ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 32 (2)
Volume: 32  Issue: 2 - March 2004
DERLEME
1.Uric Acid Levels in Turkish Adults: A Determinant of Metabolic Syndrome and a Marker of CoronaryDisease, Especially in Women
Gülay HERGENÇ, Altan ONAT, Serdar TÜRKMEN, Hüseyin UYAREL, Bülent UZUNLAR, Mehmet YAZICI, İbrahim SARI, İbrahim KELEŞ, Günay CAN, Vedat SANSOY
Pages 71 - 81
TEKHARF kohortunda 2003 yılında Marmara ve İç Anadolu bölgelerinde yaşayan 422 erkek ve 447 kadın katılımcıda ilk defa ölçülen kanda ürik asid konsantrasyonlarının koroner kalp hastalığı (KKH), metabolik sendrom (MS), diyabet (DM), bozulmuş glikoz toleransı (Gİ) ve diğer kardiyovasküler risk parametreleriyle ilişkisi araştırıldı. MS tanısı ATP III kriterine, KKH tanısı ise anamnezde angina varlığı ve 12-derivasyonlu istirahat EKG'sinin Minnesota kodlamasına dayanılarak kondu. Çalışma grubunda KKH, MS, DM yüzdesi sırasıyla %10.5, %37.2 ve %10.9 olarak bulundu. Ortalama yaşları benzer olan erkek ve kadınların ürik asit düzeyleri (sırasıyla 5.84 ve 4.64 mg/dl) anlamlı olarak farklı bulundu. Ürik asid her iki cinste de total kolesterol, trigliserid, fosfolipidler, total kolesterol/HDL-K (TK/HDL-K), log insülin, log gama glutamil transferaz (GGT), kompleman C3c (C3c), bel çevresi, beden kitle indeksi (BKİ), apolipoprotein (apo) B, sistolik kan basıncı (SKB), MS ve ters olarak, fizik aktivite derecesi ile anlamlı ve kadınlarda daha kuvvetli korelasyonlar gösterdi. Glikoz (ters) ve aile gelirinde, anlamlı ilişki sadece erkeklerde, yaş, LDL-kolesterolü (LDL-K) ve risk puanı ise sadece kadınlarda anlamlı ilişki gösterdi. Ürik asid her iki cinste de HDL-K, apo AI, apo AII ve sigara kullanımı ile ilişki sergilemedi. Ürik asid düzeylerinin bağımsız belirleyicileri olarak tüm çalışma grubunda bel çevresi, serumda trigliseridler, total kolesterol ve glikoz, ayrıca erkeklerde alkol kullanımı, kadınlarda SKB saptandı. Lojistik regresyon analizinde metabolik sendrom için ürik asid konsantrasyonlarının cinsiyet ve yaş-ayarlı odds oranı 1.34 ile çok anlamlı olup hazard oranının 1.5 oluşuna karşılık gelmekteydi. Erkek ve kadın için saptanan (sırasıyla 7.5 ve 6.0 mg/dl'lik) hiperürisemi düzeyleri, lojistik regresyon analizinde her iki cins birlikte incelendiğinde cinsiyet ve yaştan bağımsız olarak 1.83 kat (%95 CI: 1.01; 3.32), kadınlarda 2.17 kat (CI: 1.01; 4.69) yüksek KKH olasılığına eşlik etmekteydi. MS'in komponentlerinden üçünün bağımsız belirleyicisi bulunduğu ürik asid düzeylerine ilişkin 1 standart sapma, MS olasılığını %50 yükseltmektedir. Sınır üzerindeki ürik asid değerlerinin çokdeğişkenli analizde, yaş ve cinsiyet ayarlı olarak, KKH olasılık odds oranını yaklaşık 2 kat artırdığı ve bu ilişkinin kadınlarda daha güç kazandığı anlaşılmaktadır. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 71-81)
Blood uric acid was first measured in the Turkish Adult Risk Factor survey in year 2003 among 422 males and 447 female participants having a mean age of 52 years and residing in the Marmara and Central Anatolian regions. Associatons with coronary heart disease (CHD), metabolic syndrome (MS), diabetes (DM), glucose intolerance (GI) and other risk factors were analyzed. MS was diagnosed based on the criteria of the ATP-III and CHD on the presence of angina and Minnesota coding of the resting ECGs. MS, CHD, and DM were observed in 37.2%, 10.5% and 10.9%, respectively, in our study group. Mean uric acid values were significantly different in men and women (5.84 vs 4.64 mg/dl; p<0.01). Concentrations correlated significantly and positively with age in women alone. They correlated