ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 34 (2)
Volume: 34  Issue: 2 - March 2006
ORIGINAL ARTICLE
1.Evaluation of left atrial appendage functions by transesophageal echocardiography in patients with hyperthyroidism
Hakan Özkan, Süleyman Binici, Selma Kenar Tiryakioğlu, M. Cem Başel, Hasan Arı, Erhan Tenekecioğlu, Tahsin Bozat, Vedat Koca
Pages 79 - 83
Amaç: Hipertiroidili hastalarda, transözofajiyal ekokardiyografiyle, sistemik emboli için önemli bir anatomik yapı olan sol atriyum apendiksinin (SAA) kontraktil fonksiyonu değerlendirildi.
Çalışma planı: Çalışmada aşağıdaki özelliklere sahip dört hasta grubu transtorasik ve transözofajiyal ekokardiyografiyle incelendi: Atriyal fibrilasyonlu (AF) ve hipertiroidili hastalar (grup I, n=23), sinüs ritmindeki hipertiroidili hastalar (grup II, n=22), AF’li kontrol grubu hastaları (grup III, n=12) ve sinüs ritmindeki kontrol grubu hastaları (grup IV, n=12). Grup I ile grup III’ün, grup II ile grup IV’ün transtorasik ve transözofajiyal ekokardiyografi bulguları karşılaştırıldı.
Bulgular: Standart transtorasik ekokardiyografi parametreleri açısından gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu. Transözofajiyal ekokardiyografiyle yapılan değerlendirmede, grup I’de ölçülen ortalama SAA boşalma (0.5 m/s) ve doluş (0.5 m/s) hızları, grup III’ün değerlerinden (sırasıyla 0.3 m/s, p=0.028 ve 0.4 m/s, p=0.015) daha yüksek bulundu. Grup II’de de, grup IV ile karşılaştırıldığında, SAA boşalma (0.7 m/s ve 0.4 m/s, p=0.0001) ve doluş hızları (0.7 m/s ve 0.4 m/s, p=0.0001) daha yüksek bulundu.
Sonuç: Bulgularımız, hipertiroidili hastalarda SAA’nın kontraktil fonksiyonlarının korunduğunu göstermektedir. Bu veriler, hipertiroidili hastalarda SAA’da staz ve trombüs oluşma riskinin az olabileceğini düşündürmektedir.
Objectives: We evaluated the contractile function of the left atrial appendage, an important anatomical structure in the pathogenesis of systemic embolism, by transesophageal echocardiography in patients with hyperthyroidism.
Study design: Transthoracic and transesophageal echocardiography were performed in four patient groups having the following features: hyperthyroid patients with atrial fibrillation (group I, n=23), hyperthyroid patients with sinus rhythm (group II, n=22), control patients with atrial fibrillation (group III, n=12), and control patients with sinus rhythm (group IV, n=12). Transthoracic and transesophageal echocardiography findings were compared between groups I and III, and groups II and IV.
Results: No significant differences were found between the groups with respect to standard transthoracic echocardiography parameters. In transesophageal echocardiography, the emptying (0.5 m/s vs 0.3 m/s, p=0.028) and filling (0.5 m/s vs 0.4 m/s, p=0.015) velocities of the left atrial appendage were found to be significantly higher in group I than in group III. Similarly, compared to group IV, group II had significantly higher emptying (0.7 m/s vs 0.4 m/s) and filling (0.7 m/s vs 0.4 m/s) velocities (p=0.0001).
Conclusion: Our results show that the contractile functions of the left atrial appendage are preserved in patients with hyperthyroidism, suggesting a lower risk for hemostasis and thrombus formation.

