ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 43 (7)
Volume: 43  Issue: 7 - October 2015
EDITORIAL COMMENT
1.Heart rate turbulence, can be used to assess of stable coronary artery disease and its severity?
Sabri Demircan
PMID: 26536981  doi: 10.5543/tkda.2015.83461  Pages 589 - 590
Abstract |Full Text PDF

2.Protective effect of elevated bilirubin levels on cardiovascular disease in patients with Gilbert syndrome
Emre Gürel, Mustafa Kürşat Tigen
PMID: 26536982  doi: 10.5543/tkda.2015.14868  Pages 591 - 593
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL ARTICLE
3.Heart rate turbulence in patients with stable coronary artery disease and its relationship with the severity of the disease
Onur Baydar, Veysel Oktay, Ümit Yaşar Sinan, Uğur Coşkun, Ahmet Yıldız, Okay Abacı, Tevfik Gürmen, İnci Fıratlı
PMID: 26536983  doi: 10.5543/tkda.2015.53496  Pages 594 - 598
AMAÇ: Kalp hızı türbülansı (KHT) ventriküler erken atımlara (VEA) yanıt olarak sinüs ritmi siklüsündeki fizyolojik değişimleri ifade eder ve anormal değerlerinin mortalite artışı ile iligili olduğu saptanmıştır. Çalışmamızda koroner arter hastalığında (KAH) KHT parametrelerini ve KAH’nin ciddiyeti ile arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık.
YÖNTEMLER: Çalışmamıza Holter incelemesinde VEA saptanmış, KAH olan 58 hasta (ortalama 58.9±10.0 yıl; 25 erkek) ile kontrol grubu olarak koroner anjiyografide normal koroner arterler saptanan 52 olgu (ortalama yaş: 55.9±9.3 yaş; 36 erkek) alındı. Yirmi dört saatlik Holter kayıtlarından KHT parametreleri olan türbülans başlangıcı (TB), türbülans eğimi (TE) hesaplandı. Koroner arter hastalığının ciddiyeti Gensini skoru ile değerlendirildi.
BULGULAR: İki grup arasında KHT parametreleri arasında anlamlı fark saptandı (sırasıyla, KAH ve kontrol grubu; TB: -%0.47±1.52 ve -%1.61±2.0, p=0.001; TE: 4.7±3.0 ve 6.4±3.7 ms/RR, p=0.009 TB), ayrıca TB ≥%0 ve TE ≤2.5 ms/RR değerleri patolojik olarak alındığında da KAH grubunda KHT parametreleri anlamlı olarak patolojik saptandı (sırasıyla, KAH ve kontrol grubu; TB anormal: 27 (%46.6) hasta ve 7 (%13.5) hasta, p=0.001; TE anormal: 15 (%25.9) hasta ve 4 (%7.7) hasta, p=0.004). Türbülans başlangıcı ile Gensini skoru arasında pozitif korelasyon (r=0.282, p=0.001) ve TE değerleriyle Gensini skoru arasında negatif korelasyon (r=-0.287, p=0.001) saptandı.
SONUÇ: Çalışmamızda KHT parametreleri KAH grubunda, kontrol gurnuna göre anlamlı olarak patolojik saptandı. Ayrıca KHT parametreleriyle KAH ciddiyeti arasında korelasyon bulundu.
OBJECTIVE: Heart rate turbulence (HRT) indicates the impairment of cardiac autonomic function. With the literature containing insufficient information on HRT in stable coronary artery disease (CAD), this study aimed to investigate the role of HRT in patients with stable CAD.
METHODS: The study included 58 patients (mean age: 58.9±10.0 years; 25 male) with documented CAD and demonstrating ventricular premature complexes on Holter monitoring, and a control group of 52 patients (mean age: 55.9±9.3 years; 36 male) with no history of CAD and demonstrating ventricular premature complexes. HRT parameters such as turbulence onset (TO) and slope (TS) were analyzed. Angiographic Gensini score were used to evaluate CAD severity.
RESULTS: There was a significant difference in HRT parameters between the 2 groups. TO: 0.47±1.52% vs. -1.61±2.0% (p=0.001) and TS: 4.7±3.0 vs. 6.4±3.7 ms/RR (p=0.009) in patients with CAD and control group respectively. Given also that TO ≥0% and TS ≤2.5 ms/ RR values are considered abnormal, there was significant difference between the two groups; TO abnormal: 27 patients (46.6%) vs. 7 patients (13.5%), p=0.001, and TS abnormal: 15 patients (25.9%) vs. 4 patients (7.7%), (p=0.004) in CAD patients and control group respectively. A positive correlation was detected between TO and Gensini score (r=0.282, p=0.001) and a negative correlation detected between TS and Gensini score (r=-0.287, p=0.001).
CONCLUSION: The study demonstrated that HRT variables are impaired in patients with stable CAD when compared to those in the control group, and that these variables also correlate with severity of CAD.

