ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 38 (2)
Volume: 38  Issue: 2 - March 2010
ORIGINAL ARTICLE
1.Association between admission mean platelet volume and coronary patency after thrombolytic therapy for acute myocardial infarction
Ayşe Saatcı Yaşar, Emine Bilen, İsa Öner Yüksel, Uğur Arslantaş, Fatih Karakaş, Özgür Kırbaş, Mehmet Bilge
PMID: 20473008  Pages 85 - 89
Amaç: Ortalama trombosit hacminde (OTH) yüksek düzeylerin miyokart enfarktüsü sonrası sağ kalanlarda kötü klinik gidişi öngördürücü olduğu gösterilmiştir. Çalışmamızda, akut miyokart enfarktüsü nedeniyle trombolitik tedavi uygulanan hastalarda, başvuru sırasındaki OTH ile enfarkt ile ilişkili arter (EİA) açıklığı arasındaki ilişki değerlendirildi.
Çalışma planı: Çalışmada, ST yükselmeli akut miyokart enfarktüsü ile başvuran ve göğüs ağrısının ilk 12 saati içinde trombolitik tedavi uygulanan ardışık 133 hasta geriye dönük olarak incelendi. Hekimin tercihiyle 65 hastaya streptokinaz, 68 hastaya rekombinan doku tipi plazminojen aktivatörü uygulandı. Trombolitik tedavi öncesinde alınan kan örneklerinde OTH ölçüldü. Tüm hastalara trombolitik tedaviden ortalama iki gün sonra koroner anjiyografi yapıldı ve EİA açıklığı TIMI akım derecesi ve düzeltilmiş TIMI kare sayısı ile değerlendirildi.
Bulgular: Trombolitik tedavi ile 62 hastada (%46.6) EİA’da TIMI 3 akım sağlanırken, 71 hastada (%53.4) yetersiz TIMI akım saptandı. Yetersiz akım görülen hastalarda başvuru anındaki OTH anlamlı derecede daha yüksek bulundu (9.8±1.5 fl ve 8.6±1.4 fl; p<0.001); ayrıca, bu grupta streptokinaz daha yüksek oranda uygulanmıştı (p=0.02). İki grup EİA tipi ve hastalıklı damar sayısı açısından benzer bulundu (p>0.05). Ortalama trombosit hacmi ile düzeltilmiş TIMI kare sayısı arasında zayıf ilişki görüldü (p=0.01). Çokdeğişkenli analizde OTH (OO 1.871, %95 GA 1.402-2.498; p<0.001) ve trombolitik ajan tipi (OO 2.915; %95 GA 1.333-6.374; p=0.007) yetersiz TIMI akımının bağımsız öngördürücüleri olarak bulundu. ROC analizinde, OTH’nin yetersiz TIMI akımını öngörmesinde kesim değeri 8.885 fl, duyarlık ve özgüllüğü sırasıyla %70.4 ve %66.1 bulundu.
Sonuç: Bulgularımız, akut miyokart enfarktüsünde, başvuru anındaki yüksek OTH’nin trombolitik tedavi sonrası EİA’da yetersiz TIMI akım riski ile ilişkili olduğunu göstermektedir.
Objectives: High levels of mean platelet volume (MPV) have been shown to be a predictor of poor clinical outcome among survivors of myocardial infarction. We evaluated the association between admission MPV and infarct-related artery (IRA) patency in patients treated with thrombolytic therapy for acute myocardial infarction (AMI).
Study design: We retrospectively evaluated 133 consecutive patients with ST-elevation AMI, who received thrombolytic therapy within 12 hours of chest pain. Sixty-five patients received streptokinase and 68 patients received recombinant tissue-type plasminogen activator, based on the discretion of the physician. Blood samples were taken before thrombolytic therapy and MPV was measured. Coronary angiography was performed within a mean of two days after thrombolytic therapy and the flow in the IRA was assessed with the TIMI flow grade and corrected TIMI frame count (CTFC).
Results: After thrombolytic therapy, TIMI 3 flow was achieved in 62 patients (46.6%), whereas 71 patients (53.4%) had insufficient TIMI flow. Patients with insufficient TIMI flow had a significantly higher mean admission MPV (9.8±1.5 fl vs. 8.6±1.4 fl; p<0.001) and were more likely to have been given streptokinase (p=0.02). The two groups were similar with respect to the type of IRA and the number of diseased vessels (p>0.05). There was a weak correlation between MPV and CTFC (p=0.01). Multivariate analysis showed MPV (OR 1.871, 95% CI 1.402-2.498; p<0.001) and the type of thrombolytic agent (OR 2.915; 95% CI 1.333-6.374; p=0.007) as independent predictors of insufficient TIMI flow. The receiver operating characteristic analysis yielded a cutoff value of 8.885 fl for MPV to predict insufficient TIMI flow, with sensitivity and specificity being 70.4% and 66.1%, respectively.
Conclusion: Our findings show that a higher admission MPV is associated with an increased risk for insufficient TIMI flow in the IRA after thrombolytic therapy for AMI.

