ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 42 (5)
Volume: 42  Issue: 5 - July 2014
ORIGINAL ARTICLE
1.The effect of oxidative stress related with ischemia-reperfusion damage on the pathogenesis of atrial fibrillation developing after coronary artery bypass graft surgery
Veysel Oktay, Onur Baydar, Umit Yasar Sinan, Cuneyt Kocas, Okay Abaci, Ahmet Yildiz, Zerrin Yigit, Cenk Eray Yildiz, Alican Hatemi, Gurkan Cetin, Aysem Kaya
PMID: 25080946  doi: 10.5543/tkda.2014.84032  Pages 419 - 425
Amaç: Çalışmamızda koroner arter bapas cerrahisi (KABC) sonrası gelişen atriyum fibrilasyonu (AF) patogenezinde iskemi reperfüzyon hasarıyla (İRH) ilişkili oksidatif stresin rolünü araştırdık.
Çalışma planı: Çalışmaya elektif koşullarda pompa kullanılarak ve tek başına KABC uygulanan 118 hasta dahil edildi. Hastalar ameliyat sonrası atriyum fibrilasyonu (POAF) gelişimine göre iki gruba ayrıldı. (Grup 1: POAF gelişen hastalar, Grup 2: Sinüs ritminde kalan hastalar). Her iki grup ameliyat öncesi, ameliyat sırasında ve ameliyat sonrasındaki klinik özellikler ile aort kros klemp (AKK) yerleştirilmesi ve uzaklaştırılması sonrası plazma toplam oksidatif durum (TOD) değerleri açısından karşılaştırıldı. POAF öngördürücüleri çok değişkenli lojistik regresyon analiziyle belirlendi.
Bulgular: Her iki grup arasında ameliyat öncesi, sonrası ve ameliyat sırasındaki klinik özellikler açısından yapılan karşılaştırmada grup 1’deki hastaların grup 2’deki hastalara oranla daha ileri yaşta olduğu (65.6±7.20 ve 59.6±9.07, p<0.001), hematokrit seviyelerinin daha düşük olduğu (37.5±5.16 ve 39.7±5.28, p=0.034) ve sol atriyum çaplarının daha geniş olduğu görüldü (39±0.45 ve 3.6±0.48; p=0.006). Grup 1’de yer alan hastaların AKK yerleştirilmesi ve uzaklaştırılması sonrası bakılan plazma TOD değerlerindeki değişimin istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptandı [13 (8.6-23), 30 (18.1-47.3), p=0.001 ve 14 (8.8-22.2), 24 (21.4-42.7); p=0.060]. Yoğun bakım ünitesi [3 (2-14) ve 2 (1-58); p=0.001] ve hastanede kalış süresinin [7 (6-85) ve 7 (5-58); p=0.001] Grup 1’deki hastalarda daha uzun olduğu belirlendi. Çok değişkenli lojistik regresyon analizinde yaş (odds oranı [OO]: 1.088, %95 güven aralığı (GA) 1.005- 1.177, p=0.036), hematokrit seviyesi (OO: 0.718, %95 GA 0.538-0.958, p=0.025), pompa derecesi (OO: 1.445, %95 GA 1.059-1.972 p=0.020) ve plazma TOD değerinin (OO: 1.040, %95 GA 1.020-1.050, p=0.040) POAF gelişimi için bağımsız bir belirteç olduğu tespit edildi.
Sonuç: Aort kros klemp ile ilişkili iskemi reperfüzyon hasarı POAF gelişiminde önemli bir faktör olabilir. POAF’nin önlenmesinde ameliyat sırasında oluşan oksidatif stresin azaltılması hedeflenmelidir.
Objectives: We aimed to investigate the role of oxidative stress related with ischemia- reperfusion damage on the pathogenesis of atrial fibrillation (AF) developing after coronary artery bypass graft (CABG) surgery.
Study design: In our prospective, single-center study, 118 patients who underwent elective isolated on-pump CABG surgery were included. Patients were divided into two groups according to the development of postoperative atrial fibrillation (POAF) as Group 1: Patients who developed POAF, and Group 2: Patients who remained in sinus rhythm. In addition to preoperative demographic, laboratory, echocardiographic, intraoperative, and postoperative clinical characteristics, levels of plasma total oxidative status (TOS) after placement and removal of aortic cross clamp (ACC) were compared between the two groups. Predictors of POAF were also investigated by multivariate logistic regression analysis.
Results: A comparison of preoperative demographic, laboratory, echocardiographic, and postoperative clinical characteristics between the two groups showed that patients in Group 1 were significantly older (65.6±7.20 vs. 59.6±9.07, p<0.001), had a lower hematocrit level (37.5±5.16 vs. 39.7±5.28; p=0.034), and an enlarged left atrium diameter (39±0.45 vs. 3.6±0.48; p=0.006). Changes in plasma TOS levels after placement and removal of ACC were statistically significant in Group 1 [13 (8.6- 23), 30 (18.1-47.3); p=0.001 vs. 14 (8.8-22.2), 24 (21.4-42.7); p=0.060]. Length of stay in the intensive care unit [3 (2-14) vs. 2 (1-58); p=0.001] and length of stay in hospital [7 (6-85) vs. 7 (5-58); p=0.001] were prolonged in Group 1. In multivariate logistic regression analysis, aging (odds ratio (OR): 1.088, 95% confidence interval (CI): 1.005-1.177; p=0.036), hematocrit level (OR: 0.718, 95% CI: 0.538-0.958; p=0.025), pump temperature (OR: 1.445, 95% CI: 1.059-1.972; p=0.020), and plasma TOS level (OR: 1.040, 95% CI: 1.020-1.050; p=0.040) were found to be independent predictors of POAF.
Conclusion: Ischemia-reperfusion damage related with ACC placement may be an important factor on the pathogenesis of POAF. Minimizing the oxidative stress occurring intraoperatively should be targeted for preventing mortality and morbidity due to POAF

