ISSN 1016-5169 | E-ISSN 1308-4488
Archives of the Turkish Society of Cardiology - Turk Kardiyol Dern Ars: 20 (5)
Volume: 20  Issue: 5 - September 1992
1.Summaries of Articles

Pages 276 - 279
Abstract | English Full Text

2.Interrelations Between Echocardiographic Measurements of Left Ventricle, Left Atrium, Ascending Aorta, Defect Diameter and Pulmonary Arterial Pressure in Isolated Ventricular Septal Defect
Teoman ONAT ve
Pages 280 - 289
izole 58 VSD vakasında renkli Doppler tekniğiyle VSD çapı, sol ventrikül (LVd), sol atriyum (LAd) ve assendan aorta (AsAod) genişlikleri, LV-RV farkından hesaplanan sağ ventrikül basıncı (RVP) tayin edilmiştir. Vücut alanı (VA) ağırlıktan hesaplanmıştır. Ayrıca bu değiş¬kenlerden VSD/VA, LV/Ao, LA/Ao, LA/VA, LV/VA, Ao/VA gibi değişkenler türetilmiştir. Yukardakilere ilaveten yaşla birlikte 14 değişkenin lineer olarak birbirleriyle bağıntıları incelendikten sonra temel değişkenleri tayin eden faktörler multifaktöryel bir analize tabi tutulmuştur. Bunlardan VSD çapı, LVd, LAd, AsAo ve RVP gibi temel değişkenierin bağımlı olduğu faktörlerin ağırlık dengeleri ve bu ilişkileri tayin eden multifaktöryel regresyonlar sunulmuştur. Buna göre VSD çapı RVP ve LA ile anlamlı olarak doğru orantılı gitmektedir. Vücut alanı ile arasındaki ters orantılı eğilim ile aort çapı ile olan doğru orantılı eğilim anlamlı değildir. Diğer bir deyişle RVP azaldıkça vücut alanı arttıkça defekt küçülmektedir. Ayrıca, defekt çapının büyüklüğü AsAo çapı ile anlamsız olarak aynı yönde değişmektedir. Aynı şekilde RVP'yi en iyi tayin eden faktör VSD çapı veya bunun karesi ile vücut alanı ve sol ventrikül genişliğidir. LA diametresi; LVd, VSDd ve AsAod ile birlikte gitmektedir. Bunlar bilindiğinde LAd tayininde VA ve RVP önemini kaybetmektedir. LVd ise LAd, VA ve RVP ile paralel gitmektedir. LV'ye göre LAd defekt çapıyla daha iyi ilişkiler göstermektedir. AsAod başlıca bir büyüme değişkeni olan VA ile bağıntılıdır. Buna ek olarak LAd bilgisi aynı yönde olumlu bir katkı yapmaktadır. VSDd, RVP ve LV d, AsAod'yı doğrudan tayin eden faktörler değildirler.
Diameters of VSD (VSDd), left ventricle (LVD), left atrium (LAd) and ascending aorta (AsAod) as well as right ventricular systolic pressure (RVP) which was determined from LV-RV gradient were measured in 58 isolated VSD patients by color flow Doppler, two-dimensional and M-mode echocardiography. Body surface area (BSA) was estimated from weight. In addition to the above variables, quotient parameters such as VSDd/BSA, LVd/Aod, LAd/Aod, LAd/BSA, LVd/BSA, Aod/BSA were derived. Linear interrelationships were calculated between the above mentioned parameters including their relationship with age. Weighted determinants of the following pure parameters such as VSDd, LVD, LAd, AsAod and RVP were established by multifactorial analysis. According to the results, VSDd was very significantly and positively correlated with RVP and LAd (multiple r=0.75). Its negative relationship with BSA and positive relationship with AsAod (r=0.20) were not found to be significant. RVP is correlated positively with VSD, its square, as well as LVd and inversely with BSA (multiple r=0.73). LAD and AsAod are not primary factors influencing RVP. LAd goes parallel with LVd, VSDd and AsAod (multiple r=0.79). BSA and RVP are not primary factors influencing LAd in VSD. LVd goes parallel with BSA, LAd and RVP (multiple r=0.79). LAd is a better determinant of VSDd than is LVd. AsAod is mainly related with BSA, i.e. with growth (r=0.79). LAd makes a small contribution to this estimation (multiple = 0.79). On the other hand, VSDd, RVP and LVd are not primary factors influencing AsAo. Assessment of the relationship between echocardiographically determined diameters of left ventricle, left atrium, ascending aorta, defect size and pulmonary artery pressure in isolated ventricular septal defect.

