolic stroke.

5.Gender-related differences in presentation and treatment of patients with non-valvular atrial fibrillation: results from RAMSES study
Volkan Doğan, Özcan Başaran, Osman Beton, Mehmet Tekinalp, Ahmet Çağrı Aykan, Ezgi Kalaycıoğlu, İsmail Bolat, Onur Taşar, Özgen Şafak, Macit Kalçık, Cevat Kırma, Murat Biteker
PMID: 28106016  doi: 10.5543/tkda.2016.89894  Pages 16 - 25
Amaç: Cinsiyet atriyum fibrilasyonu (AF) yönetimini etkileyen önemli bir özelliktir. Bu çalışmada, Türkiye’de AF’si olan hastalarda cinsiyet ile ilişkili farklar araştırıldı.
Yöntemler: RAMSES (ReAl-life Multicenter Survey Evaluating Stroke prevention strategies in Turkey, NCT02344901) çalışmasının bir parçası olarak, ardışık olarak hastaneye başvuran AF’li hastaların bilgileri incelendi. Bu kesitsel, çok merkezli, ülke çapında, gözlemsel çalışmaya Türkiye’den 6264 kapak dışı AF (KDAF) poliklinik hastası (%55.9’u kadın) alındı.
Bulgular: Kapak dışı AF’si olan kadınlar erkeklerle karşılaştırıldığında daha yaşlıydı (71 [dağılım: 65–78] ve 70 [dağılım: 62–77]; p<0.001); koroner arter hastalığı (%22.0 ve %38.3; p<0.001) ve kalp yetersizliği daha azdı (%18.2 ve %27.2; p<0.001). Kadınlarda ortanca CHA2DS2-VASc skorları daha fazlaydı (4 [dağılım: 3–5] ve 3 [dağılım: 2–4]; p<0.001), ancak HAS-BLED skorları erkeklerle kıyaslandığında benzerdi (2 [dağılım: 1–2] ve 2 [dağılım: 1–2]; p=0.141). Kadınlarda antikoagülan tedavi kullanımı daha fazlaydı (%74.5 ve %69.9; p<0.001). Antikoagülan kullanımı incelendiğinde, inme açısından düşük riskli olan (erkeklerde CHA2DS2-VASc 0 ve kadınlarda CHA2DS2-VASc skoru 1 olanlar) erkeklerin %68.5’i ve kadınların %61.6’si (p=0.204) antikoagülan tedavi alıyordu ve inme açısından yüksek riskli olan (CHA2DS2-VASc ≥1 [erkek], ≥2 [kadın]) erkeklerin %30.5’i kadınların %25.3’ü (p<0.001) herhangi bir antikoagülan tedavi almıyordu.
Sonuç: KDAF’si olan kadınlar erkeklerle karşılaştırıldığında iyi tedavi edilmesine rağmen, gerek yüksek riskli hastalarda az kullanımı gerekse düşük riskli hastalarda fazla kullanımı nedeniyle, antikoagülan tedavi erkeklerde de kadınlarda da büyük oranlarda uygun olan oranların altındadır. KDAF’si olan hastalarda antikoagülan tedavisi ivedilikle daha uygun hale getirilmelidir.
Objective: Gender is an important feature in the management of atrial fibrillation (AF). This study investigated gender-related differences in patients with AF in Turkey.
Methods: As a part of RAMSES (ReAl-life Multicenter Survey Evaluating Stroke prevention strategies in Turkey, NCT02344901) study, information of the patients with AF who successively applied to the hospital was analyzed. This cross-sectional, multicenter, nationwide observational study enrolled 6264 non-valvular AF (NVAF) outpatients (55.9% women) from Turkey.
Results: Compared with men, women with NVAF were older (71 years [range: 65–78 years] vs. 70 years [range: 62–77 years]; p<0.001), had lower frequency of coronary artery disease (22.0% vs. 38.3%; p<0.001) and congestive heart failure (18.2% vs. 27.2%; p<0.001). Women had higher median CHA2DS2-VASc score (4 [range: 3–5] vs. 3 [range: 2–4]; p<0.001), but similar HAS-BLED score (2 [range: 1–2] vs. 2 [range: 1–2]; p=0.141) when compared with men. Anticoagulant therapy use was higher in women (74.5% vs. 69.9%; p<0.001). Analysis of anticoagulation therapy use revealed that 68.5% of men and 61.6% of women (p=0.204) who had low risk for stroke (CHA2DS2-VASc score: 0 [male], 1 [female]) received anticoagulation therapy, and 30.5% of the men. Meanwhile, 25.3% of the women (p<0.001) with high risk for stroke (CHA2DS2-VASc score: ≥1 [male], ≥2 [female]) had not received any anticogulant therapy.
Conclusion: Although women with NVAF receive better treatment than men, anticoagulation therapy is suboptimal in large proportion of men and women, with underuse in high-risk patients and overuse in low-risk patients. There is an urgent need to improve optimization of anticoagulation in patients with NVAF.