4.Evaluation of aortic stiffness in Gilbert syndrome patients: a protective effect of elevated bilirubin levels
Süleyman Yüce, Erkan Cüre, Yüksel Çiçek, Medine Cumhur Cüre, Arif Yılmaz, Bayram Kızılkaya
PMID: 26536984  doi: 10.5543/tkda.2015.44457  Pages 599 - 606
AMAÇ: Gilbert sendromu (GS) indirekt bilirubin artışıyla karakterize otozomal resesif bir hastalıktır. Gilbert sendromunda aterosklerotik kalp hastalığı insidansı azalmıştır. Biz bu çalışmada GS’nin varlığı ve nabız dalga hızı (NDH) arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçladık.
YÖNTEMLER: Bu çalışmaya hastanemiz iç hastalıkları kliniğine başvuran 32 kadın (yaş: 27.12±7.27) ve 26 erkek (yaş: 26.63±5.84) olmak üzere toplam 58 GS’li hasta alındı. Kontrol grubu olarak benzer yaş grubunda olan 35 kadın (yaş: 27.33±8.06, p=0.716) ve 23 erkek (yaş: 27.38±6.91, p=0.923) olmak üzere 58 sağlıklı katılımcı çalışmaya dahil edildi. Her iki grubun NDH’si sağ karotis ve femoral arterlerden ölçüldü.
BULGULAR: Gilbert sendromu grubunun yaş ortalaması 26.03±8.22 yıl ve sağlıklı grubun yaş ortalaması 26.60±5.84 yıl idi. Gilbert sendromu grubunun diyastolik kan basıncı (67.76±8.59 mmHg) ve NDH’si (5.63±1.12 m/s) kontrol grubundan (71.72±7.28 mmHg, p=0.008; 6.18±1.22 m/s, p=0.014) anlamlı olarak daha düşüktü. Gilbert sendromu grubunun yüksek yoğunluklu lipoprotein düzeyi (1.4±0.3 mmol/L) kontrol grubundan (1.2±0.3 mmol/L mmol/L, p=0.029) anlamlı şekilde daha yüksekti.
SONUÇ: Biz bu çalışmada, GS’li hastaların NDH değerlerini sigara içmeyen, yaş uyumlu sağlıklı bireylerden düşük bulduk.
OBJECTIVE: Gilbert’s syndrome (GS) is an autosomal recessive disease that is characterized by an increase in indirect bilirubin (IB). The incidence of atherosclerotic heart disease is decreased in GS. This study aimed to investigate the relation between pulse wave velocity (PWV) and the presence of GS.
METHODS: The study included 58 GS patients (32 females, age; 27.12±7.27 years, 26 males, age; 26.63±5.84 years) admitted to the internal medicine clinic of the hospital. The control group included 58 healthy individuals (35 females [27.33±8.06 years old, p=0.716] and 23 males [27.38±6.91 years old, p=0.923]). PWV of both groups was measured from the right carotid and femoral arteries.
RESULTS: Mean age of the GS group was 26.03±8.22 years, while that of the healthy group was 26.60±5.84 years. The GS group’s diastolic blood pressure and PWV were significantly lower than those of the control group: 67.76±8.59 mmHg vs 71.72±7.28 mmHg; p=0.008, and 5.63±1.12 m/s vs 6.18±1.22 m/s; p=0.014 respectively. The GS group’s high density lipoprotein (HDL) level was significantly higher than that of the control group: 1.4±0.3 mmol/L vs 1.2±0.3 mmol/L, p=0.029.
CONCLUSION: This study found PWV among GS patients to be lower than that among non-smoking and aged-matched healthy controls.

