ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 43 (3)
Volume: 43  Issue: 3 - April 2015
EDITORIAL COMMENT
1.Infection and atherosclerosis hypothesis: Is it alive or already buried?
Mustafa Kılıçkap
PMID: 25905991  doi: 10.5543/tkda.2015.59844  Pages 215 - 218
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL ARTICLE
2.Angiographic evaluation of branching pattern and anatomy of the aortic arch
Onur Ergun, Idil Gunes Tatar, Erdem Birgi, Hasan Ali Durmaz, Seray Akcalar, Aydin Kurt, Baki Hekimoglu
PMID: 25905992  doi: 10.5543/tkda.2015.49879  Pages 219 - 226
Amaç: Bu yazıda, arkus aorta anatomisini ve dallanma paternindeki varyasyonları araştırmayı ve her bir tipin görülme sıklığını ortaya çıkarmayı amaçladık.
Yöntemler: Eylül 2011-Kasım 2013 tarihleri arasında anjiyografi yapılan 270 hasta (144 erkek, 126 kadın) arkus aorta anatomisi ve dallanma paternindeki varyasyonlar açısından geriye dönük olarak değerlendirildi. Hastaların ortalama yaşı 59.8 idi (dağılım: 13-88). Sık ve nadir görülen dallanma varyasyonları bulunarak tiplere ayrıldı. Ayrıca hastalar arkus aorta anatomisine göre sınıflandırıldı. Varyasyonların görülme sıklığı ve arkus aorta tipleri istatistiksel olarak değerlendirildi.
Bulgular: Toplam 270 hastanın değerlendirilmesiyle altı tip dallanma türü bulundu. Hastaların 198’inde (%73.3) arkus aortadan üç dalın çıktığı (TB, LCC, LS) klasik tip (tip 1), 58’inde (%21.5) LCC’nin TB’den köken aldığı en sık görülen değişiklik olan tip 2 (bovine arkusu tipi), yedisinde (%2.6) sol vertebral arterin arkus aortadan köken aldığı tip 3 görüldü. Tip 2 ve 3’ün birleşimi olan tip 4, üç hastada (%1.1) görülürken, sırasıyla ana karotis arterlerin ortak kökü, LS ve aberran RS dizilimi olan tip 5 üç hastada (%1.1) saptandı. Arkus aortadan çıkan iki dalın olduğu (ana karotis ve subklavyan arterlerinin ortak kökleri) avian form olarak bilinen tip 6 ise bir hastada (%0.4) görüldü. Hastaları arkus aorta anatomisine göre sınıflandırdığımızda ise tip 1, tip 2 ve tip 3 sırasıyla 195, 40 ve 35 hastada görüldü.
Sonuç: Arkus aorta anatomisi ve varyasyonlarını bilmek damar içi işlemler ve göğüs-boyun cerrahisi esnasında büyük öneme sahiptir.
Objective: The study aimed to investigate anatomical variations in branching pattern and anatomy of the aortic arch, and the prevalence of each type.
Methods: Between September 2011 and November 2013, angiographic studies of 270 patients (144 male, 126 female) were analyzed retrospectively for variations in branching pattern and anatomy of the aortic arch. Patient mean age was 59.8 years (range, 13-88). Branching variations were found and divided into subtypes. Patients were also classified according to arch anatomy. Incidence of variations and types of aortic arch were statistically analysed.
Results: Analysis of the 270 patients revealed six types of branching pattern. Type I, classical pattern arch with three branches (TB, LCC, LS), was observed in 198 cases (73.3%). Type II (bovine arch), the most commonly observed variation, in which LCC originates from TB, was observed in 58 cases (21.5%). Type III, in which the left vertebral artery arises from the arch, was seen in seven cases (2.6%). Type IV, a combination of types II and III, was observed in three cases (1.1%). Type V, common origin of common carotids, LS and aberrant RS, was found in three cases (1.1%). Type VI (avian type), arch with only two branches, was observed in one case (0.4%). When patients were classified according to aortic arch anatomy, Type 1, Type 2 and Type 3 were observed in 195, 40 and 35 patients respectively.
Conclusion: Knowledge of the variations and anatomy of the aortic arch is essential during interventional procedures and neck-thorax surgery.