2.Editorial - Postoperative atrial fibrillation and oxidative stress
Dursun Aras, Özcan Özeke
PMID: 25080947  doi: 10.5543/tkda.2014.60804  Pages 426 - 428
Abstract |Full Text PDF

3.Two-year results of carotid artery stenting
Şakir Arslan, Erkan Köklü, İsa Öner Yüksel, Göksel Çağırcı, Nermin Bayar, Akar Yılmaz, Görkem Kuş, Nurgül Yılmaz, Yasemin Biçer Gömceli, Bekir Erol
PMID: 25080948  doi: 10.5543/tkda.2014.36825  Pages 429 - 434
Amaç: İskemik inmeden primer ve sekonder korunmada karotis artere stent yerleştirilmesinin (KASY) etkinliği gösterilmiştir. Bizim bu çalışmadaki amacımız, KASY işlemininin güvenirliği ve iki yıllık sonuçlarını klinik ve radyolojik olarak değerlendirmektir.
Çalışma planı: Aralık 2010 ile Mart 2013 tarihleri arasında hastanemize başvuran, nöroloji, kalp damar cerrahisi, kardiyoloji konseyinde KASY kararı verilmiş 120 hasta (ortalama yaş 68 [48-86]) çalışmaya alındı. Çalışmaya semptomlu olup karotis arterde anjiyografik olarak %50’nin üzerinde darlık olanlarla, semptomsuz olup karotis arterde %70’in üzerinde darlık olan hastalar alındı. Semptomsuz hastaların %80’ini koroner baypas cerrahisi öncesi taramada tespit edilen hastalar oluşturuyordu.
Bulgular: İşlem başarısı %97.5 bulundu. Başarılı şekilde KASY işlemi uyguladığımız hastalardan hiçbirisinde ölüm, miyokart enfarktüsü görülmedi. Bir hastada (%0.8) işlemden 24 saat sonra sekelli iskemik serebrovasküler olay gelişti. Toplam iki hastada (%1.7) işlemden altı ve 11 ay sonra geçici iskemik atak (GİA) gözlendi. Toplam üç (%2.5) hastada (iki hasta semptomsuz, bir hasta semptomlu grupta idi) semptomsuz restenoz görüldü. Semptomlu restenoz saptanmadı. Hiçbir hastada hiperperfüzyon sendromu yaşanmadı.
Sonuç: Karotis artere stent yerleştirilmesi işleminin semptomlu veya semptomsuz hastalarda düşük komplikasyon ve yüksek başarı oranları ile güvenli bir şekilde yapılabileceği kanaatindeyiz.
Objectives: The effectiveness of carotid artery stenting (CAS) for primary and secondary prevention of ischemic stroke has been demonstrated. The aim of our study was the clinical and radiological evaluation of the reliability of the CAS procedure over a two-year follow-up period.
Study design: This study included 120 patients (mean age, 68 (48-86) years) admitted to our hospital between December 2010 and March 2013 for whom CAS was decided in the neurology, cardiovascular surgery and cardiology council. Symptomatic cases with more than 50% stenosis by angiography and asymptomatic patients with stenosis of more than 70% were included in the study. 80% of the asymptomatic patients were those detected during the screening before the coronary bypass surgery.
Results: The success rate of the procedure was found as 97.5%. No mortality or myocardial infarction was observed in any of the patients in whom CAS was applied successfully. In 1 symptomatic patient (0.8%), ischemic cerebrovascular event with sequelae was observed 24 hours after the procedure. In total, transient ischemic attack was observed in 2 patients (1.7%) 6 and 11 months after the procedure. Asymptomatic restenosis was detected in 3 patients (2.5% of the total, with 2 in the asymptomatic and 1 in the symptomatic group). Symptomatic restenosis was not observed. None of the patients experienced hyperperfusion syndrome.
Conclusion: We believe the CAS procedure can be performed safely in symptomatic and asymptomatic patients with low complication and high success rates.