5.The use of flecainide in critical neonates and infants with incessant supraventricular tachycardias
Yakup Ergul, Isa Ozyilmaz, Murat Saygi, Hasan Tahsin Tola, Celal Akdeniz, Volkan Tuzcu
PMID: 26536985  doi: 10.5543/tkda.2015.30759  Pages 607 - 612
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, ilaca dirençli sürekli supraventriküler taşikardili yenidoğan ve süt çocuklarında flekainid tedavisinin etkinliğini değerlendirmektir.
YÖNTEMLER: Çalışmaya, Ocak 2010-Aralık 2013 tarihleri arasında merkezimizde tıbbi ve/veya ablasyon tedavisi uygulanan, geriye dönük olarak değerlendirilen 11 yenidoğan ve süt çocuğu alındı. Hastaların ortalama yaşı 101.6±96 gün, vücut ağırlığı 5.3±1.9 kg idi. Tüm hastalardan 5’ine Ocak 2010 ile Aralık 2011 tarihleri arasında ablasyon uygulandı, hastaların 6’sı Ocak 2012 ile Aralık 2013 tarihleri arasında tıbbi tedavi edildi. Takip süresi 18 ay (6 ay–4 yıl) oldu.
BULGULAR: Ablasyon yapılan hastalara tıbbi tedavi olarak adenozin, esmolol-propranolol, propafenon, amiodaron ve kardiyoversiyon tedavileri uygulandı, ancak dikkat çekici olarak son iki yıllık dönemde ülkemizde flekainid bulunabilmesi nedeniyle bu ilaç tedaviye eklendi. Son iki yıllık dönemde başvuran 6 hastanın hepsinde esmolol-propranolol, amiodarone ve flekainid içeren üçlü tedavi ile dirençli SVT’ler kontrol altına alındı. Miyokardit tanılı hastada atriyum flatteri ile gizli aksesuvar yol birlikte görüldü ve kardiyopulmoner yetersizlik nedeniyle ECMO’ya (ekstrakorporeal membran oksijenasyon) alındı. SVT’si kontrol edilebilmesine rağmen, hasta 15. günde ECMO’dan çıkamadan kaybedildi. Taşikardi nüksü olan hastaya ise kompleks kalp anomalisi ve Wolf-Parkinson- White sendromu nedeniyle ablasyon yapılmıştı ve ablasyon tekrar başarılı oldu. Kalan 9 hastada taşikardi nüksü görülmedi.
SONUÇ: Yenidoğan ve infantların dirençli SVT’lerinin tıbbi tedavisinde propranolol-esmolol ve amiodarone ile birlikte flekainidin kombine kullanımı sayesinde, ablasyon gereksinimi azaltılabilir gibi görünmektedir.
OBJECTIVE: This study aimed to evaluate the efficacy of flecainide therapy in neonates and infants with drug resistant incessant supraventricular tachycardia.
METHODS: The study included 11 neonates and infants who received medical and/or ablation therapy between January 2010 and December 2013. Mean patient age and weight were 101.6±96 days and 5.3±1.9 kg respectively. Of the 12 patients, 5 underwent ablation between January 2010 and December 2011, and 6 were treated medically between January 2012 and December 2013. Mean follow-up time was 18 months (6 months–4 years).
RESULTS: The antiarrhythmic agent flecainide only became available in Turkey in 2012, and the most noteworthy point was its addition to the therapy administered prior to ablation (adenosine, esmolol-propranolol, propafenone, amiodarone and cardioversion). In all 6 patients admitted between January 2012 and December 2013, refractory SVT was successfully treated with the administration of a triple therapy regimen of esmolol-propranolol, amiodarone and flecainide. One patient with myocarditis developed an atrial flutter complicated by a concealed accessory pathway and was put on extracorporeal membrane oxygenation (ECMO) support due to cardiopulmonary failure. The SVT was terminated, but the patient died on the fifteenth day of ECMO support. One patient with recurrent tachycardia, who had previously undergone ablation for a complex cardiac anomaly and Wolf-Parkinson-White syndrome, was treated with ablation again. No recurrence of tachycardia was observed in any of the other 9 patients.
CONCLUCION: It appears that the use of propranolol-esmolol and amiodarone combined with flecainide in the medical treatment of drug-resistant SVT may reduce the need for ablation in critical neonates and infants.