3.Association of red blood cell distribution width with presence and severity of rheumatic mitral valve stenosis
Mehmet Kadri Akboga, Adnan Abacı, Uğur Canpolat, Cağrı Yayla, Asife Sahinarslan, Kadri Açıkgöz, Serkan Çay, Serkan Topaloğlu, Dursun Aras, Sinan Aydoğdu
PMID: 25905993  doi: 10.5543/tkda.2015.60533  Pages 227 - 233
Amaç: Dolaşımdaki kırmızı kan hücrelerinin büyüklüğündeki değişkenliğin göstergesi olan kırmızı kan hücresi dağılım genişliği (KHDG) kronik enflamatuvar durumla ilişkilidir. Romatizmal kalp kapak darlığı ile enflamasyon ilişkisi oldukça iyi bilinmektedir. Bu çalışmada, KHDG ile romatizmal mitral kapak darlığının (RMKD) varlığı ve ciddiyeti arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçladık.
Yöntemler: Çalışmaya Şubat 2009-Nisan 2014 tarihleri arasında başvuran RMKD’si olan 417 hasta ve yaş ve cinsiyet yönünden eşleştirilmiş 81 sağlıklı birey alındı. Tüm katılımcıların transtorasik ekokardiyografi ve demografik özellikleri kaydedildi.
Bulgular: Temel klinik özellikler gruplar arasında benzerdi. Ortanca KHDG, RMKD olan hastalarda kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksekti (%14.4 [11.3-19.6] ve %13.6 [11.6-18.1], p<0.001). Ek olarak, ortanca C-reaktif protein (CRP) ve nötrofil/lenfosit oranı (N/L oranı) da RMKD grubunda daha yüksekti (sırasıyla, CRP için 6.1 [0.4-24.2] ve 3.6 [0.3- 15.3] mg/dl, p=0.001 ve NLR için 2.8 [0.4-10.6] ve 2.1 [0.7-5.7], p<0.001). Regresyon analizinde, KHDG (Odds oranı - OO: 1.504, p=0.005), CRP (OO: 1.139, p=0.008), N/L oranı (OO: 1.528, p=0.018) ve sol atriyum genişliği (OO: 1.218, p<0.001) RMKD’nin varlığını bağımsız öngördürücüleri olarak bulundu. Korelasyon analizinde KHDG düzeyi ile CRP (r=0.140, p=0.007) ve N/L oranı (r=0.276, p<0.001) düzeyleri arasında anlamlı pozitif korelasyon olduğu gösterildi. Ayrıca KHDG düzeylerinin mitral darlığının ciddiyetine (hafif, orta ve ciddi) paralel olarak artış gösterdiği tespit edildi (sırasıyla %13.7 [12.9- 14.8], %14.4 [13.4-15.4], %14.8 [13.6-16.3], p<0.001).
Sonuç: Bu çalışmada KHDG düzeyleri RMKD olan hasta grubunda anlamlı şekilde artmıştı. Ayrıca KHDG, RMKD’nin varlığının bağımsız öngördürücüsü olarak saptandı. Yaygın enflamatuvar göstergeler ile olan korelasyonu ve kolayca elde edilebilir bir belirteç olması nedeniyle KHDG, RMKD’de devam eden kronik enflamasyonun göstergesi olabilir.
Objective: As an indicator of variability in circulating erythrocyte size, red cell distribution width (RDW) is linked to chronic inflammation. The association of rheumatic heart valve stenosis and inflammation is also well-known. This study aimed to assess the relationship between RDW and presence and severity of rheumatic mitral valve stenosis (RMVS).
Methods: A total of 417 consecutive patients with RMVS, and 81 age- and -gender matched healthy control subjects were included in the study between February 2009 and April 2014. Transthoracic echocardiography and demographic characteristics were recorded for all participants.
Results: Baseline characteristics were similar in the two groups. However, median RDW was significantly higher in patients with RMVS compared to control group (14.4% [11.3- 19.6] vs. 13.6% [11.6-18.1], p<0.001). Additionally, both median C-reactive protein (CRP) and neutrophil-lymphocyte ratio (NLR) were also higher in the RMVS group; (6.1 [0.4-24.2] vs. 3.6 [0.3-15.3] mg/dl, p=0.001 for CRP, and 2.8 [0.4-10.6] vs. 2.1 [0.7-5.7], p<0.001 for NLR respectively). In regression analysis, RDW (OR: 1.504, p=0.005), CRP (OR: 1.139, p=0.008), NLR (OR: 1.528, p=0.018) and left atrial diameter (OR: 1.218, p<0.001) were found as independent predictors of the presence of RMVS. Furthermore, there was a significant positive correlation between CRP (r=0.140, p=0.007) and NLR levels (r=0.276, p<0.001) with RDW levels. Furthermore, we determined that RDW levels increased in parallel with severity of mitral stenosis (mild, moderate and severe) [13.7% (12.9-14.8), 14.4% (13.4-15.4), 14.8% (13.6-16.3), p<0.001, respectively].
Conclusion: The study demonstrated significantly higher RDW in patients with RMVS. Furthermore, RDW independently predicted the presence of RMVS. RDW is an easily available marker, and because of its correlation with common inflammatory indicators may also be a sign of chronic inflammatory continuum in patients with RMVS.