6.Relationship between serum osteopontin level and atrial fibrillation recurrence in patients undergoing cryoballoon catheter ablation
Hacı Murat Güneş, Gamze Babur Güler, Ekrem Güler, Gültekin Günhan Demir, Filiz Kızılırmak Yılmaz, Mehmet Onur Omaygenç, Ayşe İstanbullu Tosun, Taylan Akgün, Bilal Boztosun, Fethi Kılıçarslan
PMID: 28106017  doi: 10.5543/tkda.2016.21855  Pages 26 - 32
Amaç: Atriyum fibrilasyonu (AF) mortalite ve morbidite artışı ile ilişkili en sık rastlanan ritm bozukluğudur. Atriyum fibrozu, AF’nin kateter ablasyonu sonrası nüks oranını artırır. Osteopontin, fibrozu da içeren çeşitli fizyopatololojik süreçlerde görev alan çok fonksiyonlu bir moleküldür. Atriyum fibrilasyonu kriyoablasyonu sonrasında serum osteopontin seviyeleri ile AF nüksü arasındaki ilişkiyi araştırdık.
Yöntemler: Çalışmamız ileriye dönük ve gözlemsel olarak tasarlandı; nöbetli (n=47) ve sürekli (n=13) AF’si olan 60 hasta çalışmaya dahil edildi. Serum osteopontin seviyeleri AF kriyoablasyonu işlem öncesi ve işleminden altı ay sonra ölçüldü.
Bulgular: İki AF hasta grubuna göre işlem öncesi ve sonrası osteopontin seviyeleri arasında farklılık saptanmadı (sırasıyla, p=0.286, p=0.493). İşlem sonrası osteopontin seviyeleri, işlem öncesi seviye ile kıyaslandığında anlamlı olarak yüksekti (32.18 ng/mL ve 15.58 ng/mL; p=<0.001). Sol atriyum çapı, AF tipi, işlem öncesi osteopontin seviyeleri AF ablasyonu sonrası nüks ile ilişkili saptandı (p≤0.05). Atriyum fibrilasyonu nüksünün bağımsız risk öngördürücülerini tespit etmek için yaşa göre düzeltilmiş çok değişkenli lojistik regresyon analizi yapıldı. Bunların arasında, AF tipinin (β=2.211 p=0.004, OO: 9.124, %95 GA [2.026–41.094]) AF nüksü açısından en önemli öngördürücü olduğu tespit edildi. İşlem öncesi osteopontin seviyeleri de AF nüksünü bağımsız olarak öngördü (β=0.059, p=.048, OO: 1.061, %95 GA [1.001–1.125]).
Sonuç: Çalışmamızda, AF’nin sürekliliği ve daha yüksek işlem öncesi osteopontin seviyeleri AF kriyobalon ablasyon tedavisi yapılan hastalarda nüksü bağımsız olarak öngördürmüştür. Biyokimyasal bir belirtecin kriyoablasyon sonrası nüks ile ilişkili olması, ablasyon tedavisi için uygun hastaların seçimi ve uzun dönem işlem başarısını değerlendirmede faydalı olabilir.
Objective: Atrial fibrillation (AF) is the most common sustained arrhythmia and is associated with increased morbidity and mortality. Atrial fibrosis augments recurrence rate following AF catheter ablation. Osteopontin is a multifunctional molecule involved in several pathophysiological pathways, including fibrosis. Presently described is investigation of relationship between serum osteopontin level and AF recurrence after AF cryoablation.
Methods: The study was designed to be prospective and observational; 60 patients with paroxysmal (n=47) and persistent (n=13) AF were included. Osteopontin level was measured both before and 6 months after AF ablation with cryoballoon.
Results: Preprocedure and postprocedure osteopontin level did not differ between the 2 groups of AF patients (p=0.286, p=0.493, respectively). Postprocedure osteopontin level was significantly higher compared with preprocedure value (32.18 ng/mL vs 15.58 ng/mL; p=<0.001). Left atrial diameter, AF type, and preprocedure osteopontin level were related to AF recurrence (p≤0.05). An age-adjusted multivariate logistic regression analysis was conducted to determine independent predictors of AF recurrence. Among these, AF type (β=2.211; p=0.004; odds ratio [OR]: 9.124; 95% confidence interval [CI]: 2.026–41.094) was found to be the most important factor related to AF recurrence. Preprocedure osteopontin level also predicted AF recurrence independently (β=0.059; p=0.048; OR: 1.061; 95% CI 1.001–1.125).
Conclusion: Study results revealed persistency of AF and high preprocedure osteopontin level independently predicted AF recurrence in patients undergoing cryoballoon AF ablation. Association of a biochemical marker with AF recurrence might be beneficial to selection of appropriate patients for cryoballoon procedure and assessment of long-term procedural success.