4.Relationship between endothelial dysfunction and cardiovascular risk factors and the extent and severity of coronary artery disease
Hilal Kurtoğlu Gümüşel, Alp Burak Çatakoğlu, Özlem Yıldırımtürk, Selen Yurdakul, Funda Helvacıoğlu, Murat Ziyrek, Ruken Hanavdeloğulları, Vedat Aytekin, Saide Aytekin
PMID: 25080949  doi: 10.5543/tkda.2014.72798  Pages 435 - 443
Amaç: Endotel disfonksiyonu (ED), kardiyovasküler risk faktörleri ve Koroner arter hastalığı( KAH) ile iliskilidir. Çalısmamızın amacı; anjiyografik olarak saptanmıs KAH’ı olan ve olmayan hastalarda, KAH risk faktörleri ile endotel disfonksiyonu iliskisinin degerlendirilmesi ve KAH varlıgı, yaygınlıgı ve ciddiyeti ile endotel disfonksiyonu arasındaki iliskinin gösterilmesidir.
Yöntem: KAH saptanan 80 hasta çalısma grubuna, normal koroner arterleri olan 20 hasta kontrol grubuna alındı. Endotel disfonksiyonu, brakiyal arter ultrasonografisi ile “endotel bagımlı vazodilatatör yanıt” (EBVY) ve “nitrat bagımlı vazodilatatör yanıt” (NBVY) ölçümleri yapılarak degerlendirildi. KAH risk faktörleri kaydedildi. KAH yaygınlıgı ve ciddiyeti, hasta damar sayısı ve Gensini skoru ile belirlendi
Bulgular: KAH (+) grupta KAH (-) gruba göre EBVY ve NBVY anlamlı olarak daha düsük bulundu (p=0.0001). KAH(+) grupta, EBVY için; %8.5 cut-off degerinin %95 duyarlılık ve %62 özgüllükle, NBVY için ise; %13.6 cut-off degerinin %91 duyarlılık ve %62 özgüllükle tek damar ve çok damar hastalıgı ayrımını saglayabilecegi bulundu. KAH (+) grupta Gensini skor ile EBVY ve NBVY arasında çok güçlü düzeyde korelasyon saptandı (sırasıyla; r=-0.825, r=-0.778; p=0.0001)
Sonuç: Çalısmamızda KAH (+) grupta ED’nin daha fazla oldugunu ve KAH yaygınlıgı ve ciddiyeti ile ED derecesinin arttıgını tespit ettik.
Objective: Endothelial dysfunction (ED) is associated with coronary artery disease (CAD) and cardiovascular risk factors. The relationship between cardiovascular risk factors, ED and the presence, extent and severity of CAD, was evaluated in patients with and without angiographically defined CAD in our study.
Method: Eighty patients with CAD and 20 subjects with normal coronary arteries were included. Endothelial function was evaluated by endothelium-dependent flow-mediated dilatation (FMD) and nitroglycerine mediated dilatation (NMD) measurements, using brachial artery Doppler ultrasonography (USG). Cardiovascular risk factors were identified. The extent and severity of CAD was determined via vessel and modified Gensini scores.
Results: FMD% and NMD% were significantly decreased in the CAD(+) group compared with the CAD(-) group (p=0.0001). In the CAD(+) group, the cut-off values of FMD% and NMD% in distinguishing between single-vessel and multi-vessel diseases were 8.5% (sensitivity: 95%, specificity: 62%) and 13.6% (sensitivity: 91%, specificity: 62%), respectively. Additionally, modified Gensini score was significantly correlated with both FMD and NMD (r=-0.825, r=-0.778, respectively, p=0.0001) in the CAD(+) group.
Conclusion: Endothelial dysfunction was more prevalent in the CAD(+) group and degree of ED correlated well with the extent and severity of CAD.

5.Assessment of the influence of radiofrequency catheter ablation of the slow pathway of the atrioventricular node on cardiac function in patients with atrioventricular nodal reentrant tachycardia: a speckle tracking echocardiography study
Mustafa Yıldız, Ahmet Çağrı Aykan, Can Yücel Karabay, Beytullah Çakal, Sinem Çakal, Gönenç Kocabay, Gökhan Kahveci, Alparslan Şahin, Mehmet Özkan
PMID: 25080950  doi: 10.5543/tkda.2014.77905  Pages 444 - 449
Amaç: Tipik atriyoventriküler nodal reenteran taşikardiler (AVNRT) yavaş yolağın ablasyonu ile tedavi edilebilir. Bu çalışmanın amacı benek takip ekokardiyografisi kullanarak tipik AVNRT nedeniyle radyofrekans ablasyonu tedavisi uygulanan hastalarda atriyum ve ventrikül fonksiyonlarının değişiminin değerlendirilmesidir.
Çalışma planı: Semptomlu ilaca direçli tipik AVNRT’si olan ve girişimsel elektrofizyolojik çalışma ve radyofrekans ablasyonu uygulanan 23 ardışık hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalara işlemden 24 saat önce işlemden 24 saat sonra transtorasik ekokardiyografi yapıldı.
Bulgular: Bütün hastalarda elektrofizyolojik çalışmada AVNRT uyarıldı. Bütün hastalarda (n=23, %100) radyofrekans abalsyonu ile taşikardi başarılı şekilde tedavi edildi. Ablasyon öncesi döneme göre AH aralığı ablasyon sonrası dönemde anlamlı olarak azaldı ve ileti problemi görülmedi. Tepe sol atriyum düzlemsel gerilimi ablasyon sonrası dönemde ablasyon öncesi döneme göre anlamlı derecede arttı (48.24±16.45 ve 38.07±15.72, p<0.001). Sol atriyum-septum elektromekanik eşleşmesi işlem sonrası anlamlı olarak azaldı (48.90±12.26 vs. 38.92±7.14 ms, p=0.036).
Sonuç: Atriyoventriküler nodal reenteran taşikardilerin radyofrekans kateter ablasyonu, aritminin tedavisi yanında sol atriyum fonksiyonlarını 24 saat kadar kısa bir süre içerisinde iyileştirebilir.
Objectives: Typical atrioventricular nodal reentrant tachycardia (AVNRT) can be cured with slow pathway ablation. This study was designed to assess the alterations in atrial and ventricular functioning using speckle tracking echocardiography in consecutive patients with typical AVNRT who underwent slow pathway radiofrequency (RF) ablation.
Study design: Included in this study were 23 consecutive patients with symptomatic drug-resistant typical (slow-fast) AVNRT, all of whom underwent an invasive electrophysiology study and RF ablation. Patients underwent transthoracic echocardiographic evaluation 24 hours before and 24 hours after the ablation procedure.
Results: AVNRT was induced during the electrophysiological study, and RF ablation successfully eliminated tachyarrhythmia in 23 (100%) patients. The atrial-His (A-H) interval was decreased in the post-ablation period compared to the pre-ablation period without the occurrence of immediate conduction disturbances. Peak left atrial longitudinal strain during the reservoir phase was increased in the post-ablation period compared to the pre-ablation period (48.24±16.45 vs. 38.07±15.72, p<0.001). The left atrial septal electromechanical coupling time was significantly decreased after the procedure (48.90±12.26 vs. 38.92±7.14 ms, p=0.036).
Conclusion: In addition to treatment of arrhythmia, RF catheter ablation of AVNRT may also restore left atrial function as early as 24 hours after the procedure