3.Our Experience with Dual Sensor Rate-adaptive Permanent Pacemakers
Nuran YAZICIOĞLU, Cengiz ÇELİKER, Cem DEMİROĞLU
Pages 290 - 293
Bu çalışmamızda yeni geliştirilen QT aralığı ve aktivite algılamaları kombine eden çift algılamalı hız cevaplı kalıcı pacemaker'in (PM) hız cevabını inceledık. İlk çift algılamalı PM uygulamamız olan beş hastaya (yaş ortalaması 56±8 yıl) Topaz 515 model PM implante edildi. Çift algılamalı hız cevabını, aktivite ve QT aralığı algılamalarla üç treadmill egzersiz testi uygulayarak karşılaştırdık. Çift algılamalı program ile egzersizin başlangıcında süratli hız cevabı görüldü. Egzersizin birinci dakikasından sonra hız cevabı egzersiz yüküyle orantılı olarak artış gösterdi. Dinlenme döneminde hız kademeli olarak azaldı. Sonuç olarak çift algılamalı PM ile egzersizin başında aktivite algılamasının, egzersiz devamında ve sonrasında QT algılamasının etkili olduğu türde hız cevabı gördük.
In this study we present the rate-adaptive behavior of a new developed dual sensor rate responsive pacemaker (PM) combining QT interval and activity. We tested this dual sensor (DS) PM in 5 patients (56±8 yrs) with implanted Topaz model 515. We compared the DS rate response to that of the individual sensors during three treadmill exercise stress tests. The DS rate response showed a fast onset of the rate response. After the first minute of exercise, the rate increase was proportional to the level of exercise. During rest the rate decreased gradually. We conclude that at onset of exercise DS showed rate response due to activity sensor. Then the rate increase and rate decay was achieved by QT interval iriformation.

4.The Evaluation of Pulmonary Venous Flow by Transesophageal Pulsed Doppler Echocardiography in Patients with Rheumatic Mitral Stenosis
Ahmet NARİN, Gülşah TAYYARECİ, Saide AYTEKİN, Dursun ÜNAL
Pages 294 - 297
Bu çalışmanın amacı romatizmal mitral darlıklı hastalarda pulmoner ven (PV) kan akımını transözofageal pulsed Doppler ekokardiyografi ile tetkik etmektir. Bu amaçla sinüs ritminde 14 romatizmal mitral darlıklı hastada ve 5 sağlıklı kişide transözofageal pulsed Doppler ekokardiyografi ile PV kan akımı değerlendirildi ve hız zaman integralleri bulundu. 16 hastanın kateterizasyonla, 3 hastanın ise peroperatif Swan Ganz kateteri ile pulmoner kapiller wedge (PCW) basınçları ölçüldü. PCW basıncı mitral darlıklı grupta 25±6 mmHg, kontrol grubunda 6±1 mmHg bulundu (p<0.0001). PV sistolik akım hızı mitral darlıklı grupta 41 ±15 cm/sn, kontrol grubunda 61±22 cm/sn (p<0.05). PV diyastolik akım hızı mitral darlıklı grupta 48±17 cm/sn, kontrol grubunda 27±16 cm/sn (p<0.02), PV geç diyastolik akım hızı (-A dalgası) mitral darlıklı grupta 23±8 cm/sn, kontrol grubunda 21±5 cm/sn (p: ns) bulundu. PV sistolik, diyastolik ve geç diyastolik hız zaman integrali değerleri sırasıyla mitral darlıklı grupta (5.8±2.6), (7.4±3), (2.3± .0.8) cm, kontrol grubunda ise (9.4±4.3), (4.6±1.9), (2±1) cm bulundu. Bu değerlerin karşılaştırılmasında her iki grup arasında anlamlı fark saptanmadı. PV sistolik kan akımı / PV diyastolik kan akımı oranının mitral darlıklı grupta <1, kontrol grubunda >1 olduğu görüldü. Sonuç olarak sol atriyum basıncı yüksek olan mitral darlıklı grupta PV sistolik akım hızının anlamlı olarak azaldığı, diyastolik akım hızının anlamlı olarak arttığı, geç diyastolik akım hızındaki artışın anlamlı olmadığı saptandı. Sistolik hız-zaman integral azalması ve diyastolik hız-zaman integral artışı ise istatistiki olarak anlamlı değildi.