7.Cardioneuroablation in the treatment of neurally mediated reflex syncope: a review of the current literature
Tolga Aksu, Tümer Erdem Güler, Serdar Bozyel, Kazım Serhan Özcan, Kıvanç Yalın, Ferit Onur Mutluer
PMID: 28106018  doi: 10.5543/tkda.2016.55250  Pages 33 - 41
Amaç: Parasempatik ve sempatik tonüs arasındaki denge bozukluğu nöral aracılı refleks senkobun (NARS) ana nedenlerinden biridir. Bu hastalar çok semptomlu olabilir ve durum kalp pili takılmasını gerektirebilir. Kardiyonöroablasyon (KNA) vagal gangliyonların radyofrekans kateter ablasyonuna dayanan ve NARS’li hastalarının tedavisinde kullanılabilen göreceli olarak yeni bir tekniktir. Bu çalışmada, NARS’li hastalarda KNA’nın rolü ile ilgili mevcut bilgiler karşılaştırıldı.
Yöntemler: PRISMA (Preferred Reporting Items for Systematic Reviews and Meta-Analyses) beyanına uygun olarak ‘cardioneuroablation’, ‘vagal denervation’, ‘reflex syncope’, ‘vagal ablation’ ve ‘ganglionic plexi ablation’ kelimeleri ile literatür taraması yapıldı. Tüm yayınlar dahil edilme ve dışlanma kriterleri açısından iki yorumcu tarafından bağımsız olarak değerlendirildi.
Bulgular: Toplam beş gözlemsel çalışma ve beş olgu sunumu çalışmaya kabul edildi. Senkopsuz sağkalım %100 iken herhangi bir prodromsuz sağkalım %50 ile %100 arasında bulundu. Üç çalışmada her iki atriyumdan ablasyon uygulanırken iki çalışmada sol atriyum yaklaşımı kullanılmıştı. İşleme bağlı ciddi komplikasyon izlenmedi.
Sonuç: Odaklanmış ya da geniş vagal ganliyon ablasyonu dikkatli seçilen hastalarda kalp pili takılmasına bir seçenek olabilir. Farmakolojik tedavi ve kalp pili takılmasından farklı olarak gangliyon ablasyonu problemin kökenini yani kalbin otonom sistemindeki bozukluğu hedeflemektedir. Bu yeni teknik geniş kapsamlı randomize çalışmalarda değerlendirilmelidir.
Objective: An imbalance between parasympathetic and sympathetic tone is a main cause of neurally mediated reflex syncope (NMRS). These patients may be very symptomatic and the condition may require cardiac pacemaker implantation. Cardioneuroablation (CNA) is a relatively novel technique based on radiofrequency ablation of vagal ganglia that can be used in treatment of NMRS. The aim of this analysis was to compare potential role of CNA in patients with NMRS.

Methods: In accordance with the Preferred Reporting Items for Systematic Reviews and Meta-Analyses Statement, literature search was conducted using the keywords “cardioneuroablation,” “vagal denervation,” “reflex syncope,” “vagal ablation,” and “ganglionic plexi ablation.” Retrieved citations were first screened independently by 2 reviewers for inclusion and exclusion criteria.
Results: Freedom from syncope and freedom from prodrome were 100% and between 50% and 100%, respectively, in the studies. Ablation was performed via both atria in 3 studies; only left atrial approach was used in the remaining studies. There was no major complication related to the procedure reported.

Conclusion: Focused or extensive vagal ganglia ablation may be a potential alternative to pacemaker implantation in a carefully selected patient population. In contrast to pharmacological therapy and pacemaker implantation, ganglia ablation is designed to get to the root of the problem: disturbances in the intrinsic cardiac autonomic nervous system. This novel technique should be evaluated in large-scale, randomized, controlled trials.

