ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 44 (8)
Volume: 44  Issue: 8 - December 2016
EDITORIAL COMMENT
1.What are our tactics for acute heart failure according to TAKTIK?
İlke Sipahi
PMID: 28045407  doi: 10.5543/tkda.2016.80224  Pages 623 - 624
Abstract |Full Text PDF

2.2016 ESC and ACC/AHA/HFSA heart failure guideline updates: Changes, similarities, differences, and unresolved isssues
İbrahim Sarı, Yüksel Çavuşoğlu, Ahmet Temizhan, Mehmet Birhan Yılmaz, Mehmet Eren
PMID: 28045408  doi: 10.5543/tkda.2016.00532  Pages 625 - 636
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL ARTICLE
3.Turkish registry for diagnosis and treatment of acute heart failure: TAKTIK study
Mehmet Eren, Mehdi Zoghi, Mustafa Tuncer, Yüksel Çavuşoğlu, Recep Demirbağ, Mahmut Şahin, Osman Akın Serdar, Ersel Onrat, Haşim Mutlu, Dursun Dursunoğlu, Mehmet Birhan Yılmaz, Ahmet Temizhan, Diğer Taktik Araştırmacıları
PMID: 28045409  doi: 10.5543/tkda.2016.07572  Pages 637 - 646
Amaç: Bu çalışmanın amacı, Türkiye’deki akut kalp yetersizliği (AKY) nedeni ile yatan hastalarda tanı ve tedavi yöntemlerinin değerlendirilmesi sonucu ulusal bir veri tabanı oluşturmaktır.
Yöntemler: Hasta verileri internette yer alan anket formunun doldurulması ile toplandı. Çalışmaya Türkiye’de 36 merkez katıldı ve 558 hasta alındı.
Bulgular: Ortalama yaş 62±13 yıl olup, hastaların %38’i kadındı. Yeni ortaya çıkan AKY oranı %24 idi. Hastalarda sırasıyla, %61’inde koroner kalp hastalığı ve %53’ünde hipertansiyon eşlik etmekteydi. Altta yatan sebepler arasında kalp kapak hastalığı kalp yetersizliği hastalarının %46’sında mevcuttu. Yetersizliği tetikleyici faktörler arasında en sık tedaviye uyumsuzluk hastaların %34’ünde gözlendi. Hastaların sistolik kan basıncı 125±28 mmHg, kalp hızı 93±22 atım/dk idi. Fiziksel incelemede en yaygın bulgular akciğerde ral %84, periferik ödem %64 ve ekstremitede soğukluk %34 oranında saptandı. Başvuru sırasında ölçülen ortalama ejeksiyon fraksiyonu (EF) %33±13 idi. Korunmuş EF (≥%40); hastaların %20’sinde vardı. Hastaların kabuldeki anjiyotensin dönüştürücü enzim inhibitörü/anjiyotensin reseptör blokeri, beta-bloker ve aldosteron antagonisti kullanım oranları sırasıyla %60, 46 ve 40 idi. Hastane içi olaylar %3.4 ölüm, %1.6 inme ve %2 miyokart enfarktüsü olarak bildirildi.
Sonuç: Dünya ölçeğinde toplanmış bazı araştırma verileriyle karşılaştırıldığında, Türkiye’de AKY hastaları daha genç olup daha büyük bir sıklıkla altta yatan neden olarak kalp kapakçığı hastalığına sahipti. Tıbbi tedaviye daha fazla uyumsuz olmalarına rağmen genel mortalite oranı daha düşüktü. Mortaliteyi düşürdüğü gösterilen ve aynı zamanda kılavuzların yönlendirdiği tıbbi tedavinin temelini oluşturan ilaçlar hâlâ yetersiz kullanılmaktadır.
Objective: The goal of this study was to develop a national database of patients hospitalized in Turkey with acute heart failure (AHF) using evaluations of diagnostic and therapeutic approaches.
Methods: Patient data was collected using an Internet-based survey. Total of 588 patients were enrolled from 36 participating medical centers from across the country.
Results: Mean age was 62±13 years and 38% of the patients were female. Ratio of de novo AHF to study cohort was 24%. Coronary heart disease and hypertension were found in 61% and 53% of the patients, respectively. Valvular heart disease was underlying cause in 46% of heart failure patients. Most frequent factor associated with decompensation was noncompliance with treatment, observed in 34% of patients. Systolic blood pressure was 125±28 mmHg and heart rate was 93±22 beats/minute in the cohort. Most common findings on physical examination were inspiratory fine crackles (84%), peripheral edema (64%), and cold extremities in 34%. Mean ejection fraction (EF) measured at admission was 33±13%. Preserved EF (≥%40) was present in 20% of patients. At admission, 60%, 46%, and 40% of patients were using angiotensin-converting enzyme inhibitor/angiotensin receptor blocker, beta-blocker, or aldosterone antagonist, respectively. Death, stroke, and myocardial infarction were reported with frequency of 3.4%, 1.6%, and 2%, respectively, as in-hospital events.
Conclusion: Compared to some other research data collected around the world, AHF patients in Turkey were younger, more frequently had valvular heart disease as underlying cause, and were more noncompliant with medical treatment, but overall mortality was lower. Drugs shown to reduce mortality, and which also form the backbone of guideline-directed medical therapy, are still used inadequately.