6.Relationship between red cell distribution width and contrast-induced nephropathy in patients who underwent primary percutaneous coronary intervention
Dursun Çayan Akkoyun, Aydın Akyüz, Ömer Kurt, Bülent Bilir, Şeref Alpsoy, Niyazi Güler
PMID: 26536986  doi: 10.5543/tkda.2015.37941  Pages 613 - 620
AMAÇ: Bu çalışmada, primer perkütan koroner girişim (PKG) uygulanan hastalarda eritrosit dağılım genişliği (EDG) ile kontrast madde nefropatisi (KMN) arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçladık.
YÖNTEMLER: Çalışmaya ST yükselmeli miyokart enfarktüsü (STYME) nedeniyle primer PKG uygulanan toplam 359 hasta alındı. Başlangıç değerlere göre PKG’den 48 saat sonra serum kreatinin değerinin %25 ya da 0.5 mg/dl’nin üzerinde artması KMN olarak tanımlandı.
BULGULAR: Çalışmaya alınan hastaların %13.8’inde KMN gelişti. EDG değerleri KMN gelişen grupta KMN gelişmeyen gruba göre anlamlı derecede daha yüksekti (sırasıyla, 16.9±2.00 ve 14.8±2.14, p<0.001). KMN gelişen grupta KMN gelişmeyen gruba göre, yaş, diabetes mellitus sıklığı, başlangıç kreatinin, Δ- kreatinin ve kontrast madde miktarı belirgin olarak daha yüksek iken sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ve başlangıç glomerül filtrastyon hızı (GFH) daha düşüktü. EDG ile kreatinin seviyesindeki değişiklik (Δ- kreatinin) arasında istatistiksel olarak zayıf ilişki saptandı (r=0.250, p=0.002). Diabetes mellitus (odds oranı [OO]: 3.252, %95 GA=1.184– 8.951, p=0.022), yüksek EDG (OO: 1.716, %95 GA=1.363– 2.157, p<0.001), başlangıç düşük GFH (OO: 0.941, %95 GA=0.925–0.971, p<0.001), kreatinin seviyesindeki değişiklik (Δ- kreatinin) (OO 1.197, %95 GA 1.061–2.986, p=0.006) ve yüksek kontrast madde miktarı (OO: 1.187, %95 GA=1.048– 3.02, p=0.001) KMN gelişimi için bağımsız öngördürücüler olarak gözlendi.
SONUÇ: Diabetes mellitus, yüksek EDG, başlangıç düşük GFH, kreatinin seviyesindeki değişiklik ve yüksek kontrast madde miktarı, STYME nedeniyle primer PKG uygulanan hastalarda KMN için bağımsız öngördürücülerdir.
OBJECTIVE: This study evaluated the relationship between contrast-induced nephropathy (CIN) and red cell distribution width (RDW) in patients who underwent primary percutaneous coronary intervention (PCI).
METHODS: A total of 359 patients with ST elevation myocardial infarction (STEMI) who had undergone primary PCI were included in the study. An increase of 25% in serum creatinine value after 48 h, or an increase of >0.5 mg/dL in the basal value was defined as CIN.
RESULTS: Of the patients included in the study, 49 (13.8%) developed CIN. Compared to the CIN-negative group, CINpositive patients had increased RDW values (16.9±2.00 and 14.8±2.14 respectively, p<0.001). The latter were also older patients, and had increased age rates of diabetes mellitus, baseline creatinine, Δ-creatinine and amount of contrast media were higher and left ventricular ejection fraction and baseline glomerular filtration rate (GFR) were lower in the CIN-positive group than in the CIN-negative group. A statistically weak correlation was found between RDW and change in creatinine levels (Δ-creatinine) (r=0.250, p=0.002). Diabetes mellitus (odds ratio [OR]: 3.252, 95% CI=1.184-8.951, p=0.022), high RDW (OR: 1.716, 95% CI=1.363–2.157, p<0.001), baseline low GFR (OR: 0.941, 95% CI=0.925– 0.971, p<0.001), Δ-creatinine (OR: 1.197, 95% CI=1.061- 2.986, p=0.006) and increased amount of contrast media (OR: 1.187, 95% CI=1.048–3.02, p=0.001) used were observed as independent predictors of CIN.
CONCLUSION: The study found diabetes mellitus, high RDW, basal low GFR, Δ-creatinine and increased contrast amount used to be the independent predictors of CIN in STEMI patients who underwent PCI.