6.The relationship between epicardial adipose tissue and endothelial dysfunction in patients with type 2 diabetes mellitus
Ahmet Çelik, Mustafa Topuz, Yavuz Gözükara, Ahmet Gündeş, Emrah Yeşil, Didem Ovla, İsmail Türkay Özcan
PMID: 25080951  doi: 10.5543/tkda.2014.72772  Pages 450 - 455
Amaç: Epikart yağ dokusu (EYD) kalp damar hastalığı riski ile ilişkilidir. Bu çalışmanın amacı tip 2 diabetes mellituslu (DM) hastalarda EYD kalınlığı ile endotel işlevlerinin ilişkisini araştırmaktır.
Çalışma planı: Tip 2 DM’li hastalar brakiyal arter akım aracılı dilatasyon (AAD) değerlerine göre iki gruba ayrıldı. Endotel fonksiyon bozukluğu (EFB) grubu <%7 AAD oranı <%0.7 olan 46 hastadan EFB olmayan grup ise AAD oranı >%7 olan 46 hastadan oluştu. EYD kalınlığı sağ ventrikül serbest duvarından parasternal kısa ve uzun eksen görüntülerinden ölçülerek ortalama değerleri alındı. Hastaların demografik, antropometrik ve laboratuvar verileri kaydedildi.
Bulgular: EYD ortalama çapları EFB grubunda 8.0±1.8 cm iken EFB olmayan grupta 6.6±1.2 cm olarak saptandı (p<0.001). HbA1C düzeyleri EFB grubunda EFB olmayan gruba göre anlamlı olarak yüksek bulundu (sırasıyla, 8.55 [7.30- 9.80], 7.45 [6.50-9.30], p=0.042). Brakiyal arter AAD değişim oranı ile EYD ortalama çapı arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif bir ilişki vardı (r=-0.437, p<0.001). Brakiyal arter AAD değişim oranı, DM süresi ve HbA1c ile zayıf negatif ilişkili bulundu (sırasıyla, r=-0.216, p=0.038, r=-0.266, p=0.010). EYD, beden kütle indeksi ve bel çevresi ile de kuvvetli pozitif bir ilişki içindeydi (sırasıyla, r=0.405, p<0.001, r=0.515, p<0.001). Nötrofil sayısı EFB olan grupta EFB olmayan gruba göre daha yüksekti. Çok değişkenli lojistik regresyon analizinde EYD kalınlığı ve HbA1c (sırasıyla, odds oranı [OO]: 1.887, %95 GA [1.298-2.743], OO: 1.485 %95 GA [1.054-2.093]) EFB’nin bağımsız belirteçleri olarak saptandı.<(p>
Sonuç: Epikart yağ dokusu kalınlığı tip 2 DM’li hastalarda EFB’yi öngörmektedir.
Objectives: Epicardial adipose tissue (EAT) has been shown to be related to cardiovascular risk. The aim of the present study was to investigate the relationship between EAT and endothelial function in patients with type 2 diabetes mellitus (DM).
Study design: Type 2 DM patients were divided into two groups according to their brachial flow-mediated dilatation (FMD) values. The endothelial dysfunction (ED) group consisted of 46 patients with FMD change of <7%, while 46 patients with FMD change of >7% were accepted as the non-ED group. EAT thickness was measured on the right ventricular free wall from the transthoracic echocardiographic parasternal long- and short-axis views. The patients’ demographic, anthropometric and laboratory findings were recorded.
Results: The mean diameter of EAT was 8.0±1.8 cm in the ED group and 6.6±1.2 cm in the non-ED group (p<0.001). The HbA1c levels were significantly higher in the ED group than non-ED group (8.55 [7.30-9.80], 7.45 [6.50-9.30], respectively; p=0.042). There were a negative correlation between FMD values and EAT (r=-0.437, p<0.001). The FMD values were weakly and negatively correlated with DM duration and HbA1c levels (r=-0.216, p=0.038; r=-0.266, p=0.010, respectively). EAT thickness was strongly correlated with body mass index (BMI) and waist length (r=0.405, p<0.001; r=0.515, p<0.001, respectively). The neutrophil count was significantly higher in the ED group than in the non-ED group. In multivariate logistic regression analysis, HbA1c and EAT diameters were found as predictors of ED in type 2 DM (odds ratio (OR): 1.887, 95% confidence interval (CI): 1.298-2.743, p=0.001; OR: 1.485, 95% CI: 1.054-2.093).
Conclusion: EAT thickness predicts ED in patients with type 2 DM.