2.The effect of levosimendan infusion on QT dispersion in patients with ischemic cardiomyopathy and acute decompensated heart failure
Hülya Akhan Kaşıkcıoğlu, Zeynep Tartan, Hüseyin Uyarel, Şennur Ünal, Ahmet Akyol, Ertan Ökmen, Recep Öztürk, Neşe Çam
Pages 84 - 88
Amaç: Kalsiyum duyarlılaştırıcı inotropik bir ajan olan levosimendan, miyokardın oksijen tüketimini artırmadan miyokardiyal kontraktiliteyi artırır. Bu çalışmada dekompanse kalp yetersizliği olan hastalarda levosimendanın QT dispersiyonu (QTd) üzerine olan etkisi araştırıldı.
Çalışma planı: Kronik kalp yetersizliğinin akut dekompansasyonu tanısıyla tedavi edilmek üzere yatırılan, New York Kalp Derneği sınıflamasına göre sınıf III-IV kalp yetersizliği olan 20 hasta (20 erkek; ort. yaş 59±10; dağılım 48-70) çalışmaya alındı. İntravenöz levosimendan 10 dakika süreyle 12 µg/kg yükleme dozunu takiben, 0.1 µg/kg/dk dozunda 24 saatlik infüzyon şeklinde uygulandı. İnfüzyon öncesi ve sonrasında hastaların transtorasik ekokardiyografileri yapıldı ve elektrokardiyografileri çekildi. QTd, en uzun (QTmaks) ve en kısa (QTmin) QT süresi arasındaki fark olarak tanımlandı ve bulunan değer kalp hızına göre düzeltildi (QTdc).
Bulgular: İnfüzyon öncesi ve sonrasında tüm hastalarda ejeksiyon fraksiyonu %35 veya altında idi. Tedavi öncesi ve sonrası değerler arasında QTmaks ve QTmin süreleri açısından anlamlı farklılık saptanmadı. İstatistiksel olarak anlamlı olmamasına karşın, tedavi sonrası QTd ve QTdc değerleri tedavi öncesi değerlere göre daha düşüktü (sırasıyla QTd için 61±24 msn, 52±20 msn, p=0.09; QTdc için 72±29 msn, 63±25 msn, p=0.11).
Sonuç: Bulgularımız, tedavi dozlarında levosimendan ile ventriküler repolarizasyon homojenitesinin olumsuz etkilenmediğini düşündürmektedir.
Objectives: Levosimendan, a calcium sensitizer, improves myocardial contractility without increasing myocardial oxygen demand. We investigated the effect of levosimendan on QT dispersion in patients with decompensated heart failure.
Study design: The study included 20 male patients (mean age 59±10 years; range 48 to 70 years) who were admitted with decompensated heart failure (New York Heart Association functional class III-IV). Intravenous levosimendan was administered with an initial bolus dose of 12 µg/kg for 10 min, followed by a continuous infusion of 0.1 µg/kg/min for 24 hours. Transthoracic echocardiograpy was performed and electrocardiograms were obtained before and after drug infusion. QT dispersion (QTd) was defined as the difference between the maximum (QTmax) and the minimum (QTmin) QT duration, and the value was corrected for heart rate (QTc).
Results: Left ventricular ejection fraction was 35% or less in all the patients before and after the infusion. No significant differences were found before and after treatment with respect to QTmax and QTmin durations. Levosimendan administration was associated with decreased QTd (52±20 msec vs 61±24 msec, p=0.09) and QTc (63±25 msec vs 72±29 msec, p=0.11) values, without exerting a significant effect.
Conclusion: Our results suggest that therapeutic doses of levosimendan do not exert a negative effect on ventricular homogeneity.