significantly with total cholesterol (TC), triglycerides, phospholipids, TC/HDL-C ratio, fasting insulin, gamma glutamyl transferase (GGT), complement C3c (C3c), waist circumference, body mass index, apo B, systolic blood pressure (SBP), MS and, inversely, with physical activity in both genders; however, most of the parameters showed stronger associations in women. Significant association of uric acid levels with family income was observed only in males, whereas those with LDL-cholesterol and individual global risk score were noted only in females. Serum tri-glycerides, total cholesterol, glucose, waist circumference in both genders, SBP in women, and alcohol in men were independent determinants of uric acid values in a multivariate linear regression model which explained 36% of the uric acid variance in the model. In a logistic regression analysis, uric acid concentrations were associated with an odds ratio of 1.34 for MS likelihood. Uric acid levels above a cutoff point (7.5 mg/dl in men and 6.0 mg/dl in women), compared to those below, had an odds ratio for CHD likelihood 2.2 times (95% CI: 1.01; 4.69) in women, and 1.83 times in both genders combined. It was concluded that most MS components are independent determinants of uric acid which was associated with an excess of 50% in the likelihood of the metabolic syndrome. Uric acid levels above a cutpoint is associated with an almost 2-fold age-adjusted coronary heart disease likelihood, being a better risk marker in women. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 71-81)

2.Lipoprotein(a) in a High-risk Turkish Population Sample: Distribution and Correlations, with Emphasis on Inverse Relationship to Insulinemia in Men
Altan ONAT, Hüseyin UYAREL, Gülay HERGENÇ, Mehmet YAZICI, Bülent UZUNLAR, Serdar TÜRKMEN, İbrahim SARI, Günay CAN, Vedat SANSOY
Pages 82 - 90
TEKHARF Çalışmasının Marmara ve İç Anadolu bölgelerinde oturan eski ve yeni kohortundan düşük riskli kişilerin az temsil edildiği 214 kişide, başka muayene ve tahliller arasında, serum lipoprotein(a) (Lp(a)) belirlendi. Çalışma amacı, halkımızda Lp(a)'nın kardiyovasküler risk faktörleri, metabolik sendrom (MS) ve koroner kalp hastalığı (KKH) ile ilişkisini incelemekti. MS tanısı ATP-III kriterlerine, KKH tanısı anamnezde angina varlığı ve 12-derivasyonlu istirahat EKG'ının Minnesota kodlamasına dayanılarak kondu. Örneklemin %48'inde MS, %23'ünde KKH mevcuttu. Serumda Lp(a) Behring nefelometresiyle ölçüldü; değerler normal dağılım sergilemediğinden analizler log-transformasyonla yapıldı. Yaş ortalaması 59.6±12 olan 98 erkek ve 116 kadında geometrik ortalama değer sırasıyla 9.6±2.8 U/Lve 12.1±3 mg/dL bulundu (p<0.001). Konsantrasyonların yaşla anlamlı ilişkisi yoktu. Kadında 15 risk parametresinden hiçbiri ile anlamlı korelasyon bulunmadı. Erkekte, risk faktörlerinin çoğuyla ilişki elde edilmezken, Lp(a) yalnız LDL- (r =0.29) ve total kolesterol (r =0.22) ve çok ilginç olarak - ters biçimde - açlık insülini (r = -0.36, p=0.002), bel çevresi (r =-0.21) ve beden kitle indeksi (r = -0.26) ile anlamlı korelasyonlar sergiledi. MS tanısı ile de erkeklerde ters korelasyona eğilim kaydedildi (r = -0.17, p=0.095). Çokdeğişkenli lineer regresyonla erkek ve kadınlarda serum total kolesterol, LDL-kolesterol ve trigliserid ile Lp(a) arasında pozitif, gama GT ile Lp(a) arasında ters anlamlı ilişki kaydedildi. Lojistik regresyon analiziyle KKH olasılığı için Lp(a) araştırıldığında, yaş ve cinsiyetten bağımsız bir faktör olarak görünmedi (odds oranı 1.10 ile anlamlı çıkmadı). Değişkenliğinin ezici bir oranda apo(a) genine bağlı olduğu bilinen Lp(a)'nın bu çalışmada, çoğu geleneksel risk faktörüyle ilişki içinde olmadığı doğrulandı. İlgi çekici olarak, erkeklerde kanda insülin düzeyi ile ters korelasyonunun erkeklere veya bazı erkeklere özgü bir gen özelliğinden kaynaklandığı düşünüldü. Koroner kalp hastalığı olasılığının ne ölçüde etkilendiği konusunun, ileride daha geniş örneklemler üzerinde araştırılması yararlı olur. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 82-90)