4.Clinical and angiographic outcomes at more than 1 year after treatment of chronic total occlusions with the everolimus-eluting bioresorbable vascular scaffold
Aylin Hatice Yamac, Abdulkadir Yıldız, Meherrem Nasifov, Ahmet Tastan, Nemat Bashirov, Omer Goktekin
PMID: 28045410  doi: 10.5543/tkda.2016.21774  Pages 647 - 655
Amaç: Kronik tam tıkanma (KTT) lezyonlarının everolimus salgılayan eriyen stentler (bioresorbable vascular scaffold - BVS) ile tedavi edilmesi kısa dönem takipte güvenilir ve etkilidir. Bu çalışma KTT lezyonlarının BVS ile tedavisinin bir yıllık klinik ve anjiyografik sonuçlarını araştırmayı hedeflemektedir.
Yöntemler: Bu çalışmaya 30 hasta alındı, 35 KTT lezyonu başarıyla tedavi edildi. Kantitatif koroner anjiyografi (KKA) ortalama 402 günlük takip süresi sonucunda yapıldı. Primer sonlanım noktaları her sebepten ölüm, kardiyak ölüm, hedef damara bağlı ölümcül olmayan miyokart enfarktüsü, hedef damar revaskülarizasyonu (HDR), semptom oluşturan hedef lezyon revaskülarizasyonu (HLR) ve BVS trombozu olarak belirlendi.
Bulgular: Kantitatif koroner anjiyografi analizinde minimal lümen çapı 2.14±0.50 mm, geç lümen kaybı 0.38±0.54 mm olarak ölçüldü. Ortalama 542 günlük takip süresince bir kardiyak ölüm, beş HDR ve üç HLR saptandı. BVS trombozu gelişmedi.
Sonuç: KTT tedavisinde Absorb BVS kullanımı orta dönem takipte güvenilir ve etkilidir. Geç lümen kaybı ilaç salınımlı stentler ile benzer bulunmuştur.
Objective: Treatment of chronic total occlusion (CTO) with everolimus-eluting bioresorbable vascular scaffold (BVS) is safe and effective at short-term follow-up (FU). The current study investigated clinical and angiographic outcomes after treatment of CTO with BVS at >1 year.
Methods: Thirty patients who underwent successful recanalization of 35 CTOs were included in this study. Quantitative coronary angiography (QCA) was performed at median FU period of 402 days. Clinical endpoints analyzed included all-cause mortality, cardiac death, non-fatal target vessel myocardial infarction, target vessel revascularization (TVR), symptom-driven target lesion revascularization (TLR), and BVS thrombosis.
Results: QCA analysis revealed in-scaffold minimal luminal diameter of 2.14±0.50 mm and late lumen loss (LLL) of 0.38±0.54 mm. One cardiac death, 5 cases with TVR, and 3 cases with TLR were detected at median FU time of 542 days. No BVS thrombosis was observed.
Conclusion: The Absorb BVS was safe and effective in the treatment of CTO with acceptable LLL at mid-term FU, comparable to drug eluting stents.