3.DNA damage and plasma total antioxidant capacity in patients with slow coronary artery flow
Recep Demirbağ, Remzi Yılmaz, Mustafa Gür Gür, Alper Sami Kunt, Abdurrahim Koçyiğit, Hakim Çelik, Salih Güzel, Sahabettin Selek
Pages 89 - 93
Amaç: Koroner yavaş akımın klinik ve patofizyolojik özellikleri tarif edilmesine karşın, altta yatan esas mekanizma tam olarak aydınlatılamamıştır. Bu çalışmada koroner yavaş akım ile DNA hasarı arasındaki ilişki değerlendirildi.
Çalışma planı: Yavaş akımlı 23 hasta ve 23 sağlıklı gönüllü çalışma gruplarını oluşturdu. DNA hasarı periferik kanda lenfositte alkalen comet yöntemiyle, plazma total antioksidan kapasitesi ise yeni geliştirilen otomatik yöntemle ölçüldü.
Bulgular: Koroner yavaş akımlı olgularda DNA hasarı kontrol grubundan daha fazla bulunmasına karşın aradaki fark anlamlı değildi (sırasıyla 106.6±38.2 AU ve 80.5±51.7 AU; p=0.055). İki grup arasında total antioksidan kapasite değerleri açısından da anlamlı farklılık bulunmadı (1.32±0.32 mmol Trolox equiv./L’e karşın 1.35±0.26 mmol Trolox equiv./L, p=0.667). Yavaş akımlı olgularda DNA hasarı yaşla pozitif (r=0.775, p<0.001), total antioksidan kapasite (r=-0.791, p<0.001) ve HDL-kolesterol (r=-0.456, p=0.029) ile negatif ilişki gösterdi. Çoklu regresyon analizinde, yaş ve total antioksidan kapasitenin yavaş akımlı olgularda DNA hasarıyla bağımsız ilişkide olduğu bulundu.
Sonuç: Bulgularımız, koroner yavaş akımlı olgularda DNA hasarının artmadığını ve total antioksidan kapasitenin azalmadığını göstermektedir. Bu durumda, DNA hasarı koroner yavaş akımın ayırıcı tanısında yararlı olmayabilir.
Objectives: Although clinical and pathophysiologic features of slow coronary artery flow (SCAF) have been previously described, the underlying pathophysiology has not been fully elucidated. The aim of this study was to investigate the association between DNA damage and SCAF.
Study design: The study was comprised of 23 patients with SCAF and 23 healthy volunteers. DNA damage was assessed by the alkaline comet assay in peripheral lymphocytes and plasma total antioxidant capacity (TAC) was determined by a novel, automated method.
Results: Although DNA damage was higher in the SCAF group than in controls, this did not reach significance (106.6±38.2 AU vs 80.5±51.7 AU; p=0.055). Similarly, TAC levels did not differ significantly between the two groups (1.32±0.32 mmol Trolox equiv./L vs 1.35±0.26 mmol Trolox equiv./L, p=0.667). In the patient group, DNA damage showed a positive correlation with age (r=0.775, p<0.001) and a negative correlation with TAC (r=-0.791, p<0.001) and HDL cholesterol levels (r=-0.456, p= 0.029). In multiple linear regression analysis, TAC and age were found to be independent predictors of DNA damage in patients with SCAF.
Conclusion: These findings indicate that SCAF is not associated with increased DNA damage and decreased TAC, suggesting that DNA damage may not be useful in the differential diagnosis of SCAF.