In a sample of the cohort residing in the Marmara and Central Anatolian regions of the Turkish Adult Risk Factor Study, lipoprotein(a), among other laboratory tests, were determined in 214 subjects comprising a small proportion with low coronary risk. The purpose of this study was to delineate its relationship to cardiovascular risk factors, metabolic syndrome (MS) and coronary heart disease (CHD) among Turkish adults. Diagnosis of MS was based on criteria of the ATP III, that of CHD on the history of angina and Minnesota coding of the resting ECGs. MS was prevalent in 48% and CHD in 23% of the sample. Serum Lp(a) levels were measured by nephelometry; analyses were carried out after log-transformation of the skewed values. In 98 men and 116 women having a mean age of 59.6±12 years, geometric mean values in men and women were 9.6±2.8 mg/dL and 12.1±3 mg/dL (p<0.001). Values were not correlated with age, and in women with any of the 15 risk parameters. In men, though most variables were also not correlated with Lp(a), LDL- (r =0.29) and total cholesterol (r =0.22) exhibited significant positive, and fasting insulin (r =-0.36, p=0.002), waist circumference (r =-0.22) and body mass index (r =-0.26) inverse correlations. Diagnosis of MS tended to be inversely correlated with Lp(a) in men. In multiple linear regression analysis, serum levels of total and LDL cholesterol and triglycerides were significantly associated positively with Lp(a) while gamma glutamyltransferase was so inversely. Logistic regression, adjusted for sex and age, demonstrated no significant association between Lp(a) and CHD. This study supported the observation that Lp(a), the variance of which is known to be overwhelmingly to the apo(a) isoforms, was not related to most conventional risk factors. The interesting observation of an inverse relation between Lp(a) and insulinemia in men (or some men) may be due to a genetic feature which along with the association with CHD likelihood in Turkish adults requires further investigation in the future. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 82-90)

3.Effect of Cardiac Resynchronization Therapy on Left Atrial Appendage Function and PulmonaryVenous Flow Pattern
Y.Ahmet VURAL, Y.Ayşen AĞAÇDİKEN, Doç Dilek URAL, Y.Tayfun ŞAHİN, Y.Güliz KOZDAĞ, Y.Göksel KAHRAMAN, Ertan URAL, Y.Haluk AKBAŞ, Kaya SÜZER, Baki KOMSUOĞLU
Pages 91 - 98
Kardiyak resenkronizasyon tedavisinin (KRT) sol ventrikül ve sol atriyumda "reverse remodeling" gelişmesine sol ventrikül sistolik fonksiyonunda iyileşmeye yol açtığı değişik çalışmalarda ortaya konmuştur. Bu çalışmanın amacı, KRT'nin sol atriyal apendiks fonksiyonu ve pulmoner ven akım paterni üzerine olan etkisini araştırmaktır. Sol ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğu bulunan ve komplet sol dal bloklu 18 dilate kardiyomiyopatili hastaya biventriküler pacemaker implantasyonu uygulandı. Sol atriyal apendiks ve pulmoner ven akım paternindeki değişiklikleri değerlendirmek amacıyla pacemaker implantasyonundan bir hafta önce ve implantasyondan 1 ve 6 ay sonra transtorasik ve transözofajiyal ekokardiyografik incelemeler yapıldı. KRT sonrası