8.Pulmonary vein anatomy and its variations in a Turkish atrial fibrillation cohort undergoing cryoballoon-based catheter ablation
Duygu Kocyigit, Kadri Murat Gürses, Muhammed Ulvi Yalçın, Gamze Türk, Banu Evranos, Uğur Canpolat, Hikmet Yorgun, Tuncay Hazırolan, Kudret Aytemir
PMID: 28106019  doi: 10.5543/tkda.2016.12080  Pages 42 - 48
Amaç: Atriyum fibrilasyonunun (AF) pulmoner venlerden (PV) köken alabildiği ve bu odakların ablasyon ile ortadan kaldırılabildiğinin öğrenilmesi üzerine PV anatomisine duyulan merak artmıştır. Bu çalışmada, AF için PV izolasyonu (PVI) yapılan Türk hasta popülasyonunda PV anatomisi ve varyasyonlarının gösterilmesi hedeflenmektedir.
Yöntemler: AF için kriyobalon ile PVI yapılması planlanan 250 hastaya, işlem öncesinde çok kesitli bilgisayarlı tomografi yapıldı. PV ve sol atriyum (LA) anatomisi üç boyutlu epikardiyal rekonstrüksiyonlar üzerinde incelendi.
Bulgular: Toplam 980 PV gözlendi, hepsinin sol atriyuma açıldığı görüldü. Venlerin ortalama süperoinferiyor (SI) çapları ortalama ön-arka (AP) çaplarına kıyasla anlamlı olarak daha büyük saptandı. Aksesuvar PV’ler yalnızca sağ tarafta görüldü. Aksesuvar venlerin SI ve AP çapları, diğer venlerinkine kıyasla anlamlı olarak daha küçüktü. Sağ taraflı PV’lerin ostiyumları daha yuvarlaktı. Hastaların %94.8’inde sağ üst ve alt lob venleri beklenildiği üzere iki ayrı ostiyum ile LA’ya açılmaktaydı. Geri kalan hastalarda anatomik varyasyon, sağ PV’lerde gözlendi. LA’ya PV’lerin ortak ostiyum aracılığıyla açılma, hastaların %35.6’sında görüldü.
Sonuç: Türk toplumunda PV anatomisinde çeşitlilikler sıklıkla görüldüğünden, PVI öncesi PV anatomisinin detaylı değerlendirilmesi ablasyon tedavisinin başarısı için önemli olabilir.
Objective: Pulmonary vein (PV) anatomy has drawn attention since assumption that atrial fibrillation (AF) may originate from PVs and that electrical isolation of PVs may be beneficial in eliminating these triggers. The present study aims to investigate PV anatomy and its variations in a sample of Turkish patients undergoing PV isolation (PVI) for AF.
Methods: 250 patients underwent multidetector computed tomography before cryoballoon-based PVI for AF. PV and left atrial (LA) anatomy were evaluated in 3-dimensional epicardial reconstructions.
Results: 980 PVs were observed. All PVs drained into the LA. Mean superoinferior (SI) dimension for each vein was significantly larger than mean anteroposterior (AP) dimension. Accessory PVs were only seen on right side. Accessory veins were significantly smaller in both AP and SI diameter than other veins. Right-sided PV ostia were more round. Expected anatomy of 2 atrial ostia for right upper and lower lobe veins on each side was seen in 94.8% of patients. Remainder had other variant anatomy in right PVs. Conjoined ostium in the LA was seen in 35.6% of patients.
Conclusion: PV variations were common in Turkish AF cohort undergoing PVI, which may be important to know about prior to ablation therapy for procedural success.