4.The congruity of bladder size with arm circumference for sphygmomanometers used in training hospitals
Sedat Türkoğlu, Murat Turfan, Sinan Kocaman, Fatih Poyraz, Murat Erden, Hüseyin Yazıcı, Adnan Abacı, Murat Tulmaç
Pages 94 - 98
Amaç: Doğru tansiyon ölçümü için kese boyutu uygun olan bir tansiyon ölçüm cihazı seçilmelidir. Bu çalışmada klinik pratikte sıklıkla kullanılan kese boyutlarının doğru tansiyon ölçümü için uygun olup olmadığı araştırıldı.
Çalışma planı: Ankara’da üniversite ve devlet eğitim hastanelerinde toplam 52 poliklinikte kullanılan tansiyon ölçüm cihazlarının kese boyutları ölçüldü. Ölçülen kese boyutları Amerikan Kalp Derneği Kan Basıncı Ölçüm Kılavuzu’nda önerilen en yakın boyuttaki keseye eş sayıldı. İkinci aşamada, polikliniğimize başvuran ardışık 100 hipertansif hastada (49 kadın, 51 erkek; ort. yaş 34.6±13.9; dağılım 19-80) kol çevresi ölçümleri alınarak yeni Amerikan Kalp Derneği Kan Basıncı Ölçüm Kılavuzu’na göre gereken kese boyutlarının dağılımı saptandı.
Bulgular: Tüm polikliniklerin sadece beşinde ikinci bir tansiyon ölçüm cihazı bulunmaktaydı. Kullanılan tansiyon ölçüm cihazlarının %96.5’inde kese boyutu 12x22 cm idi; bu cihazlar hastaların %39’unda doğru ölçüm için gerekliydi. Kese boyutu 16x30 cm olanlar tüm cihazların %3.5’ini oluşturuyordu, bu cihazlar hastaların %58’inde doğru ölçüm için gerekliydi. Kese boyutu 16x36 cm ve 16x42 cm olan cihaz yoktu.
Sonuç: Klinikte kullanılan tansiyon ölçüm cihazlarının önemli bir bölümünün, kese boyutu açısından, doğru tansiyon ölçümü için uygun olmadığı görülmüştür. Bu sonuçlara göre, polikliniklerde 16x30 cm boyutlarında ikinci bir tansiyon ölçüm cihazının bulundurulmasının uygun olacağını düşünüyoruz.
Objectives: Selection of a sphygmomanometer with the right bladder size is essential for accurate measurement of blood pressure. We investigated whether the size of the bladders commonly used in clinical practice was appropriate for accurate blood pressure measurements.
Study design: We measured the bladder sizes of sphygmomanometers used in 52 outpatient clinics of university and state training hospitals in Ankara. The size of the bladders was approximated with the closest corresponding size recommended in the guidelines of the American Heart Association for blood pressure measurements. In the second phase, we measured arm circumferences of 100 consecutive hypertensive patients (49 women, 51 men; mean age 34.6±13.9 years; range 19 to 80 years) in our clinic to determine the use of appropriate bladder size according to the guidelines of the American Heart Association.
Results: Of 52 outpatient clinics, only five kept a second sphygmomanometer available. The bladder size was 12x22 cm in 96.5% of the sphygmomanometers and this was the appropriate size for only 39% of the patients. Only 3.5% of the sphygmomanometers had a bladder size of 16x30 cm, which was the proper size for 58% of the patients. Sphygmomanometers with bladder sizes of 16x36 cm and 16x42 cm were not available.
Conclusion: As to the bladder size, a significant percentage of sphygmomanometers currently used in clinical practice were not found appropriate for accurate blood pressure measurements. These results suggest that a spare sphygmomanometer with a bladder size of 16x30 cm should be available in outpatient clinics.

CASE REPORT
5.Successful stenting of a spontaneous right coronary artery dissection
Ramazan Akdemir, Nuri Kurtoğlu, Cemil Bilir, Cihangir Uyan
Pages 99 - 101
Spontan koroner arter diseksiyonu akut koroner sendromun nadir bir nedenidir. Kırk altı yaşında bir erkek hasta akut koroner sendrom kliniğiyle hastanemize başvurdu. Hastaya tıbbi tedaviye karşın devam eden göğüs ağrısı nedeniyle koroner anjiyografi yapıldı. Koroner anjiyografide sağ koroner arterde orta bölgede spontan diseksiyon saptandı. Distal akım TIMI–0-I olarak değerlendirildi. Spontan sağ koroner arter diseksiyonuna 4.0x15 mm stent yerleştirildi. Koroner arterdeki diseksiyon düzeldi ve distal akım normale döndü.
Spontaneous coronary artery dissection is a rare cause of acute coronary syndrome. A 46-year-old male patient presented with manifestations of acute coronary syndrome. He underwent coronary angiography because of angina unresponsive to medical therapy. A spontaneous right coronary artery dissection was detected during coronary angiography. Distal flow was assessed as TIMI-0-I. A coronary stent, 4.0x15 mm in size was implanted, after which the dissection disappeared and the distal flow became normal.

6.A rare coronary artery abnormality: type IV double left anterior descending artery
Korhan Soylu, Mahmut Şahin, Çetin Çelenk, Diyar Köprülü
Pages 102 - 105
Sağ ve sol koroner arterlerden köken alan çift sol ön inen koroner arter (LAD) çok nadir bir anomalidir. Kırk yaşında erkek hasta kliniğimize nefes darlığı yakınmasıyla başvurdu. Koroner anjiyografide ateroskleroz yoktu. Ancak, LAD arter orta kısımda sonlanmaktaydı ve apekse ulaşmıyordu. Bunun yerine, sağ koroner arter proksimalinden köken alan başka bir koroner arter apekse ulaşıyordu. Hastaya çokkesitli bilgisayarlı tomografi ile koroner anjiyografi yapıldı, sağ ve sol koroner arterlerden köken alan çift LAD arter görüldü. Durumu hakkında bilgilendirilen hasta ilaçsız takip edilmek üzere taburcu edildi.
Double left anterior descending (LAD) coronary artery arising from both the left and right coronary arteries is a very rare congenital abnormality. A 40-year-old male patient presented with dyspnea. Coronary angiography showed no signs of atherosclerosis. The left anterior descending artery terminated before reaching the apex. Another coronary artery that arose from the proximal of the right coronary artery reached the apex. Multislice computed tomographic angiography showed double LAD originating from the left and right coronary arteries. The patient was informed about the abnormality and was discharged to be monitored without medications.