5.Comparison of coronary artery dimensions in patients with chronic aortic regurgitation or stenosis
Hamza Sunman, Mehmet Erat, Kadriye Gayretli Yayla, Engin Algül, Mehmet Aytürk, Lale Dinç Asarcıklı, Murat Bilgin, Tolga Çimen, Ahmet Akyel, Sadık Açıkel, Mehmet Doğan, Ekrem Yeter
PMID: 28045411  doi: 10.5543/tkda.2016.25852  Pages 656 - 662
Amaç: Çeşitli durumların koroner arter çapları (KAÇ) üzerine etkisi, önemli bir araştırma konusudur ve aort kapak hastalıklarının etkisi ile ilgili veriler kısıtlıdır. Bu çalışmada, aort yetersizliğinin (AY) ve aort darlığının (AD) KAÇ üzerine etkisini incelemeyi amaçladık.
Yöntemler: Toplam 95 hastanın (sadece AY’si olan 35, sadece AD’si bulunan 30 ve kapak hastalığı olmayan 30 kontrol hastası) koroner arter çapları hesaplandı. Ciddi koroner arter hastalığı, eşlik eden orta-ileri ek kapak hastalığı olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Ana koroner arterlerin ortalama çapı kantitatif koroner arteriyografi ile hesaplandı.
Bulgular: Üç çalışma grubu temel karakteristikler açısından benzerdi. Sol ana koroner arter çapı AY grubunda, AD grubuna göre daha geniş bulundu (2.66±0.57 mm/m2 ve 2.36±0.49 mm/m2; p=0.015). Sol ön inen arter ve sirkumfleks arter çapları AD ve AY grupları arasında benzerken, kontrol grubuna göre daha geniş bulundu. Sağ koroner arter çapı AY grubunda kontrol grubuna göre daha geniş olmasına rağmen AD ile kontrol grubu arasında anlamlı farklılık bulunmadı.
Sonuç: Çalışma bulgularımızda koroner arter çaplarının AY grubunda, AD grubuna göre daha geniş olmaya meyilli olduğu gösterilmiştir. Koroner arter çapları üzerine etkili faktörleri inceleyen ileri araştırmalar, AY ve AD grupları arasındaki farklılığı ve mekanizmasını ortaya koyması bakımından yararlı olacaktır.
Objective: Effects of various conditions on coronary artery dimensions is an important research topic, and data regarding effect of aortic valvular diseases are limited. Aim of the present study was to investigate effects of aortic regurgitation (AR) and aortic stenosis (AS) on coronary artery dimensions.
Methods: Coronary dimensions of 95 patients (35 with isolated AR, 30 with isolated AS, and 30 without any valvular disease) were calculated. Patients with severe coronary artery disease and concurrent moderate to severe additional valvular disease were excluded. Mean diameter of major coronary arteries was determined using quantitative coronary angiography.
Results: The 3 study groups were similar in terms of baseline characteristics. Diameter of left main coronary artery was found to be greater in AR group than AS group (2.66±0.57 mm/m2 vs 2.36±0.49 mm/m2; p=0.015). Mean diameter of left anterior descending and left circumflex arteries were found to be similar in AR and AS groups, and greater than control group. Mean diameter of right coronary artery was found to be greater in AR group compared with controls; however, no significant difference was found in same measurement between AS group and controls.
Conclusion: Present study findings indicate that coronary dimensions in AR group tend to be greater than AS group. Further studies investigating factors that affect coronary dimensions would be beneficial in order to demonstrate mechanisms and differences in AR and AS groups.