4.Evaluation of subclinical atherosclerosis in chronic sinusitis patients
Musa Çakıcı, Yasin Sarıkaya, Mustafa Çetin, Mehmet Karataş, Adnan Doğan, Sedat Doğan, Emin Kaskalan, Mustafa Polat, Hakan Taşolar, Sabri Abuş
PMID: 25905994  doi: 10.5543/tkda.2015.84584  Pages 234 - 241
Amaç: Bu çalışmada, kronik sinüzitin (KS) arter sistemindeki erken dönem aterosklerotik değişikliklerin bir göstergesi olan karotis intima-medya kalınlığı (KİMK) üzerindeki etkisini değerlendirmeyi amaçladık.
Yöntemler: Aterosklerotik risk faktörleri olmayan, normal beden kütle indeksi (BKİ) ve normal metabolik parametreleri olan 18-35 yaş arasında KS’li 50 hasta (25 erkek, 25 kadın, ort. yaş 26.6±5.34 yıl) ve 50 sağlıklı birey (25 erkek, 25 kadın, ort. yaş 25.8±4.76 yıl) çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalarda, KİMK ultrason aracılığıyla ölçüldü. Kronik sinüzit, tıbbi öykü ve paranazal boşlukların bilgisayarlı tomografi taraması aracılığıyla doğrulandı.
Bulgular: Gruplar arasında yaş, cinsiyet, BKİ, bel çevresi, serum kreatinin, glukoz, düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL) ve yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL) kolesterol değerleri açısından önemli farklılık yoktu (p>0.05). Ancak, ortalama KİMK (mm) KS’li hastalarda sağlıklı bireylerden önemli derecede fazlaydı (0.51±0.09 ve 0.40±0.07, p<0.001). Kronik sinüzit hastalık süresi 6.0 (3.0-13.0) yıl idi. Karotis intima-medya kalınlığı ile yaş, BKİ, bel çevresi, HDL ve LDL-kolesterol ve KS süresi arasında önemli korelasyon saptandı (sırasıyla, r=0.413; p<0.001, r=0.353; p<0.001, r=0.355; p<0.001, r=-0.266; p=0.007, r=0.327; p<0.001 ve r=0.425; p=0.002). Çoklu lineer regresyon analizinde bel çevresi, HDL ve LDLkolesterol ve KS hastalığı süresi KİMK’nin bağımsız belirleyicileri olarak saptandı (sırasıyla, β=0.523; p=0.001, β=-0.176; p=0.045, β=0.297; p=0.002, and β=0.436; p<0.001).
Sonuç: Kesitsel çalışmamız, KS’nin ateroskleroz süreci üzerinde olumsuz etkilerinin varlığını ortaya koymuştur. Ayrıca bu hastalığın etkili tedavisinin ateroskleroz sürecinin yavaşlatılmasında yararlı olabileceğini düşünüyoruz.
Objective: This study aimed to assess the impact of chronic sinusitis (CS) on carotid-intima-media thickness (CIMT), a marker of early atherosclerotic changes in the arterial bed.
Methods: The study included 50 patients with CS (25 male, 25 female, mean age 26.6±5.34 years), and 50 healthy subjects (25 male, 25 female, mean age 25.8±4.76 years), aged 18 to 35 years without atherosclerotic risk factors, normal body mass index and normal metabolic parameters. CIMT was measured in all patients by ultrasonography. CS was confirmed by medical history and computed tomography scan of the paranasal cavities.
Results: No significant difference existed between the groups in terms of age, sex, body mass index (BMI), waist circumference, plasma creatinine, glucose, low-density lipoprotein (LDL), highdensity lipoprotein (HDL) cholesterol values (p>0.05). However, mean values of CIMT (mm) were significantly greater in CS patients than in healthy subjects (0.51±0.09 vs. 0.40±0.07, p<0.001). Duration of CS disease was 6.0 (3.0-13.0) years. Significant correlation was found between CIMT mean values and age, BMI, waist circumference, HDL and LDL-cholesterol values and duration of CS (r=0.413; p<0.001, r=0.353; p<0.001, r=0.355; p<0.001, r=-0.266; p=0.007, r=0.327; p<0.001 and r=0.425; p=0.002 respectively). Multiple linear regression analysis revealed that waist circumference, HDL and LDL-cholesterol and duration disease of CS were independent predictors of CIMT (β=0.523; p=0.001, β=-0.176; p=0.045, β=0.297; p=0.002, and β=0.436; p<0.001, respectively).
Conclusion: Our cross-sectional study revealed the presence of a negative effect of CS on the atherosclerotic process. Therefore, it is believed that effective treatment of CS may be beneficial in slowing the process of atherosclerosis.

5.Brucellosis impairs endothelial functions in chronic symptomatic patients without overt cardiac involvement
Mustafa Ozan Gürsoy, İrfan Tursun, Mehmet Alpua, Aslı Haykır Solay, Müge Tokat Çobanlı, Hale Demirtaş, Gülten Ercan, Semra Gürsoy, Macit Kalçık, Süleyman Karakoyun, Mehmet Özkan
PMID: 25905995  doi: 10.5543/tkda.2015.72025  Pages 242 - 249
Amaç: Bruselloz gelişmekte olan ülkelerde görülebilen önemli bir enfeksiyöz hastalıktır ve kardiyovasküler sistem dahil herhangi bir organı tutabilir. Bu çalışmada, brusellozlu hastalarda kalp ve endotel fonksiyonları incelendi.
Yöntemler: Türkiye’de 2011 ve 2013 yılları arasında gerçekleştirilen bu kesitsel çalışmaya brusellozlu 73 hasta ile sağlıklı 75 gönüllü alındı. Rose-Bengal testi, pozitif brusella standart tüp aglütinasyon testi, Coombs STA ve/veya kandan brusella türlerinin izolasyonu ile bruselloz tanısı konuldu. Hastalar üç gruba ayrıldı: Grup I akut brusellozlu, grup II subakut brusellozlu ve grup III kronik brusellozlu. Sağlıklı gönüllüler grup IV’ü oluşturdu. Tüm hastalara transtorasik ekokardiyografi ve brakiyal arter akım-ilişkili dilatasyon (FMD) testi uygulandı.
Bulgular: Grup I-IV sırasıyla 35, 18, 20 hasta ve 75 sağlıklı gönüllüden oluşmaktaydı. En sık bulgular, artralji (%82), ateş (%92) ve halsizlik (%97) idi. Ekokardiyografik incelemede sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonları ve kapak fonksiyonları açısından dört grup arasında fark saptanmadı. Hiperemi sonrası ölçülen brakiyal arter çapları gruplar arasında anlamlı olarak farklı idi (p=0.002). Post-hoc testine göre kronik brusellozdan oluşan grup III’de hiperemi sonrası brakiyal arter çapı diğer gruplara göre anlamlı olarak daha düşük idi (sırasıyla, p=0.02, p=0.004 ve p=0.001). Benzer şekilde grup III’de FMD değerleri grup I, II ve IV’e göre (p<0.001 hepsi için) anlamlı olarak düşük idi.
Sonuç: Bruselloz kronik semptomlu hastalarda belirgin kalp tutulumuna yol açmaksızın endotel fonksiyonlarını bozar.
Objective: Brucellosis is an important infectious disease, especially in developing countries, and may involve any organ, including the cardiovascular system. This study aimed to assess cardiac and endothelial functions in brucellosis patients.
Methods: Seventy-three patients with brucellosis and seventy- five healthy volunteers from Turkey were enrolled between 2011 and 2013 in this cross-sectional study. Diagnosis was established by the Rose-Bengal test, positive Brucella standart tube agglutination test, and Coombs STA and/or isolation Brucella species from blood. Cases were divided into three groups: Group I; acute brucellosis, Group II; subacute brucellosis, and Group III; chronic brucellosis. Healthy individuals comprised Group IV. All patients underwent transthoracic echocardiography and brachial artery flow-mediated dilatation (FMD) test.
Results: Groups I to IV comprised 35, 18, and 20 patients, and 75 controls respectively. The most frequent symptoms were arthralgia (82%), fever (92%), and fatigue (97%). Echocardiography revealed no difference among the 4 groups regarding left ventricular systolic and diastolic functions and valvular functions. Brachial artery diameter after hyperemia was significantly different among the groups (p=0.002). Post hoc test showed Group III to have significantly lower brachial artery diameter after hyperemia compared to other groups (p=0.02, p=0.004 and p=0.001, respectively). FMD was also significantly lower in Group III compared to Groups I, II and IV (p<0.001 for each).
Conclusion: Brucellosis impairs endothelial functions in chronic symptomatic patients without overt cardiac involvement.