9.Renin-angiotensin-aldosterone system blockers and cardiovascular outcomes: a meta-analysis of randomized clinical trials
Pınar Kızılırmak, Yağız Üresin, Oktay Özdemir, Burçak Kılıçkıran Avcı, Lale Tokgözoğlu, Zeki Öngen
PMID: 28106020  doi: 10.5543/tkda.2016.78006  Pages 49 - 66
Amaç: Hipertansiyon kardiyovasküler (KV) ve serebrovasküler morbidite ve mortalite için en yaygın değiştirilebilir risk faktörüdür. Bu çalışma renin-anjiyotensin-aldosteron sistemi (RAAS) blokajının KV sonuçlar üzerine etkilerini belirlemeyi amaçlamaktadır.
Yöntemler: Bu çalışma PRISMA (Preferred Reporting Items for Systemic reviews and Meta-Analyses) yöntemine uygun şekilde planlandı. Veri tabanları Aralık 2014 tarihine kadar yayımlanan makaleleri araştırmak üzere tarandı. İki farklı çalışma grubu seçildi. Birincisi RAAS blokeri (anjiyotensin reseptör blokeri [ARB] veya anjiyotensin-dönüştürücü enzim inhibitörü [ACEİ]) ile plasebo veya aktif tedaviyi kıyaslayan randomize klinik çalışmaları içerdi. İkinci grup ARB ile ACEİ’yi kıyaslayan randomize klinik çalışmaları içerdi. Her iki gruptaki çalışmalarda da tüm nedenlere bağlı mortalite, KV mortalite, aniden ortaya çıkan KV olay, miyokart enfarktüsü, serebrovasküler olay, inme, kalp yetersizliği ve kalp yetersizliği nedeniyle hastaneye yatış gibi KV sonuç parametresi veya ölüm bildirildi.
Bulgular: 277.609 hastayı içeren 51 çalışmanın 54 çiftli kıyaslanması alındı. RAAS blokerleri ile RAAS blokeri olmayan ilaçlar arasında en sık görülen KV sonuçlar (tüm nedenlere bağlı mortalite, KV mortalite, KV olay, miyokart enfarktüsü, kalp yetersizliği ve inme dahil) açısından istatistiksel anlamlı farklılık (risk oranları 0.805–0.967) olduğu gözlendi. ARB’ler ve ACEİ’ler tümüyle benzer bulundu (risk oranları 0.923-1.090; tümü anlamlı değil).
Sonuç: Hipertansiyonlu hastalarda KV sonuçlar açısından RAAS blokerleri RAAS blokeri olmayan diğer ilaçlara kıyasla üstündür. ARB ve ACEİ’ler bu sonuçlar açısından benzerdir.
Objective: Hypertension is the most prevalent modifiable risk factor for cardiovascular (CV) and cerebrovascular morbidity and mortality. This study aimed to assess the effects of renin-angiotensin-aldosterone system (RAAS) blockade on CV outcomes.
Methods: This study was designed according to the Preferred Reporting Items for Systemic reviews and Meta-Analyses statement. Databases were searched for articles published as of December 2014. Two sets of studies were selected. One set included randomized clinical trials comparing RAAS blocker (angiotensin II receptor blocker [ARB] or angiotensin-converting enzyme inhibitor [ACEI]) with placebo or active treatment. Second set included head-to-head randomized clinical trials comparing an ARB with an ACEI. Studies in both sets had reported any CV outcome parameter or death, i.e., all-cause mortality, CV mortality, emergence of CV events, myocardial infarction, cerebrovascular event, stroke, heart failure, and hospitalization for heart failure.
Results: Fifty-four pairwise comparisons of 51 trials with 277,609 patients were included. Statistically significant differences in favor of RAAS blockers vs non-RAAS blockers (risk ratio [RR] ranging from 0.805 to 0.967) were observed in terms of most CV outcomes, including all-cause mortality, CV mortality, CV events, myocardial infarction, heart failure and stroke. ARBs and ACEIs were found to be completely comparable (RR ranging from 0.923 to 1.090, all non-significant).
Conclusion: RAAS blockers are superior to medications other than RAAS blockers with respect to impact on CV outcomes in patients with hypertension. ARBs and ACEIs are comparable in terms of these outcomes.

CASE REPORT
10.Endocardial septal ablation for hypertrophic obstructive cardiomyopathy
Tolga Aksu, Tümer Erdem Güler, Kıvanç Yalın, Şükriye Ebru Gölcük, Kazım Serhan Özcan
PMID: 28106021  doi: 10.5543/tkda.2016.43569  Pages 67 - 72
Özet– Septumu inceltici tedavi (SAT) semptomlu hipertrofik obstrüktif kardiyomiyopati (HOKM) için kabul edilen tedavi seçeneğidir. Bugün için cerrahi septal miyoktemi altın standart yöntem olup, alkol ile septal ablasyon uygun anatomili hastalarda kabul edilebilir bir seçenektir. Endokardiyal septal ablasyon (ESA) ise SAT olarak az bilinen bir yöntemdir. Bu yazıda, HOKM için başarılı ESA işlemine giden bir olgu sunuldu.
Summary– Septal reduction therapy (SRT) is the accepted therapeutic option for symptomatic hypertrophic obstructive cardiomyopathy (HOCM). At this time, surgical septal myectomy is the gold standard method, but alcohol septal ablation is an acceptable alternative treatment for patients with suitable anatomy. Endocardial septal ablation (ESA) therapy is a little-known method of SRT. Presently described is case of successful ESA procedure performed for HOCM.

