ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 21 (4)
Volume: 21  Issue: 4 - July 1993
1.Summaries of Articles

Pages 204 - 207
Abstract |Full Text PDF

DERLEME
2.Surgical Angioplasty at Ostial Stenosis of Left Main Coronary Artery
Binali MAVİTAŞ, Levent BİRİNCİOĞLU, Tahsin KEÇELİGİL, Ahmet SARITAŞ, Fehmi KATIRCIOĞLU, Erol ŞENER, Haldun KARAGÖZ, Oğuz TAŞDEMİR, Kemal BAYAZIT
Pages 208 - 212
Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi Kardiyovasküler Cerrahi Kliniği'nde Aralık 1989-Ağustos 1992 tarihleri arasında sol ana koroner arter ostial darlığı bulunan beş erkek hastaya anterior yaklaşımla safen ven yama kullanılarak sol ana koroner ostial anjiyoplastisi yapıldı. Ayrıca ilave koroner arter lezyonu bulunan üç hastadan, üçünde anterior desandan artere, birinde ikinci obtus marjinal artere, birinde de sağ koroner artere bypass yapıldı. Erken postoperatif dönemde bir olgumuz kaybedildi.
Between December 1989 and August 1992, five male patients with stenosis of the left main coronary artery ostium underwent saphenous vein patch angioplasty using anterior surgical approach at Türkiye Yüksek İhtisas Hospital. These constituted only 0.23 % of all patients with coronary heart disease treated surgically. In two patients coronary stenosis were associated in each of whom left anterior descending artery, among other coronary arteries were bypassed. There was one early postoperative death, namely in the patient in whom additional endarteractomy and excision of calcific nodules were performed.

3.Factors Influencing the Mortality of Dilated Cardiomyopathy
Murat ERSANLI, Nuran YAZICIOĞLU, Rasim ENAR, Sinan ÜNER, Cem DEMİROĞLU
Pages 213 - 217
İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü'nde Haziran 1988-Ekim 1991 tarihleri arasında yatan ve takip edilen 15 kadın, 30 erkek toplam 45 dilate kardiyomiyopati (DK) olgusunda prognoza etkili semptomatolojik, klinik ve laboratuar faktörler araştırıldı. Üç hasta takip edilemedi, 42 hastanın prognozu tesbit edildi. Yaş, cinsiyet, etyopatogenezde etkili olabilecek muhtemel sebepler, nefes darlığı, çarpıntı, göğüs ağrısı süresi, fonksiyonel kapasite, 3. ses, mitral yetersizliği üfürümü, hepatomegali, K/T indeks, istirahat EKG'sinde ritm, aks, intraventriküler ve A-V blok, Holter kaydı ile ortalama kalp hızı, ventriküler ve atriyal aritmi, ekokardiyografik olarak ejeksiyon fraksiyonu, fraksiyonel kısalma, sol ventrikül ve sol atriyum çapı, hemodinamik olarak sol ventrikül sistolik ve diyastol sonu basıncı, takip süresi ve hastalık süresi DK'de prognoza etkili olabilecek faktörler olarak incelendi. Ortalama 11.4 aylık izleme peryodunda (% 38.1) ölüm kaydedildi. Hastalar toplam 40 hasta yılı izlendi, takip sırasında ortalama yıllık mortalite % 40 bulundu. Mortaliteye en etkili prognostik faktörler fonksiyonel kapasite (p:0.0003), K/T indeks (p:0.004), S3 (p<0.005), ejeksiyon fraksiyonu (p:0.03), fraksiyonel kısalma (p:0.03), nefes darlığı süresi (p:0.048) olarak tespit edildi. Bu faktörler de özellikle kalp yetersizliğinin morfolojik, klinik ve semptomatolojik belirtileri olarak kabul edildi.
We ingestigated the symptoms, clinical and laboratory findings that may influence the prognosis of dilated cardiomyopathy (DC), in 30 male and 15 female patients, hospitalized and followed in the period between June 1988-October 1991 at the Istanbul Institute of Cardiology. Since three patients lacked a follow-up, the prognosis was studied in 42 patients. Age, sex, etiologic factors, dyspnea, tachycardia, chest pain duration, functional capacity before admittance, third heart sound, mitral regurgitation murmur, hepatomegaly, cardiothoracic index, rhythm and conduction disturbances by resting ECG and Holter recording, echocardiographic ejection fraction, fractional shortening, left ventricular and atrial diameter, hemodynamic left ventricular enddiastolic and end-systolic pressures, illness and follow-up duration were studied as potential factors affecting the prognosis of DC. There were 16 deaths (38.1 %) during 11.4-month (mean) follow up. The patients were followed up for a total 40 patient-years. This implies an average annual death rate of 40 %. The leading prognostic factors influencing mortality turned out to be: functional capacity (p: 0.0003), cardiothoracic index (p: 0.004), presence of third sound (p<0.005), ejection fraction (p: 0.03) fractional shortening (p: 0.03) and duration since onset of dyspnea (p:0.048). These factors are, indeed, the morphological, clinical and symptomatologic findings of congestive heart failure.