7.Balloon pulmonary valvuloplasty in a premature neonate
Taner Yavuz, Kemal Nişli, Gülay Can, Ümrah Aydoğan
Pages 106 - 109
Düşük doğum tartılı yenidoğan bebeklerde kalp kateterizasyonu uygulamaları ısı kaybı, damar yoluna girişte karşılaşılan güçlükler ve kardiyak yapıların küçük olması gibi nedenlerle kendine özgü zorluklar gösterir. Sezaryenle 34. gestasyonel haftada 1790 gr olarak doğan bebeğin ilk fizik muayenesinde 3/6 şiddetinde sistolik üfürüm saptandı. Ertesi gün yapılan fizik muayenede üfürümün devam etmesi ve akciğer radyografisinde kardiyomegali saptanması nedeniyle yapılan ekokardiyografide sağ-sol şantlı foramen ovale açıklığı, duktus arteriyozus açıklığı, sağ ventrikül hipertrofisi ve pulmoner kapak darlığı saptandı. Sağ ventrikül basıncının ve pulmoner gradiyentin yükselmesi ve belirgin taşipne ve dispne gelişmesi üzerine pulmoner balon valvüloplasti uygulanmasına karar verildi. İşlemi izleyen saatlerde yapılan kontrol ekokardiyografide RV basıncının ve pulmoner gradiyentin düştüğü görüldü. İşlemin sekizinci günü taburcu edilen hastanın bir ay sonra yapılan ekokardiyografisinde 56 mmHg pulmoner gradiyent saptandı.
Interventional cardiac catheterization procedures in low-birth-weight neonates are associated with specific problems including hypothermia during the procedure, difficulty in vascular access, and problems related to the small size of cardiac structures. Physical examination of a premature neonate, delivered by cesarean section at the 34th week of gestation with birth weight of 1790 g revealed a systolic murmur of 3/6 intensity. The murmur continued on the following day and cardiomegaly was observed on a chest radiogram. Echocardiographic examination revealed a patent foramen ovale with right-to-left shunt, patent ductus arteriosus, right ventricular hypertrophy, and valvular pulmonary stenosis. Balloon pulmonary valvuloplasty was performed upon detection of increased right ventricular pressure and pulmonary artery pressure gradient and development of marked tachypnea and dyspnea. Following the procedure, right ventricular pressure and pulmonary gradient decreased and the infant was discharged eight days after the procedure. Pulmonary artery pressure gradient was 56 mmHg after a month.

REVIEW
8.Echocardiographic evaluation of ventricular septal defects
Gül Sağın Saylam
Pages 110 - 125
Abstract |Full Text PDF

9.Arrhythmic electrical storm: an important problem in patients with an implantable cardioverter defibrillator
Serkan Topaloğlu, Dursun Aras, Özcan Özeke
Pages 126 - 130
Takılabilir kardiyoverter defibrilatörler (ICD) ventrikül taşikardisi ve fibrilasyonunun sonlandırılmasında yüksek başarı oranına sahiptir. Kardiyoverter defibrilatör takılan hastaların %10-30’unda kısa aralıklarla ardışık şoklar izlenir. Bu durum ICD hastalarının takibinde karşılaşılan en önemli klinik sorunlardan biridir ve aritmik elektriksel fırtına olarak adlandırılır. Elektriksel fırtına, 24 saat içinde üç veya daha fazla sayıda izlenen ve genellikle elektriksel kardiyoversiyon veya defibrilasyon ihtiyacı gösteren tekrarlayıcı ventrikül taşikardisi veya fibrilasyon atakları olarak tanımlanır. Bu yazıda, ICD hastalarında karşılaşılan elektriksel fırtınanın klinik önemi ve tedavi yöntemleri gözden geçirildi.
Implantable cardioverter defibrillators (ICD) have a high success rate in terminating ventricular tachycardia and ventricular fibrillation. During the follow-up of ICD patients, 10-30% receive multiple shocks within a short period of time, presenting as one of the most demanding clinical problems, known as arrhythmic or electrical storm. This condition is defined as attacks of ventricular tachycardia or fibrillation occurring three or more times in a 24-hour period, usually requiring electrical cardioversion or defibrillation. This article reviews the clinical importance and therapeutic methods of electrical storm in ICD patients.