7.Angiographic characteristics of coronary artery fistulas
Cemal Tuncer, Beyhan Eryonucu, Talantbek Batyraliev, Mustafa Gokce, Remzi Yilmaz, Murat Akkoyun, Gürkan Acar
PMID: 25080952  doi: 10.5543/tkda.2014.66281  Pages 456 - 460
Amaç: Yetişkinlerde rastlanan koroner arter fistülleri koroner arter anomalilerinin nadir türleridir. Çoğu kez koroner anjiyografi sırasında rastlantısal olarak tanı konulur. Bu çalışmanın amacı koroner arter fistülü olan yetişkinlerin klinik ve anjiyografik özelliklerini değerlendirmektir.
Çalışma planı: Türkiye’nin güney ve doğu bölgesinden 5 farklı girişimsel kardiyoloji merkezinde koroner anjiyografi yapılan ardışık toplam 70850 hastanın verileri geriye dönük olarak incelendi. Bu hastalar arasından toplam 56 hastada (39 erkek, 17 kadın, yaş ortalaması: 63.7±10.4 yıl) koroner arter fistülü var idi. Hastaların demografik özellikleri, klinik değerlendirme bulguları ve koroner anjiyografi raporları hasta dosyalarından öğrenildi.
Bulgular: Elli altı hastada toplam 58 fistül tespit edildi; 2 hastada (%3.6) hem sol koroner arterden hem sağ koroner arterden köken alan iki taraflı fistül vardı. Anjiyografik serimizde koroner arter fistülü sıklığı %0.08 idi. Efor dispnesi ve / veya anjina pektoris en yaygın yakınmalardı (%69). Hastaların 15’inde (%26.8) eşlik eden koroner arter hastalığı vardı. Koroner arter fistülleri en çok sol ön inen arterden köken almakta idi (n=30, %51.7). Diğer fistüller sağ koroner arterden (n=15, %25.9), sol sirkumfleks arterden (n=6, %10.3) ve sağ sinüs Valsalva’dan (n=3, %5.2) kaynaklanmakta idi. Dört hastada (%7.1) sol ventrikül içine dolan çok sayıda mikro fistül saptandı.
Sonuç: Anjiyografik serimizde koroner arter fistül sıklığı (%0.08) idi. Fistüller en sık sol ön inen arter kökenli idi.
Objectives: Coronary artery fistula (CAF) in adults is a rare form of coronary artery anomaly. It is often diagnosed incidentally during coronary angiography. The aim of this study was to evaluate the clinical and angiographic characteristics of adult patients with CAF.
Study design: We retrospectively reviewed the database of 70,850 patients who had undergone coronary angiography in five different invasive cardiology centers in the southeastern region of Turkey. Among them, 56 patients had CAF (39 males, 17 females, mean age: 63.7±10.4 years). Demographic data, clinical evaluation and cardiac catheterization reports were reviewed from the medical records.
Results: A total of 58 fistulas were detected in 56 patients; two patients (3.6%) had bilateral fistulas originating from both the left and right coronary artery. In our angiographic series, CAF prevalence was 0.08%. Dyspnea on exertion and/or angina pectoris was the most common symptom (69%). Fifteen patients (26.8%) had concomitant obstructive coronary artery disease. Coronary artery fistulas originated mainly from the left anterior descending artery (n=30, 51.7%). Others originated from the right coronary artery (n=15, 25.9%), circumflex artery (n=6, 10.3%), and right sinus of Valsalva (n=3, 5.2%). In four patients (n=4, 7.1%), multiple micro fistula were draining into the left ventricle.
Conclusion: In our angiographic series, the prevalence of CAF was 0.08%, and the most common site of origin was the left anterior descending artery.