2.The influence of left ventricular diameter on left atrial appendage size and thrombus formation in patients with dilated cardiomyopathy
Aurora Bakalli, Lulzim Kamberi, Ejup Pllana, Bedri Zahiti, Gani Dragusha, Ahmet Brovina
PMID: 20473009  Pages 90 - 94
Amaç: Dilate kardiyomiyopatili hastalar sol ventrikülde (SV) trombüs oluşumu açısından yüksek risk grubunda kabul edilirler. Ancak, bu hasta grubunda sol atriyum apandisi (SAA) de trombüs oluşumunda bir odak olabilir. Bu çalışmada, SV boyutu ile sol atriyum/SAA boyutu arasında ilişki olup olmadığı araştırıldı ve SV boyutu genişlemiş veya normal olan hastalarda SV, sol atriyum ve SAA’da spontan eko kontrast (SEK)/trombüs varlığı incelendi.
Çalışma planı: Bu prospektif çalışmada, 45 hasta transtorasik ve transözofageal ekokardiyografi ile incelendi. Sol ventrikül boyutu 19 hastada genişlemiş bulunurken (grup 1: SV diyastol sonu çapı ≥58 mm), 26 hastada (grup 2) normal bulundu. Grup 1’de 13 hastada (%68.4), grup 2’de ise 14 hastada (%53.9) kapak hastalığı ile ilgili olmayan atriyum fibrilasyonu (AF) vardı. Ekokardiyografik parametrelerden SV boyutu ve ejeksiyon fraksiyonu, sol atriyum çapı, en büyük SAA alanı ölçüldü ve SV, sol atriyum ve SAA’da SEK ve trombüs varlığı araştırıldı.
Bulgular: İki hasta grubu demografik ve klinik özellikler açısından benzerdi. Grup 1’deki hastalarda SV diyastol sonu çapı anlamlı derecede yüksek (63.5±3.8 mm ve 50.9±0.9 mm; p<0.001), ejeksiyon fraksiyonu düşük (%45.3±11.7 ve %56.0±10.2; p=0.002) bulundu. Sol atriyum çapı iki grup arasında anlamlı farklılık göstermezken, en büyük SAA alanı grup 1’de anlamlı derecede büyüktü (4.9±2.3 cm2 ve 3.3±0.8 cm2; p=0.002). Sol ventrikül, sol atriyum ve SAA’da saptanan SEK ve trombüs sıklıkları açısından, SAA’da trombüs görülme sıklığı grup 1’de anlamlı derecede yüksekti (%36.8 ve %7.7; p=0.05). Normal SV boyutu ve AF olan hastalarla karşılaştırıldığında, genişlemiş SV boyutuna AF’nin eşlik ettiği hastalarda SV diyastol sonu çapı (p<0.001) ve en büyük SAA alanı (p=0.02) anlamlı derecede daha yüksek bulundu.
Sonuç: Sol ventrikül genişlemesi olan hastalarda SAA alanı daha büyük ve SAA trombüs oluşma riski daha yüksektir.
Objectives: Patients with dilated cardiomyopathy are considered a high risk group for left ventricular (LV) thrombus formation. However, the left atrial appendage (LAA) might be an additional site for thrombus formation in this patient group. We evaluated the association between LV size and left atrium/LAA size and determined the incidence of spontaneous echo contrast (SEC)/thrombus in the LV, left atrium, and LAA in patients with and without enlarged LV dimensions.
Study design: In a prospective design, we examined 45 patients with transthoracic and transesophageal echocardiography. Nineteen patients had an enlarged LV dimension (group 1: LV end-diastolic diameter ≥58 mm), and 26 patients had a normal LV size (group 2). Nonvalvular atrial fibrillation (AF) was present in 13 patients (68.4%) in group 1 and in 14 patients (53.9%) in group 2. Echocardiographic parameters included LV dimension and ejection fraction, left atrial diameter, LAA maximal area, and detection of SEC/thrombus in the LV, left atrium, and LAA.
Results: The two groups were similar with regard to demographic and clinical features. Patients in group 1 had a significantly increased LV end-diastolic diameter (63.5±3.8 mm vs. 50.9±0.9 mm; p<0.001) and decreased ejection fraction (45.3±11.7% vs. 56.0±10.2%; p=0.002). Left atrial diameter did not differ significantly, but maximal LAA area was significantly greater in group 1 (4.9±2.3 cm2 vs. 3.3±0.8 cm2; p=0.002). Among the frequencies of SEC and thrombus in the LV, left atrium, and LAA, only the frequency of thrombus in the LAA was significantly higher in group 1 (36.8% vs. 7.7%; p=0.05). Compared to patients with a normal LV size and AF, the coexistence of AF with dilated LV was significantly associated with a greater LV end-diastolic diameter (p<0.001) and LAA maximal area (p=0.02).
Conclusion: Patients with a dilated LV have a larger LAA and seem to be at a higher risk for LAA thrombus formation.