4.Evaluation of Coronary Artery Lesions Quantitatively with Coronary Angiography Before and After PTCA
Barbaros DOKUMACI, Cihangir UYAN, Remzi KARAOĞUZ, Mustafa ÖZKAN, Hasan Fehmi TÖRE, Ersoy IŞIK, Oral PEKTAŞ
Pages 218 - 221
Perkütan transluminal koroner anjiyoplasti (PTCA) uygulanan 15 olguda PTCA öncesi ve sonrası koroner arter darlıkları kantitatif koroner anjiyografiyle ve visüel olarak değerlendirildi. PTCA öncesi ve sonrası sine ve dijital koroner anjiyogramlar, standart selektif koroner arter kateterizasyonu yapılarak Simens Bicor DSA 3 VAC ile eşzamanlı olarak 25 frame/saniye hızla kaydedildi. Kayıttan hemen sonra bilgisayar software programında bulunan algoritm ile dijital imajlar değerlendirildi. Sonuçlar iki kardiyolog tarafından değerlendirilen sineanjiyografi bulgularıyla karşılaştırıldı. PTCA öncesi damar çapındaki daralma oranı sineanjiyografiyle % 79.3±8.7, geometrik olarak % 76.5±6.2 ve videodansitometrik olarak % 86.1±7.9 bulundu. PTCA sonrası darlık oranı visüel olarak % 21.0±6.6, geometrik olarak % 44.8±13.5 ve videodensitometrik olarak % 38.9±9.6 bulundu. PTCA öncesi ve sonrası sineanjiyografi ve kantitatif sonuçlar arasında anlamlı ilişki bulunamadı, (PTCA öncesi ve sonrası p>0.05). Geometrik ve videodansitometrik yöntemler arasında PTCA öncesi anlamlı ilişki saptanırken (r=0.54, p<0.05), PTCA sonrası anlamlı ilişki bulunamadı, (r=0.39, p>0.05). Sonuç olarak, kontitatif koroner anjiyografinin invaziv girişimlerde kullanılmasını önermekteyiz. Fakat konu ile ilgili geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
In 15 patients who underwent percutaneous transluminal coronary angioplasty (PTCA), coronary artery stenoses were evaluated with quantitative coronary angiography and visually before and after PTCA. By performing standard selective coronary artery catheterization, cine and digital coronary angiography were recorded at the same time in 25 frame/second rate with Siemens Bicor DSA 3 VAC. Algorhythym in the computer software program and digital images were evaluated quickly after record. Results were compared with cineangiography findings evaluated by two cardiologists. Before PTCA, the stenosis rate of vessel lumen was found 79.3±8.7 % cineangiographically, 76.5±6.2 % geometrically and 86.1±7.9 % videodensitometrically. After PTCA, the stenosis rate was found 21.0±6.6 % visually, 44.8±13.5 % geometrically and 38.9±9.6 % videodensitometrically. The relationship between cineangiography and quantitative results was not significant before and after PTCA, (p>0.05 before and after PTCA). While the relationship between geometrical and videodensitometrical methods was significant before PTCA (r=0.54, p<0.05), it was not significant after PTCA (r=0.38, p>0.05). In conclusion, we suggest that quantitative coronary angiography be performed in invasive procedures. Further extensive studies related to the subject are needed.