6.Remodeling process in right and left ventricle after percutaneous atrial septal defect closure in adult patients
Kevser Gülcihan Balcı, Mustafa Mücahit Balcı, Muhammed Murat Aksoy, Samet Yılmaz, Mehmet Aytürk, Mehmet Doğan, Ekrem Yeter, Ramazan Akdemir
PMID: 25905996  doi: 10.5543/tkda.2015.57106  Pages 250 - 258
Amaç: Bu çalışmada, atriyal septal defekti (ASD) olan erişkin hastalarda perkütan yolla ASD kapatma işlemi sonrası sağ ve sol ventrikülün (RV, LV) erken dönem yeniden şekillenme süreci değerlendirildi.
Yöntemler: Bu çalışmaya başarılı transkateter kapatma uygulanan sekundum ASD’li 19 hasta alındı (40.0±13.51 yaş). Triküspit kapak anüler plan sistolik hareketi (TAPSE), mitral kapak anüler plan sistolik hareketi (MAPSE) ve doku Doppler ile yapılan RV ve LV miyokart performans indeksi (MPI) ölçümlerini içeren rutin ekokordiyografik ölçümler yapıldı. Ekokardiyografik ölçümler kateter yoluyla ASD kapatılmasından önce, kapatma sonrası 1. gün, 1. ay ve 3. ayda yapıldı.
Bulgular: LV diyastol sonu çapı arttı (37±4 mm ve 44±5 mm, p<0.001) ve RV diyastol sonu çapı azaldı (40±4 mm ve 32±5 mm, p<0.001). ASD kapatılmasına RV ve LV ventrikül farklı adaptasyon mekanizmalarıyla yanıt verdi. MAPSE arttı (1.87±0.22 mm ve 2.01±0.23 cm, p<0.001) ve doku Doppler LVMPI düzelme gösterirken (0.44±0.04 ve 0.36±0.03, p<0.001), doku Doppler RVMPI 1. aya kadar bozulma gösterdi (0.25±0.02 ve 0.31±0.03, p<0.001) ve bu durum 3. ayda düzeldi (0.31±0.03 ve 0.27±0.02, p<0.001). TAPSE değerlerinde ise anlamlı bir değişim saptanmadı (2.49±0.46 cm ve 2.51±0.32 cm, p=0.078).
Sonuç: Amplatzer septal oklüder cihazı ile yapılan ASD kapatma işlemi RV’nin büzülmesine ve LV’nin genişlemesine neden olmuştur. Erken dönemde, LV fonksiyonları düzelirken RV fonksiyonlarının geçici olarak bozulmasının olası nedeni olarak RV’nin fonksiyonel ve yapısal farklılığı düşünülmüştür
Objective: The aim of this study was to evaluate acute cardiac remodeling after transcatheter closure of atrial septal defect (ASD) in adult patients.
Methods: This study included 19 patients (40.0±13.51 mean age) with secundum ASD who underwent successful transcatheter closure. All patients received routine transthoracic echocardiography, including tissue Doppler left ventricle (LV) and right ventricle (RV) myocardial performance indices (MPI), mitral annular plane systolic excursion (MAPSE) and tricuspid annular plane systolic excursion (TAPSE) before ASD closure, on first day, and at first and third months after closure.
Results: Left ventricle end-diastolic diameter (LVEDD) increased (37±4 mm to 44±5 mm, p<0.001); RVEDD decreased markedly after closure (40±4 mm to 32±5 mm, p<0.001); and differences existed in LV and RV adaptation. While MAPSE (1.87±0.22 cm to 2.01±0.23 cm, p<0.001) and LVMPI improved soon after procedure (0.44±0.04 to 0.36±0.03, p<0.001), RVMPI worsened until the first month post-procedure (0.25±0.02 to 0.31±0.03, p<0.001), but recovered by the third month follow-up visit (0.31±0.03 to 0.27±0.02, p<0.001). TAPSE remained unchanged (2.49±0.46 cm to 2.51±0.32 cm, p=0.078).
Conclusion: Closure of ASD using the Amplatzer Septal Occluder device led to a decrease in RV size and an increase in LV size. In the early period, while LV function improved, RV function deteriorated, probably due to RV functional and anatomical differences.