11.Complicated left-sided infective endocarditis in chronic hemodialysis patients: a case report
Öykü Gülmez, Mehtap Aydın
PMID: 28106022  doi: 10.5543/tkda.2016.44449  Pages 73 - 76
Özet– Enfektif endokardit (EE) son dönem böbrek hastalarında (SDBH) yüksek mortalite ve morbiditesi olan ciddi bir enfeksiyon hastalığıdır. Özellikle çift lümenli damar kateteri olanlarda tekrarlayan bakteriyemilerle ilişkilidir. En sık etken Staphylococcus aureus ve en çok etkilenen kapak sıklıkla kireçlenmiş mitral kapaktır. Yaşları 56 ve 88 olan ve hemodiyaliz kateterinden hemodiyalize giren iki hasta ateş ve troponin yüksekliği ile başvurdu. Kan kültürlerinde Staphylococcus aureus üredi ve iyi kalitede çekilen transtorasik ekokardiyografi’de (TTE) kireçlenmiş mitral ve aort kapak saptandı; vejetasyon veya apse oluşumu izlenmedi. Kateter enfeksiyonuna ikincil miyokart nekrozu düşünüldü. Her ikisinde de antibiyotik tedavisi başlandıktan 3–5 gün sonra alınan kültürlerde tekrar üreme saptandı. Bu nedenle transözofajiyal ekokardiyografi (TEE) uygulandı. Yaşlı hastada perivalvüler apse, genç hastada hareketli vejetasyon saptandı. Yaşlı hasta cerrahiyi reddetti ve dirençli şoka ikincil kaybedildi. Genç hastada mitral kapak cerrahisi yapıldı ancak takibinde sol kalp yetersizliği ve kanama gelişti; dirençli şok nedeniyle bu hasta da kaybedildi. Hastalarımızın değerlendirilmesinde birincil odak olarak kateter enfeksiyonunun bulunması ve TTE ile vejetasyon veya anüler apse saptanmadığı için hastalıkların seyri şanssız oldu. Unutulmaması gereken nokta, SDBH’de Duke kriterlerine göre EE tanısını koymak güçtür ve bu nedenle iyi kalitede TTE’de vejetasyon veya apse saptanmasa bile TEE planlanması gereklidir.
Summary– Infective endocarditis (IE) is a serious infectious condition with high morbidity and mortality in patients with end-stage renal disease (ESRD). It has been particularly associated with recurrent bacteremia due to vascular access via lumen catheters. The most common pathogen is Staphylococcus (S.) aureus, and most affected valve is mitral valve, which frequently calcified. Two patients with ESRD who received hemodialysis treatment via tunneled catheters, aged 56 and 88 years, were admitted with fever and high troponin level. Blood cultures revealed growth of S. aureus. Good quality transthoracic echocardiography (TTE) displayed calcified mitral and aortic valves with no vegetation or abscess formation. Myocardial necrosis as result of catheter infection was considered. Both patients had persistent positive blood cultures 3 and 5 days after initiation of antibiotic treatment. Therefore, transesophageal echocardiogram (TEE) was scheduled. Results revealed perivalvular abscess in the older patient, and highly mobile vegetation in the younger patient. The older patient refused surgery and died soon after due to refractory shock. Mitral valve surgery was planned for the other patient; however, she developed left ventricular failure and bleeding, and also subsequently died as result of refractory shock. Patient evaluations were particularly unfavorable: they had catheter infection as primary focus, and TTE did not detect vegetation or annular abscess. Diagnosis of IE in patients with ESRD using Duke criteria is problematic; we have to keep use of TEE in mind to detect vegetation or abscess formation when there is clinical suspicion regarding ESRD patients even after good quality TTE.

12.Robotic surgery for atrial septal defect closure in a case of Kabuki syndrome
Burak Onan, Ünal Aydın, Zeynep Kahraman, İhsan Bakır
PMID: 28106023  doi: 10.5543/tkda.2016.84554  Pages 77 - 81
Özet– Kabuki sendromu mental gerilik, iskelet deformiteleri, işitme bozukluğu, kardiyak defektler ve belirleyici bir yüz görünümü ile kendini gösteren nadir bir doğumsal malformasyon sendromudur. Bu sendromda karmaşık kardiyovasküler malformasyonlar erken çocukluk döneminde görülürken, atriyoventriküler septal defektler nadiren genç erişkinlerde görülebilir. Bu yazıda, atriyal septal defekt ve idiyopatik trombositopeni ile değerlendirilen Kabuki sendromu olan 22 yaşındaki olgu sunuldu. Hastada minimal invaziv robotik cerrahi yöntemi tercih edilerek atriyal septal defekt sorunsuz kapatıldı.
Summary– Kabuki syndrome is a rare congenital malformation syndrome characterized by mental retardation, skeletal deformities, auditory dysfunction, cardiac defects, and distinctive facial appearance. Although complex cardiovascular malformations present in early childhood, rarely, atrioventricular septal defects may also present in young adults. Presently described is case of a 22-year-old female with KS who presented with ostium secundum atrial septal defect with deficient rim and idiopathic thrombocytopenic purpura. In this case, minimally invasive robotic surgery was preferred for closure of atrial septal defect.