The aim of this study was to evaluate the pulmonary venous (PV) flow by transesophageal pulsed Doppler echocardiograpy in 14 patients with rheumatic mitral stenosis (MS) in sinus rhythm and 5 healthy subjects. PV flow was detected by transesophageal echocardiography and velocity-time integral was determined. Pulmonary capillary wedge (PCW) pressure of 16 patients was measured with cardiac catheterization and of 5 patients with SwanGanz technique peroperatively. PCW pressure was 25±6 mmHg in MS group and 6±1 mmHg in control group (p<0.0001). PV systolic flow rate was 41±15 cm/sec in MS group and 61±22 cm/sec in control group (p<0.05). PV diastolic flow rate was 48±17 cm/sec in MS group and 27±16 cm/sec in control group (p<0.02). PV late systolic flow rate ( -A wave) was 23±8 cm/sec in MS group and 21±5 cm/sec in control group (p: ns). PV systolic, diastolic and Iate diastolic velocity-time integral values were (5.8±2.6), (7.4±3), (2.3±0.8) cm in MS group and (9.4±4.3), (4.6±1.9), (2±1) cm in control group respectively. There were no significant differences between the two groups. PV systolic flow / PV diastolic flow value was <1 in MS group ant >1 in control group. Hence, in MS group with high left atrial pressuie PV systolic flow rate was significantly lower and PV diastolic pressure was significantly higher than the control group. Systolic velocity-time integral value and PV Iate diastolic flow was slightly higher in the MS group but it was not significant. Diastolic velocity-time integral value was lower in the MS group but it was also not significant.

5.The Prognostic Evaluation of Q-Wave and Non Q-Wave Myocardial Infarction
Deniz ŞENER, Y.Vedat AYTEKİN, İnci FIRATLI, Muzaffer ÖZTÜRK, Cem DEMİROĞLU
Pages 298 - 302
Q dalgalı (Q) ve Q dalgasız (Non-Q) miyokard infarktüsü (Mİ)'nün hastane içi ve geç dönemdeki kamplikasyon ve prognozlarını karşılaştırmak amacıyla ilk kez geçirilen AMI tanısı ile YBÜ'ne yatırılan 171 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastalar elektrokardiyogramda Mİ ile ilişkili derivasyonda patolojik Q dalgası gelişip gelişmemesine göre QMİ ve Non-QMİ şeklinde iki gruba ayrıldı. QMİ'li gruptaki 103 hasta ile, Non-QMİ'li grupta ki 68 hasta, hastane içi komplikasyonlar ve taburcu olduktan sonraki 36 aylık süre sonunda prognoz yönünden karşılaştırıldı. Hastane içi dönemde; AMİ sonrası yeni gelişen konjestif kalp yetersizliği ve perikardit yönünden iki grup arasında anlamlı fark bulunmadı. Ventrikül taşikardisi ve/veya ventrikül fibrilasyonu QMİ' li grupta 13 (% 12.6), Non-QMİ'li grupta 1 (% 1.5) hastada görüldü (p< 0.05). Çeşitli ileti bozuklukları QMİ'de 18 (% 17.5), Non-QMİ'de 4 (% 5.9) hastada görüldü (p< 0.05). Erken post Mİ angina pektoris QMİ'li grupta 11(% 10.7), Non-QMİ'li grupta 17 (% 25) hastada bulundu (p< 0.05). Erken dönemde mortalite açısından iki grup arasında anlamlı fark bulunmadı. 36 aylık izleme süresi sonundaki kümülatif değerlendirmede; geç post Mİ angina pektoris, QMİ'li grupta 32 (% 31.1 ), Non-QMİ'li grupta 41 (% 60.3) hastada (p<0.001) görüldü. Aorto koroner bypass QMİ'li grupta 4 (% 3.9), Non-QMİ'li grupta 6 (% 8.8) hastaya uygulanmıştı (p:ns). Reinfarktüs ve mortalite oranları açısından iki grup arasında anlamlı fark olmadığı görüldü. Sonuç olarak QMİ ve Non-QMİ'li hastalar arasında yeni gelişen kalp yetersizliği, perikardit, reinfarktüs, erken ve geç dönem mortalite yönünden anlamlı fark bulunmadı. QMİ'li hastalarda, hastane içi dönemde ventriküler aritmi ve ileti bozukluklarının daha fazla olduğu görüldü. Non-QMİ'li hastalarda ise erken ve geç dönemde post Mİ angına pektoris sıklığının daha fazla olduğu saptandı.