hastaların 17'sinde (%94) anlamlı klinik iyileşme ve NYHA fonksiyonel kapasitelerinde artış gözlendi. Sol atriyal apendiks (SAA) ejeksiyon fraksiyon artışı ile birlikte sol atriyal apendiks maksimum ve minimum (SAAmax, SAAmin) alanlarında anlamlı küçülme saptandı [SAAmax: 4.6 ± 2cm2 den 1. ayda 4.2 ± 1.8 cm2'ye (p<0.001) ve 6. ayda 4.0 ± 1.8 cm2'ye (p<0.001); SAAmin: 2.7 ± 1.3 cm2'den 1. ayda 2.3 ± 1.2 cm2' ye (p<0.001) ve 6. ayda 2.2 ±1.2 cm2'ye (p<0.001); SAA ejeksiyon fraksiyonu: %41 ± 12'den 1. ayda %46 ± 10'a (p=0.007) ve 6. ayda %47 ± 8'e (p=0.003)]. Ayrıca, SAA aktif boşalma ve doluş akım hızları, pulmoner ven sistolik akım hızları KRT sonrası anlamlı artış gösterdi. Atriyal apendiks aktif boşalma akım hızı ile, sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (r=0.50, p=0.002), SAA ejeksiyon fraksiyonu (r=0.51, p=0.002), sol atriyal maksimum volüm (r=-0.44, p=0.007), sol atriyal minimum volüm (r= -0.50, p=0.002) ve pulmoner ven sistolik akım hızı (r=0.33, p=0.05) arasında anlamlı korelasyon gözlendi. Dilate kardiyomiyopatili hastalarda KRT, sol atriyal apendiks fonksiyonunda belirgin iyileşmeye ve pulmoner ven akım paterninde olumlu değişikliklere yol açmaktadır. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 91-98)
Previous studies have shown improvement in left ventricular function and development of the reverse remodeling in left ventricle and left atrium after cardiac resynchronization therapy (CRT). The aim of this study was to investigate the effect of CRT on left atrial appendage function and pulmonary venous flow pattern. Eighteen patients with systolic heart failure and complete left bundle-branch block underwent implantation of biventricular pacemaker devices. In order to follow changes in left atrial appendage, transthoracic and transesophageal echocardiographic examinations were performed one week before, and repeated one and six months after pacemaker implantation. CRT resulted with significant clinical improvement and decrease in NYHA functional class in 17 patients (94%). Maximum and minimum areas of left atrial appendage (LAAmax and LAAmin) decreased, with a concomitant increase in LAA ejection fraction. [LAAmax: from 4.6 ± 2 cm2 to 4.2 ± 1.8 cm2 at the 1st (p<0.001) and to 4.0 ± 1.8 cm2 at the 6th month (p<0.001); LAAmin: from 2.7 ± 1.3 cm2 to 2.3 ± 1.2 cm2 at the 1st (p<0.001) and to 2.2 ±1.2 cm2 at the 6th month (p<0.001) and LAA ejection fraction: from 41 ± 12% to 46 ± 10% at the 1st (p=0.007) and to 47 ± 8% at the 6th month (p=0.003)]. Left atrial appendage active emptying and filling flow and pulmonary venous systolic velocities also increased after CRT. The appendage active emptying velocity correlated significantly with left ventricular ejection fraction (r=0.50, p=0.002), LAA ejection fraction (r=0.51, p=0.002), left atrial maximum volume (r=-0.44, p=0.007), left atrial minimum volume (r=-0.50, p=0.002) and pulmonary vein systolic flow velocity (r=0.33, p=0.05). Conclusion: Treatment of heart failure by CRT results in marked improvement in LAA functions and increases pulmonary venous systolic velocity. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 91-98)

4.Effect of Glucose Insulin Potassium Infusion on Myocardial Injury and Endothelin-1 Levels in Chronic Ischemic Heart Failure
Y.Mustafa YAZICI, Sabri DEMİRCAN, Emre AKSAKAL, Korhan SOYLU, Mahmut ŞAHİN, Olcay SAĞKAN
Pages 99 - 106