5.Electrocardiographic Signs of Atrial Infarction and Development of Supraventricular Arrhythmias in Patients with Acute Myocardial Infarction
Y.Serdar AKSÖYEK, Giray KABAKÇI, Y.Kenan ÖVÜNÇ, Kudret AYTEMİR, M.Ali OTO, Aydın KARAMEHMETOĞLU, Erdem ORAM, Şevket UĞURLU
Pages 222 - 225
Bu çalışmada Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 1 Ocak ile 31 Aralık 1992 tarihleri arasında akut miyokard infarktüsü nedeniyle izlenen 214 hastanın EKG'leri retrospektif incelenip atriyal infarktüsün majör ve minör kriterleri saptanarak, bu hastaların izlemleri sırasında oluşan supraventriküler aritmilerle olan ilişkisi araştırılmıştır. Hastaların 16 (% 7.5)'sında majör kriter, 9 (% 4.2)'unda minör kriter mevcuttu. EKG'lerinde majör kriter olan hastaların 8 (% 50)'inde, minör kriter olan hastaların 3 (% 33)'ünde supraventriküler aritmi vardı. Supraventriküler aritmi görülme risk oranları sırasıyla 10 ve 3.9 idi. İzlemleri boyunca supraventriküler aritmi gelişen 26 hastanın 14 (% 54)'ünde sol kalp yetersizliği vardı. Hastane izlemleri boyunca tüm hastaların 14 (% 25)'ünde supraventriküler aritmi mevcuttu. Miyokard infarktüsünün oluştuğu duvar, enzim düzeyleri ve mortalite yönünden EKG'lerinde atriyal infarktüs kriterleri olan ve olmayan hastalar arasında fark yoktu. Sonuç olarak akut miyokard infarktüsü tanısı ile izlenen ve başlangıç EKG'lerinde PR segment değişikliği saptanan ve sol ventrikül yetersizliği tablosuna giren hastalarda izlem boyunca supraventriküler aritmi gelişebileceğini tahmin ederek, erken dönemde sol ventrikül yetersizliğinin tedbir olarak önlenmesi, gelişebilecek bu aritmilerin hemodinamiyi kötü yönde etkilemesini önlemek yönünden faydalı olacaktır.
The relationship between the electrocardiographic signs of atrial infarction and supraventricular arrhythmias was evaluated retrospectively in 214 patiens admitted to Hacettepe University Hospital between January 1, 1992 and December 31, 1992, with (7.5 %) patients had major, and 9 (4.2 %) patients had minor criteria of atrial infarction. Supraventricular arrhythmias, usually atrial fibrillation, were present in 8 of 16 (50 %) patients with major criteria, and 3 of 9 (33 %) patients with minor criteria, giving significantly different odds ratios of 10.0 and 3.9, respectively. Left-sided cardiac failure was detected in 14 of the 26 (54 %) patients with supraventricular arrhythmias. Overall, fifty-five (26 %) patients had left-sided cardiac failure and 14 of them (25 %) had supraventricular arrhythmia during the hospitalization period. There was no significant difference between patients with and without electrocardiographic signs of atrial infarction regarding the myocardial wall involved, the serum levels of cardiac enzymes and mortality. In conclusion, supraventricular arrhythmias may develop in patients who present with PR segment changes in their initial electrocardiograms and those in whom left-sided cardiac failure ensues. Therefore, it may be useful to treat left-sided cardiac failure or in order to prevent its development to prevent the hemodynamic compromise which may be caused by supraventricular arrhythmias.

6.Captopril Therapy in Dilated Cardiomyopathy in Childhood
M.Filiz ŞENOCAK, Muhsin SARAÇLAR, Süheyla ÖZKUTLU
Pages 226 - 232
Sol ventrikül sistolik fonksiyonlarını azaltarak konjestif kalp yetmezliğine neden olan çocukluk çağı dilate kardiyomyopatisinde angiotensin converting enzim (ACE) inhibitörleri henüz rutin kullanıma girmemiştir. Erişkinlerde dilate kardiyomyopati tedavisinde 10 yıldan uzun süredir kullanılan ve yararlı etkileri görülen bir ACE inhibitörü olan kaptoprilin çocuklardaki dilate kardiyomyopati tedavisinde kullanılması konusunda yayınlanan çalışmalar ise henüz yetersiz sayıdadır. Bu nedenle yaptığımız çalışmada Hacettepe Üniversitesi Pediatrik Kardiyoloji Ünitesi'ne Nisan 1991-Haziran 1992 trihleri arasında başvuran ve tümü digoksin kullanan 19 dilate kardiyomyopatili hasta tedavilerine kaptopril eklenerek 2 gün-16 ay arasında değişen sürelerle izlenmiş, klinik, laboratuar ve ekokardiyografik çalışmalarla yapılan değerlendirmeler sonucunda kaptoprili 2-3 ay ya da daha uzun süre kullanan hastalarda klinik ve laboratuar bulgularındaki iyileşmeye ek olarak sol ventrikül sistolik fonksiyonlarında da belirgin bir düzelme gözlenmiş ve dilate kardiyomyopatili çocuk hastalarda kaptoprilin rutin tedaviye eklenmesinin yararlı olacağı üzerinde durulmuştur.
In childhood dilated cardiomyopathy (CMP) which causes congestive heart failure with deterioration of the left ventricular functions, angiotensin converting enzyme (ACE) inhibitors have not been in routine usage. Despite a good experience of more than 10 years with adult patients, there is still paucity of data in the English literature regarding the use of ACE inhibitors in children with dilated CMP. In our study, we used captopril in 19 digitalized children with dilated CMP who were admitted to the Hacettepe University Pediatric Cardiology Department and studied for a period of 2 days-16 months (mean 8.2 months). Clinical, laboratory and echocardiographic results showed that catopril usage in a mean daily dose of 1.8 mg/kg for longer than 2 or 3 months led to improvement of left compared to baseline values, those obtained after the fifth month, the average ejection fraction rose from 31 % to 60 % (p<0.001) and fractional shortening from 14.5 % to 32.3 % (p<0.001). It is emphazised that children with dilated CMP would benefit from the routine use of captopril.