To examine the in-hospital and long-term prognosis of Q wave (Q) and non-Q (Non-Q) myocardial infarction (MI), we evaluated retrospectively 171 patients admitted to the coronary care unit with the first myocardial infarction. The patients were classified into two groups according to the presence of a new pathologic Q wave in the related electrocardiographic leads. 103 patients (pts) in the Q-wave group and 68 pts in the Non-QMI group were evaluated at the end of 36 months. In-hospital period: congestive heart failure and pericarditis were not significantly different in two groups. Ventricular tachycardia and/or ventricular fibrillation was detected in 13 (12.6 %) pts in QMI and 1 (1.5 %) pt in Non-QMI groups (p<0.05). Different kinds of conduction disturbances were seen in 18 (17.5 %) pts in QMI and 4 (5.9 %) pts in NonQMI groups (p<0.05). Early post-MI angina as de tected in 11 (10.7 %) pts in QMI and 17 (25 %) pts in Non-QMI groups (p<0.05). In-hospital mortality was not significantly different in two groups. At the end of the 36 months: Iate post-MI angina was observed in 32 (31 %) pts in QMI and 41 (60 %) pts in Non-QMI groups (p<0.001). Four (3.9 %) pts in QMI and 6 (8.8 %) pts in Non-QMI group underwent bypas surgery (p:ns). Reinfarction and mortality rates were not significantly different in two groups. Thus heart failure and pericarditis (soon after MI), reinfarction, in-hospital and long-term mortality were not significantly different in two groups. Ventricular arrhythmias and the conduction disturbances in the hospital period were higher in QMI group, whereas early and Iate post-MI angina pectoris was higher in Non-QMI group.

6.Determination of Diastolic Function by Radionuclide Ventriculography in Patients with Coronary Artery Disease
Y.Vedat SANSOY, Haluk SAYMAN, Deniz GÜZELSOY, Cem DEMİROĞLU
Pages 303 - 307
Radyonüklid ventrikülografi (RVg) yöntemiyle sol ventrikül diyastolik fonksiyonlarının analizinin koroner arter hastalığı (KAH) tanısındaki yerini araştırmak amacıyla 30 sağlıklı olguya (yaş ort. 49.6±7.9) ve koroner anjiyografi ile KAH saptanmış ve ejeksiyon fraksiyonu normal (>% 50) 30 olguya (yaş ort. 52.9±7.2) RVg yapıldı. KAH' lı olgularda maksimal doluş hızı (MDH) sağlıklı olgulara göre anlamlı olarak düşük bulundu (2 .27±0.60 Enddiyastolik volüm/saniye [EDV)s])'ye karşı 2.76±0.57± EDV/s., p<0.01). Maksimal doluş hızı zamanı (MDHZ) ise KAH'lı olgularda sağlıklı olgulara göre anlamlı olarak uzundu (216±32 milisaniye [ms]'ye karşı 191±29 ms p<0.01). KAH'lı olgular içinde sol ana koroner arter-üç damar hastalığı, tek damar hastalığı olanlarda MDH ve MDHZ normallerden farklı bulunurken, iki damar hastalıklı grubun MDH ve MDHZ değerleri normallerden farklı değildi. MDH > 2.50 EDV/s normal değer olarak kabul edildiğinde testin KAH tanısındaki duyarlılığı ve özgüllüğü her ikisi için de % 70 olarak bulundu. Sonuç olarak RVg ile diyastolik fonksiyon bozukluğunun gösterilebileceği ve bu işlemin yüksek riskli ve egzersiz yapamayan hastaların tanınmasında rolü olabileceği yargısına varıldı.