Bu çalışmada, uzun süreli glukoz insülin potasyum (GİK) infüzyonunun, kronik iskemik kalp yetersizliği olan hastalarda endotelin-1 (ET-1) düzeyleri ve miyokard hasarı üzerine etkileri değerlendirildi. Çalışmaya, miyokard infarktüsü geçiren (> 6 ay), anjiografik olarak tıkayıcı koroner arter hastalığı gösterilen ve NYHA fonksiyonel sınıf III-IV kronik iskemik kalp yetersizliği olan 56 hasta alındı. Bu hastalardan rastgele seçilen 35'ine (Grup A) standart kalp yetersizliği tedavisine ek olarak 5 gün süreyle her gün 8 saatlik infüzyon şeklinde GIK solusyonu (%30'luk 500 cc glukoz içinde 300 Ü insülin, 60 mEq KCL) verildi. Kontrol grubu (Grup B) olarak alınan 21 hastaya standart tedavi uygulandı. Her iki gruptaki hastalara tedavi öncesi ve sonrası ekokardiyografik değerlendirme yapıldı ve venöz kan örneklerinden ET-1 ve kardiyak troponin-I (cTn-I) düzeyleri ölçüldü. GİK infüzyonu sırasında ve takipte kan glukoz ve potasyum düzeylerinde anlamlı değişiklik olmadı, aritmi ve hemodinamik değişiklik gözlenmedi. Plazma ET-1 düzeyleri tedavi öncesi her iki grupta benzerdi (Grup A'da 3.31±0.42 pg/ml; Grup B'de 3.36±0.53 pg/ml, p>0.05). Tedavi sonrası, her iki grubun plazma ET-1 düzeylerinde, tedavi öncesine göre anlamlı azalma saptandı (Grup A'da 2.02±0.33 pg/ml, p<0.0001; Grup B'de 3.12±0.61 pg/ml, p<0.01). Grup A'da gözlenen ET-1 azalması daha anlamlıydı (p<0.0001). Tedavi sonrası sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonları karşılaştırıldığında Grup A'da anlamlı artış bulundu (p<0.001). Ayrıca, tedavi sonrası cTn-I düzeylerindeki azalma GİK grubunda anlamlı olarak daha belirgindi (p<0.001). Bu çalışma, uzun süreli GİK infüzyonunun kalp yetersizliğinin hemodinamik parametrelerinden biri olarak kabul edilen ET-1 düzeylerine ve miyokard hasarına olumlu etkisinin olduğunu göstermektedir. Kronik iskemik kalp yetersizliği olan hastalarda standart tedaviye ek olarak, uzun dönem GİK infüzyonu klinik düzelmeye katkı sağlayabilir. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 99-106)
In this study, the effects of long term glucose insulin potassium (GIK) infusion on myocardial injury and endothelin-1 levels in patients with chronic ischemic heart failure were assessed. 56 patients with NYHA functional class III-IV chronic ischemic heart failure were included who had past history of myocardial infarction (> 6 months) and obstructive coronary artery disease determined by angiography. In addition to the standard therapy administered, GIK infusion (30% 500 cc glucose + 300 U insulin + 60 mEq KCl) for 8 hours every day during 5 days was given for the randomly selected 35 patients (Group A). Those with standard treatment (21 patients, Group B) served as a control group. Echocardiographic examination as well as measurement of ET-1 and cardiac troponin-I (cTn-I) levels from venous blood samples were carried out before and after therapy in both groups. There was no significant difference in blood glucose and K+ levels during follow-up and GIK infusion. Arrhythmia and hemodynamic change were not observed. Plasma ET-1 levels were similar in both groups before treatment (Group A 3.31±0.42 pg/ml and Group B 3.36±0.53 pg/ml, p>0.05). A significant decrease in plasma ET-1 levels of both groups was noted after treatment compared to pretreatment levels (Group A 2.02±0.33 pg/ml, p<0.0001 and Group B 3.12±0.61 pg/ml, p<0.01). Decrease in ET-1 levels were more significant in the GIK group (p<0.0001). Left ventricular ejection fractions after treatment revealed a significant increase in the GIK group (p<0.001). The decrease in cTn-I levels after treatment was also significantly more prominent in the GIK group (p<0.001). We concluded that a positive effect existed of long-term GIK infusion on myocardial injury and ET-1 levels, accepted as one of hemodynamic parameters of heart failure. Long-term GIK infusion may have positive contribution to clinical progression of patients with chronic ischemic heart failure, in addition to standard treatment. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 99-106)