CASE REPORT
8.Acute coronary syndrome secondary to clarithromycin: the first case and review of the literature
Murat Bilgin, Ahmet Akyel, Mehmet Doğan, Hamza Sunman, Ekrem Yeter
PMID: 25080953  doi: 10.5543/tkda.2014.92891  Pages 461 - 463
Kounis sendromu, alerjik reaksiyonla eş zamanlı olarak ortaya çıkan, enflamatuvar mediyatörlerin yol açtığı koroner spazmı veya aterom plağı çatlamasının neden olduğu akut koroner olayları tanımlamaktadır. Bu olgu sunumunda klinikçilere alerjik maddelere maruz kalıp akut göğüs ağrısı tanımlayan kişilerde bu sendromu hatırlatmak istedik. Akut sinüzit nedeniyle oral antibiyotik (klaritromisin) aldıktan iki saat sonra şiddetli retrosternal göğüs ağrısı ve ciddi nefes darlığı yakınmalarıyla başvuran 36 yaşında kadın hastada hipotansiyon ve elektrokardiyografide ön duvarı gören derivasyonlarda simetrik dalgası negatifliği saptandı. Serum troponin ve triptaz seviyeleri yüksek bulunan hastada olası tanı olarak Kounis sendromu düşünüldü. Koroner anjiyografide tıkayıcı olmayan koroner arter hastalığı tespit edildi. Bildiğimiz kadarıyla olgumuz, klaritromisin sonrası Kounis sendromu gelişen literatürdeki ilk vakadır. Bu yazıda, üst solunum yolu enfeksiyonu için oral klaritromisin kullanımı sonrası akut koroner sendrom gelişen bir olgu sunuldu.
Kounis syndrome (KS) is characterized by concurrent acute coronary syndrome and allergic reaction, in which acute inflammatory mediators cause spasm and/or erosion and rupture of coronary atheromatous plaque. In this report, we remind clinicians to consider KS in patients who are subjected to allergenic substances and demonstrate acute chest pain. A 36-year-old woman had chest pain, severe dyspnea, hypotension, and symmetrical negative T waves on the anterior leads during electrocardiography approximately two hours after the use of clarithromycin. KS was considered as a possible diagnosis based on the presentation. Laboratory tests revealed an elevated level of troponin I, suggesting myocardial infarction, and an elevated level of serum tryptase level, suggesting an allergic reaction. The patient promptly underwent coronary angiography, which revealed only plaques in all main coronary arteries without any obstructive lesion. To the best of our knowledge, we report herein the first case in the literature describing an association between clarithromycin and KS.

9.Left ventricular inferoapical diverticulum associated with normal coronary arteries
Hüseyin Göksülük, Özgür Ulaş Özcan, Çağlar Uzun, Sibel Turhan, Eralp Tutar
PMID: 25080954  doi: 10.5543/tkda.2014.63832  Pages 464 - 466
Ventrikül kasının bölgesel yetersizliği ile karakterize olan konjenital izole sol ventrikül divertikülü nadir bir kalp anomalisidir ve prevalansı %0.4’dür. Klinik olarak olguların çoğunda semptomsuz bir seyir vardır. Nadiren kalp yetersizliği‚ trombüs oluşumu‚ aritmi ve rüptür görülebilir. Semptomsuz olduğu için izole sol ventrikül divertikülü tanısını koymak zordur. Bizim olgumuz tipik göğüs ağrısı ile hastaneye başvurmuş ve EKG’de herhangi bir iskemik değişiklik tespit edilmemiştir. Transtorasik ekokardiyografide inferoapikal bölgede divertikül tespit edildi. Koronerlerin bilgisayarlı tomografik anjiyografisinde normal koroner arter anatomisi ile birlikte, inferoapikal bölgede sol ventrikül divertikülü tespit edildi.
Isolated congenital left ventricular (LV) diverticulum, which is characterized by the local failure of the ventricular muscle, is a rare cardiac abnormality with a reported prevalence of 0.4%. Clinically, it has been reported to follow an asymptomatic course in the majority of cases; however, it may cause heart failure, thrombus formation, arrhythmia, rupture or chest pain in some patients. Due to its asymptomatic course, it is difficult to diagnose an isolated LV diverticulum. Our patient was admitted to hospital with the complaint of typical chest pain and no any electrocardiogram ischemic changes. Transthoracic echocardiogram showed a diverticulum in the inferoapical wall. Coronary computed tomography angiography was performed, which revealed LV diverticulum at inferoapical region and normal coronary anatomy.

10.A case series of prosthetic heart valve thrombosis-derived coronary embolism
Süleyman Karakoyun, Mustafa Ozan Gürsoy, Macit Kalçık, Mahmut Yesin, Mehmet Özkan
PMID: 25080955  doi: 10.5543/tkda.2014.05031  Pages 467 - 471
Koroner tromboemboli akut koroner sendromun (AKS) nadir bir nedenidir. Protez kalp kapağı olan hastalarda meydana gelen AKS’ye ilişkin bilgi yetersizdir ve genellikle olgu raporları ile sınırlıdır. Plak rüptürü akut miyokart enfarktüsünün en sık nedeni olmasına rağmen koroner emboli (KE) de nadir bir sebep değildir. Böyle bir durumda tedaviye ilişkin görüş birliği yoktur. Biz bu yazıda ST elevasyonsuz AKS’ye neden olan KE ile komplike olmuş ve trombolitik tedavinin (TT) başarılı olarak uygulandığı protez kapak trombüslü üç olguyu sunuyoruz. Bu çalışmada daha önce de tarafımızdan büyük bir çalışmada güvenilirliği ve etkinliği gösterilen düşük doz (25 mg) yavaş infüzyon (6 saat) tPA protokolü uygulandı. Üç hasta da koroner akım açısından TT’den yarar gördü ve koroner anjiyografide trombüsün eridiği gösterildi.
Coronary thromboembolism is a rare cause of acute coronary syndromes (ACS). The information regarding ACS in patients with prosthetic heart valves is scarce and based mainly on case reports. Although plaque rupture is the most common cause of acute myocardial infarction, coronary embolism (CE) is not a rare cause of acute myocardial infarction. There is no consensus regarding the treatment in such a situation. We present three cases of prosthetic valve thrombosis complicated with CE causing non-ST elevation ACS, who were successfully treated with thrombolytic therapy (TT). We administered low-dose (25 mg), slow-infusion (6 hours) tissue plasminogen activator (t- PA), which was shown to be safe and effective in our group in a large study. The patients benefited from TT with respect to the coronary flow, as shown by the lysis of thrombi in all three patients on coronary angiogram.