7.Association of plasma fibronectin level with left atrial electrical and structural remodelling in lone paroxysmal atrial fibrillation: a cross-sectional study
Uğur Canpolat, Ali Oto, Hikmet Yorgun, Hamza Sunman, Levent Şahiner, Ergün Barış Kaya, Necla Özer, Kudret Aytemir
PMID: 25905997  doi: 10.5543/tkda.2015.83893  Pages 259 - 268
Amaç: Atriyum fibrozu, atriyum fibrilasyonu (AF) fizyopatolojisinin temel bileşenlerinden biridir ve yapısal, elektriksel ve kontraktil yeniden şekillenme ile sonuçlanır. Fibronektin fibrogenezin iyi bilinen aracı moleküllerindendir. Ancak plazma fibronektin düzeyi ile atriyumun yeniden şekillenmesi arasındaki ilişki daha önce araştırılmamıştır. Bu nedenle, bu çalışmada “tek başına” paroksismal AF’li hastalarda plazma fibronektin düzeyi ile atriyumun elektriksel ve yapısal yeniden şekillenmesi arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Yöntemler: Çalışmaya “tek başına” paroksismal AF’si olan 51 hasta ve yaş, cinsiyet ve beden kütle indeksi eşleştirilmiş 40 sağlıklı birey alındı. Tüm katılımcılarda plazma fibronektin düzeyi ve yüksek duyarlıklı C-reaktif protein (hs-CRP) ölçüldü ve toplam atriyum ileti zamanı (TAİZ) ve sol atriyum hacim indeksinin hesaplanması için transtorasik ekokardiyografi uygulandı.
Bulgular: Plazma fibronektin, hs-CRP, TAİZ, sol atriyum önarka çapı ve sol atriyum hacim indeksi “tek başına” paroksismal AF grubunda sağlıklı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksekti (p<0.05). Plazma fibronektin düzeyi, TAİZ (r=0.362, p<0.001) ve sol atriyum hacim indeksi (r=0.371, p<0.001) ile pozitif korelasyona sahipti. Çok değişkenli lojistik regresyon analizinde yaş, plazma fibronektin düzeyi (Odds oranı - OO: 1.003, %95 GA: 1.001-1.005, p=0.026) ve hs-CRP (OO: 2.312, %95 GA: 1.503-6.459, p=0.017) sol atriyum yapısal yeniden şekillenmesinin; plazma fibronektin düzeyi (OO: 1.003, %95 GA: 1.001-1.005, p=0.032) ve hs- CRP (OO: 3.212, %95 GA: 1.214-5.752, p=0.033) ise sol atriyum elektriksel yeniden şekillenmesinin bağımsız öngördürücüleri olarak bulundu.
Sonuç: Çalışmanın sonuçlarına göre “tek başına” paroksismal AF’li hastalarda profibrotik ve pro-enflamatuvar biyobelirteçler atriyumun yapısal ve elektriksel yeniden şekillenmesi ile ilişkili bulundu.
Objective: Atrial fibrosis is one of the main components of atrial fibrillation (AF) pathophysiology and culminates in structural, electrical and contractile remodelling. Fibronectin is one of the well-known mediators of fibrogenesis. However, the association of plasma fibronectin with atrial remodelling has not been studied previously. Therefore, the aim of this study was to assess the relationship between plasma fibronectin level and atrial electrical and structural remodelling in patients with lone paroxysmal AF.
Methods: A total of 51 lone paroxysmal AF patients and 40 age-, gender- and body mass index-matched healthy control subjects were enrolled. Plasma levels of fibronectin and high sensitive C-reactive protein (hs-CRP) were measured and transthoracic echocardiography for assessment of total atrial conduction time (TACT) and left atrial (LA) volume index was performed on all study participants.
Results: Plasma fibronectin, hs-CRP, TACT, LA diameter and LA volume index were significantly higher in lone paroxysmal AF group compared to healthy controls (p<0.05). Also, there was a positive correlation between plasma fibronectin level and TACT (r=0.362, p<0.001) and LA volume index (r=0.371, p<0.001). In multivariate logistic regression analysis, age, plasma fibronectin level (Odds ratio - OR: 1.003, 95% CI: 1.001-1.005, p=0.026) and hs-CRP (OR: 2.312, 95% CI: 1.503-6.459, p=0.017) were found to be the predictors of LA structural remodelling; however, only plasma fibronectin level (OR: 1.003, 95% CI: 1.001-1.005, p=0.032) and hs-CRP (OR: 3.212, 95% CI: 1.214-5.752, p=0.033) were found as the predictors of LA electrical remodelling.
Conclusion: Our study results showed that profibrotic and proinflammatory biomarkers were associated with left atrial structural and electrical remodelling in lone paroxysmal AF patients.

CASE REPORT
8.Unusual association of multiple congenital left ventricular diverticulum and cerebrovascular events in an adult
Mustafa Beyazıt Alkan, Murat Bilgin, Burcu Zihni, Sanem Nalbantgil
PMID: 25905998  doi: 10.5543/tkda.2015.68249  Pages 269 - 271
Doğumsal sol ventrikül divertikülü nadir görülen bir kardiyak anomali olup genellikle asemptomatik iken, sistemik tromboemboli, enfektif endokardit, kardiyak rüptür, kalp yetersizliği, aritmi ve ani kardiyak ölüm gibi ciddi komplikasyonlara neden olabilir. Bu yazıda, ani başlangıçlı sağ hemipleji ve dizartri şikayeti ile başvuran çoklu sol ventrikül divertiküllü saptanan bir olgu sunuldu.
Congenital ventricular diverticulum is a rare and usually asymptomatic cardiac malformation which can cause major complications such as systemic thromboembolism, infective endocarditis, cardiac rupture, heart failure, arrhythmia and sudden death. We present a case with multiple congenital left ventricular diverticulum admitted to hospital with sudden onset right-sided hemiplegia and dysarthria.