5.Relationship Between Angiotensin Converting Enzyme Gene Polymorphism and Number of Target Organ Damage in Essential Hypertension
Nezihi BARIŞ, Filiz ÖZERKAN, M. Remzi ÖNDER, Bahri AKDENİZ, Sema GÜNERİ
Pages 107 - 114
Esansiyel hipertansiyon (HT) genetik ve çevresel faktörlerin bir arada etkileştikleri çok genli ve çok faktörlü bir hastalıktır. HT başlangıçta uzun bir dönem asemptomatik olması ve kalp damar sistemi üzerine ilerleyici biçimde hasar yapması açısından önemlidir. Bu çalışmada anjiyotensin dönüştürücü enzim (ACE) genine ait insersiyon (I) / delesyon (D) polimorfizmi ile HT'de meydana gelen hedef organ hasarı (HOH) sayısı arasında bir ilişki olup olmadığının araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya HT tanısı olan 51 hasta ve 37 sağlıklı kontrol olgusu alındı. Çalışmaya alınan tüm olgulara ambulatuar kan basıncı monitörizasyonu, elektrokardiyografi, rutin biyokimyasal testler, transtorasik ekokardiyografi, karotis ultrasonografisi uygulandı. Olguların kliniğinden haberi olmayan göz hastalıkları uzmanınca göz dibi bakıları yapıldı. Sol ventrikül hipertrofisi veya diyastolik disfonksiyonu, karotis intima media kalınlığında artış olması, göz dibinde hipertansif retinopati tespit edilmesi ve mikroalbuminüri bulunmasına göre olguların HOH sayısı belirlendi. Daha sonra ACE genotiplemesi yapıldı. DD genotipine sahip HT hastalarında ID + II genotipine sahip olanlara göre HOH sayısı anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.01). Sağlıklı kontroller ile HT hastaları arasında benzer bir genotipik dağılım tespit edildi. HT tanısı konulan kişilerin tanıdan hemen sonra genotiplerinin belirlenmesi hastalığın gidişatı ve tedavinin yönlendirilmesi açısından yararlıdır. Böyle bir genotipik tanımlama hastalarda HOH'un aranması ve bunlara yönelik önlem alınmasını da beraberinde getirecektir. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 107-114)
Essential hypertension (HT) is a polygenic disease with genetic and environmental factors interacting with each other. HT often has early asymptomatic course but a progressive destruction on cardiovascular system. The aim of this study was to investigate the relationship between angiotensin converting enzyme (ACE) gene insertion (I) / deletion (D) polymorphism and target organ damage (TOD) in HT. The study involved 51 hypertensive patients and 37 healthy controls. Electrocardiography, ambulatory blood pressure monitoring, direct ophtalmoscopy, transthorasic echocardiography, carotis B-mode scan, and routine biochemical tests were performed in all cases. TOD numbers of the patients were determined by the presence of left ventricular hypertrophy or diastolic dysfunction, microalbuminuria, increasing carotis intima-media thickness, and hypertensive retinopathy, respectively. Genotypic identification was determined for ACE gene. TOD numbers were significantly higher in patients with DD genotype than in patients with II genotype (P<0.01). Genotypic distribution between healthy controls and hypertensive patients was similar. After the diagnosis, it might be useful to determine ACE genotypes of hypertensive patients concerning the progression and management of the disease. Genotypic determination might help to investigate and prevent the development of TOD in these patients. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 107-114)

6.