3.Diagnostic accuracy of 64-slice computed tomography in patients with suspected or proven coronary artery disease
Yusuf Selçoki, Ömer Çağlar Yılmaz, Makbule Nur Kankılıç, Kayıhan Akın, Beyhan Eryonucu
PMID: 20473010  Pages 95 - 100
Amaç: Çokkesitli bilgisayarlı tomografi (ÇKBT) koroner arter hastalığının saptanmasında gelecek vaat eden, invaziv olmayan bir yöntemdir. Ancak, bilgilerin çoğu seçilmiş hasta serilerinden elde edilmiştir. Bu çalışmada, şüpheli veya kanıtlanmış koroner arter hastalığı bulunan ardışık hasta grubunda 64 kesitli BT’nin tanısal doğruluğu araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmaya, koroner anjiyografiden önce 64 kesitli BT ile incelenen 73 ardışık hasta (57 erkek, 16 kadın; ort. yaş 59±9; dağılım 33-83) alındı. Sekiz hastaya daha önce perkütan koroner girişim ile birlikte stent yerleştirilmiş, beş hastaya ise koroner arter baypas ameliyatı yapılmıştı. Önemli koroner arter darlığının saptanmasında ÇKBT’nin duyarlığı, özgüllüğü, negatif ve pozitif öngörü değerleri segment, damar ve hasta temelinde hesaplandı.
Bulgular: Koroner anjiyografide 61 hastada en az bir damarda önemli darlık saptandı. Bu hastaların 58’inde ÇKBT koroner anjiyografi ile uyumluydu. İki hastada ÇKBT yanlış olarak tek damar hastalığı gösterdi. Hasta temelli değerlendirmede ÇKBT’nin duyarlığı, özgüllüğü, negatif ve pozitif öngörü değerleri sırasıyla %95.1, %83.3, %76.9 ve %96.7 bulundu. Değerlendirilen 1065 segmentin 141’inde koroner anjiyografi ile önemli darlık gösterildi. Bu segmentlerin 116’sında ÇKBT koroner anjiyografi ile uyumluydu; 24 segmentte ise ÇKBT ile yanlışlıkla önemli darlık değerlendirilmesi yapıldı. Segment temelli değerlendirmede ÇKBT’nin duyarlığı, özgüllüğü, negatif ve pozitif öngörü değerleri sırasıyla %82.3, %97.4, %97.3 ve %82.9 bulundu. Stentli ve greftli hastalarda ÇKBT koroner anjiyografi ile tam uyum gösterdi.
Sonuç: Bulgularımız, ÇKBT’nin seçilmemiş koroner arter hastalarında önemli koroner darlığı saptamada yüksek doğruluğa sahip olduğunu ve invaziv olmayan bir yöntem olarak kullanılabileceğini göstermektedir.
Objectives: Multislice computed tomography (MSCT) is a promising noninvasive method of detecting coronary artery disease. However, most data have been obtained in selected series of patients. The purpose of this study was to investigate the accuracy of 64-slice CT in consecutive patients with suspected or proven coronary artery disease.
Study design: Seventy-three consecutive patients (57 males, 16 females; mean age 59±9 years; range 33 to 83 years) were examined by 64-slice CT before coronary angiography (CA). Eight patients had a history of percutaneous coronary intervention and stenting and five patients had a history of coronary artery bypass grafting. Sensitivity, specificity, and positive (PPV) and negative (NPV) predictive values of MSCT for the detection of significant stenosis were calculated on a segmental, vessel, and patient basis.
Results: Sixty-one patients were diagnosed as having at least one significant stenosis with CA. Of these, MSCT identified 58 patients correctly. Two patients were incorrectly diagnosed as having one-vessel disease by MSCT. Patient-based sensitivity, specificity, NPV, and PPV of MSCT were 95.1%, 83.3%, 76.9%, and 96.7%, respectively. Of 1065 segments evaluated, CA detected 141 significant stenoses. On MSCT, significant stenoses were correctly diagnosed in 116 segments. Twenty-four nonsignificant lesions were overestimated by MSCT. In segment-based analysis, the overall sensitivity was 82.3%, specificity was 97.4%, NPV was 97.3%, and PPV was 82.9%. The accuracy of MSCT was in full agreement with CA in the evaluation of stent and graft patency.
Conclusion: Our findings show that 64-slice CT is highly accurate for the detection of significant coronary artery disease in an unselected patient population and can be used as a noninvasive technique.