To assess the diagnostic value of the analysis of cardiac diastolic function by radionuclide ventriculography (RVg) for the detection of coronary artery disease (CAD), we determined the left ventricular peak filling rate (PFR) and time to peak filling rate (TPFR) in 30 normal subjects (mean age 49.6±7.9) and in 30 patients with catheterization-proven CAD and normal (> 50 %) left ventricular ejection fraction (mean age 52.9± 7.2) by RV g. The PFR in patients with ÇAD was found to be significantly reduçed when compared with the normal subjects (2.27±0.60 end-diastolic volume/second [EDV /s] versus 2.76±0.57 EDV/s, p<0.01). TPFR was longer in patients with CAD than in normal subjects (216±32 ms versus 191±29 ms, p<0.01). Among patients with CAD, PFR and TPFR were significantly different than the normals in the groups with left main-three vessel disease and one vessel disease while they were not found to be different compared to the normals in the group with two vessel disease. Considering a PFR of> 2.50 EDV/s normal, the sensitivity and specificity of PFR for the detection of CAD was found to be 70 % for both. It is concluded that diastolic dysfunction is demonstrable by RVg in patients with CAD whose systolic function is normal and this may have a role in the diagnosis of CAD patients with high risk and who cannot exercise.

7.The Evaluation of Ventricular Arrhythmias Before and After Successful PTCA
Y.Vedat AYTEKİN, Muzaffer ÖZTÜRK, İnci FIRATLI, Servet ÖZTÜRK, Cem DEMİROĞLU
Pages 308 - 310
Koroner anjiyoplastinin (PTCA) ventriküler aritmi sıklığı üzerine etkisini incelemek amacıyla, başarılı PTCA uygulanan 24 hastanın PTCA öncesi 1-15 gün içinde, PTCA hemen sonrası ve 15. gününde 24 saatlik Holter monitoring kayıtları alındı. Tek ventriküler erken atım (VEA) ve total VEA sayısı, ikili (couplet) VEA, bigemine-trigemine VEA, idioventriküler ritm ve ventriküler taşikardi (VT) saptanan hasta sayısı açısından karşılaş¬tırıldı. 24 saatlik tek VEA sayısı ortalama değeri PTCA öncesi 202±512, PTCA hemen sonrası 317±730, 15. gün 285±760 (p:ns), total VEA sayısı ortalama değeri PTCA öncesi 244±571, hemen sonrası 344±794, 15. gün 303± 832 bulundu (p:ns) bigemine-trigemine VEA, idioventriküler ritm ve ventriküler taşikardi bulunan hasta sayısı açısından yapılan karşılaştırmada da üç Holter kaydı arasında anlamlı fark saptanmadı. Sonuç olarak PTCA uygulamasını takibeden ilk 24 saat içinde daha belirgin olmak üzere PTCA sonrası, tek ve total VEA'larda artış görüldü ancak istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. PTCA uygulamasının ventriküler aritmilerde önemli değişikliğe neden olmadığı kararına varıldı.
To evaluate the effect of successful percutaneous transluminal coronary angioplasty (PTCA) on ventricular arrhythmias, ambulatory 24-hour holter recordings were taken 1 to 15 days before PTCA, soon after and 15 days after the procedure. These three groups of recordings were compared to each other with respect to the number of single ventricular premature beats (VPBs) and total VPBs, and the number of patients having couplet VPBs, bigeminytrigeminy, idioventricular rhythm and ventricular tachycardia. The mean value of single VPBs detected was 202±512 before PTCA, 317±730 soon after and 285±760 15 days after PTCA (p:ns), the mean value of total VPBs was 244±571 before PTCA, 344;t794 soon after and 303±832 15 days after PTCA (p:ns). There were also no significant difference between these 3 groups of recordings with respect to the number of patients with total VPBs, couplet VPBs, bigeminy-trigeminy, idioventricular rhythm and ventricular tachycardia. Although it was not statistically significant, the mean values of single and total VPBs were increased after PTCA. The rise in this values were more striking soon after PTCA. In conclusion, PTCA does not affect ventricular arrhythmias significantly.