11.A rare cause of chest pain mimicking myocardial infarction
Kudret Keskin, Murat Başkurt, Faruk Aktürk, Cenk Conbayır
PMID: 25080956  doi: 10.5543/tkda.2014.27163  Pages 472 - 474
Bu yazıda safra yollarından taş çıkarılması ve sfinkterotomi için endoskopik retrograt kolanjiyopankreatografi işlemine alınan bir hasta sunuldu. İşlemin sonuna doğru hastada çok ciddi göğüs ağrısı gelişti. En muhtemel tanının akut miyokart enfarktüsü olması nedeniyle hasta acil olarak koroner anjiyografiye alındı ve tam tıkanmanın olmadığı ciddi koroner arter hastalığı tespit edildi. Şüpheli bulunan bu durum karşısında olası başka sebepler araştırıldı ve ilginç bir şekilde pnömotoraks, pnömomediastinum ve intraretro abdominal serbest hava tespit edildi. Nadir rastlanan bu komplikasyon kardiyologlar tarafından bilinmeli ve her zaman koroner lezyonlarının hastanın semptomları ile olan ilişkisi sorgulanmalıdır.
e present a patient who underwent endoscopic retrograde cholangiopancreatography procedure for bile duct stone removal and sphincterotomy. Upon completion of the procedure, the patient experienced severe chest pain. Because myocardial infarction was the likely diagnosis, we immediately performed a coronary angiography, which identified severe coronary lesions without any total occlusion. Being skeptical of the possible cause, we searched for alternative causes and interestingly found pneumothorax, pneumomediastinum, and retro-intra-abdominal free air. This rare complication is particularly important for a cardiologist because they should be aware of such a complication, and correlation with the symptoms and coronary lesions should always be made.

12.Successful management of left main coronary artery thrombus with intracoronary thrombolysis
Ufuk Gürkan, Mustafa Adem Tatlısu, Emre Aruğaslan, Osman Bolca
PMID: 25080957  doi: 10.5543/tkda.2014.93213  Pages 475 - 477
Yapısal kapak hastalıklarının tedavisinde yapay mekanik kapaklar yıllardır kullanılmaktadır. Varfarin tromboembolik komplikasyonlara karşı korumak için mekanik kalp kapağı olan hastalarda kullanılmaktadır, buna rağmen bu hastalarda %0.5-1.7 oranında tromboembolik olaylar görülmektedir. Yapay mekanik kapağa bağlı akut tıkayıcı koroner embolisi de nadir olarak görülmektedir. Bu yazıda, düzensiz varfarin kullanım öyküsü olan bir hastada yapay mekanik aort kapaktan kaynaklanan emboli sonucu gelişen yaygın sol koroner sistem trombozu saptanan ve başarılı trombolitik uygulaması ile tedavi edilen olgu sunuldu.
The management of valvular heart diseases with mechanical valves has been performed for several years. Warfarin has been used in patients with mechanical heart valves to protect against thromboembolic complications; nevertheless, in these patients, thromboembolic event rates range from 0.5% to 1.7%. Acute occlusive embolism to the coronary arteries due to a mechanical valve is an uncommon occurrence. In this report, we present a case of a left coronary system occlusion due to thrombus embolization from a prosthetic aortic valve, which was successfully treated by thrombolytic therapy.