4.Gastrointestinal bleeding in patients undergoing primary angioplasty for acute myocardial infarction: incidence, risk factors and prognosis
Mehmet Ergelen, Hüseyin Uyarel, Özer Soylu, Erkan Ayhan, Gökhan Çiçek, Şükrü Akyüz, Aydın Yıldırım, Zekeriya Nurkalem, Tuna Tezel
PMID: 20473011  Pages 101 - 106
Amaç: Bu çalışmada, ST yükselmeli miyokart enfarktüsü (STYME) nedeniyle primer perkütan koroner girişim (PKG) uygulanan hastalarda gastrointestinal kanama (GİK) sıklığı, risk faktörleri ve prognozu araştırıldı.
Çalışma planı: Çalışmaya STYME nedeniyle primer PKG uygulanan ardışık 2541 hasta (2111 erkek, 430 kadın; ort. yaş 56.5±11.8) alındı. Klinik, anjiyografik veriler ve hastane içi sonuçlar geriye dönük olarak toplandı. Gastrointestinal kanama, antitrombotik ya da antikoagülan tedaviyi kesecek ve eritrosit infüzyonu gerektirebilecek kadar belirgin olan alt ya da üst GİK veya kara dışkı varlığı olarak tanımlandı.
Bulgular: Primer PKG sonrası 27 hastada (%1.1) GİK gelişti. Gastrointestinal kanama görülmeyenlerle (n=2514) kıyaslandığında, GİK gelişenler hastalar daha yaşlıydı (65.9±13.5 ve 56.4±11.8; p<0.001); bu grupta kadın hasta oranı (p=0.016), böbrek fonksiyon bozukluğu (p<0.001) ve başvuru sırasında anemi (p<0.001) oranları daha yüksek; başarılı işlem oranı daha düşüktü (%77.9 ve %91.5; p=0.02). Gastrointestinal kanama gelişen hastalarda hastane içi mortalite yaklaşık altı kat daha yüksek (%18.5 ve %2.9; p=0.001), yatış süresi daha uzun (13.1±6.8 gün ve 7.0±3.7 gün, p=0.02), inotropik ajan ihtiyacı daha fazla (%37 ve %6.7; p<0.001) bulundu. Çokdeğişkenli analizde inotropik ajan kullanımı (OO 4.17, %95 GA 1.7-10.4; p=0.002), >70 yaş (OO 3.33, %95 GA 1.4-8.0; p=0.007) ve glomerüler filtrasyon hızının <60 ml/dk/1.73 m2 olması (OO 2.96, %95 GA 1.2-7.4; p=0.02) primer PKG sonrası GİK gelişimi için bağımsız belirleyiciler olarak bulundu.
Sonuç: Primer PKG ile tedavi edilen STYME’li hastalarda GİK gelişimi nadir bir komplikasyon değildir. Bu hastalarda hastane içi mortalite daha yüksek, hastanede kalış süresi daha uzundur. İleri yaş, böbrek fonksiyonlarında azalma ve inotropik ajan kullanımı bu komplikasyonun bağımsız belirleyicileri olarak bulunmuştur.
Objectives: We investigated the incidence, predictors, and prognosis of gastrointestinal bleeding (GIB) in patients undergoing primary percutaneous coronary intervention (PCI) for ST-elevation myocardial infarction (STEMI).
Study design: We reviewed 2,541 consecutive patients (2,111 males, 430 females; mean age 56.5±11.8 years) who underwent primary PCI for STEMI. Data on clinical, angiographic findings, and in-hospital outcomes were collected. Gastrointestinal bleeding was defined as apparent upper or lower GIB or melena requiring cessation of antiplatelet or anticoagulant therapy and administration of erythrocyte infusion.
Results: Gastrointestinal bleeding was observed in 27 patients (1.1%). Compared to 2,514 patients without GIB, patients with GIB were older (65.9±13.5 years vs. 56.4±11.8 years; p<0.001), exhibited higher frequencies of female gender (p=0.016), renal failure (p<0.001), and admission anemia (p<0.001), and had a lower procedural success rate (77.9% vs. 91.5%; p=0.02). The development of GIB was associated with significantly higher in-hospital mortality (18.5% vs. 2.9%; p<0.001), longer hospital stay (13.1±6.8 days vs. 7.0±3.7 days, p=0.02), and increased inotropic requirement (37% vs. 6.7%; p<0.001). In multivariate analysis, inotropic requirement (OR 4.17, 95% CI 1.7-10.4; p=0.002), age above 70 years (OR 3.33, 95% CI 1.4-8.0; p=0.007), and glomerular filtration rate lower than 60 ml/min/1.73 m2 (OR 2.96, 95% CI 1.2-7.4; p=0.02) were independent predictors of in-hospital GIB.
Conclusion: The development of GIB is not an uncommon complication after primary PCI for STEMI. These patients have a prolonged hospital stay and increased in-hospital mortality. Increased inotropic requirement, age above 70 years, and impaired renal function are independent predictors of this complication.