6.Transcatheter aortic valve implantation with the Edwards Sapien 3 valve: First experiences in Turkey
Abdullah Nabi Aslan, Serdal Baştuğ, Hacı Ahmet Kasapkara, Hüseyin Ayhan, Hakan Süygün, Telat Keleş, Tahir Durmaz, Nihal Akar Bayram, Emine Bilen, Engin Bozkurt
PMID: 28045412  doi: 10.5543/tkda.2016.66168  Pages 663 - 669
Amaç: Transkateter aort kapak implantasyonu (TAKİ) açık kalp cerrahisi için yüksek riskli olan ciddi aort darlıklı hastalarda yüz güldürücü sonuçlar sağlamıştır. Bu yazıda ikinci kuşak bir TAKİ cihazı olan Edwards SAPIEN 3 kapak ile TAKİ yapılan hastalardaki sonuçları değerlendirmeyi amaçladık
Yöntemler: Kasım 2014’den Haziran 2016’ya kadar geçen sürede, Türkiye’deki en fazla olgu çalışmasına sahip olan Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yüksek riskli 31 hastaya balonla-genişleyebilen S3 kapak takıldı.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 76.1±12.6 yıl idi. Ortalama Göğüs Cerrahları Birliği (STS) ve lojistik Kardiyak Operatif Risk Değerlendirmesi için Avrupa sistemi (EuroSCORE) skorları sırasıyla %7.8±3.1 ve %31.4±17.6 idi. S3 kapak lokal (n=29) ve genel (n=2) anestezi altında 27 hastaya femoral yaklaşımla, 4 hastaya subklaviyen yaklaşımıyla yerleştirildi. İşlem başarı oranı %100 idi (23 mm, n=7, 26 mm, n=16, 29 mm, n=8). Paravalvüler aort yetersizliği (PAY) 29 (%93.6) hastada ya hiç yok ya da önemsiz derecede, 2 (%6.4) hastada ise hafif derecede idi. Kalıcı kalp pili implantasyonu (KKPİ) işlem esnasında sadece 2 (%6.4) hastaya yapıldı ve hastane-içi ölüm, işlem esnasında KKPİ de yapılan sadece 1 (%3.2) hastada gerçekleşti.
Sonuç: Edwards Sapien 3 kapak yüksek oranda cihaz başarısı ve düşük oranda PAY, periferik vasküler komplikasyon ve yeni KKPİ ihtiyacı ile ilişkilidir.
Objective: Transcatheter aortic valve implantation (TAVI) has shown promising results in patients with severe aortic stenosis (AS) at high risk for open heart surgery. We aimed to evaluate outcomes of patients who underwent TAVI with Edwards SAPIEN 3 Transcatheter Heart Valve (S3), a second-generation TAVI device.
Methods: Between November 2014 and June 2016, 31 high-risk patients received balloon-expandable S3 valve at Atatürk Training and Research Hospital that has the largest case series in Turkey.
Results: Mean age of the patients was 76.1±12.6 years. Mean Society of Thoracic Surgeons and logistic European System for Cardiac Operative Risk Evaluation scores were 7.8%±3.1 and 31.4%±17.6, respectively. S3 valve was implanted in 27 patients via transfemoral approach and via trans-subclavian approach in 4 patients under local (n=29) or general (n=2) anesthesia. Procedural success rate was 100% (23 mm, n=7; 26 mm, n=16; 29 mm, n=8). Paravalvular aortic regurgitation (PAR) was absent or trivial in 29 (93.6%) patients and mild in 2 (6.4%) patients. Permanent pacemaker implantation (PPI) was required in 2 (6.4%) patients during the procedure, and in-hospital mortality occurred in 1 (3.2%) of those 2 patients.
Conclusion: S3 valve is associated with higher rate of device success and lower incidence of PAR, peripheral vascular complications, and need for new PPI.