7.The Evolution of the Right Ventricular Potentials During Infancy. ECG Findings Based on Follow-up of Normal Newborns
Gülay AHUNBAY, Teoman ONAT
Pages 233 - 241
Hayatın ilk 15 ayında kısa aralarla 8 dönemde aynı bebeklerin izlenmesine dayanarak normal EKG standartları çıkarmak amacıyla yenidoğandan itibaren 43, 1 aylıktan itibaren 49 ve 2 aylıktan itibaren 56 bebekteki sağ potansiyel göstergeleri olarak V3r ve V1'de R dalgaları ile R/S oranları ve V5 ile V6'daki S dalgalarına ait ortalama, SD ve persentil dağılımları sunulmuş ve bu değişkenler arasındaki bağıntılar incelenmiştir. V3r veya V1'deki R amplitüdünün ilk 4 aydaki artışı yaşa bağlı genel voltaj artışından ileri gelmektedir. R amplitüdlerinin üst sınırları V3r için ilk 4 ayda 20, sonraki dönemde 18 mm olarak bulunmuştur. V1'de ise bu sınır biraz daha yukarıdadır ve 23 mm olarak kabul edilebilir. Alt sınır V3r için 4 mm, V1 için ise 5 mm'dir. Yaşla S dalgasındaki azalış V6'da V5'den çok daha anlamlıdır. V3r ve V1 derivasyonundaki R/S oranı ilk 2 ayda hafif arttıktan sonra 4-6 aylıktan itibaren azalmaktadır. Normalin üst sınırı olarak ilk yılda 6'lık bir oran kabul edilmelidir. Diğer taraftan alt sınır oranı 1 aylıktan itibaren V1 ve V3r'de 0.9 olarak kabul edilebilir. Oysa V3r'de üst sınır ilk 2 ayda 12, daha sonra ise 5 ile V1'den daha yukarıdadır. Yaşa göre toplam sağ potensiyel sınırları RV1+SV5 için > 35 mm ve RV1 + SV6 için > 28 mm'dir. Bunlara ait V3r ve V1'de yenidoğan ve 1 aylıktaki R amplitüdü ilerdeki aylardakilerle bağıntılı bulunmamıştır. Dolayısıyla hayatın ilk ayındaki R amplitüdünden sütçağındaki seyri öngörülemez. Buna karşılık 2 aylıktan itibaren sağdaki R amplitüdü 15 aylığa kadarki ile anlamlı bağıntılıdır ve V1 derivasyonunda V3r'dekinden daha yüksektir. Sunulan kriterlerle hayatın ilk 15 ayında sağ ventrikül hipertrofisinin aşırı olup olmadığı hakkında daha kolay karar verilebilir.
The standards for amplitude of R was and R/S ratios in right-and S waves in left precordial leads in the ECG as well as their interelationships were studied longitudinally in 56 infants during the first 15 months of life. It was found that the increase in amplitude of R waves during the first 4 months was due to a general increase in voltage. The upper normal limits for R in V3r was 20 mm in the first four months and 18 mm thereafter. These limits were somewhat higher and around 23 mm in V1. The 3 percentile limits were 4 mm for V3r and 5 mm for V1. The decrease in S amplitude with increasing age was more significant in V6 as compared to V5. The R/S ratio in V3r and V1 increased during the first two months and decreased after the age of 4-6 months. A ratio of 6 is the upper normal limit in V1 and 0.9 the lower limit for V1 and V3r. The upper limits for the sum of the right potentials for RV1+SV5 is 35 mm and 28 mm for RV1+SV6. The lower limits are 10 and 8 mm, respectively. The amplitudes of R waves in V3r and V1 in the neonates and at one month did not show a significant correlation with the same variables obtained thereafter. Thus, the R wave amplitude in infancy cannot bepredicted from the peopate values. On the other heand, there was a significant correlation between values obtained after the age of 2 months and the interrelationship was higher in V1 as compared to V3r. The use of the upper limits presented herein will make easier the decision for pathologic overloading of right ventricle during infancy.