7.The relationship between epicardial adipose tissue and P wave and QT dispersions
Yüksel Çiçek, Sıtkı Doğan, Murtaza Emre Durakoğlugil, Akif Serhat Balcıoğlu, Turan Erdoğan, Ömer Şatıroğlu, Zakir Karadağ, Hakan Duman, Mehmet Bostan
PMID: 26536987  doi: 10.5543/tkda.2015.47598  Pages 621 - 629
AMAÇ: Epikardiyal adipoz doku (EAD) kalpte pek çok endokrin ve parakrin etkiye sahip olan çeşitli enflamatuvar ve aterojenik ajanları salgılar. Bu çalışmada, EAD’nin elektrokardiyogafinin (EKG) basit, non-invaziv aritmi belirteçleri olan QT ve P dalga dispersiyonu (QTd, PDd) üzerine etkisini araştırmayı planladık.
YÖNTEMLER: Kesitsel yapıda çalışmamıza koroner arterleri normal 70 hasta alındı. Bu hastalara 12 derivasyon EKG, ekokardiyografi, biyokimyasal çalışmalar yapılarak, QTd, PDd ve EAD kalınlığı hesaplandı.
BULGULAR: Ortanca EAD 4.1 mm olarak bulundu. EAD yaş (r=0.412, p<0.001), vücut ağırlığı (r=0.262, p=0.028), beden kitle indeksi (r=0.396, p<0.001), sol atriyum boyutu (r=0.518, p<0.001), açlık plazma glukozu (r=0.245, p=0.041), maksimum P dalga süresi (r=0.343, p=0.004), minimum P dalga süresi (r=0.275, p=0.021) ve PDd (r=0.265, p=0.026) ile koreleydi. QTd ile çalışılan parametreler arasında ilişki saptanmadı. Ancak PDd; EAD kalınlığı (r=0.265, p=0.026), sol atriyum boyutu (r=0.483, p<0.001) ve trigliserit düzeyi (r=0.267, p=0.028) ile ilişkiliydi. Çok değişkenli analiz sol atriyum boyutunun PDd’nin tek bağımsız belirleyicisi olduğunu ortaya koydu.
SONUÇ: Çalışmamızda EAD ile PDd arasında anlamlı bir ilişki saptadık. Her ne kadar EAD hem PDd ve hem de sol atriyum boyutu ile ilişkili ise de, sol atriyum boyutu, koroner arterleri normal hastalarda atriyum fibrilasyonu riski için EAD’den daha önemli gibi görülmektedir.
OBJECTIVE: Epicardial adipose tissue (EAT) secretes various proinflammatory and atherogenic mediators that have several endocrine and paracrine effects on heart. This study investigated the influence of EAT on QT and P wave dispersions (QTd, PWd), as simple, non-invasive tools of proarrhythmia on surface ECG.
METHODS: This was a cross-sectional study and included 70 patients with normal coronary arteries who underwent 12-derivation electrocardiography, echocardiography and biochemical examinations in order for QTd, PWd, and EAT thickness to be measured..
RESULTS: Median EAT thickness was 4.1 mm. Correlation analyses revealed that EAT was significantly associated with age (r=0.412, p<0.001), weight (r=0.262, p=0.028), body mass index (r=0.396, p<0.001), left atrium diameter (r=0.518, p<0.001), fasting plasma glucose (r=0.245, p=0.041), maximum P wave duration (r=0.343, p=0.004), minimum P wave duration (r=0.275, p=0.021) and PWd (r=0.265, p=0.026). No relation was found between study parameters and QTd. However, P wave dispersion was significantly related to EAT thickness (r=0.265, p=0.026), left atrium diameter (r=0.483, p<0.001), and the triglyceride levels (r=0.267, p=0.028). Multiple linear regression analyses revealed left atrial diameter as the only independent predictor of PWd.
CONCLUSION: A significant association between EAT and PWd was demonstrated in the study. While EAT is related to both increased PWd and left atrial size, left atrial diameter seems to be more important than EAT for prediction of atrial fibrillation (AF) in patients with normal coronary arteries.