7.Vitamin D levels predict the response to cardiac resynchronization therapy in patients with systolic heart failure
Hamza Sunman, Adem Özkan, Hikmet Yorgun, Uğur Canpolat, Naresh Maharjan, Serkan Asil, Ergün Barış Kaya, Tülin Bayrak, Lale Tokgözoğlu, Asuman Özkara, Kudret Aytemir, Ali Oto
PMID: 28045413  doi: 10.5543/tkda.2016.28848  Pages 670 - 676
Amaç: Çalışmamızın amacı kalp yetersizliği (KY) olan hastalarda vitamin D düzeyi ile kardiyak resenkronizasyon tedavisine (KRT) cevap arasında ilişki olup olmadığını araştırmaktır.
Yöntemler: Çalışmaya, NYHA sınıf II-III, QRS süresi ≥120 msn, ejeksiyon fraksiyonu <%35 (ortalama %27.1±4.4) olan ve KRT uygulanan 57 (ortalama yaş 60.47±13.09 yıl) KY hastası alındı. Tüm hastalar KY açısından uygun tedavi alıyordu. Tedavi öncesine göre altıncı aydaki sol ventrikül sistol sonu hacmi >%15 azalan hastalar KRT’ye yanıt vermiş kabul edildi. Vitamin D düzeyleri KRT öncesi ELISA yöntemiyle ölçüldü.
Bulgular: Elli yedi hastadan 34’ü (%59.6) KRT’ye yanıt verdi, 23’ü (%40.4) KRT’ye yanıt vermedi. Bazal özellikler, laboratuvar bulguları ve ekokardiyografik veriler yanıt veren ve vermeyen hasta gruplarında benzerdi. Vitamin D düzeyi, yanıt vermeyen gruptaki hastalara göre yanıt veren grupta yüksek bulundu (26.17±7.5 ve 21.15±5.9; p=0.009). Çalışmamızda yaş, hipertansiyon, diyabetes mellitus, iskemik kardiyomiyopati, QRS morfolojisi ve süresi, vitamin D ve B-tipi natriüretik peptid (BNP) düzeyleri KRT’ye yanıt ile ilişkili bulundu. Çok değişkenli regresyon analizinde QRS süresi, BNP ve vitamin D düzeyleri bağımsız öngördürücüler olarak bulundu [QRS süresi: odds oranı (OO) 1.047 (güven aralığı - GA: 1.019–1.417), p=0.006; BNP OO: 0.997 (GA: 0.994–0.999), p=0.029; vitamin D OO: 1.121 (GA: 1.011–1.242), p=0.030].
Sonuç: Çalışmamızda işlem öncesi bakılan vitamin D düzeyi, BNP’den bağımsız olarak KRT’ye yanıtın bir öngördürücüsü olarak bulunmuştur.
Objective: The aim of this study was to examine the relationship between vitamin D levels in patients with heart failure (HF) and response to cardiac resynchronization therapy (CRT).
Methods: We studied 57 patients (mean age: 60.47±13.09 years) with New York Heart Association Class II or III heart failure, QRS duration ≥120 milliseconds, and ejection fraction <35% (mean: 27.1±4.4%) who underwent CRT. All patients were taking optimal medical treatment for HF. Patients were classified as CRT responders if they had >15% decrease in left ventricular end-systolic volume at 6 months compared with baseline measurements. Vitamin D levels were evaluated before CRT implantation with ELISA.
Results: Of the 57 patients, 34 patients (59.6%) were classified as responders and 23 patients (40.4%) were classified as non-responders. Baseline features, laboratory findings, and echocardiographic characteristics were nearly the same in both groups. High vitamin D level was detected in responder group compared to non-responder group (26.17±7.5 vs 21.15±5.9; p=0.009). Age, hypertension, diabetes mellitus, ischemic cardiomyopathy, QRS morphology and duration, and levels of B-type natriuretic peptide (BNP) and vitamin D were associated with CRT response in our study population. In multivariate regression analysis, preimplantation QRS duration, and BNP and vitamin D levels remained independent predictors (QRS duration Odds ratio [OR]: 1.047, CI: 1.019–1.417, p=0.006; BNP OR: 0.997, 95% CI: 0.994–0.999, p=0.029; vitamin D OR: 1.121, 95% CI: 1.011–1.242, p=0.030).
Conclusion: In the present study, preimplantation level of vitamin D was found to be predictor of response to CRT, independent of BNP.