13.A rare cause of 2: 1 atrioventricular block and congestive heart failure in preterm infants: Hypocalcemia
Emine Azak, Hatice Tatar Aksoy, Handan Ünsal, İbrahim İlker Çetin
PMID: 28106024  doi: 10.5543/tkda.2016.82453  Pages 82 - 84
Özet– Atriyoventriküler blok yenidoğan döneminde nadir görülür ve genellikle doğumsal kalp hastalığına ve annenin otoimmün hastalığına ikincil olarak gelişir. Bu yazıda, hipoklasemiye bağlı 2: 1 atriyoventriküler blok ve konjestif kalp yetersizliği gelişen bir prematüre bebek olgusu sunuldu. Olguda atriyoventriküler blok ve konjestif kalp yetersizliği bulguları intravenöz olarak verilen %10’luk kalsiyum glukonat infüzyonunu takiben hızlı bir şekilde düzeldi. Bu nedenle atriyoventriküler blok ve kalp yetersizliği gelişen yenidoğanlarda serum kalsiyum düzeyinin ölçülmesini önermekteyiz.
Summary– Atrioventricular (AV) block in the neonatal period is a rare disorder. It is frequently associated with underlying structural congenital heart disease and maternal lupus. Presently described is premature baby who developed 2: 1 AV block and congestive heart failure due to hypocalcemia. Dramatic clinical improvement was observed following treatment of intravenous 10% calcium gluconate. Therefore, it is suggested that serum calcium level of newborns with AV block and congestive heart failure be measured.

14.Aneurysm of the muscular septum associated with Wolf-Parkinson-White syndrome presenting as dilated cardiomyopathy; A report of two cases
Vehbi Doğan, İlker Ertuğrul, Şeyma Kayalı, Utku Arman Örün, Selmin Karademir
PMID: 28106025  doi: 10.5543/tkda.2016.44038  Pages 85 - 88
Özet– Musküler septal anevrizma ventriküler septal defektin eşlik etmediği durumlarda oldukça nadirdir ve olguların büyük kısmında rastlantısal olarak saptanır. Bildirilen olguların genellikle ritm problemi veya Wolf-Parkinson-White (WPW) sendromunun elektrokardiyografik bulguları vardır. Bu yazıda, dilate kardiyomiyopati şeklinde ortaya çıkan ve WPW sendromu ile ilişkili septal anevrizma saptanan iki olgu sunuldu. Olgulardan birinde preeksitasyon zamanla kaybolurken aynı zamanda interventriküler septumun deviasyonunda azalma ve sol ventrikül sistolik fonksiyonunda düzelme izlendi. İkinci olgu çarpıntı yakınmasının olması nedeniyle aksesuvar yolağın ablasyonu amacıyla kurumumuza yönlendirilmişti. Bulgularımız pre-eksitasyon varlığının ventrikül senkronizasyon bozukluğuna ve anormal ventrikül septal hareketine neden olarak anevrizma görüntüsünü oluşturduğunu düşündürmüştür.
Summary– Muscular septal aneurysms are extremely rare without a ventricular septal defect and are diagnosed accidentally in most cases. Reported cases generally have rhythm disturbance or electrocardiographic findings of Wolf-Parkinson-White (WPW) syndrome. Presently described are 2 cases of ventricular septal aneurysm associated with WPW syndrome, which presented as dilated cardiomyopathy. Pre-excitation disappeared gradually in first patient. There was also concurrent decrease in degree of bulging of the interventricular septum and improvement of left ventricular systolic function. Second patient had complaints of palpitation and was referred for ablation of accessory pathway. Our findings suggest that presence of pre-excitation may lead to ventricular dyssynchrony and abnormal ventricular septal movement, resulting in appearance of aneurysm.

15.Successful simultaneous ipsilateral stenting of common iliac artery stenosis and transfemoral aortic valve replacement
Abdullah Nabi Aslan, Hacı Ahmet Kasapkara, Serkan Sivri, Murat Can Güney, Engin Bozkurt
PMID: 28106026  doi: 10.5543/tkda.2016.14825  Pages 89 - 93
Özet– Transkateter aort kapak replasmanı (TAKR) cerrahi açıdan yüksek riskli ciddi aort darlığı olan yaşlı hastaları tedavi etmek için tasarlanmış olup en sık femoral arterlerden geriye doğru olarak uygulanır. Ancak olguların yaklaşık %30’unda, bu giriş yolu ya kullanılamaz ya da damar yaralanması açısından yüksek risk taşır. Femoral giriş yerinin uygun olmadığı hastalarda, subklaviya yolu, aort yolu ve doğrudan aort girişimi gibi yaklaşım seçenekleri tanımlanmıştır. Fakat, düşük profilli sistemlerle yerleştirilebilen yeni kapakların ortaya çıkmasından sonra, başka bir kateter yoluyla yaklaşım seçeneği keşfedildi. Burada biz aynı taraftaki ana iliyak artere stent uygulaması sonrası eş zamanlı Edwards SAPIEN 3 kapak kullanılarak transfemoral TAKR yapılan iki olguluk deneyimimizi sunduk.
Summary– Transcatheter aortic valve replacement (TAVR) was designed to treat elderly patients with severe aortic stenosis at high risk for surgery, and is most commonly performed with retrograde approach through femoral arteries. However, in up to 30% of cases, it is either not possible to use this access route or it is considered to have high risk of vascular injury. Alternative approaches have been described for patients with no suitable femoral access: trans-subclavian, transaortic, or direct aortic access; however, since the introduction of new valves deployed with low-profile delivery systems, another alternative transcatheter approach has been discovered. Presently described is experience in 2 cases in which patients were treated with transfemoral TAVR using Edwards SAPIEN 3 transcatheter heart valves immediately following ipsilateral common iliac artery stenting.