8.Usefulness of Dobutamine Stress Echocardiography for Detecting Ischemic Heart Disease
Celal GENÇ, Mustafa ÖZKAN, Cihangir UYAN, Barbaros DOKUMACI, Osman BALKAYA, Remzi KARAOĞUZ, Hasan Fehmi TÖRE, Ersoy IŞIK, Oral PEKTAŞ
Pages 311 - 316
Koroner arter hastalığının belirlenmesinde dobutamin stres ekokardiyografisinin değerini araştırmak için 30 hastada (ortalama yaş 50.9±1.7 yıl) uygulama yaptık. Maksimum dobutamin dozu 30 mg/kg/d idi. Ekokardiyografiler dijital olarak depolandı ve istirahat ve stres imajlarının aynı anda analizlerine imkan verecek bir şekilde seyredildi. Bölgesel duvar hareketinde yeni bir bozukluğun ortaya çıkması, dobutamin infüzyonunun bir pozitiflik kriteri olarak kullanıldı. 30 olgunun 21 'inde, koroner anjiyografi ile tespit edilen önemli koroner arter hastalığı vardı,(% 50 veya daha fazla darlık). Koroner anjiyografi ile karşılaştırıldığında, koroner arter hastalıklarının belirlenmesinde dobutamin ekokardiyografisinin tüm sensitivitesi% 95, spesifitesi% 100 ve doğruluğu% 96.6 idi. Kormplikasyon gözlenmedi. DSE'nin KAH tanısında emin ve doğru bir metod olduğu sonucuna vardık.
To assess the value of dobutamine stress echocardiography for detecting coronary artery disease (CAD), 30 patients (mean age 50.9±1.7 years) were studied. Maximal dobutamine used was 30 mg/kg/min. The 2D-echocardiograms were digitally stored and displayed in a format that allowed simultaneous analysis of rest and stress images. Development of a new abnormality in regional wall motion was used as a criterion for positivity for the dobutamine infusion. Significant coronary artery disease (50 % diameter stenosis) assessed by coronary angiography was present in 21 of 30 cases. Compared with coronary angiography, the overall sensitivity of dobutamine echocardiography for detecting CAD was 95 %, the specificity 100% and the accuracy 96.6 %. No complications were observed. We conclude DSE is a safe and accurate method for detecting coronary artery disease.

9.Effet of Streptokinase Administration on Liver Function Tests
Rasim ENAR, Sibel ÇATIRLI, Cengiz ÇELİKER, Ayşem KAYA, Metin SEZGİÇ, Nuran YAZICIOĞLU, Cem DEMİROĞLU
Pages 317 - 320
Çalışmaya intravenöz streptokinaz (SK) uygulanan 28 (Grup A), ve SK yapılmayan 10 (Grup B) akut miyokard infarktüsü (AMİ) hasta alındı. Grup A 'daki hastalarda gelişte, 1., 3., 5. günler ile 1. ve 3. aylarda serum glutamil piruvik transaminaz (SGPT), gamma glutamil transpeptidaz (GGT), alkalifosfataz (AF) ve total bilirubinler tayin edildi, Grup B'de ise aynı tetkiklere geliş, 3. ve 5. günlerde bakıldı. Bu değerler iki grup arasında gelişte anlamlı fark göstermezken GPT, GGT ve AF Grup A 'da en fazla 5. gün olmak üzere inisyale göre anlamlı olarak arttı ve 97.7±79.8 Ü, 63±55 Ü ve 55.4±13.2 Ü'ye ulaştı (inisyale göre p<0.005). AMİ'nin 1. ayında ise tüm değerler normal sınırlara indi. Grup B'de ise karaciğer enzimlerinde 3. ve 5. günlerde anlamlı bir artış gözlenmedi. Total bilirubin değerleri ise her iki grupta infarktın seyri sırasında anlamlı değişim sergilemedi. Sonuçta Grup A'da AMİ'nin 3. ve 5. gününde ortaya çıkan ve 1. ayında tamamen normale gelen nonikterik, kalestatik ve hepatosellüler harabiyete benzer geçici karaciğer enzim artışları saptandı. Bu hastaların hiçbirisinde akut veya kronik bir karaciğer yetersizliği gelişmemesine rağmen, kanımızca bilinen karaciğer hastalığı olanlarda SK kullanırken bu hususa dikkat edilmesi yararlı olacaktır.