DERLEME
8.The Course of Physiologic Incomplete Right Bundle Branch Block During Infancy. ECG Findings Based on Follow-up of Normal Newborns
Teoman ONAT, Gülay AHUNBAY
Pages 242 - 250
Yenidoğan döneminden sonra sağ ventrikül hipertrofisi geri giderken süt çağında inkomplet sağ dal bloku olarak yorumlanabilecek R' dalgalarının sıklığı, özelliği ve akibetini öğrenmek amacıyla yenidoğandan itibaren 43, bir aylıktan 49 ve iki aylıktan itibaren 56 normal bebeğin 8 dönemde EKG'leri seri halinde izlenip değerlendirilmiştir. Sağ göğüs derivasyonlarındaki R' dalgaları bunun S dalgasından önce ile sonra gelmesi ve amplitüdlerine göre sınıflandırılmıştır. Ayrıca, qR-zamanı ile qR/QRS zamanları sağ ve sol göğüs derivasyonlarında mukayeseli olarak değerlendirilmiştir. Yenidoğanda nadiren görülen R' dalgası 1 aylıktan itibaren sıklaşmakta ve S dalgasından önce gelmektedir. Daha sonra R' amplitüdü küçülerek Rr' örneğine geçmektedir. Bunu S dalgasından sonra gelen r' izlemekte ve nihayet r' daha da küçülerek SS' örneği gelişmektedir. Sağda rSR' ile qRS örneğine hiç rastlanmamıştır. Aynı dönemde sağda qR'-zamanı gerek absolut olarak, gerekse QRS-zamanına oranı ve soldaki aynı değerlere kıyasla uzadığı için R' dalgalarının sağ ventrikül hipertrofisi geri giderken büyüyen iç hacmi tarafından gerilip incelen miyofibrillerin sağda iletimi geciktirmesinden oluştuğu sonucuna varılmıştır. Fizyolojik inkomplet sağ dal bloku, patolojik şartlarda gelişen R' dalgasının sütçağında geri gitmemesi ve amplitüdünün azalmamasından ayırd edilebilir.
In order to establish the incidence, characteristics as well as the course of R waves which can be considered as imcomplete right bundle branch block (IRBBB) during the involution of right ventricular hypertrophy, 8 serial ECG's were evaluated starting from 43 normal newborns, 49 after one month and 56 after two months. The right precordial r-waves were classified according to their amplitudes and their occurence before or after the S wave. The duration of qR-interval and its ratio to QRS were evaluated right and left chest leads. The incidence of R'-wave, which was very rare in neonates increased after the first month and occured before the S-wave. Thereafter, the amplitude of R'decreased and changed to Rr'-pattern. This turned into an r' after the S wave and finally r' decreased and evolved into SS'-pattern. An rSR' or qRS-pattern in the right precordial leads were never observed. Since the absolute and relative duration of qR-interval in the right precordial leads was prolonged as compared to V5-6, was postulated that R'-waves were caused by the delay in conduction through the right-sided myofibrils which were reduced in diameter because of involution of right ventricular hypertrophy while being stretched due to the increase of its volume of cavity during growth. The physiologic IRBBB during infancy can be differentiated from the pathologic one by the latter's stationary character of the amplitude of r'-wave.