10.What is new in guidelines for chronic heart failure?
Barış İlerigelen
Pages 131 - 136
Son yıllarda yayımlanan kalp yetersizliği kılavuzlarında tanı ve tedavi yaklaşımlarında önemli değişiklikler olmuştur. Bu derlemenin amacı söz konusu değişiklikleri özetlemektir.
Recent guidelines for the evaluation and management of heart failure have come up with important changes in the approaches to the diagnosis and treatment of this disorder. This review summarizes those changes.

CASE IMAGE
11.Case images A case of left anterior descending artery aneurysm detected by multi-slice computed tomography
Fehmi Kaçmaz, Nilgün Işıksalan Özbülbül, Orhan Maden, Erdoğan İlkay
Page 137
Altmış bir yaşında kadın hasta, yaklaşık üç aydır süren göğüste sıkışma, eforla göğüs ağrısı ve nefes darlığı yakınmasıyla başvurdu. Bilinen bir kalp hastalığı öyküsü olmayan hasta yaklaşık yedi yıldır hipertansiyon nedeniyle ilaç tedavisi görüyordu.
Fizik muayenede kan basıncı 120/85 mmHg, nabız 68 vuru/dk, ritmik ve düzenliydi. Telekardiyografide kardiyotorasik oran hafif artmıştı. Elektrokardiyografide DI, aVL ve V4-6 derivasyonlarında ST çökmesi ve T negatifliği vardı. Ekokardiyografide, sol ventrikül bölgesel duvar hareket bozukluğu ve sol ventrikül arka duvar ile interventriküler septumun kalınlaşmış olduğu görüldü. Modifiye Simpson yöntemiyle sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu %43 olarak ölçüldü. Bu bulgular eşliğinde koroner arter hastalığı taraması amacıyla istenen çokkesitli bilgisayarlı tomografide sol ön inen koroner arterin (LAD) proksimal segmentinde koroner anevrizmayla uyumlu görünüm ve distalde önemli darlık (Şekil 1A, B), sirkumfleks (Cx) ile sağ koroner arterde (RCA) önemli darlıklar saptandı. Koroner anjiyografide LAD koroner arterin proksimal segmentinde anevrizma, ikinci diyagonal dalı hizasında önemli darlık (Şekil 2), Cx ve RCA’da önemli darlıklar görüldü. Hastaya koroner arter baypas greft ameliyatı önerildi.
Koroner arter anevrizması tanısının koroner anjiyografi dışında bir yöntemle konması olağan değildir. Ancak, bu olguda tanı ilk olarak çokkesitli bilgisayarlı tomografi ile konmuştur. Tanının koroner anjiyografi dışında bir yöntemle konması olguyu ilginç kılmaktadır. Koroner arter anevrizması gibi patolojilerde çokkesitli bilgisayarlı tomografinin anatomik yapının tanımlanmasında önemli bir yere sahip olacağı kanısındayız.
A 61-yeard-old woman who had been complaints of chest pain, squeezing and dyspnea for three months admitted to our hospital. She had any history of known heart disease. Echocardiography revealed left ventricular regional wall motion abnormality. Multi-slice computed tomography(MSBT) was performed to detect coronary artery disease. MSBT showed coroner artery aneurysm on proximal segment of left anterior descending artery and significant stenosis on distal segment. Coronary angiography confirmed these findings.

OTHER ARTICLES
12.Answers of Specialist
Bülent Özin
Pages 138 - 140
Abstract |Full Text PDF

13.Comments on cardiology publications
Ertan Ural
Page 142
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.