9.A rare combination of vascular anomalies: Hypoplastic aortic arch, coarctation of the aorta and poststenotic aneurysm
Nermin Bayar, Şakir Arslan, Çağın Mustafa Üreyen, Selçuk Küçükseymen, Bekir Erol
PMID: 25905999  doi: 10.5543/tkda.2015.89084  Pages 272 - 274
Aort koarktasyonu erişkinlerde beşinci sıklıkta görülen doğumsal kalp anomalisidir. Prognoz için erken tanı ve tedavi önemlidir. Aort koarktasyonu bulunan olgularda tunika medya anormallikleri anevrizma gelişimine neden olabilmektedir. Bu yazıda, çıkan aort anevrizması, hipoplastik aort yayı, aort koarktasyonu ve poststenotik anevrizmayı içeren çok nadir damar anomalisi birlikteliği olan erişkin bir hasta sunuldu.
Coarctation of the aorta is the fifth most common congenital cardiac anomaly encountered in adults. It is important for prognosis to diagnose and treat this anomaly early. An aneurysm might develop due to tunica media abnormalities in patients with coarctation of the aorta. We hereby present an adult case with a very rare combination of vascular anomalies including ascending aorta aneurysm, hypoplastic aortic arch, coarctation of the aorta and poststenotic aneurysm.

10.High implantation technique during CoreValve replacement in a high-risk aortic stenosis patient with a sigmoid left ventricular hypertrophy and a large aortic annulus
Teoman Kılıç, Ertan Ural, Şadan Yavuz, Tülay Hoşten, Hüseyin İnce
PMID: 25906000  doi: 10.5543/tkda.2015.42247  Pages 275 - 280
Kateter yoluyla yerleştirilen aort kapaklarının uygun yerleşimi ve sabitlenmeleri için anahtar faktörler; uygun boyutta kapak seçimi, kapağın düzgün şekilde hizalanması ve doğru pozisyonda yerleştirilmesi olarak belirlenmiştir. Edwards Sapien Kapak (ESK) sistemi için en önemli kısıtlamalardan birisi, protezin aortaya embolizasyonuna yol açabilecek olan sigmoid septum varlığıdır. Özellikle belirgin şekilde sigmoid septumu olan olgularda, ESK sisteminin apikal yolla yerleştirilmesi veya Medtronic CoreValve kapak (MCK) sisteminin kullanılması önerilmektedir. Ancak ciddi sol ventrikül hipertrofisi ve sigmoid septum varlığı, MCK sisteminin kullanılması sonrası ortaya çıkabilecek kalıcı kalp pili gereksinimi için de önemli bir öngördürücüdür. Sol ventrikül çıkış yolu içerisine yerleştirilecek olan MCK sisteminin implantasyon derinliği ve büyük veya fazla geniş bir protezin yerleştirilmesi de MCK takılması sonrası kalıcı kalp pili gereksinimini öngördüren diğer faktörler olarak sıralanabilir. Yakın zamanda yayınlanan raporlar, yüksek implantasyon tekniği ile kısa implantasyon derinliğinde yerleştirilecek olan MCK sistemi sonrası kalıcı kalp pili gereksiniminin daha düşük olabileceğini işaret etmektedir. Bu yazıda, ileri aort darlığı olan, cerrahi açıdan yüksek risk taşıyan ve sigmoid sol ventrikül hipertrofisi ile birlikte geniş aort anülüsü olan hastada, kateter yoluyla aort MCK sisteminin hızlı ventrikül pacingi altında yüksek implantasyon tekniği sunuldu.
The appropriate size, accurate alignment and correct positioning of transcatheter aortic valves (TAVIs) at the point of deployment are emphasized as key factors in placement and fixation of the devices. Presence of a sigmoid left ventricular septum in the patient is one of the important limitations of TAVIs, especially with the Edwards- Sapien Valve (ESV), due to the risk of aortic embolization of the prosthesis. In cases of a pronounced sigmoid septum, transapical implantation of the ESV or the usage of a Medtronic CoreValve (MCV) is generally recommended. However, severe left ventricular hypertrophy and sigmoid septum are also risk factors for the development of conduction disturbances with the usage of MCV. The depth of implantation of MCV within the left ventricular outflow tract and larger or significantly oversized prostheses have also been reported as important predictors of permanent pacemaker (PPM) requirement after MCV implantation. Thus, recent reports indicate that there may be less need for a PPM if a high implantation technique is used to place the MCV at a short implantation depth. In this report, we present the high implantation technique under rapid pacing during transcatheter aortic MCV implantation in a surgically high-risk aortic stenosis patient with sigmoid left ventricular hypertrophy and a large aortic annulus.