8.Evaluation of post-operative flow and diameter changes in brachial and ulnar arteries in coronary artery bypass surgery patients in which the radial artery was used as a graft
Mehmet Işık, Tahir Yüksek, Yüksel Dereli, Niyazi Görmüş, Kadir Durgut, Osman Koç
PMID: 26536988  doi: 10.5543/tkda.2015.62679  Pages 630 - 636
AMAÇ: Radiyal arter grefti koroner baypas cerrahisinde yaygın olarak kullanılan bir seçenektir. Bu hastalarda önkol ve el dolaşımı ulnar arter tarafından sağlanmaktadır. Bu çalışmada, koroner baypas cerrahisi için radiyal arter grefti kullanılan hastalarda brakiyal ve ulnar arterlerde meydana gelen akım ve çap değişikliklerini araştırdık.
YÖNTEMLER: Kliniğimizde Eylül 2007 ile Eylül 2008 tarihleri arasında elektif koroner baypas cerrahisi uygulanan 20 hastada (16 erek, 4 kadın; ortalama yaş 57.8 yıl; dağılım 44–70 yıl) radiyal arter grefti kullanıldı. Ameliyat sonrası dönemde, Allen Testi ve Doppler ultrasonografi ile önkol ve el dolaşımı için ulnar arterin yeterli olup olmadığı araştırıldı. Brakiyal ve ulnar arterlerin bazal akım ve çap değerleri ölçüldü. Kontrol Doppler ultrasonografi ölçümleri ameliyat sonrası üçüncü ayda yapıldı. Brakiyal ve ulnar arterlerde meydana gelen akım ve çap değişiklikleri kaydedildi.
BULGULAR: Ameliyat sonrası ölçümlerde ulnar arter akım ve çap değerlerinde anlamlı artış gözlendi. Brakiyal arterde ise kesit alanı olarak anlamlı artış görülürken, akım değerlerinde rölatif bir azalma gözlendi. Çalışmamızda mortalite ve iskemik komplikasyon görülmedi. Nörolojik komplikasyon olarak 4 hastada geçici parestezi saptandı.
SONUÇ: Koroner arter baypas cerrahisi için radiyal arter kullanımı ulnar ve brakiyal arterlerde önemli değişikliklere yol açar. Bu akım ve çap değişiklikleri erken dönemde renkli Doppler ultrasonografi ile tespit edilebilir. Bu adaptasyon mekanizmaları radiyal arterin greft olarak güvenle çıkarılabileceğini göstermektedir.
OBJECTIVE: The radial artery is widely used in coronary bypass surgery. In these patients, forearm and hand circulation is provided by the ulnar artery. This study aimed to investigate post-operative changes in flow and diameter in brachial and ulnar arteries in patients undergoing coronary bypass surgery in which the radial artery is used as graft.
METHODS: Between September 2007 and September 2008, 20 patients (16 men, 4 women; mean age 57.8 years; range 44 to 70 years) underwent elective coronary bypass surgery at our clinic. The radial artery was used as graft in all cases. Pre-operatively, adequacy of the ulnar artery for forearm circulation was investigated by Allen test and duplex ultrasonography. Basal flow and diameter values of the brachial and ulnar arteries were measured. Control duplex ultrasound measurements were performed at three months post-operatively. Flow and diameter changes in the brachial and ulnar arteries were recorded.
RESULTS: Significant increase was shown in ulnar artery flow and diameter values in post-operative measurements. A significant increase was observed in brachial artery diameter, accompanied by a relative decrease in flow value. There were no mortality or ischemic complications in our study. Transient paresthesia as a neurological complication was observed in 4 patients.
CONCLUSION: Radial artery use for coronary bypass surgery leads to significant changes in ulnar and brachial arteries. All flow and diameter changes can be detected by color Doppler ultrasonography in the early stages. These adaptation mechanisms show that the radial artery can be safely harvested as graft material.

CASE REPORT
9.Resistant spontaneous coronary artery spasm
Kudret Keskin, Alparslan Şahin, Süleyman Sezai Yıldız, Gökhan Aksan
PMID: 26536989  doi: 10.5543/tkda.2015.67763  Pages 637 - 639
Miyokart enfarktüsü geçiren ve koroner arterleri normal bulunan kişilerde koroner spazmından şüphelenilmelidir. Bu yazıda, anteriyor miyokart enfarktüsü nedeniyle koroner anjiyografi işlemine alınan ve sol ön inen arteri normal olmakla birlikte işlem esnasında akut sirkumfleks arter tam tıkanması gelişen 33 yaşında kadın bir olgu sunuldu. 800 mcg’a kadar yapılan nitrogliserin etki göstermedi. Bu tip dirençli olgularda, sorunun erken fark edilmesi ve vazodilatasyon yapıcı ilaçların uygulanması gibi yöntemler işe yaramadığında, kateterin geri çekilip bir süre beklenmesi bir seçenek olabilir.
Coronary artery spasm should always be suspected in patients who have myocardial infarction with normal coronary arteries. This case report presents a 33-yearold woman with anterior myocardial infarction, whose coronary angiograph revealed normal left anterior descending artery and new onset complete occlusion of the circumflex artery at the time of the procedure. Nitroglycerin up to 800 mcg was administered without success. In such resistant cases, when all efforts fail, including prompt recognition and application of vasodilator drugs, retracting the catheter and waiting may play a role.