5.Epidemiological, clinical and microbiological profile of infective endocarditis in a tertiary hospital in the South-East Anatolia Region
Murat Sucu, Vedat Davutoğlu, Orhan Özer, Mehmet Aksoy
PMID: 20473012  Pages 107 - 111
Amaç: Üçüncü basamak üniversite hastanemizde enfektif endokarditin (EE) epidemiyolojik, klinik ve mikrobiyolojik özelliklerinin belirlenmesi amaçlandı.
Çalışma planı: Çalışmada, 2004-2007 yılları arasında, modifiye Duke ölçütlerine göre kesin EE tanısı konan 72 hasta (31 kadın, 41 erkek; ort. yaş 45±16; dağılım 18-80) incelendi. Hastaların, yaş, cinsiyet, altta yatan kalp hastalığı, bakteremiye zemin hazırlayan etkenler, ekokardiyografik ve mikrobiyolojik bulgular, tedavi, komplikasyon ve mortalite ile ilgili bilgileri değerlendirildi.
Bulgular: Enfektif endokardit 47 hastada (%65.3) doğal kapakta, 21 hastada (%29.2) mekanik protez kapakta, iki hastada (%2.8) kalp pili üzerinde saptandı. İki hastada (%2.8) enfeksiyonun yeri belirlenemedi. Romatizmal kalp hastalığı (%36.1) en yaygın kapak patolojisiydi. Hem doğal kapaklarda (%43.1) hem de prostatik kapaklarda (%13.9) en sık etkilenen kapak mitral kapak idi. En yaygın semptom ateş (n=60, %83.3) idi. Yirmi dört hastanın (%33.3) elektrokardiyografisinde anormal bulguya rastlandı. Transtorasik ve/veya transözofageal ekokardiyografide 63 olguda (%87.5) vejetasyon, 41 olguda (%56.9) orta-ciddi derecede mitral yetersizliği, 21 olguda (%29.2) aort yetersizliği, 29 olguda (%40.3) triküspit yetersizliği saptandı. Kültürlerde etken mikroorganizma olarak en sık stafilokok (%26.4) ve streptokok (%22.2) üredi; 26 olgunun kültürlerinde (%36.1) üreme olmadı. Yirmi hastaya (%27.8) cerrahi tedavi uygulandı. Ana komplikasyon olarak en sık konjestif kalp yetersizliği (n=23, %31.9) ve serebrovasküler olay (n=10, %13.9) görüldü. Hastane içi ölüm 11 olguda (%15.3) meydana geldi.
Sonuç: Bulgularımız Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde üçüncü basamak bir hastanede EE’nin epidemiyolojik, klinik ve mikrobiyolojik özelliklerini yansıtmaktadır.
Objectives: We aimed to evaluate epidemiological, clinical, and microbiological features of infective endocarditis (IE) in a tertiary university hospital.
Study design: The study included 72 patients (31 women, 41 men; mean age 45±16 years; range 18 to 80 years) who were diagnosed as having definite IE, according to the modified Duke criteria, between 2004 and 2007. Data were reviewed on age, sex, underlying heart disease, predisposing conditions for bacteremia, echocardiographic and microbiological findings, treatment, complications, and mortality.
Results: Infective endocarditis developed on a native valve in 47 (65.3%), a mechanical prosthetic valve in 21 (29.2%), and a pacemaker in two cases. The location of IE could not be determined in two cases (2.8%). Rheumatic heart disease (36.1%) was the most common preexisting valvular abnormality. The mitral valve was the most commonly affected valve in both native valves (43.1%) and prosthetic valves (13.9%). The most frequent symptom was fever (n=60, 83.3%). Electrocardiography showed abnormal findings in 24 cases (33.3%). Transthoracic and/or transesophageal echocardiography showed a vegetation in 63 cases (87.5%), moderate or severe mitral regurgitation in 41 cases (56.9%), aortic regurgitation in 21 cases (29.2%), and tricuspid regurgitation in 29 cases (40.3%). Staphylococci (26.4%) and streptococci (22.2%) were the most common causative agents. Cultures were negative in 26 cases (36.1%). Twenty patients (27.8%) underwent surgical treatment. Congestive heart failure (n=23, 31.9%) and cerebrovascular accidents (n=10, 13.9%) were the major complications. In-hospital mortality occurred in 11 cases (15.3%).
Conclusion: Our data reflect epidemiological, clinical, and microbiological profile of IE in a tertiary hospital located in the Southeastern Anatolia.

CASE REPORT
6.Coexistence of anomalous sinus node artery originating from the left anterior descending artery and agenesis of the right coronary artery
Arda Şanlı Ökmen, Ertan Ökmen
PMID: 20473013  Pages 112 - 114
Sinüs nod arteri, sağ koroner arter proksimal segmenti, sol sirkumfleks arter veya her ikisinden çıkabilir. Bu yazıda, egzersizle ortaya çıkan, epigastrik bölgede yerleşen ve istirahatle birkaç dakikada geçen göğüs ağrısı yakınmasıyla başvuran 55 yaşında bir erkek hasta sunuldu. Yapılan koroner anjiyografide sinüs nod arterinin sol ön inen arterden çıktığı ve bu duruma sağ koroner arter agenezisinin eşlik ettiği görüldü. Bilgilerimize göre, sunulan olgu bu iki nadir koroner anomalinin bir arada bildirildiği ilk olgudur.
Sinus node artery originates from the proximal segment of the right coronary artery, left circumflex artery, or from both. We present a 55-year-old man who underwent coronary angiography for exercise-induced chest pain localized in the epigastric region that resolved within several minutes of resting. He had an anomalous sinus node artery originating from the left anterior descending artery and right coronary artery agenesis. To our knowledge, this is the first reported case of coexistence of these two rare coronary anomalies.