The effect of streptokinase (SK) on hepatic function tests was studied in two groups during acute myocardial infarction (AMI). Group A consisted of 28 patients treated with SK, and Group B (10 patients) without SK administration. Liver function tests were evaluated by measuring bilirubin, alkaline phosphatase (AP), alanine aminotransferase (ALT), and gamma glutamyl transpeptidase (GGT) on admission and then on the first, third, fifth day, and the first, third month after AMI in Group A. In Group B the same tests were done on adminission and on the third, fifth day of AMI. The values were not significantly different on admission between the two groups. When compared with initial values, AP, ALT and GGT increased significantly (p<0.005) (55±13, 98±80, 63±55 lU/ml, respectively), especially on the first month in Group A. By contrast, liver function tests did not increase significantly in the two groups during AMI. In conclusion, a reversible increase in liver enzymes suggesting unicteric, cholestatic and hepatocellular damage was seen in patients treated with SK during AMI. Though SK did not lead to acute hepatic failure or chronic hepatic disease in these patients we think that we should be careful about the patients with known hepatic disease when we are going to use SK.

10.Comparison of Office Blood Pressures in Supine, Sitting and Standing Positions with Ambulatory Blood Pressures
Serdar AKSÖYEK, Ali Rıza KAZAZOĞLU, Tuğrul OKAY, Oktay SANCAKTAR
Pages 321 - 325
Bu çalışma klinikte ölçülen kan basıncının gövdenin pozisyonuna göre olan değişikliklerini göstermek üzere 88 hafif ve orta hipertansiyonu olan hasta üzerinde yapıldı. Hastaların yatarak, oturarak ve ayakta iki gün üst üste ve iki kez kan basınçları ölçüldü, takiben 24-saat ambulatuvar kan basıncı ölçümü yapıldı. Yatarak, oturarak ve ayakta ortalama kan basınçları sırasıyla 147±12192±7, 151 ±13197±8 ve 156±131103±7 mmHg idi. Tüm pozisyonların ortalaması ise 151±12197±7 mmHg bulundu. Diyastolik kan basınçları üç pozisyonda da birbirinden istatistiki olarak farklı idi (p<0.01). Sistolik kan basınçlarından yatar ve oturur pozisyonlarda fark bulunamazken her ikisi de ayakta pozisyondan istatistiki olarak farklı bulundu (p<0.01). Uyanık dönem ve 24-saatlik ambulatuvar kan basınçları ortalamaları sırasıyla 147±12190±7 ve 141 ±121 85±7 mmHg idi. Klinik kan basınçları ile ambulatuvar kan basınçları arasındaki korelasyon katsayıları pozisyonlara bağlı olarak sistolik basınçlar için 0.74 ile 0.80, diyastolik basınçlar için 0.55 ile 0.65 arasında değişmekteydi. Uyanık dönem ambulatuvar kan basıncı ile en iyi korelasyon klinikte tüm pozisyonların ortalaması ile bulunan kan basıncı değerleriyle elde edildi (r=sistolik 0.80, di yastolik 0.65). Sonuç olarak gövdenin pozisyonunun kan basıncı değerlerini etkilediği, klinikte oturur pozisyonda kan basıncı ölçmenin güvenilir olacağı düşünüldü.