REVIEW
16.All diuretics used in the treatment of hypertension are not the same
Serkan Asil, Enver Atalar
PMID: 28106027  doi: 10.5543/tkda.2016.93137  Pages 94 - 101
Özet– Hipertansiyon tedavisinde diüretikler monoterapi ve kombinasyon tedavisinde yıllardır kullanılmaktadır. Hidroklorotiyazid, indapamid ve klortalidon, sıklıkla tiyazid diüretikler olarak tek başlık altında değerlendirilmekteydi. Ancak bu diüretiklerin benzer olduğunu gösteren bir kanıt yoktur. Yapılan çalışmalarda, indapamid ve klortalidonun kardiyovasküler morbidite ve mortaliteyi azalttığı gösterilmiştir. Hidroklorotiyazidin, miyokart enfarktüsü, böbrek yetersizliği, inme ve ölüm gibi kardiyovasküler sonlanımlar üzerine olumlu etkisini gösteren bir çalışma veya kanıt yoktur. Hidroklorotiyazidin kan basıncı üzerine etkisi daha azdır, metabolik yan etki riskinin yüksektir ve pleiotropik etkilere sahip olmayabilir. Sonuç olarak, indapamid ve klortalidonun, tiyazid diüretik olarak değerlendirilmesi doğru değildir ve hipertansiyon tedavisinde diüretik kullanılacağı zaman indapamid veya klortalidonun tercih edilmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Summary– Diuretics have been used for years to treat hypertension as both a monotherapy and in combination. Hydrochlorothiazide, indapamide, and chlorthalidone have frequently been considered in the same category as thiazide diuretics, but there is no evidence that their activities are similar. Studies have shown that chlorthalidone and indapamide reduce cardiovascular morbidity and mortality; however, there is no study indicating that hydrochlorothiazide has beneficial effects on cardiovascular outcomes such as myocardial infarction, renal failure, stroke, or death. Hydrochlorothiazide has less effect on blood pressure, a high risk of metabolic side effects, and may not have pleiotropic effects. As a result, it is not accurate to evaluate chlorthalidone and indapamide as similar to thiazide diuretics. Indapamide or chlorthalidone is a better choice of diuretic for use in the treatment of hypertension.

CASE IMAGE
17.Severe aortic regurgitation due to quadricuspid aortic valve in a young patient
Mehmet Demir, Ahmet Yıldırım, Burcu Çavlan
PMID: 28106028  doi: 10.5543/tkda.2016.45894  Page 102
Abstract |Full Text PDF | Video

18.Preoperative evaluation of a pannus over an annuloplasty ring with live/real-time three-dimensional echocardiography
Tolga Sinan Güvenç, Mert İlker Hayıroğlu, Cevdet Uğur Koçoğulları, İlyas Kayacıoğlu, Mehmet Eren
PMID: 28106029  doi: 10.5543/tkda.2016.79360  Page 103
Abstract |Full Text PDF | Video

19.Left ventricular posterior wall rupture contained by posterolateral pseudoaneurysm with calcified thrombus
Nazmi Gültekin, Sadiye Deniz Özsoy, İsmail Haberal, Mehmet Ali Yeşiltaş, Nursema Gürel, Emine Küçükateş
PMID: 28106030  doi: 10.5543/tkda.2016.94020  Page 104
Abstract |Full Text PDF | Video

20.A giant posterolateral wall pseudoaneurysm presenting with ventricular tachycardia
Ahmet Güner, Çağatay Önal, Mert Evlice, Mehmet Çelik, Mustafa Akçakoyun
PMID: 28106031  doi: 10.5543/tkda.2016.47227  Page 105
Abstract |Full Text PDF | Video

LETTER TO EDITOR
21.Heart rate turbulence in patients with stable coronary artery disease and its relationship with the severity of the disease
Ekrem Şahan, Suzan Şahan
PMID: 28106032  doi: 10.5543/tkda.2016.69206  Page 106
Abstract |Full Text PDF

22.Authors’ reply
Onur Baydar, Veysel Oktay, Ümit Yaşar Sinan, Uğur Coşkun, Ahmet Yıldız, Okay Abacı, Tevfik Gürmen, İnci Furatlı
PMID: 28106033  Page 107
Abstract |Full Text PDF

OTHER ARTICLES
23.Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar
Ertan Ural
Page 108
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.