7.Tricuspid valve dysfunction associated with entrapment of the guide wire in the tricuspid valve during central venous catheterization
Fatih Koc, Orhan Dogdu, Bahadir Sarli, Mehmet Gungor Kaya
PMID: 20473014  Pages 115 - 117
Hemodinamik monitörizasyon için sıkça kullanılan santral venöz kateterizasyonun ciddi komplikasyon riskleri vardır. Santral venöz kateterizasyona bağlı triküspit kapak disfonksiyonu oldukça nadirdir. Yirmi iki yaşında kadın hastaya akut böbrek yetersizliği tanısıyla hemodiyaliz planlandı. Hemodiyaliz kateterini yerleştirme işlemi tamamlandıktan sonra, kılavuz tel çıkarılamadı. Radyografide telin hangi yapıya kadar uzandığı net olarak belirlenemedi. Transtorasik ekokardiyografide, kılavuz telin hareketiyle triküspit kapağın hareket ettiği görüldü. Renkli Doppler ile hafif-orta şiddette triküspit yetersizliği saptandı. Hastaya sağ anterolateral torakotomi yoluyla sağ atriyotomi yapıldı ve triküspit kapağı geçip kordalar arasına sıkışan kılavuz tel çıkarıldı. Ameliyat sonrası yapılan transtorasik ekokardiyografide hastadaki triküspit yetersizliğinin tamamen kaybolduğu görüldü.
Central venous catheterization which is frequently used for hemodynamic monitoring represents a high risk for catheter-related complications. Tricuspid valve dysfunction associated with central venous catheterization is very rare. A 22-year-old woman with acute renal failure was scheduled for hemodialysis. After completion of catheter placement, attempts to remove the guide wire failed. Radiographic examination was not helpful in showing the extension of the wire. Transthoracic echocardiography showed tricuspid valve motion upon the movement of the guide wire. Color Doppler imaging revealed mild to moderate tricuspid regurgitation. A right atriotomy was performed through a right anterolateral thoracotomy to remove the guide wire entrapped in the tricuspid chordae. Postoperative transthoracic echocardiography showed complete disappearance of tricuspid dysfunction.

8.Acute type A aortic dissection with diastolic prolapse of intimal flap into the left ventricle
Özgül Uçar, Alper Canbay, Bora Demirçelik, Sinan Aydoğdu
PMID: 20473015  Pages 118 - 120
Kırk beş yaşında erkek hasta acil servise ani başlayan, şiddetli göğüs ağrısı ile başvurdu. Fizik muayenede, sol sternal kenarda 2-3/6 dereceli, gürültülü, dekreşendo tarzında diyastolik üfürüm duyuldu. Elektrokardiyogramı normal bulunan hastada miyokart iskemisini düşündüren belirti yoktu. Transtorasik ekokardiyografide akut tip A aort diseksiyonu saptandı; intimal diseksiyon flebinin diyastolde aort kapağı içinden sol ventrikül çıkış yoluna sarktığı izlendi. Renkli Doppler incelemede 3. derece ciddi aort yetersizliği görüldü. Aort kapağı normal kalınlıkta ve üç yaprakçıklıydı. Aort çapı Valsalva sinüsünde 50 mm, sinotübüler bileşke sonrasında 66 mm ölçüldü. Sol ve sağ ventriküllerin boyutları ve fonksiyonu normal bulundu. Dinamik göğüs ve batın bilgisayarlı tomografi incelemelerinde, diseksiyon flebinin çıkan aorttan ana iliyak arterlerin proksimal segmentlerine kadar uzanım gösterdiği görüldü. Hastanın çıkan aortu, aort kapağı korunarak başarılı bir ameliyatla değiştirildi.
A 45-year-old man presented to the emergency department with acute oppressive chest pain. On physical examination, a loud decrescendo diastolic murmur of grade 2-3/6 was audible on the left sternal edge. The electrocardiogram was within normal limits and there were no signs of myocardial ischemia. Transthoracic echocardiography revealed an acute type A aortic dissection with an intimal flap prolapsing into the left ventricular outflow tract through the aortic valve during diastole. Color Doppler examination showed severe aortic regurgitation of grade 3. The aortic valve had three leaflets with normal thickness. Aortic diameter was 50 mm at the sinus of Valsalva and 66 mm after the sinotubular junction. The left and right ventricles were normal in size and function. Dynamic thorax and abdominal computed tomography demonstrated that the dissection flap extended from the ascending aorta to the proximal segments of the common iliac arteries. The patient underwent successful ascending aorta replacement with preservation of the aortic valve.

9.Anomalous single coronary artery presenting as typical angina pectoris: a case report
Durmuş Yıldıray Şahin, Abdi Bozkurt
PMID: 20473016  Pages 121 - 124
Tek koroner arter, aort kökünden tek koroner ostiyum aracılığıyla çıkan ve ikinci bir ostiyumun gözlenmediği izole koroner arter olarak tanımlanır. Tek koroner arter bütün kalbin kan akımının sağlanmasından sorumludur. Bu yazıda tipik göğüs ağrısı nedeniyle koroner anjiyografi yapılan ve tek koroner arter saptanan 53 yaşında kadın hasta sunuldu. Koroner anjiyografide tüm koroner sistemin sağ sinüs Valsalva’dan çıkan tek gövdeden kalp bölgesine yayılım gösterdiği saptandı. Çokkesitli bilgisayarlı tomografide, sol ön inen, sirkumfleks ve sağ koroner arterlerin sol ana gövde olmaksızın tek ostiyum aracılığı ile sağ sinüs Valsalva düzeyinde tek gövdeden köken aldıkları izlendi. Takiplerinde yoğun medikal tedaviye rağmen göğüs ağrısının devam etmesi nedeniyle hastaya cerrahi tedavi önerildi; ancak, hasta cerrahi tedaviyi kabul etmedi.
Single coronary artery is described as an isolated coronary artery originating from the aortic root through a single ostium in the absence of another ostium, where isolated coronary artery is the only source for blood supply to the whole heart. We present a 53-year-old woman whose coronary angiography for typical chest pain revealed an isolated single coronary artery. On coronary angiography, the whole coronary system originated by a single trunk from the right sinus of Valsalva. Multislice computed tomography showed that the left anterior descending, circumflex, and right coronary arteries arose from a single ostium in the right sinus of Valsalva without a left main trunk. Despite maximal medical therapy, her chest pain persisted. The patient did not accept surgical treatment proposed for correction of the anomaly.