9.Reviews Valsalva's Maneuver
Mustafa ÇETİNER, Y.Özhan GÖLDELİ, Kaan KULAN, Baki KOMSUOĞLU
Pages 251 - 257
Valsalva manevrası (VM) bireyin glottis kapalı iken ekspiryuma zorlanması esasına dayanmakta olup sol ventrikül fonksiyonlarının, kardiyak üfürümlerin ve otonom nöropati (ONP) nin ayırım ve değerlendirilmesinde kullanılan bir yardımcı tanı yöntemidir. Manevra aynı zamanda supraventriküler takikardinin (SVT) sonlanmasında da ilk kademe tedavi yöntemi olarak kullanılabilir. Bu derlemede MV'nin fizyolojisi, tanı ve tedavi amaçlı kullanımı anlatılmaktadır. Derleme hazırlanırken kardiyovasküler otonom nöropatinin, kardiyak fonksiyonların ve üfürümlerin değerlendirilmesinde kullanılan diğer kardiyak otonomik testler tartışma dışı bırakılmıştır.
Valsalva's maneuver, a prolonged forced expiration against a closed glottis, is used as a diagnostic application for the evaluation and differentiation of patients with cardiac murmurs, the evaluation of left ventricular functions and autonomic neuropathies. Valsalva maneuver can also be used as first-line therapy for supraventricular tacyhycardia. In this review, the physiology of Valsalva maneuver, its use for diagnostic and therapeutic purposes are discussed. Other cardiac autonomic reflexes which are used in the evaluation of cardiovascular autonomic neuropathy, cardiac functions and murmurs are not dealth with.

10.Indications for Valve Replacement in Patients with Valvular Heart Disease
Hüsniye YÜKSEL, Tayyar SARIOĞLU
Pages 258 - 267
Kalp kapağının değiştirilmesi veya tamiri kapak hastalıklarının prognozunu değiştirmiş yaşam süresini uzatmıştır. Cerrahi tekniğinin gelişmesine ve hasta seçiminin iyi yapılmasına bağlı olarak kapak cerrahisini takiben alınan sonuçlar günden güne daha da iyiye gitmektedir. Semptomların ortadan kaldırılmasını, egzersiz kapasitesinin artırılmasını ve yaşam kalitesinin düzeltilmesini amaçlayan kapak değişiminin zamanlaması çok önemlidir. Erken kapak değişiminde gereksiz yere hasta operasyon ve yapay kapak komplikasyonlarına maruz kalabilir. Geç kalındığında ise kapak değiştirilmesine rağmen istenenfayda sağlanamayabilir. Bu yazıda kalp kapak hastalıklarının doğal seyri, cerrahi tedavinin rolü, kapak değişim endikasyonları ve operasyon sonrası prognozu etkileyen faktörler özellikle sol ventrikül disfonksiyonu gözden geçirilmiştir.
Cardiac valve replacement or valve repair has changed the prognosis of patients with valvular heart disease and has improved long-term survival. With the progress in operative techniques and better patient selection, results of valve replacement has been improving. The timing of valve replacement is of utmost importance in the surgical treatment aiming to diminish the symptoms, to improve the exercise capacity and quality of life. An early valve replacement places the patients at unneccessary risk of the operation and complications of prosthetic heart valves. On the otherhand, the expected outcome may not be obtained if the valve replacement is made too late. In this article the natural course of valvular heart disease, the role of operation, appropriate indications for valve replacement and factors affecting the postoperative prognosis, especially left ventricular dysfunction, have been reviewed.

OLGU
11.Case Report Severe Mechanical Hemolysis Following Transcatheter Closure of Patent Ductus Arteriosus
Ümrah AYDOĞAN, Aygün DİNDAR, Zeynep ALTINEL, PRof.Talat CANTEZ
Pages 268 - 270
"Rashkind double umbrella protez" Kullanılarak transkateter oklüzyon uygulanan bir duktus artirozus açıklığı olgusunda ağır mekanik hemoliz gelişti. Bu komplikasyon karşısında daha önce önerilen acil invaziv girişimlerin aksine, hasta kan transfüzyonları ile izlendi ve işlemin 33. gününde hemolizin spontan olarak durduğu gözlendi.
Severe mechanical hemolysis occurred after transcatheter occlusion of a patent ductus arteriosus by Rashkind's double umbrella technique. Hemolysis manifested itself by a drop the first day of the hematocrit from 35 to 30 percent (and later to 28 %), accompanied by reticulocytosis, fragmentation of errythrocytes, hemoglobinuria and jaundice. Multiple packed red blood cell transfusions were applied and hemolysis disappeared on the 33rd day of intervention. We think that progressive clot formation around the device may have smoothened the rough surface of the occluder and invasive intervention could thus have been avoided in such a complication.

12.Letter to The Editor
Çetin Erol, Hüseyin Şenocak
Page 271
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search

Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.