8.Evaluation of left atrial mechanical function and atrial conduction abnormalities in patients with isolated bicuspid aortic valve
Arif Arısoy, Kadriye Memiç, Selami Demirelli, Kayıhan Karaman, Fatih Altunkaş, Metin Karayakalı, Yusuf Karavelioğlu, Ataç Çelik
PMID: 28045414  doi: 10.5543/tkda.2016.13704  Pages 677 - 683
Amaç: Bu çalışmada, ciddi kapak işlev bozukluğu olmayan tek başına biküspit aort kapağı (BAK) bulunan hastalarda sol atriyum (SA) mekanik işlevlerini ve atriyal ileti zamanlarını (AİZ) değerlendirdik, ayrıca SA işlevleri ve aort esneklik parametreleri arasındaki ilişkiyi araştırdık.
Yöntemler: Çalışma popülasyonumuz tek başına BAK bulunan 34 hasta (ortalama yaş 34±13 yıl) ile yaş ve cinsiyet açısından uyumlu 29 sağlıklı gönüllüden (ortalama yaş 30±10 yıl) oluşmaktaydı. Sol atriyum hacimleri iki düzlemli alan uzunluk yöntemi kullanılarak ölçüldü. Ayrıca SA aktif, pasif boşalma hacimleri ve fraksiyonları hesaplandı. Atriyum içi ve atriyumlar arası AİZ’ler doku Doppler görüntüleme kullanılarak ölçüldü. Aort gerilimi, aort sertlik indeksi, aort gerilebilirliği ve aort esneklik katsayısı gibi aort esneklik parametreleri hesaplandı.
Bulgular: Sol atriyum çapı, en yüksek hacmi, atriyum sistolü öncesi hacmi ve SA aktif boşalma fraksiyonu BAK hasta grubunda anlamlı olarak yüksekti (sırasıyla, 33.2±3.2 mm ve 34.9±2.8 mm, p=0.030; 16.2±4.6 mL/m2 ve 19.8±4.8 mL/m2, p=0.004; 10.2±3.7 mL/m2 ve 12.1±4.9 mL/m2, p=0.029; %30.4±12.0 ve %39.9±11.8, p=0.003). Atriyal ileti zamanları her iki grup arasında benzerdi. Biküspit aort kapağı hasta grubunda; aort gerilebilirliği anlamlı olarak düşükken, aort sertlik indeksi ve aort esneklik katsayısı anlamlı olarak yüksekti (sırasıyla, 8.1±4.6 [10-6cm2dyn-1] ve 5.1±3.6 [10-6cm2dyn-1], p=0.006; 4.1±2.8 ve 7.3±4.9, p=0.003; 3.6±2.8 [dyn.cm-2106] vs 5.9±3.9 [dyn.cm-2106], p=0.010). Korelasyon analizinde SA aktif boşalma fraksiyonu, aort sertlik indeksi ve mitral A dalga hızı ile anlamlı derecede ilişkiliydi (sırasıyla, r=0.431; p<0.001, r=0.304; p=0.016).
Sonuç: Bizim çalışmamız tek başına BAK bulunan hastalarda AİZ’ler korunurken, SA mekanik işlevlerinin ve aort esneklik parametrelerinin bozulduğunu gösterdi. Dahası, SA mekanik işlevlerinin aort esneklik parametreleriyle ve mitral A dalga hızıyla anlamlı derecede ilişkili olduğu bulundu.
Objective: Present study is an evaluation of left atrial (LA) mechanical and conduction function in patients with bicuspid aortic valve (BAV) without significant valve dysfunction, and an investigation of relationship between LA function and aortic elasticity.
Methods: Study population consisted of 34 isolated BAV patients (mean age: 34±13 years) and 29 healthy, age- and sex-matched volunteers (mean age: 30±10 years). LA volume was measured using biplane area-length method and LA active and passive emptying volume and fraction was calculated. Intra- and interatrial atrial conduction time (ACT) was measured with tissue Doppler imaging. Aortic elasticity parameters were calculated including aortic strain, aortic stiffness index, aortic distensibility, and aortic elastic modulus.
Results: LA diameter, LA maximum volume, LA volume before atrial systole, and LA active emptying fraction were significantly higher in patients with BAV (33.2±3.2 mm vs 34.9±2.8 mm, p=0.030; 16.2±4.6 mL/m2 vs 19.8±4.8 mL/m2, p=0.004; 10.2±3.7 mL/m2 vs 12.1±4.9 mL/m2, p=0.029; and 30.4±12.0% vs 39.9±11.8%, p=0.003, respectively). ACT was similar between groups. Aortic distensibility was significantly lower and aortic stiffness index and aortic elastic modulus were significantly higher in patients with BAV (8.1±4.6 [10-6cm2dyn-1] vs 5.1±3.6 [10-6cm2dyn-1], p=0.006; 4.1±2.8 vs 7.3±4.9, p=0.003; 3.6±2.8 [dyn.cm-2106] vs 5.9±3.9 [dyn.cm-2106], p=0.010, respectively). In correlation analysis, LA active emptying fraction was significantly correlated with aortic stiffness index and mitral A- velocity (r=0.431, p<0.001; r=0.304, p=0.016, respectively).
Conclusion: Present study demonstrated that LA mechanical function and aortic elasticity parameters were disrupted, while atrial conduction time was preserved in patients with isolated BAV. Furthermore, LA mechanical function parameters were significantly correlated with aortic elasticity parameters and mitral inflow A-wave.

CASE REPORT
9.Percutaneous thrombin injection treatment of a femoral artery pseudoaneurysm with simultaneous arterial balloon occlusion: Case report and review of the literature
Onur Ergun, Pinar Celtikci, Idil Gunes Tatar, Metin Yilmaz, Baki Hekimoglu
PMID: 28045415  doi: 10.5543/tkda.2016.03063  Pages 684 - 689
İyatrojenik femoral arter psödoanevrizması olan 52 yaşındaki hastanın tedavisi, ultrasonografi eşliğinde perkütan trombin enjeksiyonu esnasında trombinin arteriyel sisteme kaçışını engellemek amacıyla femoral arterde anevrizma boynu seviyesinde anjiyografik olarak balon şişirilerek gerçekleştirildi.
Iatrogenic femoral artery pseudoaneurysm at the level of the hip joint in a 52-year-old patient was treated by ultrasound-guided percutaneous thrombin injection, while a balloon was inflated at the neck of the pseudoaneurysm under fluoroscopy, to prevent thrombin leakage to the arterial system.