11.An unexpected complication of the MitraClip device: one of the arms gets stuck inside the guide catheter in the left atrium
Cüneyt Toprak, Gokhan Kahveci, Anil Avci, Cevat Kirma, Ali M Esen
PMID: 25906001  doi: 10.5543/tkda.2015.73473  Pages 281 - 283
Perkütan uç uca mitral kapak tamiri yöntemi olarak MitraClip (Abbot Vascular, USA) sistemi, yüksek riskli seçilmiş hastalarda mitral yetersizliği tedavisi için umut vaad etmektedir. Bu tekniğin etkinliği ve güvenilirliği gösterilmiş olmakla birlikte, az sayıda da olsa MitraClip cihaz komplikasyonu bildirilmiştir. Biz bu yazıda ileri derece fonksiyonel mitral yetersizliği nedeniyle MitraClip işlemi yapılırken ortaya çıkan nadir bir komplikasyonu sunuyoruz. MitraClip cihazının kanatlarından biri yönlendirici kateter içerisinde sıkıştı ve problemin sol atriyumda çözülememesi nedeniyle işleme son verme kararı aldık.
Percutaneous edge-to-edge mitral valve repair using the MitraClip (Abbot Vascular, USA) system is a promising technique for mitral regurgitation treatment in select high-risk surgical patients. Although the safety and efficacy of the technique have been demonstrated, a few complications of the MitraClip device have been reported. In this report, we present a rare complication that recently occurred during the performance of a MitraClip procedure in a patient with severe functional mitral regurgitation. One MitraClip arm got stuck inside the guide catheter in the left atrium and a decision was made to discontinue percutaneous intervention because the problem could not be resolved.

12.The first case of levetiracetam-induced and tolvaptan-resistant hyponatremia
Fatih Kahraman, Hatem Ari, Murat Baver Acaban
PMID: 25906002  doi: 10.5543/tkda.2015.45735  Pages 284 - 287
Hiponatremi kalp yetersizliği bulunan hastalarda sık görülen ve mortalitesi yüksek bir durumdur. Akut ve kronik hiponatremi tedavi edilmediği takdirde kalp yetersizliğinin prognozunu da kötüleştirmektedir. Kalp yetersizliği bulunan hastalarda sık görülmesi geri döndürülebilir başka nedenlerin kolaylıkla gözden kaçmasına ve hiponatreminin tedavisinin zorlaşmasına yol açar. Bu yazıda, literatürde oldukça nadir görülen, levetirasetama bağlı olup tolvaptana dirençli olan hiponatremili bir olgu sunuldu.
Hyponatremia is frequently seen in heart failure patients and has a high mortality rate. If not treated adequately, acute and chronic hyponatremia may worsen the prognosis of heart failure. Despite its high incidence in heart failure patients, other underlying conditions that possibly lead to the incidence of hyponatremia may be underestimated, thus making its treatment more difficult. In this case study, we describe a rare case of levetiracem-induced and tolvaptan-resistant hyponatremia.

13.Cardiac involvement of primary hyperoxaluria accompanied by non-compaction cardiomyopathy and patent ductus arteriosus
Nurcan Arat, Murat Akyıldız, Gürkan Tellioğlu, Yaman Tokat
PMID: 25906003  doi: 10.5543/tkda.2015.46026  Pages 288 - 291
Primer hiperoksalüri kalp de dahil olmak üzere iç organlarda, kalsiyum oksalat birikimi ile sonuçlanan nadir görülen kalıtsal metabolik bir hastalıktır. Bu yazıda, primer hiperoksalüri nedeniyle kombine karaciğer ve böbrek nakli planlanan 19 yaşında erkek hastada, non kompaksiyon kardiyomiyopatiyle birlikte patent duktus arteriyozusun eşlik ettiği hiperoksalürinin kalp tutulumu sunuldu. Patent duktus arteriyozus cerrahi olarak kapatılarak hastaya önce böbrek ve takiben karaciğer nakli başarıyla uygulandı. Hiperoksalüri ile birlikte hipertrofik kardiyomiyopati daha önce bildirilmiştir, ancak bizim olgumuzdaki gibi patent duktus arteriyozus ve non kompaksiyon kardiyomiyopati varlığı primer hiperoksalürili hastalarda bu olguyla ilk kez bildirilmektedir. Kalp tutulumu olan hiperoksalürili olguda kombine karaciğer ve böbrek nakli sonrasında üçüncü ayda kalp fonksiyonlarında iyileşme gözlendi. Primer hiperoksalüri, miyokartta artmış eko yoğunluğunun eşlik ettiği ventrikül hipertrofisinin ekokardiyografik ayırıcı tanısında dikkate alınması gereken bir klinik tablodur. Hiperoksalürili olgularda doğuştan gelen ek anomaliler klinik durumu zorlaştırabilir.
Primary hyperoxaluria is a rare hereditary metabolic disorder resulting in accumulation of calcium oxalate in visceral organs, including the heart. We report a 19-year-old male with non- compaction cardiomyopathy combined with patent ductus arteriosus awaiting combined liver-kidney transplantation for primary hyperoxaluria. After surgical closure of the patent ductus arteriosus, the patient underwent a successful renal and subsequent liver transplantation. The presence of hypertrophic cardiomyopathy in hyperoxaluria patients has been reported before, but this is the first report of non-compaction myocardium with patent ductus arteriosus in a patient with primary hyperoxaluria. At the third month after combined liver and renal transplantation, improvement in cardiac functions were observed. Primary hyperoxaluria is a clinical entity to be taken into consideration in differential diagnosis of hypertrophied myocardium with high myocardial echocardiographic intensity. In cases of hyperoxaluria, additional congenital abnormalities may complicate the clinical picture.