10.Catheter ablation of accessory pathway tachycardias in three patients with Ebstein's anomaly
Mehmet Tuğrul İnanç, Namık Kemal Eryol, Cemil Zencir
PMID: 20473017  Pages 125 - 130
Ebstein anomalisi (EA) septal ve posteriyor triküspit kapakçıkların atriyalize olmuş sağ ventrikülün aşağısına doğru yerleşim göstermesidir. Doğuştan kalp anomalileri içinde aksesuvar ileti yolları ile en sık ilişki gösteren anomalidir. Ebstein anomalili hastaların %5-25’inde yüzey elektrokardiyografisinde preeksitasyon saptanabilmektedir.
Aksesuvar yol bulunan EA’lı hastalarda supraventriküler taşikardi tedavisinde radyofrekans ablasyon ilk seçenek olarak uygulanmaktadır. Ancak, anatomik triküspit halkanın olmaması ve sadece elektriksel olarak ayrılabilen bir atriyoventriküler sınırın bulunması, aksesuvar yol taşikardisi olan hastalarda elektrofizyolojik çalışmayı zorlaştıran bir durumdur. Bu yazıda, aksesuar yol taşikardisi için başarılı bir şekilde ablasyon uygulanan EA’lı üç hasta sunularak, tanısal elektrofizyolojik çalışma ve radyofrekans ablasyon tedavisi sırasında karşılaşılan güçlükler ele alındı.
Ebstein’s anomaly (EA) is a malformation of the tricuspid valve characterized by a downward displacement of the septal and often the posterior tricuspid valve leaflets to the atrialized right ventricle. Among all congenital anomalies, EA is the most related malformation with accessory pathways. In 5%-25% of patients with EA, accessory atrioventricular pathways may present on the surface electrocardiogram. Radiofrequency catheter ablation is the first-line treatment of EA patients having supraventricular tachyarrhythmias. The presence of a dysplastic tricuspid annulus and electrically distinguishable atrioventricular activity may complicate radiofrequency catheter ablation of accessory pathway tachycardia in these patients. We present three cases of EA in which accessory pathway tachycardias were successfully ablated, with emphasis on technical difficulties in electrophysiological diagnosis and during radiofrequency ablation.

11.Emergency revascularization procedures in patients with acute ST-elevation myocardial infarction due to acute total occlusion of unprotected left main coronary artery: a report of five cases
Nazif Aygül, Meryem Ülkü Aygül, Kurtuluş Özdemir, Bülent Behlül Altunkeser
PMID: 20473018  Pages 131 - 134
Korumasız sol ana koroner arter lezyonlarının elektif tedavisinde perkütan koroner girişim (PKG) ile koroner arter baypas cerrahisinin (KABG) etkinliğini karşılaştıran çalışmalar bulunmakla birlikte, ölümcül sonuçları olan, korumasız sol ana koroner arter ani ve tam tıkanmasına bağlı akut ST yükselmeli miyokart enfarktüsünün tedavisinde hangi tedavi rejiminin uygulanacağına dair yeterli veri yoktur. Bu yazıda, akut ST yükselmeli miyokart enfarktüsü ile başvuran ve bunun korumasız sol ana koroner arter ani ve tam tıkanıklığına bağlı olduğu koroner anjiyografiyle gösterilen beş hasta (3 erkek, 2 kadın; ort. yaş 59; dağılım 53-67) sunuldu. Başvuru sırasında tüm hastalarda göğüs ağrısı vardı; dört hastada kardiyojenik şok gelişmişti. Zaman geçirmeden kateter laboratuvarına alınan tüm hastalara intraaortik balon pompası uygulandı ve koroner anjiyografi yapıldı. Üç hastaya PKG ile, balonla genişletme sonrasında düz metal stent takıldı ve TIMI III akım elde edildi. Başvuru sırasında atriyum fibrilasyonu olan bir hasta, PKG’den 14 gün sonra pompa yetersizliğinden kaybedildi. Tanısal koroner anjiyografi sonrasında KABG’ye karar verilen iki hasta ise yatış döneminde kaybedildi. Bunların biri cerrahi hazırlıkları sırasında, yatışın ilk iki saati içinde, diğeri ise ameliyat sonrası üçüncü günde öldü. Her iki hasta da başvuru sırasında kardiyojenik şoktaydı.
Several studies have compared the efficacy of elective coronary artery stenting and coronary artery bypass grafting (CABG) in patients with unprotected left main coronary artery (ULMCA) disease. However, a definite reperfusion modality has yet to be established in ST-elevation myocardial infarction (STEMI) due to acute total occlusion of ULMCA, which has catastrophic clinical results. We presented five patients (3 males, 2 females; mean age 59 years; range 53 to 67 years) with acute anterior STEMI and angiographically documented acute total occlusion of ULMCA. On presentation, all the patients had chest pain and four patients were in cardiogenic shock. All the patients were taken to the catheterization room with minimum delay. Intra-aortic balloon counterpulsation was used during coronary angiography in all the patients. Three patients underwent PCI and, after balloon predilatation, bare-metal stents were implanted and TIMI III flow was achieved. One patient who had atrial fibrillation on admission died on the 14th day of hospitalization after PCI due to pump failure. After diagnostic coronary angiography, two patients were submitted to surgery for emergency CABG. They both died, one within two hours of admission during preparation of the surgical team, and the other on the third postoperative day. Both were in cardiogenic shock on admission.