10.Late development of double-chambered right ventricle after repair of a ventricular septal defect
Onur Işık, Muhammet Akyüz, Mehmet Fatih Ayık, Yüksel Atay
PMID: 26536990  doi: 10.5543/tkda.2015.50870  Pages 640 - 643
Çift odacıklı sağ ventrikül, sağ ventrikül çıkım yolu obstrüksiyonuna neden olan nadir bir kalp defektidir. Bu patolojide, sağ ventrikül fibromusküler bant ile iki bölmeye ayrılmıştır. Beş aylık iken ventriküler septal defekt onarımı uygulanan 12 yaşındaki kız hasta nefes darlığı ve çabuk yorulma şikayeti ile hastanemize başvurdu. Hastaya izole çift odacıklı sağ ventrikül tanısı kondu ve cerrahi düzeltme başarıyla gerçekleştirildi. Ameliyat sonrası transözofajiyal ekokardiyografide sağ ventrikül çıkım yolunda basınç farkı görülmedi. Olaysız bir iyileşme sonrasında hasta ameliyat sonrası beşinci günde taburcu edildi.
Double-chambered right ventricle is a rare heart defect causing right ventricular outflow tract (RVOT) obstruction. In this malformation, the right ventricle is divided into two chambers by a fibromuscular band. A 12-year old female patient who had undergone repair of a ventricular septal defect at 5 months old was admitted to our hospital with complaints of dyspnea and fatigue. The patient was diagnosed with an isolated double-chambered right ventricle and surgical correction was successfully performed. Postoperative transesophageal echocardiography showed no residual gradients across the RVOT. Following an uneventful recovery, the patient was discharged five days after surgery.

11.Arrhythmogenic right ventricular cardiomyopathy in monozygotic twin sisters, and persistent left superior vena cava in one complicating implantation of ICD
Mehmet Ali Astarcıoğlu, Mehmet Yaymacı, Taner Şen, Celal Kilit, Basri Amasyalı
PMID: 26536991  doi: 10.5543/tkda.2015.38959  Pages 644 - 647
Aritmojenik sağ ventrikül kardiyomiyopatisi kalp kasının histolojik olarak fibroz-yağlı doku ile yer değiştirdiği ve klinik olarak ventriküler aritmi ve sağ ventrikül fonksiyonu bozukluğu ile karakterize kalıtsal bir kardiyomiyopatidir. Burada biz aritmojenik sağ ventrikül kardiyomiyopatili tek yumurta ikizlerini sunuyoruz; hastalığın en olası nedeni olarak genetik anormallik gözükmektedir.
Arrhythmogenic right ventricular cardiomyopathy (ARVC) is an inherited cardiomyopathy characterized histologically by fibro-fatty replacement of heart muscle, and clinically by ventricular arrhythmias and right ventricular dysfunction. This report presents monozygotic twins with ARVC, suggesting a genetic abnormality as the most probable cause.

12.A case of Mobitz type II atrioventricular block due to Nerium oleander poisoning successfully managed with digoxin-specific Fab antibody fragments
Mustafa Adem Tatlısu, Elif İjlal Çekirdekçi, Şükrü Akyüz, Zekeriya Nurkalem
PMID: 26536992  doi: 10.5543/tkda.2015.65848  Pages 648 - 650
Zakkum (Nerium oleander) tropikal, subtropikal ve Akdeniz bölgesinde yetişen popüler bir süs bitkisidir. Çeşitli kalp glikozidleri içerdiği gösterilmiştir ve tehlikeli olabilmektedir. Bu yüzden zakkum zehirlenmesi, digoksinin toksik bulgularını taklit eden aritmilere neden olabilmektedir. Yazımızda zakkum yapraklarından yaptığı çayı içtikten sonra Mobitz tip II atriyoventriküler blok ile başvuran bir hasta sunuldu. Başvurusundan üç saat sonra, 200 mg’lık ampirik dozda digoksin-spesifik antikoru 30 dakikalık infüzyon şeklinde uygulandı. İnfüzyonun bitiminde, 12 derivasyonlu elektrokardiyogramda (EKG) sinüs ritmi izlendi. Hasta, 72 saat sonra herhangi bir semptomu olmadan taburcu edildi.
Nerium oleander is a popular ornamental plant grown in many tropical and subtropical countries and in the Mediterranean region. It is dangerous because it has been shown to contain several types of cardiac glycosides, and hence can cause cardiac arrhythmias resembling digoxin in their toxicologic manifestations. We report a patient presenting to our hospital with Mobitz type II atrioventricular block after drinking herbal tea prepared from oleander leaves. Three hours after admission, a 200-mg empiric dose of digoxin-specific Fab antibody fragments was administered intravenously over 30 minutes. A 12-lead electrocardiogram (ECG) revealed sinus rhythm at the end of infusion. After 72 hours, the patient was discharged without any symptoms.