10.Rheolytic thrombectomy of subacute subclavian artery thromboembolism with double antiembolic filter protection
Ertan Vuruşkan, Erhan Saraçoğlu
PMID: 28045416  doi: 10.5543/tkda.2016.05626  Pages 690 - 693
Bu yazıda, vertebral arter ve brakiyal arterin ikili antiembolik filtre ile koruma altına alınması suretiyle yapılan reolitik trombektomi (AngioJet sistemi) yanında doğrudan stent yerleştirilen bir subklavyen arteri tromboembolizm olgusu sunuldu.
Presently described is a case of subacute subclavian artery thrombosis treated with rheolytic thrombectomy, using the AngioJet system and direct stenting, in addition to double antiembolic filter protection of both the vertebral and brachial arteries.

11.Complex regional pain syndrome after transfemoral coronary balloon angioplasty
Rohan Pravinbhai Parikh, Pradeep Deshmukh
PMID: 28045417  doi: 10.5543/tkda.2016.96507  Pages 694 - 696
Bu yazıda, sağ femoral arter girişiyle gerçekleştirilmiş sağ ayak bileğinde koroner balon anjiyoplastisi sonrası lokalize ağrı, allodini, hiperpati ve şişlik gelişen 55 yaşındaki erkek olgu sunuldu. Kemik taraması kompleks bölgesel ağrı sendromu tanısını doğruladı. Fizyoterapist yardımlı egzersizle birlikte çeşitli ağrı kesiciler verilmiştir. Bu hasta, sağ transfemoral yaklaşımla yapılan koroner balon anjiyoplastisi sonrası işlem komplikasyonu olarak kompleks bölgesel ağrı sendromu ile bildirilen ilk olgudur.
Presently described is the case of a 55-year-old man who developed localized pain, allodynia, hyperpathia, and swelling over the right ankle joint following coronary balloon angioplasty, which had been performed via right femoral arterial access. Bone scan confirmed the diagnosis of complex regional pain syndrome. Various analgesics were administered, along with physiotherapist-assisted exercise. The present is the first reported case of complex regional pain syndrome presenting as remote postprocedural complication of transfemoral coronary balloon angioplasty.

12.Primary coarctation-related isthmus aneurysm in an adult
Jose María González-santos, María Elena Arnáiz-garcía, María José Dalmau-sorlí, Javier Rodríguez-collado, Javier López Rodríguez
PMID: 28045418  doi: 10.5543/tkda.2016.26796  Pages 697 - 699
Elli altı yaşındaki bir kadın hasta sol supraklaviküler nabazanlı kitle varlığı nedeniyle sevk edildi. Tanıdan emin olmak için ileri araştırmalar yapıldı. Anjiyografi ve bilgisayarlı tomografi de çekildi. Torasik aorta görüntüsü bilinmeyen ve tedavi edilmemiş aort koarktasyonunu akla getirdi. Aort kavsinde aort elongasyonuna bağlı ikinci bir aort darlığı saptandı. Karmaşık aort anatomisi ve tortiozite nedeniyle endavasküler yaklaşım mümkün olmadı. Başarılı açık cerrahi onarım gerçekleştirildi. Primer aort koarktasyonuyla ilişkili istmus anevrizması erişkinlerde istisnai bir bulgudur. Tanı geciktiğinde yaşamı tehdit edici bir durumdur. Yönetimi, tedavisi çelişkili ve zordur.
A 56-year-old female patient was transferred due to the presence of a left supraclavicular pulsatile mass. Further work-up was performed to confirm diagnosis. Angiography and computed tomography were also performed. The anatomy of the thoracic aorta suggested an unknown and untreated aortic coarctation. A second aortic narrowing was identified at the aortic arch, a result of elongation of the aorta. Endovascular approach was not possible, due to complexity of the aortic anatomy, and tortuosity. Open surgical repair was successfully performed. A primary coarctation-related isthmus aneurysm is an exceptional finding in adults, and is a life-threatening condition when diagnosis is delayed. Management and treatment are controversial and challenging.