REVIEW
12.Heart failure and sleep apnea
Dursun Dursunoglu, Nese Dursunoglu
PMID: 20473019  Pages 135 - 143
Kalp yetersizliğinin (KY) gelişimine ve/veya ilerleyişine katkıda bulunan önemli faktörlerden biri de bu hastalarda görülebilen uykuda solunum bozukluklarıdır. Bu bozukluklar, KY hastalarında sıklıkla ortaya çıkan ve tekrarlayan apne, hipopne ve hiperpne atakları, uyku bölünmesi, uyarılma (arousal), aralıklı hipoksemi, hiper- ve hipokapni ile intratorasik basınç değişiklikleri ile ilişkilidir. Tıkayıcı uyku apnesi (TUA), uyku sırasında üst havayolunun tekrarlayan tıkanmaları (apne ve hipopne) ve bu tıkanmış hava yoluna karşı artırılan solunum çabası ve sık sık uyku bölünmeleri ile karakterizedir. Kardiyovasküler bozukluklar, TUA’nın en ciddi komplikasyonlarıdır. Bunlar, akut miyokart enfarktüsü, kalp yetersizliği, sol/sağ ventrikül disfonksiyonu, aritmiler, inme, sistemik ve pulmoner hipertansiyonu içermektedir. Kalp yetersizliği olan hastalarda ayrıca Cheyne-Stokes solunumu ve santral apneler de gelişebilmektedir. Bu derlemede, KY hastalarında ortaya çıkabilen tıkayıcı ve santral apnelerin fizyopatolojileri ile tanı ve tedavi yöntemleri gözden geçirildi.
Sleep-disordered breathing is one of the important factors contributing to the development and/or progression of heart failure (HF). This condition is related to recurring attacks of apnea, hypopnea, and hyperpnea, sleep disruptions, arousals, intermittent hypoxemia, hypocapnia, and hypercapnia, and intrathoracic pressure changes. Obstructive sleep apnea (OSA) is characterized by recurrent upper airway obstruction (apnea and hypopnea), increased breathing effort against totally or partially occluded upper airway, and sleep disruptions. Cardiovascular consequences are the most serious complications of OSA and include acute myocardial infarction, heart failure, left/right ventricular dysfunction, arrhythmias, stroke, and systemic and pulmonary hypertension. Cheyne-Stokes respiration and central apneas may also occur in patients with HF. This article reviews the most recent information on the physiopathology, diagnosis, and treatment modalities of obstructive and central apneas in patients with HF.

CASE IMAGE
13.Ostium secundum atrial septal defect with partial anomalous pulmonary venous return
Özgül Uçar, Hülya Çiçekçioğlu, Lale Paşaoğlu, Ferit Çiçekçioğlu
PMID: 20473020  Page 144
Abstract |Full Text PDF

14.Aortic valve perforation and mitral valve chordal rupture as a complication of previous infective endocarditis
Taner Şen, Gökhan Keskin, Lale Dinç, Burcu Demirkan
PMID: 20473021  Page 145
Abstract |Full Text PDF

15.Cardiac compression associated with pectus excavatum: echocardiography and computed tomography imaging findings
İdris Ardıç, Mikail Yarlıoğlueş, Orhan Doğdu, Mehmet Güngör Kaya
PMID: 20473022  Page 146

16.Cardiac tamponade caused by intrapericardial organized hematoma as a late complication of open heart surgery: magnetic resonance imaging
Alper Aydın, Mustafa Serdar Yılmazer, Tayfun Gürol, Bahadır Dağdeviren
PMID: 20473023  Page 147

17.Degenerative and calcific mass on the mitral valve: echocardiography and magnetic resonance imaging findings
İdris Ardıç, Mikail Yarlıoğlueş, Mahmut Akpek, İbrahim Özdoğru
PMID: 20473024  Page 148

LETTER TO EDITOR
18.Letter to the Editor
Osman Can Yontar, Mehmet Birhan Yılmaz, Ümit Güray
PMID: 20473025  Pages 149 - 150
Abstract |Full Text PDF

OTHER ARTICLES
19.Answers of specialist
Okan Erdoğan, Mehmet Bülent Özin
Pages 151 - 153
Abstract |Full Text PDF

20.Comment on cardiology publications
Ertan Ural
Page 154
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.