This study was performed in 88 patients with mild to moderate hypertension with the aim to demonstrate the variability of blood pressure in accordence with the position of the body. Blood pressure of the patients was measured in supine, sitting and standing positions twice for two days followed by 24-hour ambulatory blood pressure monitoring. Mean blood pressures in supine, sitting and standing positions were 147±12/92±7, 151±13/97±8 and 156±13/103±7 mmHg, respectively. The mean of all three positions was 151±12/97±7 mmHg. Diastolic blood pressures were significantly different from each other in each position (p<0.01). Systolic blood pressures were not found to be different in supine and sitting positions but both were significantly different from the standing systolic pressure (p<0.01). The mean awake and 24- hour ambulatory blood pressures were '147±12/ 90±7 and 141±12/85±7 mmHg respectively. Carrelation coefficients of office blood pressures and ambulatory blood pressures were 0.74 to 0.80 for systolic pressure and 0.55 to 0.65 for diastolic pressure depending on the position of the body. The best correlation was obtained with the mean awake ambulatory blood pressure and the mean of office blood pressures in all positions (systolic 0.80, diastolic 0.65). It was confirmed that the position of the body influences the estimation of blood pressure; hence, it would be most reliable to use the values obtained in the sitting position.

11.Successful PTCA to a Culprit Lesion in a Patient with Anomalous Left Circumflex Artery: Case Report
Nuri ÇAĞLAR, İsmet DİNDAR, Oktay ERGENE, Ömer KOZAN, Fikret TURAN
Pages 326 - 328
Koroner arterlerin anormal olarak çıktıkları olgularda perkütan transluminal koroner anjiyoplasti (PTKA) teknik olarak güçlükler arzeder. Bu çalışmada sol ana koroner arterin sağ sinus Valsalvadan çıktığı bir olguda sol sirkumfleks arterdeki darlığa uygulanan başarılı PTKA uygulaması sunuldu. Sol ana koroner arterin kanülasyonu için FR4 guiding kateter kullanıldı.
As an example of some technical difficulties during the PTCA procedure in patients with coronary artery anomalies, we reported in this paper a successful angioplasty to a culprit lesion in the left circumflex artery in a patient with an anomalous origin of left main coronary artery which originated from the right sinus of Valsalva. We used FR4 guiding catheter for the cannulation of the left main coronary artery.

12.Total Cavo-pulmonary Anastomosis in Complex Congenital Cardiac Anomalies
Coşkun İKİZLER, Atilla SEZGİN, Mete ALP, Sait AŞLAMACI, Atılay TAŞDELEN, Ahmet GÖNCÜ, Enver EKİCİ
Pages 329 - 332
Total kavapulmoner anastomoz (TKPA) Fontan operasyonunun bir modifikasyonu olarak tariflenmiştir. Kliniğimizde kompleks konjenital kalp hastalığı olan üç hastamıza TKPA yapıldı. Birinci hastamızda sol atrial izomerizm, levokardi, çift süperior vena kava, çift çıkımlı sağ ventrikül, atrial septal defekt, pulmoner stenoz; ikinci hastamızda d-transpozisyon (aortik overriding), atrial septal defekt, ventriküler septal defekt, pulmoner stenoz ve hipoplastik sağ ventrikül; üçüncü hastamızda d-transpozisyon, atrial septal defekt, ventriküler septal defekt ve pulmoner stenoz vardı. Hastalarımızda uygun ameliyat kriterleri mevcuttu; ameliyat sonrası klinik ve hemodinamik olarak önemli bir düzelme izlendi. Kardiyak morfolojinin çok iyi tariflendiği ve endikasyonunun tam olarak koyulduğu kompleks konjenital kalp hastalıklarının cerrahi tedavisinde TKPA yöntemi ile başarılı sonuçların alınacağına inanıyoruz.
Total cavo-pulmonary anastomosis, defined as a modification of the Fontan procedure, was done to three congenital cardiac cases. The first patient had left atrial isomerism, levocardia, double vena cava superior, double outlet right ventricle, atrial septal defect, ventricular septal defect and pulmonary stenosis. The second patient had d-transposition of the great arteries, atrial septal defect, ventricular septal defect, pulmonary stenosis and hypoplastic right ventricle. The third patient had d-transposition of the great arteries, atrial septal defect, ventricular septal defect and pulmonary stenosis. In all three patients the criteria for this procedure were present. Significant clinical and hemodynamic postoperative improvement occurred in all three patients. We believe that successful results will be obtained particulary in patients, in whom their morphology is well described and hereby qualify to be treated surgically by total cavo-pulmonary anastomosis.



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search

Copyright © 2024 Archives of the Turkish Society of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.