13.A case of transcatheter aortic valve implantation complication with total femoral artery thrombosis due to failure of the ProStar device
İsa Öner Yüksel, Erkan Koklu, Sakir Arslan, Goksel Cagirci, Selcuk Kucukseymen
PMID: 26536993  doi: 10.5543/tkda.2015.47650  Pages 651 - 654
Transfemoral transkateter aort kapak yerleştirilmesinde vasküler komplikasyonlar sık görülür ve bu durum işlemin morbidite ve mortalite riskini arttırır. Bu yazıda femoral arter trombozu gelişip yerleştirme işlemi yapılan ve cerrahi olarak başarılı bir şekilde tedavi edilen bir olgu sunuldu.
Vascular complications in transfemoral transcatheter aortic valve implantation are relatively frequent and there is increased morbidity and mortality risk in the procedure. This report presents successful surgical repair of a femoral artery thrombosis case following an implantation procedure.

14.Volumetric and functional assessment of a left ventricular aneurysm from a single acquisition by three-dimensional speckle-tracking echocardiography (from the MAGYAR-Path Study)
Attila Nemes, Péter Domsik, Anita Kalapos, Gyula Szántó, Tamás Forster
PMID: 26536994  doi: 10.5543/tkda.2015.78079  Pages 655 - 658
Three-dimensional speckle-tracking echocardiography (3DSTE) is accepted as a reliable and feasible method in the quantification of left ventricular (LV) volumes, strains and rotational characteristics. This case aimed to demonstrate the diagnostic importance of 3DSTE in volumetric and functional assessment of an LV aneurysm

CASE IMAGE
15.A rare variation in drainage of total anomalous pulmonary venous return
Alper Hazım Gürsu, Birgül Varan, Murat Özkan
PMID: 26536995  doi: 10.5543/tkda.2015.18234  Page 659
Abstract |Full Text PDF | Video

16.Successful treatment with anticoagulant therapy of a thrombus trapped in a patent foramen ovale in a patient with acute pulmonary embolism
Mehmet Doğan, Mehmet Erat, Hamza Sunman, Ekrem Yeter
PMID: 26536996  doi: 10.5543/tkda.2015.43247  Page 660
Abstract |Full Text PDF | Video

17.Aortic valve papillary fibroelastoma presenting as transient ischemic attack
Murat Çap, Emrah Acar, Mehmet Yanartaş, Elnur Alizade
PMID: 26536997  doi: 10.5543/tkda.2015.72002  Page 661
Abstract |Full Text PDF | Video

LETTER TO EDITOR
18.Noteworthy Properties of Evolution™ Lead Extraction System: Uncontrolled Hand-Power is Not Power!
Uğur Canpolat, Kudret Aytemir
PMID: 26536998  doi: 10.5543/tkda.2015.99904  Pages 662 - 663
Kol gücü gerektiren mekanik genişletici kılıflar kullanılarak transvenöz elektrod çıkarma işlemi etkin ve güvenilirdir. Ancak, Evolution sisteminin kullanıldığı bu tekniğin dikkat edilmesi gerken bazı noktalarının olduğu akılda tutulmalıdır.
Transvenous lead extraction by using hand-powered mechanical dilator sheaths is known as the effective and safe technique. However, it should be kept in mind that this technique by using Evolution system has some drawbacks.

19.What about pleiotropic modifiers of preprocedural pro-inflammatory and pro-oxidant milieu in patients undergoing drug eluting stent implantation?
Uğur Canpolat
PMID: 26536999  doi: 10.5543/tkda.2015.85055  Pages 663 - 664
The exact pathophysiological mechanisms of coronary in-stent restenosis (ISR) has not yet been fully elucidated. Inflammation is known as the most commonly encountered pathway. Medications for cardiometabolic risk factors as the modifiers of preprocedural pro-inflammatory and pro-oxidant milieu should be considered in all patients.

OTHER ARTICLES
20.Comment on cardiology publications

Pages 665 - 666
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search

Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.