Türkiye'de Kalıcı Kalp Pili İmplantasyonunun Durumu
İzzet ERDİNLER
Pages 115 - 116
Abstract |Full Text PDF

7.Survey of Cardiac Pacemaker Implantation in Turkey: Calendar Years 2000 to 2002
Remzi KARAOĞUZ, Nuran YAZICIOĞLU, Bülent ÖZİN, Fehmi MERCANOĞLU, Uğur Kemal TEZCAN
Pages 117 - 124
Türk Kardiyoloji Derneği Pacemaker, Aritmi ve Elektrofizyoloji Çalışma Grubu Türkiye'de kalıcı kalp pilleri ile ilgili verileri değerlendirmek amacıyla bu çalışmayı gerçekleştirmiştir. Toplam 40 hastaneden alınan sonuçlar 2000, 2001 ve 2002 yılları için ayrı ayrı değerlendirilmiştir. İmplante edilen toplam kalıcı kalp pili sayısı 2000 yılında 1329 (35 merkez), 2001 yılında 1568 (39 merkez) ve 2002 yılında 890 (26 merkez) olarak saptanmıştır. İlk implantasyon oranları, yıllara göre sırasıyla %85.8, %83.7 ve %81.2 dir. İlk implantasyon yapılan hastaların 2000 yılında %51.2 si erkek %48.8'i kadın, 2001 yılında %53.7'si erkek %46.3'ü kadın, 2002 yılında ise %50.5'i erkek %49.5'i kadındır. İmplantasyon öncesi en önemli semptomlar senkop ve baş dönmesidir. Hastaların önemli bir kısmında primer etyoloji bilinmemektedir. Etyolojide en önemli ikinci neden iskemidir. İlk implantasyonda görülme sıklığına göre indikasyonlar, atrioventriküler (AV) blok, hasta sinüs sendromu (HSS) ve yavaş ventrikül hızlı atriyal fibrilasyon/flutter olarak sıralanmaktadır. Atriyal senkronizasyonlu "pacing" oranları 2000 yılında %51.1, 2001 yılında %53.3 ve 2002 yılında %53.3'dür. İndikasyonlara göre seçilen pacing mode'ları (pil modları) değerlendirildiğinde, en sık olarak HSS'da iki boşluklu, AV blokda ise ventriküler tek boşluklu pillerin kullanıldığı görülmektedir. Atriyal tek boşluklu pillerin kullanımı oldukça düşük, tek elektrodlu VDD pillerin kullanımı ise oldukça yüksektir. Bu çalışma ile Türkiye'deki kalıcı kalp pili uygulamalarının değerlendirilmesi yapılmıştır. Sonuçların, daha kapsamlı yeni çalışmalara ışık tutacağı düşünülmektedir. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 117-124)
The Working Group on Cardiac Pacing, Arrhythmia and Electrophysiology of the Turkish Society of Cardiology have collected pacemaker data from the centers for the years 2000 to 2002 in order to evaluate treament practice in Turkey. Questionnaires were sent to 61 centers implanting pacemakers and responses were received from 40 (68%) of them. The total number of pacemaker implants reported was 1329 in 2000 (35 centers), 1568 in 2001 (39 centers) and 890 in 2002 (26 centers). The ratio of first pacemaker implants was 85.8%, 83.7% and 81.2% in 2000, 2001 and 2002, respectively. The percentage of male patients was 51.2% (mean age 62.7 years) in 2000, 53.7% (mean age 64.4 years) in 2001 and 50.5% (mean age 61 years) in 2002. The mean age of female patients was 64.5 years in 2000, 65.6 years in 2001 and 65 years in 2002. The most important symptoms prior to implantation were syncope and dizziness. The etiology was marked as unknown in the majority of the patients followed by ischemic heart disease. Atrioventricular block was the most common abnormal ECG finding in patients undergoing pacemaker implantation. Physiological pacing, defined as atrial-based pacing, was chosen in 51.1% of the patients in 2000, %53.3 in 2001 and %53.3 in 2002. Dual chamber pacing for atrioventricular block was chosen for 34.8% of the