13.Successful percutaneous removal of broken umbilical vein catheter in a very low-birth-weight preterm infant
Atalay Demirel, Gulsah Guven, Fusun Okan, Arda Saygılı
PMID: 28045419  doi: 10.5543/tkda.2016.49376  Pages 700 - 702
Gebeliğin 28. haftasında 1250 gram doğmuş olan bebeğin umbilikal ven kateteri (UVK) koparak sağ atriyuma ilerlemiştir. Kateterin 7 cm’lik parçasının inferiyor vena kavadan sağ atriyuma ilerlediği saptandı. Floroskopi altında kobra kateter ve snare tel kullanarak perkütan kardiyak kateterizasyon ile kateter komplikasyonsuz çıkarıldı. Umbilikal ven kateterin kopması ve embolizasyonu nadir fakat ciddi bir komplikasyondur. Bu yazıda, çok düşük doğum ağırlıklı yenidoğanda kopmuş ve embolize olmuş kateterin perkütan endovasküler yolla başarılı şekilde çıkarılması sunuldu.
A 28-week-old preterm infant with a birth weight of 1250 g had a broken segment of umbilical vein catheter (UVC) lodged in the right atrium. It was observed that a 7-cm fragment of catheter had migrated to the right atrium through the inferior vena cava. The catheter was successfully retrieved by fluoroscopically guided percutaneous cardiac catheterization, using a cobra catheter and snare wire, without complication. Fracture and embolization of UVC is a rare but serious complication. Presently described was a case of fractured and embolized UVC in a very low-birth-weight preterm infant, and its successful retrieval via percutaneous endovascular approach.

14.A case of tracheal bronchus associated with right aortic arch and partial anomalous pulmonary venous connection
Vehbı DOGAN, İlker Ertuğrul, Yasemin Taşcı Yıldız, Utku Arman Örün, Selmin Karademir
PMID: 28045420  doi: 10.5543/tkda.2016.83903  Pages 703 - 705
Trakeal bronş trakeadan veya ana bronştan kaynaklanan ve üst lob bölgesine doğru yönelen çeşitli bronş anomalilerini içerir. Pediyatrik popülasyonda insidansının %1-3 arasında değiştiği bildirilmiştir. Genellikle kostovertebral anomaliler, doğumsal havayolu ve akciğer anomalileri, vasküler anomaliler ve doğumsal kalp defektleriyle ilişkilidir. Bu yazıda, trakeal sağ üst lob bronşu, sağ aort kavsi ayna görüntüsü dallanması ve inominat vene sol üst pulmoner venin normal dışı girişi olan 14 yaşındaki bir kız hasta sunuldu.
Tracheal bronchus includes a variety of bronchial anomalies arising in the trachea or main bronchus and directed toward the upper-lobe territory. Reported incidence varies from 1–3% in the pediatric population. It is generally associated with other congenital malformations, including costovertebral anomalies, congenital airway and lung anomalies, vascular anomalies, and congenital heart defects. Presently described was the case of a 14-year-old female with tracheal right-upper-lobe bronchus, right aortic arch with mirror image, and abnormal left upper pulmonary venous return to innominate vein.

PERSPECTIVE
15.Cardiovascular diseases and vehicle driving: The proposal of Turkish Society of Cardiology 2016
Mahmut Şahin, Önder Öztürk, Metin Çoksevim
PMID: 28045421  doi: 10.5543/tkda.2016.69492  Pages 706 - 714
Abstract |Full Text PDF

CASE IMAGE
16.A misdiagnosed acute myocardial infarction case in a single-ventricle patient
Abdullah Nabi Aslan, Hakan Süygün, Engin Bozkurt
PMID: 28045422  doi: 10.5543/tkda.2016.44467  Page 715
Abstract |Full Text PDF | Video

17.Cleft posterior mitral valve leaflet: An unsuspected case of mitral regurgitation
Alejandro Quijada-fumero, Celestino Hernández-garcía, Antonio Trugeda-padilla
PMID: 28045423  doi: 10.5543/tkda.2016.42815  Page 716
Abstract |Full Text PDF | Video

18.Pulmonary hypertension due to left upper lobe partial anomalous pulmonary venous return
Semi Öztürk, Muhsin Kalyoncuoğlu, Gündüz Durmuş, Adem Topçu, Mehmet Can
PMID: 28045424  doi: 10.5543/tkda.2016.59845  Page 717
Abstract |Full Text PDF | Video

CASE REPORT
19.Cervical adenocarcinoma presenting with a terrible combination: a giant cardiac mass, cardiac tamponade and pulmonary embolism
Muhammed Keskin, Mert İlker Hayıroğlu, Taha Keskin, Emir Renda, Ahmet Ekmekçi
PMID: 28045425  doi: 10.5543/tkda.2016.80552  Page 718
Abstract |Full Text PDF | Video

OTHER ARTICLES
20.Kardiyoloji yayınlarında gündem ve yorumlar
Ertan Ural
Page 719
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.