REVIEW
14.Use of “Vaptans” in treatment of hyponatremia
Aslı Tanındı, Hasan Fehmi Töre
PMID: 25906004  doi: 10.5543/tkda.2015.71508  Pages 292 - 301
Hastane içi mortalitenin önemli bir öngördürücüsü olan hiponatremi, klinik pratikte en sık karşılaştığımız elektrolit bozukluğu olup, yatan hastalarda %30’a kadar çıkabilen oranlarda rastlanabilmektedir. Hiponatremi gelişiminde altta yatan sebep her ne olursa olsun su metabolizması önem taşımaktadır. Su metabolizmasında ve kardiyovasküler sistem üzerinde etkileri olan arginin-vazopressin (AVP), plazma ozmolalitesinde yükselme veya kan basıncındaki düşmenin ozmoreseptörler veya baroreseptörlerce tespit edilmesi üzerine arka hipotalamustan salgılanan bir hormondur. Arginin-vazopressin reseptörleri, damar düz kas hücreleri (V1a), kalp (V1a), böbrek medullası toplama kanalları (V2), ön hipofiz (V1b) ve başka pekçok organda bulunmaktadır. Son dönemde kronik hipotonik hiponatremi tedavisinde “vaptanlar” olarak bilinen AVP reseptör antagonistleri klinik pratiğe girmektedir. Bu derlemede hiponatremi tanısı ve sınıflaması, tedavisinde kılavuzlar ışığında güncel yaklaşımlar, hiponatremi tedavisinde “vaptan” kullanımının dayanağı ve bu konuda literatürde mihenk taşı olan çalışmalar irdelenmektedir. Ayrıca hiponatremi tedavisinde onay almış olan iki vaptan; “tolvaptan” ve “conivaptan”ın doğru kullanım endikasyonları, kontrendikasyonları ve bu grup ilaçların kullanımında dikkat edilecek hususlar incelenmiştir.
Hyponatremia is the most prevalent electrolyte imbalance, and may be present in up to 30% of hospitalized patients. It is an important predictor of in-hospital mortality. Irrespective of the reason underlying hyponatremia, water metabolism plays an important role. Arginine-vasopressin, which has cardiovascular effects and plays a role in water metabolism, is released from the posterior hypothalamus in response to an increase in plasma osmolality or a drop in the blood pressure, which are detected by osmoreceptors and baroreceptors respectively. Arginine-vasopressin has receptors located on vascular smooth muscle cells, the heart (V1a), the collecting ducts of the renal medulla (V2), the anterior pituitary gland (V1b) and many other organs. Arginine-vasopressin antagonists, known as “vaptans”, have recently attracted attention for the treatment of chronic hypotonic hyponatremia. In this review, we focus on the diagnosis and classification of hyponatremia, current trends in its treatment in the light of guidelines, and the rationale of using vaptans in treating hyponatremia. We also briefly review cornerstone studies in the literature regarding vaptans, and the correct indications, contraindications and cautions in the use of “tolvaptan” and “conivaptan”, two approved vaptans for this indication.

15.ESC National Societies Cardiovascular Journals Editors’ Network Almanac 2014: cardiomyopathies
Oliver P. Guttmann, Saidi A. Mohiddin, Perry M. Elliott
PMID: 25906005  doi: 10.1136/heartjnl-2013-305420  Pages 302 - 314
Cardiomyopathies are myocardial disorders that are not explained by abnormal loading conditions and coronary artery disease. They are classified into a number of morphological and functional phenotypes that can be caused by genetic and non-genetic mechanisms. The dominant themes in papers published in 2012–2013 are similar to those reported in Almanac 2011, namely, the use (and interpretation) of genetic testing, development and application of novel non-invasive imaging techniques and use of serum biomarkers for diagnosis and prognosis. An important innovation since the last Almanac is the development of more sophisticated models for predicting adverse clinical events.

CASE IMAGE
16.Free floating thrombus-like image with three components in right atrium associated with Behçet’s disease
Zeki Yüksel Günaydın, Osman Bektaş, Yusuf Emre Gürel, Ahmet Kaya
PMID: 25906006  doi: 10.5543/tkda.2015.92892  Page 315
Abstract |Full Text PDF | Video

17.Successful treatment of an aneurysmatic aorta-right atrial tunnel by vascular plug: a very rare case
İbrahim Halil Altıparmak, Muslihittin Emre Erkuş, Sedat Bozkurt, Mehmet Aksoy, Yusuf Sezen
PMID: 25906007  doi: 10.5543/tkda.2015.74943  Page 316
Abstract |Full Text PDF | Video

18.Left atrial thrombi which occlude the pulmonary vein in a patient with mitral mechanical prosthesis valve: The role of computed tomography in imaging
Servet İzci, Emrah Acar, Cüneyt Toprak, Sebahattin Gündüz
PMID: 25906008  doi: 10.5543/tkda.2015.09481  Page 317
Abstract |Full Text PDF

19.A demonstrative cardiac hydatid cyst in the interventricular septum
Abdullah Nabi Aslan, Serdal Baştuğ, Zeynep Şeyma Türinay, Engin Bozkurt
PMID: 25906009  doi: 10.5543/tkda.2015.46529  Page 318
Abstract |Full Text PDF

20.Percutaneous closure of an arteriovenous fistula from iliac artery to contralateral iliac vein with pseudoaneurysm
Mehmet Kocaağa, Samim Emet, İmran Önür, Göksel Güz, Sebahattin Ateşal
PMID: 25906010  doi: 10.5543/tkda.2015.94903  Page 319
Abstract |Full Text PDF

OTHER ARTICLES
21.Answers of specialist
Sinan Aydoğdu
Page 320
Abstract |Full Text PDF

22.Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Page 321
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.