13.A serial fluoroscopy-guided thrombolytic therapy of a mechanical tricuspid prosthetic valve thrombosis with low-dose and ultra-slow infusion of tissue-type plasminogen activator
Macit Kalcik, Ozan Mustafa Gürsoy, Mehmet Ali Astarcıoğlu, Mehmet Özkan
PMID: 25080958  doi: 10.5543/tkda.2014.09804  Pages 478 - 481
Protez kapak trombozu daha çok sol taraf protez kapağı olan hastalarda gözlenen hayatı tehdit edici bir komplikasyondur. Halbuki mekanik triküspit kapaklar diğer kapaklara göre daha yüksek tromboz riski taşımaktadır. Trombolitik tedavi sağ taraf protez kapak trombozlarının tedavisinde başarılı olarak uygulanmakta ve bu hastalar için ilk tercih tedavi yöntemi olarak önerilmektedir. İki boyutlu ve gerçek zamanlı üç boyutlu transözofajiyal ekokardiyografi protez kapak trombozu tanısında altın standart olmasına rağmen, sağ taraf protez kapakları yeterli derecede görüntülenemeyebilir. Bu durum triküspit kapak trombozu nedeniyle trombolitik tedavi uygulanan hastaların takibinde ciddi bir sorun oluşturur. Floroskopi kapak hareketleri hakkında değerli bilgiler sunan alternatif bir non-invaziv görüntüleme yöntemidir ve kapak kısıtlılığı bulunan bu tür hastalarda kullanılabilir. Bu yazıda, seri floroskopi klavuzluğunda düşük doz (25 mg) doku plazminojen aktivatörünün çok yavaş (25 saat) infüzyonu ile tedavi edilen triküspit kapak trombozlu olgu sunuldu.
Prosthetic valve thrombosis is a life-threatening complication that is seen most commonly in patients with left-sided prosthetic valves. However, mechanical tricuspid valves carry the highest risk of thrombosis of any cardiac valve. Thrombolysis has been performed successfully in right-sided prosthetic valve thrombosis and has been recommended as the first-line treatment in these patients. Although two-dimensional and real-time three-dimensional transesophageal echocardiography are the gold standard imaging modalities for the diagnosis of prosthetic valve thrombosis, right-sided prosthetic valves may not be evaluated precisely. This is a serious problem during the followup of patients who receive thrombolytic therapy for tricuspid valve thrombosis. Fluoroscopy is an alternative noninvasive imaging method that provides valuable information about leaflet motion and may be used for such cases with restricted leaflets. Herein, we report a case of tricuspid valve thrombosis who was managed with low-dose (25 mg) and ultra-slow (25 hours) infusion of tissue-type plasminogen activator under the guidance of serial fluoroscopy.

REVIEW
14.Efficacy and safety of antiplatelet drugs in patients with chronic kidney disease
İbrahim Yıldız, Pınar Özmen Yıldız, Oben Döven
PMID: 25080959  doi: 10.5543/tkda.2014.08838  Pages 482 - 490
Kronik böbrek yetersizliği (KBY) bulunan hastalarda tromboza ve kanamaya eğilim artmış olabileceğinden antitrombosit tedavinin riskleri ve faydaları değişkenlik gösterebilir. KBY antitrombosit tedaviye yanıtın azalmasıyla da ilişkili olup bu durum perkütan koroner girişim ve akut koroner sendrom sırasında önemli bir klinik sorun olarak karşımıza çıkabilir. Yeni, etkili P2Y12 inhibitörlerinin kullanımı umut verici görünmekteyse de olası kanama olaylarına özel olarak önem verilmelidir. Bu derlemede KBY bulunan hastalarda antitrombosit ilaçların faydaları ve zararları değerlendirilmiştir.
The risks and benefits of antiplatelet treatment may be different in patients with chronic kidney disease, in whom tendency to thrombosis and bleeding hazards might be increased. Chronic kidney disease is also associated with poor response to antiplatelet therapy, and this represents a potentially important clinical problem in the setting of percutaneous coronary intervention and acute coronary syndrome. The use of new, potent P2Y12 inhibitors appears promising, although special consideration should be given to possible bleeding events. This review evaluates the benefits and harms of antiplatelet drugs in patients with chronic kidney disease.

HOW TO?
15.How to perform the cardiac preparticipation screening in competitive young athletes?
Mustafa Yıldız
PMID: 25080960  doi: 10.5543/tkda.2014.06947  Pages 491 - 493
Abstract |Full Text PDF

CASE IMAGE
16.Angiographic demonstration of percutaneous retrieval of an interatrial septal occluder device embolized into the right pulmonary artery
Uğur Arslantaş, Mehmet Emin Kalkan, Yunus Emiroğlu, Bilal Boztosun, Mustafa Akçakoyun
PMID: 25080961  doi: 10.5543/tkda.2014.71636  Page 494
Abstract |Full Text PDF | Video

17.A case of isomerism with infracardiac total abnormal pulmonary venous connection: demonstration of extracardiac venous anomalies by CT angiography
Göksel Açar, Serdar Fidan, Yasa Kaynar Topal, Zulal Alnur Uslu, Macit Kalcık
PMID: 25080962  doi: 10.5543/tkda.2014.70740  Page 495
Abstract |Full Text PDF

18.Degenerated bioprosthetic mitral valve thrombosis as a rare cause of cardiac source of thromboembolism
Macit Kalcik, Ozan Mustafa Gürsoy, Cengiz Köksal, Mehmet Özkan
PMID: 25080963  doi: 10.5543/tkda.2014.92604  Page 496
Abstract |Full Text PDF | Video

CASE REPORT
19.Very long-term durability of Hancock II porcine bioprosthesis on mitral position evaluation with real-time three-dimensional transesophageal echocardiography
Cüneyt Toprak, Mehmet Özkan, Macit Kalçık, Sinan Cerşit, Mehmet Altuğ Tuncer
PMID: 25080964  doi: 10.5543/tkda.2014.57418  Page 497
Abstract |Full Text PDF

CASE IMAGE
20.A co-anomaly: hourglass-like aorta and giant coronary arteries
Mehmet Ata Akıl, Mehmet Zihni Bilik, Halit Acet, Faruk Ertaş, Abdülkadir Yıldız
PMID: 25080965  doi: 10.5543/tkda.2014.09158  Page 498
Abstract |Full Text PDF | Video

OTHER ARTICLES
21.Answers of Specialist
Ertan Ural
PMID: 25115025  Page 499
Abstract |Full Text PDF

22.Answers of Specialist
Ertan Ural
Page 500
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.