patients in 2000, for 33.1% in 2001 and for 33.6% in 2002. For sick sinus syndrome (SSS), dual chamber pacing was chosen for 61.5% of patients in 2000, for 59.4 % in 2001 and for 61.7% in 2002. The percentage of single chamber ventricular pacing for atrioventricular block was 41.7%, 36.1% and 38.2% and for SSS, 27%, 29.8% and 24.7% in the years 2000 to 2002, respectively. For atrioventricular block, single lead VDD pacing was chosen in 23.5% in 2000, 30.8% in 2001 and 28.2% in 2002. This survey gave in right into the permanent pacemakers application in Turkey. We hope it will serve as a base for more comprehensive future surveys. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 117-124)

8.Stability in 2003 in Turkey's Cardiovascular Publications Covered by Science Citation Index
Altan ONAT
Pages 125 - 135
Kardiyovasküler tıp alanında 2003 yılında Türkiye kökenli uluslararası yayınları değerlendirmek amacıyla, Science Citation Index'in CD edisyonunda kaynak dergilerdeki Türkiye adresli yayınlar Web of Science'ten incelendi. Kardiyovasküler tıbbı ilgilendiren yayınlardan, yalnızca SCI Expanded kapsamında yer alan makaleler ve editöre mektup ile toplantı özetleri dışlanarak, geri kalan tam metinli makaleler dikkate alındı. Birden fazla kurumdan ya da bilim dalından çıkan ortak yayınlar için bir kredi sistemi uygulandı. Geçen yıl CD edisyonunda taranan dergilerde kardiyovasküler tıp sahasında dünyadaki hızlı artışa karşılık, Türkiye'den çıkan tam metinli makale sayısı 112'ye yükseldiyse de, dünyadaki payımız binde 7.2'de kaldı. Önceki yıla göre sadece %4 artan 2003 yılı kardiyovasküler tıp yayınlarımızda, kardiyolojide 82, kalp cerrahisinde 18, çocuk kardiyolojisinde 12 makale yayınlandı. Makalelerin yer aldığı dergilerin ortanca impakt faktörü 1.22'ye yükseldi. Geleneksel biçimde T. Yüksek İhtisas Hastanesi, Hacettepe Ü., Ankara Ü. ve Koşuyolu Hastanesi yayınlarda bu sene de ilk dört sırayı aldı. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 125-135)
With the purpose of assessing the progress of the output, publications in cardiovascular medicine originating from Turkey's institutions were identified from the Web of Science. Articles in full-text appearing in source publications of Science Citation Index CD Edition alone were included while meeting abstracts and letters to the editor were excluded. A weighted credit system was utilized for items published jointly with a foreign or a noncardiological Turkish institution. In sum, 112 articles and reviews were identified which represented a slight increase by 9% over the previous year. Turkey's share of world output in cardiovascular publications, remained stable at 7.2 per mille. Cardiology, with 82 articles, was ahead of cardiovascular surgery with 18, and pediatric cardiology with 12 articles. The median impact factor of source publications used by Turkish cardiologists increased to 1.22 implying greater selectivity. As traditionally, the universities of Hacettepe and Ankara as well as the Hospitals of Turkey's Advanced Specialty and Koşuyolu led this year in publications generating in aggregate almost two-fifths of the total research in the field. (Türk Kardiyol Dern Arş 2004; 32: 125-135)



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search

Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.